Yoksulluktan Sefalete Bir Göç Hikâyesi…

Bu başlık Servet Gün’ün doktora tez çalışmasının kitap olarak basılmış halinin başlığı ve bu yazı da Gün’ün çalışmasına ilişkin özet bir tanıtım yazısı.(1)
Başbakan her fırsatta her aileden en az üç çocuk istediğini söylüyor. Başbakan’ın bu isteği herhalde içindeki saf ve temiz çocuk sevgisinin bir dışa vurumu değildir. Öyle olsaydı, bu sevgisini, bir parça olsun, halihazırda bu dünyaya gelmiş bulunan ve çalışmak zorunda olan çocuklara da hissettirirdi. Doğmamış çocuklara çağrıda bulunmazdan önce, doğmuş olanların dramına duyarlı olunması gerekir. Bu duyarlılığın olmadığı bir ortamda doğmamışlara yönelik çağrı inandırıcı olmaktan uzaktır. Gün’ün çalışması söz konusu duyarlılığın bir ürünüdür. Gün’ün çalışması, Prof. Dr. A. Gürhan Fişek’in sunuş yazısı ile başlamaktadır. Fişek, bu çalışmayı çocuk emeğine karşı hem bir isyan hem de mücadele çabalarının bir parçası olarak görmektedir.
Bu çaba çerçevesinde Gün ilk olarak, kavramsal bir tartışmaya girişiyor ve yoksulluk olgusunun doğru bir kavranmasını gösteriyor, sorunun sınıfsal karakterini gizleyen kavramsallaştırma çabalarıyla araya mesafe koyuyor. Yazar, bu bölümü çalışmasının ana eksenini oluşturan çocuk yoksulluğu kavramına açıklık getirerek kapatıyor. “(…) Çocuk yoksulluğu, ne içinde yaşadığı hanenin yoksulluğundan; ne de toplumsal yapıyı belirleyen üretim ve bölüşüm ilişkilerinden ve onun belirlediği toplumsal yoksulluktan bağımsız bir olgudur. (…) Çocuk yoksulluğu kavramsallaştırması, yoksulluğun etkilerini bir alt analiz birimi olarak çocuk üzerinden derinlemesine anlama imkanı sunmaktadır.”
Gün çalışmasında ikinci olarak, ilkel birikim ve mülksüzleşme tartışmasına girmektedir. Yazar ele aldığı çocuk yoksulluğu (kentte sokakta çalışan çocukların yoksulluğu) olgusunu iç göç olgusuyla ilişkilendirmekte, iç göçleri de ilkel birikim ve mülksüzleştirme süreciyle açıklamaktadır. Bu çerçevede Türkiye’deki iç göçleri ekonomi politikalarının doğrudan bir sonucu olarak görmekte ve 1950’lerden itibaren gerçekleşen göçlerle 1980’lerden itibaren gerçekleşen arasında niteliksel bir ayrıma gitmektedir. Buna göre, 1950’lerden itibaren olan göçlerde göçmenler kırsal alanla olan bağlarını koparmazken, 1980’lerden sonraki göçler kırsal köklerle olan bağlar koparak gerçekleşmiştir. Yazar, kent yoksulluğu ve çocukların sokakta çalışması sorununu 1980 sonrası göçlerin bir sonucu olarak görmektedir.
Üçüncü olarak, çocuk emeğinin hem dünya genelinde hem de Türkiye’deki nicel durumunun bir fotoğrafını çekmekte, ardından da Türkiye’de sokakta çalışan çocuklar üzerine yapılmış olan araştırmaların bulgularına yer vererek sorunun nicel boyutları yanında nitel durumuna da ışık tutmaktadır. Yazar burada “çocuk istismarı”, “çocuk ihmali” ve “çocuk sömürüsü” kavramları arasındaki ayrıma dikkat çekmekte, genellikle sömürü kavramının ihmal edildiği ve diğer kavramların gölgesinde kaldığı uyarısında bulunmaktadır.
Son olarak, çalışmasının en heyecan verici kısmına, alandan topladığı bulguların sunumuna geçmektedir. Öncesinde Mersin ilinin alan araştırması için seçiminin gerekçeleri ve araştırmasının yöntemi konusunda bizi aydınlatmaktadır. Yalnızca güzellemeler dizmek niyetinde olmadığımız bu tanıtım yazısında yazara eleştirimiz de olacak. Yazar 1980 sonrası iç göçlerde bu dönemdeki ekonomi politikalarının ve zorunlu göç uygulamalarının belirleyiciliğine değinmekte ancak, konuya ilişkin saha araştırması bulgularını paylaşma noktasında eli sıkı davranmaktadır. Yazarın bu konuda sahadan topladığı zengin bir ampirik bilgi yığınına sahip olduğunu biliyoruz. Bulguları paylaşma konusundaki cimriliği naçizane eleştirimiz olsun yazara, eğer kabul ederse.
Bu cimriliği bir tarafa, Servet Gün saha araştırması bulgularına dayanarak yüzü soğuk bir gerçekliği bizlere göstermektedir; okulda ve oyun alanlarında olması gereken çocuklar, sokakta ekmek parası peşinde koşmak gibi boylarından epeyce büyük bir sorumluluğu yüklenmek zorunda bırakılmaktadır. Çocukları buna zorlayan yoksulluk belasıdır. İşin kötüsü bu, anlık ve geçici değil, çocukların bütün yaşamlarını ipotek altına alan bir sorundur. Yoksulluk yalnızca çocukları sokakta çalışmaya zorlamamakta aynı zamanda kendisini de zorla onlara miras bırakmaktadır.
Bu döngünün kırılması sorunun muhataplarının (yoksulların) çözüm çabalarının öznesi olmadan gerçekleştirilemez. Yoksulların kendi kurtuluşlarının öznesi olması konusunda Friedrich Engels’in şu sözü günümüz Türkiye’si için çok manidardır: Ne mutlu o yoksullara ki, diğer dünya onlara verilmiştir. Er ya da geç, bu dünya da onlara verilecektir.

* Dr. Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Görevlisi
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü
(1) Kitabın künyesi tam olarak şöyle: Servet Gün, (2010), Yoksulluktan Sefalete Bir Göç Hikayesi – Sokakta Çalışan Çocuklar Sorununun Ekonomi-Politiği, Özgür Üniversite Yayını.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler