Yoksulluk Kavramının Yoksullaş(tırıl)ması

 

Halk ozanı Karacaoğlan, yoksulluğu, insanın başına gelen üç büyük dertten biri olarak görmektedir. “Üç derdim var birbirinden seçilmez / bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.” Başka bir ozan, Neşet Ertaş ise, toplumdaki birtakım önyargıların kaynağı olarak görür yoksulluğu. “Zengin isen ya bey derler ya paşa / fukara isen ya abdal derler ya cingan haşa.”

Yoksulluk insanların temel geçim araçlarına erişememesini ifade etmektedir. Türkçe sözlükte yoksul, “geçinmekte çok sıkıntı çeken kimse (kimse, toplum, ülke), yoksuz, fakir fukara; zengin, varsıl karşıtı” olarak tanımlanmaktadır. Yoksulluk ise, “yoksul olma durumu, yoksuzluk, sefillik, sefalet, fakirlik” olarak tanımlanmaktadır.

Kavram, en temelde, maddi geçim araçlarından yoksunluğu ifade ediyor gözükse de, asıl vurgusu bölüşüm sorunu üzerinedir. Zenginlik diye bir kavramın olması ve zenginlik kavramının yoksulluğun karşıtı olarak kullanılması da bunu göstermektedir. Yoksulluğa, yani insanların temel geçim araçlarına erişememesine yol açan; adil ve eşit olmayan bölüşüm ilişkileridir. Boratav, bu anlamda, yoksulluğun hem kavram hem de bir politika sorunsalı olarak kapitalizmle yaşıt ve onun özüne ilişkin bir sorun olduğunu belirtmektedir. Kapitalizmin özüne ilişkin bir sorun olarak algılanması da, kavramın bu algılamayı değiştirecek şekilde içinin yeniden doldurulmasının nedenini oluşturmaktadır (Boratav, 2005). Burada söylenmek istenen yoksulluğun ortaya çıkışının değil, sınıfsal bir karakter kazanmasının kapitalizme ilişkin bir sorun olduğudur. Kapitalizm öncesi, kimlikle eşdeğer biçimde, kişi ya da gruplara (yoksul, yoksullar) özgü bir sorun olarak görülen yoksulluk sorunu, kapitalizmle birlikte sınıfsal karaktere bürünen bir olgu (yoksulluk) olarak ortaya çıkmıştır.

Adına küreselleşme denilen, kapitalizmin yeni liberal ideoloji ekseninde yeniden yapılanma sürecinde, yoksulluk kavramının içi boşaltılarak -sosyal bilimlerde olgudan hareketle üretilmiş birçok kavramın olduğu gibi- yeniden doldurulmuştur. Bunun nedeni, anılan dönemde hayata geçirilen ekonomi politikalarının yoksulluğu hızla artırması, başka bir ifadeyle, eşit ve adil olmayan bölüşüm sorununu derinleştirmesidir. Kavramın içi yeniden doldurularak, yoksulluğun kaynağının yeni liberal politikalar olduğu gerçeğinin üzeri örtülmeye çalışılmaktadır.

Kavramın içinin yeniden doldurulması görevi WB (World Bank – Dünya Bankası) tarafından üstlenilmiştir (Boratav, 2004: 8; Şenses, 2004: 14). WB yoksullukla mücadele konusunda yoğun bir gündem oluşturmuştur. Ancak, bu gündemin öncelikli amacı yoksulluğu ortadan kaldırmak değil, yoksulluk sorununun algılanış biçimini değiştirmek, daha doğrusu nereden kaynaklandığını perdelemektir. Boratav bu noktada öncelikle yapılanın, yoksulluk analizinin emeksermaye karşıtlığının incelenmesini olanaklı kılan sınıflararası gelir dağılımı analizinden, kişisel gelir dağılımı analizine kaydırmak olduğunu söylemektedir (Boratav, 2004: 7). Bu kayış yoksulluğun kaynağını gizlemektedir. “Kişisel gelir dağılımı temel ve talî bölüşüm ilişkilerinin ayrıştırılıp çözümlenmesine imkân vermeyen istatistikî bir yan üründür; o kadar…” (Boratav, 2004: 7).

Kişisel düzeyde bir sorun olarak resmedilen yoksulluk, minimum yaşama standartlarını elde etme yetersizliği olarak tanımlanmaktadır (World Bank, 1990: 26). Görüldüğü gibi, tanımdaki vurgu yoksulluk sorununun kişisel yetersizlikten kaynaklandığı üzerinedir. Yoksulluk, yaklaşık olarak, günlük 1 dolar geçim sınırı ile ölçülmektedir. Bu 1 dolarlık sınır, yaşamın devamı için günlük tüketilmesi gerekli minimum kalori miktarının bedeli olarak belirlenmektedir (World Bank, 1990: 27). 1 dolarlık sınır çok ince çekilmiş bir sınırdır. Çünkü bu sınır 2 dolara çekildiğinde yoksulluk oranlarında çok büyük oynamalar olmaktadır. WB kaynaklı bir rapor hem bu durumu örneklendirmekte hem de WB açısından bir ironiyi ortaya koymaktadır. WB’nin kendi yaptığı hesaplamalara göre, 1 dolarlık sınır esas alındığında, örneğin Bangladeş nüfusunun yüzde 29,1’i, Çin nüfusunun yüzde 18,5’i, Endonezya nüfusunun yüzde 15,2’si, Peru nüfusunun yüzde 15,5’i ve Türkiye nüfusunun yüzde 2,4’ü bu sınırın bile altında kalmaktadır. Sınır 2 dolar olarak alındığında, bu kez Bangladeş nüfusunun yüzde 77,8’i, Çin nüfusunun yüzde 53,7’si, Endonezya nüfusunun yüzde 66,1’si, Peru nüfusunun yüzde 41,4’ü ve Türkiye nüfusunun yüzde 18’i sınırın altında kalmaktadır (World Bank, 2001: 280-281). Burada yer verilen ülkeler WB raporundan rastgele seçilmiştir. İlgili raporda diğer ülkelere ilişkin veriler de görülebilir. Bu veriler, 1 dolarlık yoksulluk sınırıyla, yoksulluğu oransal olarak düşük göstermek gibi bir amaç güdüldüğünü açığa çıkarmaktadır.

Bu şekildeki bir kavramsallaştırma ve böyle bir ölçüm yöntemi, yoksulluğun bölüşüm ilişkilerindeki bozukluktan kaynaklandığını kavramaktan çok uzaktır. Belirtilmesi gereken bir nokta da, hayatta kalmak için gerekli olan günlük 1 dolarlık sınırın az gelişmiş ülkelerdeki yoksulluğu ölçmek için kullanıldığıdır. Chossudovsky, WB’nin gelişmiş ülkelerdeki yoksulluğu ölçmeye çalışırken hayatta kalabilmek için gerekli tüketim maddelerinin bedeli yanında, barınma, giyim, eğitim ve sağlık giderlerini de hesaba kattığını belirtmektedir. Bu durum yoksulluğu ölçülmesi konusunda gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında çifte standarda yol açmaktadır (Chossudovsky, 1998: 300-301).

Yoksulluk kavramının içini yeniden doldurma görevinin WB tarafından üstlenildiğini söylediğimize göre, WB’nin sorunu nasıl tanımladığı yanında, sorunla mücadele yaklaşımına da bir göz atmak gerekmektedir. WB’nın yoksullukla mücadele yaklaşımını eleştirel bir gözle derinlemesine inceleyen Zabcı (2003), gerçekte WB’nin yoksulluğu tümden ortadan kaldırmak gibi bir amacının olmadığını, olsa olsa sorunun şiddetini biraz hafifletmeye çalışan bir yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Buradaki ‘hafifletme’ ifadesinden yoksulluğun gerçekten azaltılması değil, sinsice seçilen kavramlarla ve ölçme yöntemleriyle sorunun algılanış biçiminin değiştirilmesi ve kağıt üzerinde oransal olarak düşük gösterilmesi anlaşılmalıdır. Öncelikle bu noktanın vurgulanmasında yarar var.

WB yoksullukla mücadelede ulusal ekonomik gelişmeyi öncelikle önemli görmektedir (World Bank, 2001: 37). Bölüşüm sorununu çözmeden ekonomik gelişmenin yoksulluğa çare olamayacağını söylemeye bile gerek yoktur. WB yoksullukla mücadele yaklaşımı çerçevesinde üç kavramı ön plana çıkarmaktadır; fırsat (opportunity), güçlendirme (empowerment) ve güvenlik (security). Özel girişim ve teknolojik yenilik için uygun bir iş ortamı yaratmak ve piyasa dostu reformları başarılı ve hızlı bir biçimde hayata geçirmek fırsat kavramının temel bileşenleridir. Güçlendirme kavramı ise, yoksulların aleyhine işleyen politik, yasal ve sosyal engelleri kaldırarak, onların piyasaya etkili bir şekilde katılmalarına yönelik destekleri içermektedir. Güvenlik vurgusu da, yoksulların sağlığını tehdit eden risklerle ekonomik şoklar ve doğal afetlerin yol açacağı risklerin azaltılmasını ifade etmektedir (World Bank, 2001: 37-40).

Burada ana hatları verilen WB’nin yoksullukla mücadele yaklaşımı çerçevesinde, yoksulluğun bireysel düzeyde ve ağırlıklı olarak bireysel yetersizliklerden kaynaklı bir sorun olarak algılandığı ve bu bakış açısıyla uyumlu çözüm önerileri ortaya konduğu görülmektedir. Kişisel bir sorun olarak algılanması nedeniyle, yoksullukla mücadelede başarının altın anahtarının insan sermayesine yatırım yapılmasında olduğu söylenmektedir. Öyle ki, WB (1990: 51), yoksulların insan sermayesine yatırım yapan ülkeleri, yoksullukla mücadelede en başarılı ülkeler olarak görmektedir. Buna karşın, sorunun asıl kaynağı olan bölüşüm ilişkileri sorununa ve bu sorunun küreselleşme sürecinde büyüyüp derinleşmesinin nedenlerine ilişkin tek kelime edilmemektedir. Böyle bir yaklaşım, sorunu çözüme kavuşturmaktan çok çözümsüzlüğe sürüklemektedir. Bunun nelere yol açabileceği ise Karacaoğlan’ın dizelerinde gizlidir. Karacaoğlan, yoksulluğun diğer iki dertle birlikte nelere yol açabileceğini şu şekilde ifade etmektedir: “Nice sultanları tahttan indirdi / nicesinin gül benzini soldurdu / nicelerin dönmez yola gönderdi / bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.”

* Araştırmacı, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı.

** Dr., Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı Gönüllüsü

Kaynaklar

BORATAV Korkut, (2004), “ ‘Yoksulluk’ Kavramı Üzerine Notlar,” Toplum ve Hekim, Cilt: 19, Sayı: 1, s. 7-9.

BORATAV Korkut, (2005), “Yoksulluk Halleri,” Cumhuriyet, 21 Aralık 2005.

CHOSSUDOVSKY Michel, (1998), “Global Poverty in the Late 20th Century,” Journal of International Affairs, Vol. 52, No. 1, pp. 293-311

ŞENSES Fikret, (2004), “Yoksulluğun Küreselleşmesi mi?, Küreselleşmenin Yosksulluğu mu?,” Toplum ve Hekim, Cilt: 19, Sayı: 1, s. 13-18.

WORLD BANK, (1990), World Development Report 1990 – Poverty, Oxford University Press, Oxford.

WORLD BANK, (2001), World Development Report 2000/2001 – Attacking Poverty, Oxford University Press, Oxford.

ZABCI Filiz Çulha, (2003), “Sosyal Riski Azaltma Projesi: Yoksulluğu Azaltmak mı, Zengini Yoksuldan Korumak mı?,” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 58-1, s. 215-239.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler