Yirmi Yıl Sonra

 

Aramızdan ayrıldığı 1990 yılından beri her yıl 3 Kasım’da yapılan Prof. Nusret Fişek’e saygı ve sevgi paylaşımı bu yıl farklı bir içerikle yapıldı. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Oya Fişek’in liderliğinde, Türk Tabipleri Birliği, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika Araştırma ve Uygulama Merkezi, Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği (NÜSED), Sevda Cenap And Müzik Vakfı, Karikatür Vakfı ve Çankaya Belediyesi iş birliği ile düzenlenen programda bir düşünce ortamı oluşturulmuştu. Bu “Düşünce Ortamı”, her gün giderek daha fazla sözü edilen “Etik Üzerine” seçilmiş konuşmacıların görüşlerini sunması ve izleyicilerin sunumlar üzerine soru ve katkıları ile zenginleşen bir mecrada gerçekleştirildi. Toplantı sonunda düzenlemeye katkı yapan herkes hak ettiği övgüyü aldı. Sırası ile Eğitimde, Sendikal Yaşamda ve Tıpta Etik konu oldu bu toplantıda. Toplantıda yaşananlar, 100 den fazla katılımcıyı zenginleştirdi ve katılanlara Nusret Fişek’in yaşamı ile örnek olduğu “İnsana ve insan yaşamına saygı için geçerli değerlere sahip olma” gereğini bir kez daha gösterdi. Bu vesile ile toplantının düşündürdüklerini paylaşmak istedim.

Aslında, etik üzerine tartışmanın kolay olmadığı hem konuşmacılar, hem de soru ve katkılarını sunan katılımcılar tarafından dile getirildi. Bir anlamda etik, pek çoğumuz için hakkında akıl karışıklığı olan bir kavramdı. Nasıl tanımlandığı, toplumsal ahlakla arasındaki fark, toplumun temayülleri etik tartışmalarını zorluyordu kimi zaman. Ben etik kavramını “kendi çıkarı için başkasına zarar vermeme” sözleri ile algılıyorum. Bu bakış açısı ile kendimce, her meslek alanındaki uygulamaların niteliğini değerlendirebiliyor, toplumsal ahlak ne derse desin uygulamaların etik olup olmadığını yorumlayabiliyorum. Özellikle tıpta yol gösterici tarihsel ilke “önce zarar verme”, başka uygulama alanlarına yol gösterecek kadar da önemli. Burada çıkar ve zarar kelimelerini genelde kabul gören anlamları ile tanıdığımızı varsayıyorum. Ancak “çıkar ve zarar da farklı bakış açılarına göre değişik yorumlara açık olabilir” diyen olursa verecek cevabım yok! Sunumlarda, her alanda etik sorunlar olduğu paylaşıldı. Sorunlar tartışılırken bir ucunda bilmeden zarar verme, bir ucunda sahtekarlık olan geniş bir yelpazede pek çok durum dile geldi. Kişilik bozukluğu, empati yapmama, yapamama gibi başka bireysel özellikler konu oldu. Yeri geldi empati yapmama için “haksızlığa uğrayan haksızlık yapar” gibi zincirleme gerekçeler paylaşıldı.

Öğrenci olduğumuz yıllarda (uzun bir süre önce), sahip olduğumuz kişisel özellikler üzerinde çevrenin en az genetik yapı kadar önemli olabileceği varsayılıyordu ama artık genetik şifremizin yaşamda öneminin ağırlığının fazla olduğu hakkında her geçen gün bilgimiz artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nde (DSÖ) bir eğitim uzmanı (J.J.Guilbert), tıp eğitiminin istenen hekim profiline bir dereceye kadar katkı yapabileceğini, iyi hekimlik için öğrenci seçiminin önemli olduğunu savunuyor. Ona göre, adaylarda öncelikle “kişiye güven verebilme özelliğine sahip olma” ve “bireyi çevresiyle birlikte değerlendirebilme ilgisi” aranması şart. Bu özelliklere sahip olmayanlar tıp fakültesi öğrencisi olmamalı. Bu öngörü, başka her şeyin öğretilebileceğini ancak bu özelliklere sahip olmayanların iyi hekim olamayacağını söylüyor. Bu görüşü doğrulayacak ne kadar çok deneyim yaşıyoruz ama bu öngörüden de çok uzağız hala! Son yıllarda katıldığım bir DPT Plan Hazırlık çalışmasında, sağlık ve eğitim bilimleri öğrencilerinin üniversiteye girişi için, birisi duygusal ve sosyal zekayı ölçecek yapıda olan iki aşamalı sınav yapılması önerime en çok tıp profesörleri “her şeye de inanırsın, bırak bu moda sözleri” gibi ifadelerle alaycı bir şekilde karşı çıktıklarını anımsadım… Oysa dil öğrenimi yapmak isteyen öğrenciler ayrıca dil sınavına giriyorlar ama.

Tartışılması gereken başka bir durum da kişilik yapısı bir tarafa, yetişilen ve uygulama yapılan ortamın etkisiyle “bahtının rüzgarına kapılıp gidenler” bir anlamda bilmeden zarar verenler… Bence daha sık görülen ama üstesinden gelinmesi daha da kolay olabilen bir durum bu. Değerli bir eğitimci (A.Açıkalın), eğitimin bir tanımının “ortamı değiştirme” olduğunu savunur. Ortam uygun olduğunda kazanılması istenen bilgiler, beceriler, tutumlara kolayca sahip olunabilir. Konuşmacılar ortamın önemini genelde kurumların etkisi sözcüğü ile dile getirdiler ama ortam, kurumdan çok daha geniş anlamda, çevremizdeki her şeyi birlikte görmeyi (yasalar, yöneticiler ve birikimleri, diğer çalışanlar, binalar, olanaklar vs,) ifade ediyor. Burada eğitim ve sağlık alanında program düzeyinde çalışanlara (politika geliştirme, kaynak sağlama, iyi yönetim) çok iş düşüyor. Ancak, ortamda yer alan hepimiz, değişim için daha fazla çabalamalıyız. Ortam hem eğitimciyi hem de eğitileni etkileyen en önemli bileşen. Hizmet uygulamalarında da hem hizmet alanı, hem hizmet vereni etkileyen en önemli unsur. Konuşmacılardan A. Makal, üniversitede eğitimcilerin eğitim becerilerinin sınırlılığını dile getirdi. Tıpta da böyle ama ortamda eğitici geliştirme programları olduğunda ne kadar çok öğretim üyesi yararlanmak için sıraya giriyor? Bir de öğretim üyesi atamasında, çoğu bir işe yaramaz bir sürü makaleye sahip olma yerine bu özellikler gözetilecek şekilde bir uygulama yapılsa (ortam değişse), her şey daha faklı olmaz mı gelecekte? Örnekler artırılabilir. E. Bilaloğlu, bir DSÖ rehberinde etik uygulamalar için üç gereksinim olduğunu tanıttı: “sevecenlik, yeterlik, özerklik”. Ne diyelim, sonradan sevecen olmak zor ama yeterlik sahibi olmak için, her ortamda çalışmaya razı olmamayı, çalışılan ortamları iyileştirmek için katkı yapmayı ve bunu süreklilikle üstlenmeyi ilke edinmeliyiz. Bu ilke ortamı olduğu kadar yeterliğimizi de geliştirecek. Ancak yeterli olanlar özerk olabilir…

Toplantı Prof. Nusret Fişek adına programda belirtilmiş ödüllerin sunumuyla sürdü ve nefis bir konserle sonlandı. Gelecek yıllar için benzer tartışmalar yapmamız, olabildiğince bunları yazılı halde saklamamız bize yol gösterecek… “Sağlık Sistemleri Üzerine Düşünce Ortamı”, “Bilim Üzerine Düşünce Ortamı” gibi… Ne dersiniz?

*  Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi, Halk Sağlığı Uzmanı

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler