GİRİŞ
“Dünya savaşı başladığı zaman sekiz yaşındaydım. Yıllarca et yemedik, biz bütün mahalleli, doyasıya şeker yüzü görmedik. Kadınlar, erkenden fırınların kapısına yığılırlardı da, akşama kadar itişe kakışa vesika ekmeği beklerlerdi. Adam başına üçyüz gram… Süpürge tohumuyla karışık hamur… Biz sokaklarda dolaşırdık köpek yavruları gibi başıboş… Aç açına…” (1).
19. yüzyılın son çeyreği ile onu takip eden 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu, bir yandan kötü yönetim, diğer yandan savaşlarının etkisiyle parçalanmış ve insan kaynakları başta olmak üzere tüm kaynaklarını tüketmişti. Sözünü ettiğimiz dönemde yine de düzlüğe çıkma, yeni kaynak yaratma çabaları cılız da olsa eksik olmamıştır. Ancak tüm üretme çabaları savaşın tüketici özelliği karşısında kolayca eridi. Milli kurtuluş savaşı bittiğinde her türlü giyecek ve yiyecek sıkıntısı en üst düzeydeydi. Kamu girişimciliğini, o dönemde özellikle iç kaynaklarla üretmenin önemli çabalardan biri olarak görmek gerekir.
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte atılım dönemi başlamış; bilimsel, geleceğe dönük üretimin artırılması çabalarının en üst düzeyde olduğu dönem 1960’lara kadar etkisini sürdürmüştür. Bu dönemde, dünyadaki bilimsel gelişmeler iyi izlenmiş, uygulanmıştır.
Osmanlı döneminde özellikle ordunun gereksinimi olan atları yetiştirmek daha sonra da gıda gereksinimini karşılanması amacıyla bazı çiftlikler kurulmuştur. Bunlar, Bursa – Karacabey Harası (Çiftlikat-ı Hümayun), Eskişehir – Çifteler Harası (Çifteler Hâra-yı Hümayûnu ), Ceyhan – Çukurova Harası ve Malatya Sultansuyu Harası’dır.
Ancak, sonradan bu kurumlar bozulmuş, ordunun ihtiyacı olan hayvanların halktan sağlanması yoluna gidilmişti. XIX. yüzyılda ise yabancı ülkelerden at satın alınmaya başlandı. Bu durumun sürdürülemez olduğu görülünce de ordu ihtiyacı olan atların ülke içinde yetiştirilmesi işi yeniden ele alındı.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Milli Kurtuluş savaşı bittiğinde ülke açtı ve hiçbir şeyi yoktu. Giysi bulmak bile sorundu. Öncelik beslenmeye ve giyinmeye verildi. Ama gelecek nesiller için, bilimsel gelişmeler ışığında üretimi artırmak da bir başka amaçtı. Onun içindir ki şeker fabrikaları ve bez fabrikaları öncelikle kurulmuştur.
Cumhuriyet dönemini tarımsal kamu girişimciliği açısından iki dönemde incelemek gerekir. Birinci dönem Osmanlı’dan kalan haraların yeniden düzenlenerek açılması ve yeni hara ve inekhanelerin oluşturulması ki Tarım Bakanlığı Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde mevcut haralara ek olarak Maraş – Türkoğlu, Sivas – Hafik, Tekirdağ – İnanlı, Antalya – Boztepe, Çanakkale Kumkale, Van – Altındere ve Göle’de inekhaneler, Konya’da bir hara kurmuştur.
Türkiye ‘de Cumhuriyetin ilk yıllarında bir hara ile beş aygır deposu bulunmaktaydı. Damızlık hayvan yetiştirme kurumları olarak tanımlanabilecek kuruluşların hemen hemen hepsi 1923’ten sonra şekillenmiştir. İzmir İktisat Kongresinin en önemli kararları arasında “Islah-ı Hayvanat Kanunu” hazırlanarak 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. Hayvancılık konusunda en önemli gelişme haraların ve diğer hayvancılık kurumlarının oluşturulmasıdır. Bu kurumların ilki 1924 yılında faaliyete geçirilen Karacabey harasıdır (2). 1923 yılında kurulmuş olan İktisat Vekaleti bünyesindeki Hayvan Üretimi Şube Müdürlüğü tarım ve hayvancılığın geliştirilmesini amaçlamış ve Atatürk, 8 Nisan 1923’te yayımladığı bir bildiride, hayvancılık ve tarımın ıslah ve çoğaltılmalarını sağlayacak ilkelerin ortaya konulacağını” açıklamıştır. Karacabey ve Çifeler çiftlikleri 1926 yılında yürürlüğe giren 867 sayılı kanunla Ziraat vekaletine devredilip Veteriner Genel müdürlüğü ‘ne bağlı olarak çalışmaya başlamıştır (3). Milli kurtuluş savaşından sonra, savaş dönemleri boyunca bakılmayan ve hatta yıkıma uğrayan haralar yeniden ele alındı ve çalıştırılmaya başlandı. Bu aynı zamanda üretimin başlaması anlamına geliyordu. Bir yandan da en son teknolojilerin kullanılmaya başlanması için araştırmalar yapıldı. Biyoteknolojinin hiç bilinmediği ilk kuruluş yıllarında, Dünya’da sun’i tohumlamayı ilk uygulayan Sovyetler Birliğine Tarım Bakanı ve veteriner hekimler gönderilerek, Karacabey’de -dünyada ikinci ülke olarak- atlarda sun’i tohumlama uygulaması başlatıldı. Sonraki yıllarda sun’i tohumlama sığır ve koyunlarda uygulandı. Zamana göre et ve süt verimi yüksek Karacabey Esmeri sığır ırkı ve tekstil sanayiinin gereksinimi olan yapağı üretimini gerçekleştirmek amacıyla Karacabey merinosu koyun ırkı bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkarıldı. Keza yük taşıma işlerinde kullanılmak üzere haflinger atları da yetiştirilip çevre çiftçilerine satışı yapıldı.
Cumhuriyetin ilk 10 yılında 3 hara, 5 inekhane ve 4 numune ağılı ile hemen her ilde bir aygır deposu açılmıştır. Karacabey Harası’na ilave olarak 1930 yılında Sultansuyu Harası, 1934’te Çifteler Harası yeniden oluşturularak faaliyete geçirilmiş ve aynı yıl Çukurova ve Konya Haraları kurulmuş ve 1949’da Karaköy, 1950’de Altındere Haraları bunlara eklenmiştir.
Ziraat Vekili Mehmet Sabri Bey, Sovyet Hükümeti Ziraat Halk Komiseri’nin daveti üzerine Sovyet Rusya’ya geniş kapsamlı bir inceleme gezisi yaptı. Bu gezi yaklaşık 46 gün sürmüştür (4).
Mehmet Sabri Bey, bu gezisini Moskova, Leningrad başta olmak üzere Sovyetler Birliği’nin birçok eyalet ve kentine yapmıştır. Ziraat Vekilinin inceleme yaptığı alanlar şunlardır: Tarım bankaları, sendika ve kooperatifler: tarım sendikaları, tarımla ilgili bilimsel kuruluşlar, kırsal, sütçülük, bölgesel, kendir ve keten kültürleri, patatesçilik kooperatifleri, bağcılık, şarap gibi üretim birlikleri, bilim ve eğitim kuruluşları: Su bilimi kuruluşu, tarım akademileri ve enstitüleri, balık yetiştirme enstitüsü, arazi ölçümü enstitüsü. Veterinerlik Enstitüleri, ormancılık enstitüsü, bilimsel iyileştirme enstitüsü, tarım enstitüsü genetik merkezi, veterinerlik: veterinerlik tesisleri, veterinerlik kurumları, Tarım işletmeleri: Tütün işletmeleri, botanik bahçeleri. Atçılık: atçılıkla ilgili olarak haralar, devlet haraları. Tarım uygulama alanları: Deney tarlaları, traktör çiftçiliği, tarım deneme istasyonları, devlet çiftliği. İdari birimler: Köylü tarım yönetimleri, bölgesel, yerel ve merkezi tarım yönetim birimleri. Bu programdan da anlaşılacağı üzere bu gezide, Sovyet Rusya’da programda yer alan yerleşim birimlerinde tarım, hayvancılık ve ormancılık alanında ne kadar önemli tesis, işletme, eğitim birimi ve uygulama alanı varsa hepsi görülmüştür.
Bu gezinin Türkiye’ye kazanımlarından birisi atlarda uygulanan sun’i tohumlamadır. Sun’i tohumlama dünyada ilk olarak çiftlik hayvanlarında 18. yüzyılın sonunda Rusya’da uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye ise Rusya’dan sonra dünyada bu uygulamayı seçen ikinci ülke konumundadır. Ziraat Vekili Mehmet Sabri Bey, bu gezisinde Sovyetler Birliği’nde gördüğü yapay tohumlama çalışmalarının yararlarını kavramış ve İvanov’un asistanlarından Prof. Mihailov’u Türkiye’ye davet etmiştir. Bu davet üzerine Türkiye’ye gelen Prof. Mihailov ilk olarak 1926 yılında Bursa Karacabey Harası’nda atlarda yapay tohumlamayı başlatmış ve bu konuda bir kurs açmıştır. Aynı zamanda kısraklar üzerinde ilk suni tohumlama tatbikatını yapmıştır. Bu kursa ilk katılan veteriner hekimler sonraki yıllarda Türkiye’de ve Türkiye’ye dost kimi ülkelerde suni tohumlamanın gelişimine çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu uygulamaya refakat eden Nazım Uygur ile Tevfik Bulak Türkiye’de bu tekniği uygulayan ilk veteriner hekim olmuşlardır. Daha sonraki yıllarda Karacabey’den sonra Çifteler ve diğer haralarda da suni tohumlama çalışmalarına başlanmıştır.
Öte yandan Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte toprak tarımına da büyük önem verildi. 1925 yılından sonra Atatürk kendisine ait çiftliklerde geleneksel tarım anlayışının dışında modern tarım anlayışını getirmeye çalıştı. Köylüye örnek oldu. Cumhuriyet döneminde Ankara, Eskişehir, Erzurum ve Yeşilköy’de tahıl ıslah istasyonları; Adana ve Nazilli’de pamuk ıslah istasyonları; Adapazarı’nda patates ve mısır ıslah istasyonu; Bursa, Antalya, Diyarbakır, Edirne ve Denizli’de ipek böcekçiliği istasyonu, Kayseri’de yonca istasyonu, Antalya’da sıcak iklim nebatları ıslah istasyonu kuruldu. Ülkenin dört bir yanında fidanlıklar oluşturuldu. Bu fidanlıklarda üretilen meyve fidanları halka dağıtıldı.
Daha sonra ikinci dönem Zirai Kombinalar ve Devlet Ziraat İşletmelerinin kurulması dönemi başladı. 1937 yılında kurulmaya başlanan Zirai Kombineler ordunun, gerektiğinde halkın gıda ihtiyacını karşılayacaktır. Bunun için yurdun değişik yörelerindeki hazineye ait boş araziler seçilir ve buralar çiftlik haline döndürülür.
Devlet Ziraat İşletmeleri ise, modern tarım tekniklerinin uygulanması, tarım sanayinin geliştirilmesi ve bu konularda çiftçilere önderlik ve öğreticilik görevi yapması amacıyla Atatürk’ün değişik tarihlerde kurduğu çiftlikleri bağışlamasıyla kuruldular. Bu çiftlikler de Zirai Kombinalarla 1950 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü adı altında toplandı. 1984 yılında ise hem hara ve inekhaneler ve hem de devlet üretme çiftlikleri Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında birleştirildi. Birleşmeden sonra bir bölümü doğrudan satılarak bir bölümü de kısmen ya da tamamen kiralanarak sayıları azaltıldı.
Zirai Kombinalar İdaresi tarafından kurulan çiftliklerin önemi, 1957 yılında yayımlanan bir kitapta şöyle anlatılıyordu (5): “Az zamanda kurulan bu çiftlikler, asırlardan beri işlenmemiş ve boş kalmış ve halkın dilinde diye adlandırılan step manzaralı, çöl karakterli toprakları büyük bir hamle ve gayretle sökerek mahsuldar bir hale sokmuş ve zirai kalkınmanın ana hatlarını vatan topraklarına çizmiştir… “Zirai Kombinalar İdaresi, kuş uçmaz, kervan geçmez diye vasıflandırılıp, köylüye çarık sattırdığı iddia edilen ıssız toprakları teknik vasıtalarla mahsuldar bir hale sokarak yüz binlerce ton buğday kaldırırken, etrafındaki köylü halkın idrakinde hayret ve takdirle karşılık bir intibah, asırların yapamadığı kalkınma hissini onun gönlüne yerleştiriyor ve bu demonstratif gösteriler ona teknik çalışmaların faydalarını telkine kafi geliyordu. “Birbirini takiben yurdun muhtelif köşelerinde kurulan 14 tane muazzam çiftlikler, ıssızlığa, yalnızlığa, kızgın güneşli ve buz nefesli bozkırlığa son verirken, insan azim ve iradesinin dünkü çölleri bugün nasıl bir cennet gibi yemyeşil hale soktuğunu tabiata haykırıyor ve çöllerde yükselen ağaçlar, yeşillenen bitkiler, tufan gibi buğdaylar yurtta bolluğun saadetini müjdeliyordu.”
Zirai Kombinalar İdaresi 1943 yılından itibaren boş hazine toprakları üzerinde devlet çiftlikleri oluşturdu, tarımsal üretimi artırdı, çağdaş tarım teknik ve yöntemlerini köylüye tanıttı ve özellikle sıkıntılı dönemlerde halkın gıda ihtiyacının karşılanması açısından çok büyük katkılarda bulundu. Köylülere pulluk dağıtıldı. Traktör kullanan çiftçiler korundu. Ziraî Donatım Kurumu, çiftçinin tarım aleti, makine ve kimyasal gübre ihtiyacını sağladı. Halka parasız fidan verdi. Numune çiftlikleri açtı. Atatürk’ün Ankara’da Gazi Orman Çiftliği, Silifke’de Tekir, Yalova’da Baltacı, Tarsus’ta Piloğlu, Dörtyol’da Karabasamak çiftlikleri ve Ankara’da Bira Fabrikası vardı. Dalaman Çiftliği en büyük numune çiftliği haline getirildi. Bu işletmeler 1925 yılından beri tarımda yeniliklerin uygulatılması ve yaygınlaştırılmasında kullanılıyordu. Atatürk, 1937 yılı Haziran ayında bu çiftlikleri devlet hazinesine bağışladı. 10 Ocak 1938 tarih ve 3308 sayılı Yasa ile Atatürk tarafından bağışlanan bu çiftlikler, Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu’na dönüştürüldü. Daha sonra çeşitli diğer çiftlik ve işletmeler de Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu’na katıldı. 1944 yılında bu kuruluşun bir Ziraat Aletleri Fabrikası vardı (6).
Toprağın işlenmesinden mahsul alınıncaya kadar yapılan işleri ve kullanılan vasıtaların bütününü ifade eden Zirai Kombina Teşkilatı, 12 Şubat 1937 tarih ve 3130 sayılı kanunla Tarım Bakanlığı bünyesinde oluşturulmuştur. Bu uygulamayla traktör ve tarım makineleri bir araya getirilerek makine parkları oluşturulmuş ve çiftçinin hizmetine sunulmuş, bunun yanı sıra yeni ziraat usulleri çiftçiye öğretilmeye çalışılarak, tarlasından daha fazla verim alması sağlanmak istenmiştir. İlk dönem olarak tanımlanan 1937-1940 yılları arasındaki bu dönemde kombinaların bünyesindeki ziraat alet ve makinelerin sayısı artırılmaya çalışılmıştır. Zirai Kombina Teşkilatı’nın genişletilmesi amacıyla satın alınacak olan ziraat aletleri ile yedek parçaların memleketin zirai şartlarına ve hazine menfaatine uygun şekilde kliringli (takas) memleketlerden (7) satın alınması hususunda 4 Eylül 1939 tarihli kararname çıkarılmıştır (8). Ancak gerekli ziraat aletlerinin (harman makinesi, traktör, biçerdöver makineleri ile pamuk mibzerleri) kliring yolu ile alınması mümkün olmadığından 6 Mart 1940 tarihli kararname ile 1940 yılı döviz tahsisatından iki buçuk milyon liralık döviz ayrılarak, söz konusu makinelerin ABD’den alınmasına karar verilmiştir. 1942 yılına gelindiğinde Amerika’dan 300 kombinaya yetecek kadar traktör, traktör pulluğu, kültivatör, biçerdöver ve harman makineleri getirtildiği görülmüştür. Bu alanda yapılan çalışmalara karşın 1937 ile 1940 yılları arasında Zirai Kombinaların yaptığı çalışmalarda beklenen gelişme sağlanamamıştır. Kombinaların çok uygun fiyatla tarlayı sürme, ekme ve biçme işlemi yapması çiftçilerin birbiriyle anlaşmazlığa düşmesine neden olmuştur. Reşat Aktan bu durumu şöyle özetlemiştir; “Çiftçiye yardım usulünün kısa zamanda yozlaştırıldığı, hakiki ihtiyacı olanlar yerine köy ağalarının ve nüfuzlu kimselerin bu yardımlardan istifade etmeye başladığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden yer yer anlaşmazlık çıkmakta, Vekâlete mütemadiyen şikâyetler gelmekte idi. Bir taraftan da makinelerin kendi bölgelerine gönderilmesi için muhtelif bölgelerin çiftçileri ve mebusları taleplerde bulunmakta ve Vekâleti tazyik etmekte idiler. Öte yandan az bir ücretle devlet makinelerinden faydalanan kimseler bu kolaylığa alışmakta, ziraat işlerinin görülmesi için her zaman bu yardıma güvenerek tembelliğe temayül etmekte idiler.” Kombinalar yoluyla köylünün modern alet ve makine satın alması teşvik edilmek istenmişse de başarılı olunamamıştır. Çiftçiye teknik bilgi ve işletme usulleri bakımından büyük bir şey kazandırılamamıştır. Bunların yanı sıra idare makinelerinin seyyar olması, daima yer değiştirmek zorunda kalması zaman kaybına yol açtığı gibi aynı zamanda makinelerin vaktinden evvel harap olmalarına da sebep olmuştur. Bu üç yıllık dönemde edinilen tecrübelerden hareketle, savaş şartlarının da etkisiyle kombinalara devlet adına ziraat yaptırılma çabası içine girilmiştir. Keza Asım Us bu devreyi şöyle değerlendirmiştir; “İşte hükümet bu şekilde bir tecrübe devresi geçirdikten sonra Ziraat Vekâleti emrindeki kombinaları halk hesabına çalıştırmaktan ise devlet hesabına ziraat yapmaya ve istihsal edilecek mahsulât ile ordu ihtiyacını temin etmeye karar vermiştir… Hulasa devlet vasıtaları ile şimdiye kadar memleketimizin işlenmeyen topraklarında harp ziraatı yapmak Cumhuriyet hükümetinin milli iktisat hayatına getirdiği en feyizli hareketlerden biridir. Bundan sonra devlet ordunun yiyecek ihtiyaçlarını mümkün olduğu nispette kendi vasıtaları ile istihsal edecektir ve ileride harp ziraatinde ordu vasıtalarından da faydalanılacaktır.” Zirai Kombinalar Kurumu elinde bulunan 300 traktörlük makine parkına ilaveten 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu kredisinden alınan 10.000.000 liralık kredi ile genellikle kurak olduğu için boş olan 1.674.150 dönümlük arazide 1942 ile 1945 yılları arasında 13 işletme kurmuştur. Bu işletmeler Ankara’da (Polatlı ve Bala), Konya’da (Altınova, Başkuyu, Gözlü ve Özden), Kırşehir’de (Malya ve Çiçekdağı), Sivas’da (Ulaş), Amasya’da (Gökhöyük), Samsun’da (Gelemen), Niğde’de (Kocaş) ve Urfa’da (Ceylanpınarı) bulunan çiftliklerdir(58). Ragıp Ziya Mağden savaş yıllarında Zirai Kombinaların çalışmasının özellikle hububat ihtiyacının karşılanmasında büyük katkı sağladığını şu sözleriyle ortaya koymuştur; “…Bu devre esnasında çiftçilerimizin ofise senelik teslimatı 300.000.000 kiloyu ancak buluyordu. Buna karşılık Zirai Kombinaların, tek başlarına Toprak Mahsulleri Ofisine olan teslimatı 100-150.000.000 kiloya yaklaşmış bulunmakta idi. Yani, Zirai Kombinalar kendi başlarına memleket istihlâkinin üçte birini temin etmek durumuna geçebilmişlerdi.”
ÇİFTELER HARASI
1830’da Eskişehir yakınlarındaki Çifteler Harası kuruldu. Çifteler Harasının ilk nüvesini, XVIII. Yüzyıl ikinci yarısında tüm İmparatorluk topraklarında yaygın biçimde yerel yönetimlerde güç ve iktidarı ele geçiren “ayânlar”dan (9) biri, Eskişehir bölgesine hakim olan Kumarcı Abdullah’ın çiftliği oluşturmuştur.
Osmanlı Devleti’nde XVIII. yüzyıldan itibaren güç kazanmaya başlayan yerel egemenlerin yarıresmi adıdır. Dirlik sisteminin bozulmasından sonra devletin, asker ve vergi toplama işlerini üstlenen bu kişiler zamanla güç kazandılar. Kazanılan bu güç, bir süre sonra ailelere ve soylara da yansımaya başladı. Padişah II. Mahmut (1808 – 1839 ) zamanında, 1808 yılında devlet ayanların varlığını imzalanan sened-i ittifak ile onayladı. Daha sonra güçleri kırılarak padişahın en güvenilir unsurları haline geldiler. Ayan ailelerinin en önemlileri: Tepedelenli Ali Paşa, Alemdar Mustafa Paşa, Çapanoğlu, Kara Osmanoğlu, Aynacıoğlu ve Sepetçioğlu’dur (10).
Ayânlığı ele geçiren Abdullah Ağa, bölgedeki malvarlığını hızla arttırıp büyük bir çiftliğe dönüştürdü. XIX. Yüzyılın yenilikçi hükümdarı Sultan II. Mahmud’un saltanatının ilk devresinde merkezi otoriteyi yeniden kurmak için ayânlığa ve ayânlara karşı savaş açması, Kumarcı için de sonun başlangıcı oldu. Kumarcı, davet edildiği halde süregelen Osmanlı-Rus Savaşına katılmadığı gibi, bölgeden geçen orduya gıda vermemişti. “Fermanlı” ilan edilerek üzerine Hüdâvendigâr Sancağı Mutasarrıfı el-Hâc Mustafa Paşa kumandasında kuvvet sevk edildi. Epeyce kanlı bir mücadeleden sonra malikânesi kuşatılıp ateşe verildi, kendisi de ele geçirilerek altmış yaşlarında olduğu halde idam edildi (1813). Cezanın eki olarak Kumarcı’nın büyük hırs ve emekle kurduğu çiftliğe el konulup hazineye kaydedildi. Bir süre III. Selim’in eşlerinden Zîbifer Kadın’a devir edildiği anlaşılan çiftlik, onun ölümüyle Kumarcı mâlikânesiyle birlikte hâraya dönüştürülerek üzerinde Çifteler Hâra-yı Hümayûnu kuruldu. 1863 yılında, 1416 at, 1106 sığır olmak üzere toplam 2 522 büyük baş hayvan bulunmaktadır. 1889 yılında çiftliğe bağlı dokuz şubedeki hayvan mevcudunu ayrı olarak gösteren bir başka listede 1060’ı at ve 789’u sığır olmak üzere toplam 1 549 büyükbaş hayvan mevcuttur. Sığır sayısının azalması büyük oranda iki sene önceki salgın hastalıktan (sığır vebası) kaynaklanan ölümlere bağlıdır. 1892 yazında yapılan bir başka teftiş notuna göre büyük baş hayvan sayısı 1 542’si at, 1 102’si muhtelif cins sığır ve az miktarda deve olarak tekrar 2 644’e yükselmiştir. 1914 yılında ikiye bölünen eski haranın Çifteler ve İhsaniye şubesindeki tesisler ise bakımsızlıktan harâb oldu. Çiftlik en kötü günlerini Eskişehir’deki Yunan işgali sırasında yaşadı. Yeni şekliyle 1934’te Eskişehir yakınlarındaki Çifteler ve Aziziye haraları üzerinde kurulmuştur. Hara, 43.000 dönümlük bir araziyi kaplar. Memleketimizin en eski harasıdır (9).
SULTANSUYU HARASI
Hara, 1865 yılında “Sultansuyu Çiftlikat-ı Hümayun” adı ile kurularak, ordunun binek atı, keçe, yapağı vb. hayvansal ürün gereksinimlerini karşılama görevini yapmıştır. 1849 yılında Sultansuyu işletmesinin üzerinde kurulduğu arazi Harput valisi Mustafa Sabri Paşa, Harput Defterdarı Nazif Beyin oğulları ile Gümrükçüsü Ahmet efendiye işletilmek üzere verilmiştir. Bu şahıslar araziyi istenilen şekilde işletemedikleri için 1872 yılında tekrar geri alınmış ve padişah emrine tahsis edilerek Çiflikat-ı Hümayun şekline sokulmuştur. O dönemde bölgede meydana gelen isyanları ve çıkan karışıklıkları bastırmak amacıyla her defasında askeri birlikler göndermektense, Miralay Rahmi Bey komutasında bir karargâh haline dönüştürülmüştür. Meşrutiyetin ilanından sonra (1908) Çiflikat-ı Hümayun lağvedilerek hazineye devredilmiş, 1915 yılına kadar halka yarıya verilerek işletilebilmiştir. 1915 yılında halen hara merkezi olan Aziziye Kışlası ve civarındaki 500 dekarlık araziye bir tay deposu kurulmuş ve ilk defa HARA ismini almıştır. Osmanlı döneminde hara olan bu kuruluş 1924 yılında feshedilerek, yerine topçu alayı kurulmuştur. 1928 yılına kadar hizmetini sürdüren topçu alayı buradan kaldırıldıktan sonra, Doğu ve İç Anadolu İllerinin, atlarında kan değişikliğini sağlamak ve aynı zamanda orduya hafif süvari atı ile çöl karakterine sahip safkan Arap atı yetiştirmek amacıyla yüksek vekiller heyetinin 29 Temmuz 1928 tarih ve 6943 sayılı kararnamesiyle “Sultansuyu Harası” kurulmuştur. Halen Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünce işletilen hara, hazineye ait 79.000 dönümlük bir arazi üzerinde kurulmuştur. Malatya’nın Akçadağ kazasındaki harada daha çok at neslinin ıslahına çalışılmaktadır 1984 yılından bu yana TİGEM bünyesinde faaliyetlerini sürdürmekte ve safkan Arap atlarıyla ünlüdür. İşletme yöre çiftçisine tarım ve hayvancılık alanında destek de sağlamaktadır (11).
KARACABEY HARASI
1300 yıllarında Orhan Gazi’ye kayınpederi Köse Mihail tarafından başlık hediyesi olarak verilen Karacabey Harası (Çiftlikat-ı hümayun), Osmanlı ordusuna at nesli ve çeşitli gıda üretim merkezi, keçe ve yapağı üretim merkezidir. Ancak asıl hara haline dönüştürülmesi 1876 yılında olur. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924’te yeniden kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde Büyük Önder Atatürk’ün talimatıyla 1924-1930 yıllar arasında “Karacabey Esmeri” olarak bilinen Montofon cinsi sığır, Merinos cinsi koyun ve safkan Arap atlarının yetiştirilmesiyle Türkiye’nin gözde bir tarım kuruluşu olma niteliğini sürdürmüştür (3).
Hara, ilk çalışmalarına Çifteler’den getirilen 10 aygır ve 95 kısrakla başlamış, sonradan damızlık İngiliz, yarım kan Arap atları, daha başka çeşitler yetiştirilmeye başlanmıştır. Haranın sığırcılık kolunda safkan, yarım kan Montafon cinsiyle, manda üzerinde çalışılmaktadır. 1944’ten sonra bir süre domuz da yetiştirilmiştir. 1935’ten sonra geniş ölçüde Merinos üretilmeye başlamış, sonradan hara arazisi az geldiğinden 1943’te Bandırma yakınlarında Bandırma Merinos Çiftliği kurulmuştur. Karacabey Harası’nın arazisi 91.767 dönümdür.
ÇUKUROVA HARASI
Bu işletme 1898 yılında II. Abdulhamit emri ile “Anavarza Çiflikatı Hümayunu Askerisi” adı altında kurulmuştur. Anavarza ve civarındaki Ceyhan nehrinin devamlı yatak değiştirdiği sazlık ve kamışlık arazi II. Abdulhamit’in iradesiyle çiftlik namına tapuya kayıt edilmiştir. Daha sonra Handeresi, Sarıçam dolayları, Yılankale ve havalisi, Adalı ve Bebeli arazilerinin de katılmasıyla tapu kayıtlarına göre 880 000 dönüm araziye sahip bir işletme kurulmuştu. Bu işletmenin arazi haritası incelendiğinde 1 104 660 dekarı bulmaktadır… Bu işletmenin sahip olduğu arazi 1898 yılına kadar göçer aşiretlerinin ve civar köylerin merası olarak kullanılmakta idi. Bu yıldan sonra kuruluş amacına uygun olarak ordunun ihtiyaç duyduğu atların yetiştirilmesi konusunda çalışmaya başlanması için çiftliğe iyi eğitilmiş iki tabur asker verildi.
Haranın işletmesi bu şekilde meşrutiyete kadar devam etti. Meşrutiyetle birlikte bu harada diğer benzerleri gibi kapatılarak çiftlikteki hayvanlar satıldı. Çiftlik bu durumu ile her yıl büyük zararlar açıyordu. Hara nihayet 1913 yılında 75 yıllığına Fransızlara kiraya verildi. Fransız Şirketi daha yerleşmeden İttihat ve Terakki yöneticileri haranın gerçek kuruluş amacını hatırladıkları için Fransızların yerleşmesini önlemek amacıyla çevredeki köylüleri örgütleyerek Fransızlara karşı ayaklandırdı ve Fransızların yerleşmesini engelledi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Adana yöresini işgal eden Fransızlar tekrar haraya yerleşmek istedilerse de Kuvay-ı Milliye çetelerinin ani baskınları karşısında bunu başaramadılar.
Ziraat Vekâleti (Bakanlığı) ıslah müesseselerinin yeniden kurmaya başladığı zaman Çukurova’nın hayvan yetiştirmeye uygunluğu dikkate almış Vekalet Müsteşarı İhsan Abidin Bey’in önerisiyle 1927 senesinde Vekiller Heyeti kararı ile bu geniş saha hara kurulması amacıyla ile Ziraat Vekaletine devredilerek 1929 yılı sonunda çiftlik binalarında Mercimek Aygır Deposu tesis edilmiş ve Atatürk’ün hediye ettiği 2 aygırla depo faaliyete başlamıştır (12).
Vekiller heyeti kararı ile devredilen arazi, eski Çukurova Askeri Çiftliği’nin bütün hudutlarını kapsıyordu. Ovada tarımın ilerlemesi, nüfusun artması ve köylerin çoğalarak büyümesi ile arazi ihtiyaçları artmış, ihtiyaç sahibi köylülerin şikayetleri üzerine, hara için 80.000 dönüm arazinin yeterli olduğuna karar verilerek fazla arazilerin bir komisyon kararıyla köylülere dağıtılması kararlaştırılmıştır (1930). Bunun gibi sebeplerle (idarenin arazisini ekip biçememesi, sınır tecavüzleri, topraksız köylüye toprak dağıtımı, hazine avukatlarının umursamazlığı sonucu mahkeme kararları) haranın arazi varlığı 37 000 dönüme düşmüştür. Sonuç olarak hara 1931 yılında yeniden kurulmuştur.
KONYA HARASI (13)
Haranın Kurulumunda ilk önemli adım, 1914 yılında Vali Haydar bey zamanında atıldı. Bu çok gerekli yatırım için, büyük kısmı o yıla kadar “mahalle otlağı” durumunda olan bu günkü hara sahası üzerinde duruldu. Vali Haydar Bey, bu boş araziyi ele alarak, gerekli düzenlemelerle ve inşaatla, bir “çiftlik” haline getirdi. Başına da Todori adındaki bir şahsı mühendis olarak getirildi. 1916 yılına kadar, artan ihtiyaçlar doğrultusunda çiftlik arazisi genişletildi. Konuklar Devlet Üretme Çiftliği’nden üç baş Arap aygırı, 25 baş yerli kısrak, iki boğa ve 30 baş da boz ırk inek getirildi.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında kurulan bir çiftliktir. Çiftlik merkezinde, 1921 yılında “Ziraat Okulu” açıldı. Müteakip yıllarda besi ve kesim mahalleri ilave edildi. Konya Harası’nın tarihinde büyük etkileri olanlardan birisi de Vali İzzet Bey’dir.1921 yılından önce mahalle sığırlarının otlağı durumunda olan yakınındaki araziye, Vali İzzet Bey, “Numune Çiftliği” adıyla bir çiftlik kurdu. Şehrin doğusunda, Karapınar Yolu’nun sağ tarafında faaliyete geçirilen bu gerçekten güzel ve örnek çiftlik, şehre 7 km mesafede idi. Sağladığı faydalar üzerine arazisi, çevresinde yapılan istimlâk ve satın alma gibi çeşitli yollarla büyütülüp, genişletildi. Ne var ki, araya giren bazı krizlerden dolayı 1932 yılında, gerekli yatırım ve yeniliklerden mahrum kalmıştı. Hususi Muhasebe’den yeterli tahsisat ayrılamamış, bunun sonucu olarak da, büyük emek ve ideallerle tesis ve teşkil edilen çiftlik, giderek mühmel ve mahzun hale gelmiştir. Birkaç yılını bu şekilde sıkıntılı olarak geçiren çiftlik, 23 Haziran 1934’te Tarım Bakanlığı çiftliği, Konya Özel İdaresi’nden satın alarak tesisin, bir “hara” statüsüne kavuşturulması için, gerekli düzenlemeleri başlatmıştır. Sonuç olarak “Konya Harası”nın kuruluş yılını, bu tarih olarak kabul edebiliriz. Arazi miktarı 16000 dönümdür.
GÖLE İNEKHANESİ (14)
Türkiye’de hayvan ıslahı ve yetiştiriciliği ile ilgili çalışmalar, Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile birlikte hız kazanmış ve konuya ilişkin yasal düzenlemeler yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemelerden biri olan ve 1926 yılında çıkarılan “Islah-ı Hayvanat Kanunu” ile hara, inekhane ve aygır deposu kurulmasına uygun bulunan hazineye ait yerlerin, ihtiyaç üzerine Tarım Bakanlığına tahsis edilmesi, ayrıca hara, inekhane ve ağıllarda yerli ve yabancı ırktan hayvanların damızlık amacıyla çoğaltılması, aygırların depolara, diğer hayvanların ise ilgili nizamname şartları uyarınca ihtiyacı olan köylere bedelsiz dağıtılması ve damızlık hayvan sahipleri ile şirketlere bedeli karşılığında verilmesi hükme bağlanmıştır.
Kars, Erzurum ve Ardahan’ı kapsayan Kuzey Doğu Anadolu’da doğu kırmızısı bulunuyordu. Et, süt ve çekim verimi yüksek olan bu ırk geliştirmeye uygundu. Doğu kırmızıların inekleri ortalama 300-350 kilo, boğaları ise 500- 600 kg. gelmekteydi (15).
Söz konusu Yasaya dayanarak, Doğu Anadolu’da yetiştirilen hayvanların ıslahı amacıyla, 15 Eylül 1936 tarihli Başbakanlık Kararnamesi ile Kars’ta 20000 dönümlük alanda Cumhuriyet Döneminin ilk inekhanelerinden biri olan Göle İnekhanesi kurulmuştur. Zengin mera ve çayır varlığı nedeniyle kuruluş yeri olarak seçilen Göle ilçesinin Şerefiye köyü ile Kars’ın Merkez ilçesine bağlı Cılavuz mevkiinin Akpınar ve İsa çayırında yer alan araziler, inekhane, tay çiftliği ve boğa istasyonları binalarının inşası için Tarım Bakanlığına tahsis edilmiştir.
Bandırma Merinos Çiftliği, Boztepe, Göle, İnanlı ve Kazova inekhaneleri de, hara mahiyetinde olmamakla beraber, hayvan neslinin ıslahına çalışan kurumlardır.
LALAHAN ZOOTEKNİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1951 yılında Ankara Keçisi ve tiftik ıslahı çalışmaları yapmak üzere Çifteler Harasına bağlı olarak kurulan Enstitümüz, 1957 yılında doğrudan Tarım Bakanlığına bağlı bir Enstitü haline gelmiş ve çalıştığı konuları genişletmiştir. Zaman içinde alt yapısını tamamlayarak Suni Tohumlama, Embriyo Transferi, Yapağı-Tiftik ve Hayvan Besleme laboratuvarlarını kurmuş, Sığır Yetiştiriciliği, Koyun Yetiştiriciliği, Ankara Keçisi Yetiştiriciliği, Tavuk Yetiştiriciliği ve Tavşan Yetiştiriciliği konularında çalışmalarını sürdürmüştür. Bu faaliyetlerine en son teknolojiyi uygulayarak devam etmektedir. 1991 yılında Suni Tohumlama Laboratuvarı, 1999 yılında Yapağı-Tiftik Laboratuvarı, 2000 yılında Hayvan Besleme Laboratuvarı ve 2001 yılında Embriyo Transferi Laboratuvarı modern cihazlarla donatılmıştır. 2007 yılında Genetik Laboratuvarı kurulmuştur.
1940’lardan sonra kurulmaya başlanan Zirai Kombinalar 1950 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü adı altında toplandı. 1984 yılında ise hem hara ve inekhaneler ve hem de devlet üretme çiftlikleri Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında birleştirildi. Birleşmeden sonra bir bölümü doğrudan satılarak bir bölümü de kısmen ya da tamamen kiralanarak sayıları azaltıldı.
BUGÜN
Bugüne geldiğimizde 17 Tarım İşletmeden oluşan bir Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü görüyoruz. Diğer işletmeler satış ya da kiralama yoluyla elden çıkarılmıştır.
Aslında çok daha verimli çalışabilecek olan bu kurumlar tam olarak amacına hizmet etmede de damızlık hayvan ve tohumluk tahıl, yem bitkisi üretimine, ülke ekonomisine, eğitimine katkıda bulunmaya devam ediyor. (16)
Altınova Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Boztepe Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Ceylanpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Çukurova Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Dalaman Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Gökhöyük Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Gözlü Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Karacabey Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Kazımkarabekir Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Koçaş Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Konuklar Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Malya Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Polatlı Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Sultansuyu Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Türkgeldi Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Ulaş Tarım İşletmesi Müdürlüğü
YARARLANILAN KAYNAKLAR
(1) Kemal Tahir, Yol Ayrımı, İthaki Yayınları, s. 433.
(2) A. Yaşar (1996), Osmanlı Döneminde ve Cumhuriyet Tarihinde Haralar. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara, s.130
(3) Karacabey’in Kısa Tarihçesi, (Araştırma: Sedat Okumuş), [https://www.xing.com/communities/posts/tarihce-1002680111].
(4) Seyfi Yıldırım (2008), Osmanlı’dan Cumhuriyete Bir Bürokrat ve Siyasetçi: Mehmet Sabri Toprak (1878-1938) Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XXIV (71): 513-542.
(5) Yıldırım Koç (2000), TİGEM’in Özelleştirilmesi ve ATATÜRK, Aydınlık Dergisi, 13 Ağustos 2000.
(6) Selahattin Ögelman ve Atıf Benderlioğlu (1944), İktisadi Devlet Teşekkülleri Hukuku, Recep Ulusoğlu Basımevi, Ankara.
(7) Sevilay Özer (2012), II. Dünya Savaşı Yıllarında Ekim Seferberliği, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi 8(15): 31-49.
(8) BCA., 30.18.1.2/ 88/85/10. Hatta bu kararnameden daha önce 1 Nisan 1939 tarihinde Alman Gebruder Röber fabrikasından 500 adet selektör makinesinin 1.250.000 lira tutmakta olan bedelinin yine kliring yolu ile ödenmesine karar verilmiştir.
BCA., 30.18.1.2/ 86/ 28/11. 52 BCA., 30.18.1.2/ 90/ 20/ 18. 53 Necati Turgay, “Zirai Kombinalar”, Ülkü Milli Kültür, Cilt 1, Sayı 7, 1 İkincikanun 1942, s. 12-13. 54 Aktaran Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni Dün-Bugün-Yarın, Birinci Kitap, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 487. 55 “Devlet Çiftlikleri”, Ziraat Dergisi, Yıl 4, Sayı 44-45, Eylül 1943, s.
(9) Zeynep Ertuğrul (2015), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Eskişehir Çifteler Harası Yapıları, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(38): 501-511.
(10) Ekşi Sözlük [https://eksisozluk.com/ ayan–206773].
(11) Türkiye Kültür Portalı sitesi
(12) Ömer Sağlam, II. Abdülhamit Bir Tefeci miydi?, 29 Ocak 2009, [http://www.turkishtimes. com/tr/content/2009/01/29/ii-abdulhamit-birtefeci-miydi/].
(13) Bahri Dağdaş, Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Resmi web sitesi
(14) Asuman Kızıltepe, Berfin Melikoğlu Gölcü ve Ali Yiğit (2014), Göle İnekhanesi’nin Kuruluşu ve Tarihsel Gelişimi, IV. National Symposium of The History of Veterinary Medicine and Professional Ethics 21-23 May 2014.
(15) [http://www.isteataturk.com/haber/6540/ataturk-8217un-direktif-ve-tavsiyeleriisiginda-turk-tarimindaki-gelismeler-1].
(16) TİGEM Resmi web sitesi
* Dr. Veteriner Hekim ve Kemerhisar eski Belediye Başkanı
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)