Giriş
Tüm dünyada on yıllardır artış göstererek yaygınlaşan “zorla yerinden edilme” olgusu son yılların en yüksek seviyesine ulaşmış bulunmaktadır. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), her yıl 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle yayımladığı raporunda bu yıl, 2018 sonu itibariyle dünya çapında savaş, çatışma, zulüm ve hak ihlalleri nedeniyle yerinden edilmiş insan sayısının önceki yıla göre 2,3 milyon artış göstererek 70,8 milyona ulaştığını bulguladı (UNHCR, 2019: 2). Söz konusu rakam, 70 yıllık kayıtlar göz önünde bulundurulduğunda karşılaşılan en yüksek sayıyı göstermektedir. Bu yazının konusu ve kapsamı bakımından önemli bir veri ise, 2018 yılı itibariyle zorla yerinden edilmiş insanların yarısına yakınının çocuklardan oluşmasıdır.
Bilindiği üzere, göç çalışmalarında farklı yerinden edilme biçimlerini karşılamak için çeşitli kavramlar kullanılmaktadır. Mülteci, göçmen, sığınmacı gibi söz konusu kavramları ve bu kavramların işaret ettiği farklılıkları yatay kesen ve değişmeyen gerçek ise, özellikle uzun süren mültecilik durumlarında, varsayılan ihtiyaçlar hiyerarşisinin kırılmasıdır. Böylesi uzun süren durumlarda, birincil ihtiyaç olarak varsayılan beslenme, barınma ve güvenlik gibi ihtiyaçlara, ikincil kabul edilen bilgiye erişim, eğitim ve okuma hakkı gibi kültürel hakların da birincilleşerek dahil olduğu ifade edilebilir. Bu bağlamda uzun süreli mültecilik durumlarında hükümetler, uluslararası ve yerel sivil toplum kuruluşları ile sivil inisiyatiflerin, özellikle çocukların kültürel haklarına dair çalışmaları gerek uzun vadeli planlama gerekse sosyal uyumun gerçekleştirilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.
Uzun Süreli Mültecilik Durumu (Protracted Refugee Situation – PRS)
Tanımların açıklayıcı oldukları kadar sorunsallaştırılmaya da uygun oldukları ileri sürülebilir. Eğer tanım, en kapsayıcı anlamıyla kavrayışta bir konsensüs olarak değerlendirilirse, bir tanımda meydana gelen değişimlerin eleştirel-tarihsel olarak incelenmesinin, o tanımın oluşmasında hangi eğilim ve koşulların etkili olduğunun anlaşılmasında önemli bir yöntem olduğu kabul edilebilir. UNHCR 2004 yılında uzun süreli mültecilik durumunu (PRS), “25.000 ya da daha fazla mültecinin beş ya da daha fazla yıl boyunca gelişmekte olan bir ülkedeki sürgün durumu” olarak tanımlamıştır (UNHCR, 2004: 2). Bu tanımdaki nicel, zamansal ve teritoryal ölçütler, verili bir zamanda PRS’i anlamanın temel koşullarıdır. Nitekim 2009 tarihli bir raporunda tanımın nicel ve teritoryal ölçütlerinde dikkate değer değişiklikler yapan UNHCR, PRS’i “Aynı ülkeden 25.000 veya daha fazla mültecinin beş ya da daha fazla yıl boyunca verili bir iltica ülkesinde sürgünde kaldığı durum” olarak tanımlamıştır (UNHCR, 2009: 7). Yeni tanım, PRS kapsamında bulunan mültecilerin aynı ülkeden olması koşulunu getirirken bu tanımla sadece gelişmekte olan ülkeler değil, herhangi bir kabul ülkesi de PRS’in yaşanabileceği ülke olabilmektedir. Görüldüğü gibi “aynı ülkeden olma” koşulu ile tanımın kapsamı daraltılırken “verili bir iltica ülkesi” ifadesi tanımın kapsamını genişletmektedir. 2017 yılında UNHCR, bu tanıma bir ek yaparak şu an kabul edildiği şeklini vermiştir: Aynı ülkeden 25.000 veya daha fazla mültecinin ardışık beş ya da daha fazla yıl boyunca verili bir iltica ülkesinde sürgünde kaldığı durumlardır (UNHCR, 2017: 22, vurgu bana ait).
Tanımdaki vurgu ve ifade farklarına rağmen, PRS’in temel niteliği, Milner’in vurguladığı gibi UNHCR tarafından “mültecilerin kendilerini içinde buldukları uzun süren ve zorlu bir arafta kalma hali” olarak ortaya konmuştur (Milner, 2014: 152). Öyle bir arafta kalma halidir ki söz konusu olan, bu durumdaki insanların hayatları tehlikede olmasa dahi temel hakları ile sosyal, ekonomik ve psikolojik ihtiyaçları sürgünde geçen uzun yılların sonunda dahi karşılanmamış durumdadır.
Yerinden Edilmiş Çocuklar İçin Kültürel Hakların Önemi
PRS’in açık şekilde ortaya koyduğu olgu, uzun süren mültecilik durumlarının bu durumdaki insanlar için en temelde bir belirsizlik hali olduğudur. Mülteciler bu durumda hayatlarında yeni ve kurucu bir karar verme imkanından mahrum kalmakta ve sürekli bir arafta sıkışmaktadırlar. Bunun nedenlerinin başında, ev sahibi devletin ve/veya uluslararası toplumun kalıcı çözümler üretememesi gelir. Her ne kadar UNHCR’ın PRS tanımı “herhangi bir iltica ülkesi” ifadesini içerse de, uzun süreli mültecilik durumları en çok azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşanmaktadır. İç savaş, çatışma, doğal afet gibi nedenlerle ülkelerini terketmek zorunda kalan insanların önemli bir kısmı, ilk kabul ülkesi olan komşu ülkelere sığınmakta ve o ülkede kalmaktadır (Schall, 2013).
2018 yılında dünya genelinde yerinden edilmiş insanların 67%’si Suriye Arap Cumhuriyeti, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali olmak üzere beş ülkeden gelmekte iken en fazla yerinden edilmiş insana ev sahipliği yapan ülkeler sırasıyla Türkiye, Pakistan, Uganda, Sudan ve Almanya’dır (UNHCR, 2019: 3). Bu istatistiğin ortaya koyduğu hat üzerinden, gelişmiş ülkelerin yerinden edilmiş insanların yalnızca 16%’sına ev sahipliği yaptığı da bir başka bulgudur. Bunun anlamı, uzun süren mültecilik durumlarında bulunan insanların temel hakları ile sosyal, ekonomik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması için kalıcı çözümler üretilememesinin nedenlerinin başında, ev sahibi ülkelerin ekonomik yetersizlikleri ve/veya siyasal isteksizlikleri gelmektedir. Örneğin, Suriye İç Savaşı ardından yaşanan ve ILO’nun “modern zamanların en geniş, en uzun süren ve en karmaşık insani acil durumlarından biri” olarak tanımladığı göç dalgası, ilk kabul ülkeleri olan Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Kuzey Irak’ta halihazırda büyük sorunlar içeren sosyal ve ekonomik alanlara yayılmış ve kaliteli kamu hizmetine sınırlı erişim, azalan ekonomik etkinlik gibi olgular, bu ülkelere sığınan insanlar için de başlıca sorunlardan olmuştur.
Uzun süre bir kabul ülkesinde kalan mülteciler için en temel zorlukların başında, daha önce de vurgulandığı gibi, kamu hizmetlerine erişimlerinin sınırlı oluşu gelmektedir; burada kamu hizmeti sadece beslenme, barınma ve tıbbi yardım olarak değil, daha geniş anlamıyla, hukuki koruma, eğitim ve sağlık hizmetlerini de içerecek şekilde düşünülmelidir.
Mülteciler çoğunlukla beş yıl ya da daha fazla zamanı kamplarda veya kentsel/kırsal alanlarda bilgiye ve kalıcı eğitime ulaşamadan geçirmektedir. Bu durum özellikle çocuk ve gençler açısından kritik bir döneme işaret eder. Çocuklar, gelişim yıllarını kamplarda ya da kamp dışı mülteciler olarak bilgiye çok sınırlı bir erişimle ve kalıcı bir eğitimden uzak geçirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenle uzun süreli mültecilik durumlarında kütüphanelere, internete ve genel olarak bilgiye erişim, kritik ve öncelikli bir ihtiyaç olarak ele alınmalıdır. Böylesi bir kavrayış, hem mülteci çocukların hayatlarını sürdürebilmelerinde karşılaştıkları sorunların mümkün olduğunca azaltılabilmesi hem de mülteci ve yerel topluluklar arasında sosyal uyumun uzun vadede tesis edilebilmesi açısından önemli görünmektedir. Mülteci çocuklar açısından çocuk işçiliği ile mücadele, gerek ev sahibi ülkelerin ekonomik yapısı ve çocuk işçiliğinin yaygınlık durumu gerekse mültecilik halinin getirdiği doğrudan ve dolaylı ekonomik baskılar ile hukuki koruma ve güvencelerden yoksun olma hali nedeniyle çok daha zorlu bir nitelik taşımaktadır. Öte yandan sosyal uyumun tesis edilmesi de hem giderek yaygın hale gelen bilgi kirliliği ve birçok bölgede yükselen aşırı sağ akımlar hem de belli ölçüde gözlemlenen gettolaşma nedeniyle gerçekleştirilmesi giderek zorlaşan bir amaç haline gelmektedir. Bu nedenle insan haklarının çok boyutlu niteliği, özellikle uzun süreli mültecilik durumlarında kolayca ihmal edilebilmekte olsa dahi, mülteci çocukların bilgiye, kütüphanelere ve internete erişimi oldukça önemlidir. Bilgiye erişim, medeni ve siyasal hakların olduğu kadar ekonomik, sosyal ve kültürel hakların da kullanılmasının en önemli ön koşullarından biri olarak değerlendirilmelidir. İkiz Sözleşmeler olarak bilinen BM Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ile BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, herkese, insanların siyasal konumlarını serbestçe belirlemeleri, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini özgürce sürdürebilmeleri ve ifade özgürlüğünün sağlanmasına imkan tanıyan self determinasyon ilkesini vurgulamaktadır. Bu ilke bağlamında internete erişim, insan haklarının çok boyutlu niteliğini ortaya koyan bir kültürel hak olarak, sosyal katılımda önemli bir rol oynamaktadır. Verili bir toplumun parçası olabilmenin merkezi bir aracı olarak internet, kültüre, eğitime ve toplumsal meselelere erişebilmeyi mümkün kılarak sosyal katılımın temelini oluşturmaktadır (Kettemann, 2015). Genel olarak ileri sürülebilir ki, bilgiye erişim, sosyoekonomik eşitsizliklere karşı yürütülen siyasal mücadeleye sosyal ve hukuksal bir temel oluşturabilmekte ve sosyal katılımı teşvik ederek sosyal uyuma katkıda bulunabilmektedir. Hayes, özellikle uzun süreli mültecilik durumlarında kütüphanelere erişimin sağlanmasının, bilgi kirliliğine ve sosyoekonomik eşitsizliklerin derinleşmesine karşı güçlü bir konumlanmayı ifade ettiğini ileri sürer (Hayes, 2016: 236).
Sonuç Yerine
Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışıldığı gibi, uzun süreli mültecilik durumlarında insan haklarının çok boyutlu niteliği kolayca ihmal edilebilmektedir. Böylesi bir ihmalin doğuracağı olumsuz sonuçlardan kaçınmanın önemli yollarından biri, özellikle çocukların ve gençlerin bilgiye erişiminin, kütüphanelere ve internete erişimlerinin sağlanması yoluyla mümkün kılınmasıdır. Burada sorumluluk ev sahibi ülkelerin hükümetlerinden uluslararası ve yerel sivil toplum aktörlerine değin geniş bir alanda üstlenilmelidir. Birçok uluslararası ve yerel sivil toplum kuruluşu mobil eğitim merkezlerinden taşınabilir kütüphanelere, özellikle mülteci çocukların kültürel haklarının hayata geçirilebilmesine yönelik fikirler temelinde projeler geliştirmektedir. Belediyeler ve diğer yerel idareler ise, toplumsal uyum hedefini temele alarak bilgiye erişimin sağlanması konusunda yerel ve bölgesel çözümler üretmek üzere çalıştaylar gerçekleştirmektedir. Söz konusu tüm çabaların sağlıklı ve sürekli bir şekilde sahada uygulanabilmesinin yegane koşulunun ise devlet kurumlarının farklı düzeylerde işbirliğine açık olması ve sivil inisiyatifleri desteklemesi olduğu ifade edilebilir. Uzun süreli mültecilik durumlarının yaşandığı ülkelerde sosyoekonomik eşitsizliklerin derinleşmesinin önlenmesi ve toplumsal uyum hedefine yaklaşılması için, kültürel hakların böylesi durumlarda oynadığı kritik rol dikkate alınmalı ve buna uygun politikalar geliştirilmelidir.
Kaynakça
Hayes, A. (2016) Thinking outside the (Ideas) Box: Education as lifesaving aid during protracted refugee situations. Alexandria: The Journal of National and International Library and Information Issues, 26(3): 235–242.
Kettemann, M. C. (2015) ‘Zugang zum Internet: Ein Grundrecht auch für Geflüchtete’, iRights, 16 October.
Available at:
https://irights.info/artikel/internetzugang-fluechtlinge-voelkerrechtverfassung/26266.
[erişim tarihi: 10.05.2019].
Milner, J. (2014) Protracted Refugee Situations. In: Fiddian-Qasmiyeh, E. & Loescher, G. & Long, K. & Sigona, N. eds. The Oxford Handbook of Refugee and Forced Migration Studies. Oxford: Oxford University Press: 151-162.
Schall, A. (2013) ‘Protracted Refugee Situations: Stuck in Limbo’ 20 June.
Available at:
https://www.fairobserver.com/region/africa/protracted-refugeesituations-stuck-limbo/
[erişim tarihi: 04.05.2019].
UNHCR (2004) Executive Committee of the High Commissioner’s Programme on Protracted Refugee Situations (EC/54/SC/CRP.14). http://www.unhcr.org/excom/standcom/40c982172/protractedrefugee-situations.html. [erişim tarihi: 05.05.2019].
UNHCR (2009) 2008 Global Trends: Refugees, Asylum-seekers, Returnees, Internally Displaced and Stateless Persons.
http://www.unhcr.org/4a375c426.pdf.
[erişim tarihi: 06.05.2019].
UNHCR (2017) Global Trends: Forced Displacement in 2016.
http://www.unhcr.org/statistics/unhcrstats/5943e8a34/globaltrends-forced-displacement-2016.html
[erişim tarihi: 05.05.2019].
UNHCR (2019) Global Trends: Forced Displacement in 2018.
https://www.unhcr.org/statistics/unhcrstats/5d08d7ee7/unhcr-global-trends-2018.html
[erişim tarihi: 20.06.2019].