Yerinden Edilmenin Sonuçlarına Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Çocuk Yoksulluğu Açısından Bakmak(1)

 

1998’de “Ülke İçinde Yerinden Olma konusunda Yol Gösterici İlkeler”i kabul eden Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonuna göre ülke içinde yerinden olmuş kişiler; “Zorla ya da zorunda kalarak evlerinden veya sürekli yaşamakta oldukları yerlerden, özellikle silahlı çatışmaların, yaygın şiddet hareketlerinin, insan hakları ihlallerinin veya doğal ya da insan kaynaklı felaketlerin sonucunda veya bunların etkilerinden kaçınmak için, uluslararası düzeyde kabul görmüş hiçbir devlet sınırını geçmeksizin kaçan ya da bu yerleri terk eden kişiler ya da kişi grupları” olarak tanımlanmaktadır (http://www.ceidizleme.org). Birleşmiş Milletlerin “yerinden olmuş” kişiler tanımı doğal afetler gibi felaketleri, geniş ölçekli kentsel dönüşümler gibi nedenleri de kapsamına alan geniş bir çerçeve sunduğu için söz konusu ilkeler içinde bir alt kategori olarak tanımlanabilecek “yerinden edilme” kavramı sadece iç savaş ve çatışmalardan doğan ve kişilerin neden olduğu istem dışı göç olarak tanımlanmaktadır (Ünalan, 2008: 29).

Zorunlu göç hem sebepleri, hem de sonuçları açısından isteyerek yapılan göçten ve siyasi mülteci olmaktan çok farklıdır”. Bu açıdan da özellikle kırılgan konumları nedeniyle çocuklar, yaşlılar, kadınlar için çok daha ağır sonuçlara yol açabilmektedir. Nitekim “Yol Gösterici İlkeler”in “Genel İlkeler” başlığı altında yer alan 4. İlkesi bu kırılgan konumdaki insanları özel olarak ele almaktadır: “Çocuklar, özellikle yalnız başlarına olan küçükler, hamileler, küçük çocuklu anneler, aile reisi kadınlar, özürlüler ve yaşlılar gibi ülke içinde yerinden olmuş belirli kişiler, durumlarının gerektirdiği koruma ve yardımdan faydalanma ve özel gereksinimlerini dikkate alan bir muameleye tabi olma hakkına sahiptirler (http://www.ceidizleme.org.s.3).

Türkiye, 1990’lı yıllardan itibaren Kürt sorunuyla ilişkili olarak yerinden edilme sorununu yoğun biçimde yaşamaya başlamakla birlikte “Yol gösterici İlkeler” için 2005 Ağustos’unda resmi adım atmıştır. İnsanların kitleler halinde göç etmeye zorlanması ya da göç etmek zorunda kalması, mevcut sorunların köylerden kentlere taşınmasına ve yeni sorunların oluşmasına yol açmıştır. Kürt sorunundan bağımsız olarak düşünülemeyecek olan yerinden edilme sorunu (Kurban ve Yükseker,2008: 21) Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldır yaşamakta olduğu uzun süreli ve kitlesel olarak hak ihlallerine yol açan bir sorun olma niteliğini taşımaktadır (Çoban Keneş, 2019:631). Özellikle de çocuklar nedenini bilmedikleri, anlamadıkları ama maruz kaldıkları çatışmaların en korunmasız kesimidir ve yerinden edilmiş kişiler üzerine yapılmış aşağıda değinilecek olan çalışmalarda da vurgulandığı gibi ihmal edilmiş bir grubu oluşturmaktadır (Çoban Keneş, 2019: 632-633).

UNICEF’in 2014’te yayımladıkları “Children Of The Recession: The Impact Of The Economic Crisis On Child Well-Being in Rich Countries” isimli raporda Türkiye’nin yoksulluk riski altındaki 16 yaş altı nüfus oranının % 30,2 ile Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunun en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olduğu belirtilmektedir. Söz konusu veriler dikkate alındığında çocuk yoksulluğunun Türkiye’de sosyal politika ve toplumsal sorunlar alanındaki en ciddi sorunlardan biri olduğu görülmektedir (s.8). Kahraman ve Sallan Gül, çocuk yoksulluğuna dair çarpıcı veriler ortadayken çocuğun yaşadığı çok boyutlu yoksunluk halinin Türkiye sosyal bilim literatüründe gereken ilgiyi henüz görmediğini söylemektedirler. Yazarlar, yoksulluk olgusunun genellikle “yetişkinler ve hanelerin ekonomik yoksunlukları ve deneyimleri üzerinden temellendirilen bir sorun alanı olarak” ele alındığını, özellikle çocukların arka planda kaldıklarını ya da gündeme gelmediğinin altını çizerler(2015:341). Nitekim bu konuyu ele alan araştırmacılar da yazarların tespitlerinin yanı sıra çocuk yoksulluğunun ele alındığında bile sadece maddi yoksunluk olarak ele alınmasının eksikliğine vurgu yaparlar.

UNICEF’in (2005:18) “Dünya Çocuklarının Durumu 2005” isimli rapor çocuk yoksulluğunu çok boyutlu olarak ele almaktadır; “Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, yaşama, büyüme ve gelişmeleri açısından gerekli maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun biçimde yaşamakta, böylece haklarından yararlanamamakta, potansiyellerini tam olarak geliştirememekte ve topluma tam ve eşit üyeler olarak katılamamaktadırlar. Bu yaklaşımla hareket ederek yaptıkları “Child poverty in the EU: The breadth of poverty and cumulative deprivation” (2011) adlı çalışmalarında Roelen ve Notten de yoksulluğun sadece maddi boyutları ile ilişkilendirilmesinin yetersiz ve sınırlı bir görüş olduğunu; çocukların çok boyutlu yoksulluk içinde ele alınması gerekliliğine; onların sadece yeme içme gereksinimlerini karşılayıp karşılayamadıklarına bakılmasının mikro bir perspektif olduğuna ve yoksulluğun birikimli olarak geliştiğine dikkat çekerler: “Yoksulluk sadece gıda sepetini doldurma kapasitesiyle ilgili olmadığı gibi, erişimde eksiklik ve çeşitli alanlardan dışlanma süreçlerini de içermektedir”. Nitekim Aydın’ın (2014: 30) vurguladığı gibi “ölmeseler ve yaralanmasalar bile, savaş yüzünden yaşadıkları annesiz/ babasız kalma, sevdiklerini, akrabalarını, arkadaşlarını kaybetme, kaçırılma ya da şiddet, fziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğrama, yerlerinden olma, okulundan ve diğer sosyal destek yapılarından yoksun kalma, yoksulluk gibi olumsuzluklar çocuklarda psikolojik ve psiko-sosyal yaralara yol açabilmektedir.

Çalışmanın bundan sonraki kısmında görüşmelerden elde edilen ifadelerin analizi ile yerinden edilmenin toplumsal cinsiyet rolleri ve çocuk yoksulluğu açısından betimsel olarak analizi yapılacaktır.

YERİNDEN EDİLMENİN ÇOCUK YOKSULLUĞU VE TOPLUMSAL CİNSİYET ÜZERİNE ETKİLERİNİN ANALİZİ

Çalışma kapsamında Sur’dan ayrılan ailelerin sahip olduğu 6 kız, 5 erkekten oluşan 11 çocuğa ulaşılmıştır. Çocukların altısı görüşme yapıldığı sırada 6-11 geriye kalan beş çocuk ise 12-18 yaş aralığındadır. Çocukların çatışmaların yaşandığı dönemdeki yaşlarının iki yaş daha küçük olduğu vurgulanmalıdır. Görüşmelerin yapıldığı dönemde çocukların ikisi hariç diğerleri ilköğretim dönemi çocuklarıdır. Çocukların anne ve babaları sağdır ve ailelerinin hiçbirinin daimi geliri yoktur.

Haneleri yoksulluktan sefalete sürükleyen bu süreçten yetişkinler yanında çocuklar da etkilenmiştir. Yoksulluğun aileler ve çocukları üzerinde etkilerine vurgu yapan Gönen, Hablemitoğlu ve Özmete (2002), yoksul insanın kendi işgücünün en önemli kaynak olduğunu; gerçek geliri düşük olan yoksul hane halklarında kadınların ve çocukların da içinde olduğu her bireyin işgücüne ihtiyaç duyulduğunu; yoksul hane halklarının genellikle eğitimden tamamen mahrum kaldıkları ya eğitim düzeylerinin düşük olmasının, niteliksiz işgücü olarak görülmelerini kolaylaştırdığını ve bunun da yoksulluklarını pekiştirdiklerinin altını çizerler (Akt. Kurnaz,2007:51) Nitekim aşağıda yer verilen ifadeler yerinden edilmenin ailelerin yoksulluktan sefalete evrilmelerinde nasıl etkili olduğunun göstergesidir:

Babam zaten doğru düzgün çalışmıyordu eskiden beri. Birazcık biriktirdiklerimiz vardı ve başkalarından da borç edip o yıkılan (Sur’daki) evimizi yeni almıştık. Olaylardan sonra bile o evin borcunu ödüyorduk bu sefalet ve rezilliğin içinde. Olaylardan dolayı evimizi bırakıp başka bir eve taşınıp yıkık evin borcunu ödedik. Konu komsudan borç aldık, verilen kiraları biriktirdik içinde yaşayamadığımız evin borcunu verdik. Şimdiki evimiz kira, önceden kira ödemiyorduk şimdi ödüyoruz. Sonuçta eski evimizde bir geçim derdimiz yoktu. Burada ne yapacağız, ne edeceğiz derdi var. Ailem de sürekli kavgalı ve bu yüzden stresli. (Fatmanur 16/18 yaş)(1)

20 yıldır evliyim toplasam kocam 5 yıl çalışmamıştır. Zar zor kendi evimizde geçiniyorduk şimdi daha zor (Fatmanur’un annesi).

Fatmanur ve annesi genel olarak ekonomik durumlarının yerinden edilme süreciyle bozulmasının sonuçlarını dile getirirken, Fatmanur’un daha önceki yaşantılarına dair aşağıda yer verilen ifadesi zaten yoksul olan bu hanelerin sefalet koşullarına sürüldüklerini ortaya koymaktadır.

Pek çok zorlukla aldığımız eşyalarımız orda kalmıştı. Benim çok beğendiğim kırmızı bir ceket vardı, okul harçlıklarımı biriktirdim gidip almak istedim ama param yetmedi. Okuldan temizlik parası istiyorlardı, ailemden aldığım temizlik parasını da kendi paramın üzerine koydum ve o kırmızı ceketi aldım. Kapının arkasında öyle duruyordu, etiketi bile üstündeydi, hiç giymedim, kıyamıyordum giymeye. O kırmızı ceketim orda kaldı, onu getiremedik, çok üzüldüm o ceket için, ağladım hatta ( Fatmanur 16/18).

Oradaki evimiz dümdüz oldu. Buraya taşındığımızda hiç eşyamız yoktu (Adem 11/13).

Aşağıda 6 yaşındaki Kevser ile 9 yaşındaki Abdullah’ın ifadelerinin bize açıkça işaret ettiği şey çocuk yoksulluğunun yalnızca maddi yoksunluk olarak ele alınamayacağıdır:

Oradaki evimizin hepsi yandı, ağaçlarımız vardı, üzümlerimiz vardı, kuş vardı, tavşan vardı. Civcivim vardı, bomba patladı hepsi yandı (Kevser 4/6)

Ben çok çok gitmek istiyorum. (Sur’u göstermek istiyor görüşmeciye, Sur’daki yıkılan evlerinin eski görüntülerini gösteriyor). Bak burası ninemin bahçesi, orayı çok özlüyorum (Abdullah: 7/9).

Sur’daki evimizin avlusu büyüktü, güzeldi, bahçesi vardı … Eski evimizde daha güzel yaşıyorduk. Evimiz, yıkıldı, evimizi yıktılar … önce köye gittik, biraz orada kaldık. Köydeki evde bir oda vardı bir de mutfak, tuvalet evin dışındaydı. 6 kişi o odada kalıyorduk (Pervin 12/14).

Kevser’in, Abdullah’ın ve Pervin’in üstünde durdukları ve vurguladıkları noktalar zorunlu göçün temel geçim kaynaklarını yok etmesiyle doğrudan ilişkili değildir. Geçimle ilgili sorumluluğun yetişkinlerle ilgili olduğu düşünüldüğünde bu oldukça normal bir durumdur. Zorunlu göçle ilişkili olarak bu ifadelerde çocukların yoksunluğunu hissettikleri ve onları üzdüğünü söyledikleri “şey”ler; kuş bakmak, tavşan beslemek, sevdikleri bahçeden mahrum kalmak gibi onlara manevi olarak keyif veren “şey”lerle ilişkidir. Bu nedenle çocuk yoksulluğunun onların sadece temel gereksinimlerinin karşılanıp karşılanmamasıyla ilişkili olarak ele alınmasının çocuk yoksulluğunu anlamada yeterli olmadığına dair yapılan tespitler önemlidir. Nitekim çocukların zorunlu göçün sonuçlarıyla ilişkili olarak dile getirdikleri şeylerin aksine örneğin aşağıda yer verilen Abdullah’ın annesinin, Adem’in anne ve babasının ifadeleri daha çok temel gereksinimlerini karşılayamamanın yarattığı maddi geçim sıkıntılarıyla ilişkilidir:

Bizi gönderdiler, bütün bunlar için bir milyar para veriyorlar niye yalan konuşalım. Kiramızı veriyoruz. Vermeseler öleceğiz, nerdeyse çadır açacağız. Niye? Ödeyemiyoruz kiraları. Oradaki, bizim kendi evimizdi. Arka tarafı bahçe idi, her şeyimizi ekiyorduk, Dicle nehrine bakıyordu, taze taze yiyorduk, sabah erkenden kalkar kışlığımızı yapardık. 10 TL ile her şeyimizi alıyorduk o bahçelerden, dolabı dolduruyorduk. Burada 50 TL götürüyoruz iki kilo domates iki kilo salatalık vallahi böyle meyve de almıyoruz. Meyve de alsak yetmez. Bazen haftada bir mecbur alıyoruz meyve bazen misafir geliyor işte ev hali (Abdullah’ın annesi).

Önceden sebze meyve de olsa kendi içimizde satar geçinirdik. Buradaysa böyle bir şey yok. Orda 20 yıllık bir komşuluk vardı. Burada kapının önüne yarım metre yaklaşınca benim evimin önü deyip kızıyorlar. Bir şey satamıyoruz. (Adem’in 11/13 annesi).

Bir pikabımız vardı, Sur’dayken yandı. Bize vermediler ne devlet ne de başkası. İstemek için gittik, geç kaldınız dediler. Her şeyimiz orada kaldı. Destek olarak sadece 5 bin TL alabildik. Yakılan arabanın borcunu hala bitirememiştim. Kirada çok zorlanıyoruz. Eskiden yetiyordu artık yetmiyor. (Adem’in 11/13 Babası).

2015 yılı sonlarında başlayan askeri operasyonlar ve çatışmalar nedeniyle yerinden edilen çocukların ve annelerinin ifadelerinden çıkan kanımca önemli sonuçlarından biri ailelerin hane sahipliğinden kiracı durumuna düşürülmüş olmaları ve yoksulluktan sefalet koşullarına sürüklenmeleridir. Düzenli gelirleri olmayan, Sur’da sahibi oldukları müstakil, bahçeli, kuyusu olan, sebze yetiştirebildikleri evlerinde komşularıyla dayanışma halinde kendilerini idame ettirmeye çalışan haneler, evlerinden, eşyalarından olmuş ve taşınmak zorunda kaldıkları evlere de kira ödemek durumunda kalmışlardır. Hanelerin yoksullaşmasına paralel olarak çocukların da çalışma hayatına girmek zorunluluğu, eğitim hayatlarının kesintiye uğraması ya da sonlanması gibi onların gelecek dönemlerini belirleyecek trajik sonuçlar zorunlu göçle bağlantılı olarak gelişmiştir.

Öte yandan göç üzerine yapılan çalışmalar “göç nedenleri, göç sürecine katılım, bu süreç esnasındaki yaşam deneyimleri ve göçün etkileri, göç edenlerin tutumları ve tepkileri açısından kadınlar ve erkekler arasında önemli farklılıklar olduğuna işaret etmektedir (Gina Buijs 1996. Akt. İlkaracan ve İlkkaracan, 1998: 2). Bu farklılıkların temelinde ise kadın-erkek arasındaki aile içi iş bölümü ve bu iş bölümünü de belirleyen toplumsal cinsiyet rolleri yatmaktadır (İlkkaracan ve İlkkaracan, 1998; 2). Zorunlu göçün kadınlar ve erkekler için farklı sonuçlara yol açtığına, kadınlar ve erkekler tarafından farklı deneyimlendiğine dair vurgu, yerinden edilmenin ve zorunlu göçün toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında ele alınması gerektiğine işaret etmektedir (Demirler,2007:1). Göçle birlikte sarsılan ekonomik koşullarda erkekler ailenin geçimini sağlayamaz hale geldiklerinde geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri de sarsılmakta ve çatışmalar yaşanmaktadır. “Kadınlar ve genç kızlar, bir yandan yeni ortamda aile geçimine katkıda bulunmak zorunda kalmaları, bir yandan da eşlerinin, babalarının ve ağabeylerin geleneksel davranış kalıplarına uymaları yönünde artan baskısı arasında sıkışarak, yeni ruhsal sıkıntılar yaşamaya başlıyorlar” (TESEV, 2012: 12).

Çalışmada yerinden edilmenin, zorunlu göçün kız çocuklarını aynı yaş grubundaki erkek çocuklara göre sınıfsal ve cinsiyet kimliklerinin birbirine eklemlenmesiyle daha fazla etkilediği de tespit edilmiştir. Göçün derinleştirdiği yoksulluğun, yarattığı işsizliğin, ataerkil değerlerin ve toplumsal cinsiyetin zorunlu göç koşullarında birbirine eklemlenerek kız çocuklarının sömürülmelerini ve/veya ikincilleştirilmelerini kolaylaştırdığı görüşülen çocukların aşağıdaki ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Sur’daki evde kapının önünde otururduk, çok özledim oturmayı. Burada hemen kızıyor annem bize kapıya ya da pencereye çıktığımızda, sürekli evin içindeyiz. Eski evimizin olduğu yerde rahattık, mahalle güzeldi, anneme hiç söylemeden çıkardık. Ama burada öyle değil. … Orada arkadaşlarımla oynuyorduk, sokağa serbestçe çıkıyorduk, dolaşıyorduk her şeyi yapıyordum burada öyle değil. … Burada hiçbir şey yapamıyoruz. Dışarı çıkıyoruz hemen anneme söylüyorlar kızların dışarı çıktı diye… biz de annem üzülmesin diye dışarı çıkmıyoruz, istediğimiz şeyleri yapamıyoruz… (Zahide14/16).

Sokağımızdan ayrılmak zorunda kalmak beni çok üzdü. Sokağımız çok güzeldi, herkes tanıdıktı, birbirimizi tanıyorduk… orada (Sur’da) rahat dışarı çıkıp oyun oynuyordum, arkadaşlarımla geziyordum… burada dışarı çıkamıyorum annem izin vermiyor korkuyor. Hep dışarı çıkmak istiyorum ama annem kızıyor (Pervin 12/14).

Eski mahallede kızların yanına giderdik, onlarla oynardık. Burada rahat değiliz (Adem, 11/13).

Adem’in anlatımı toplumsal cinsiyet rollerinin erkek çocuklar için de ağırlığını gösteren bir örnektir. Ancak ataerkil cinsiyet rollerinin yoksullukla birleşmesinin de bir sonucu olarak çatışmaların, zorla yerinden edilmenin bedelini daha çok kız çocukları ödemektedir; kesintiye uğrayan eğitim hayatının ardından kız çocuklarının eve kazanç getirmesi amacıyla çalışmak zorunluluğu ya da ek maddi külfetten kurtulmanın yolu olarak evlenmeye zorlandığını çalışmalar (İlkkaracan ve İlkkaracan, 1998;Demirler, 2007; TESEV, 2012; Üstel ve Özlem, 2004) ortaya koymaktadır. Nitekim Zahide’nin anlatımı da bu durumu gösteren bir örnektir:

Başlarda bomba seslerinden korkudan hiç ders çalışamıyordum, olayların olduğu zaman ben TEOG sınavına hazırlanıyordum olaylar zamanı 56 gün hiç okula gidemedim, bomba seslerinden korkudan hiç ders çalışamadım sınavım çok kötü geçti ve istediğim liseye yerleşemedim. Çok üzüldüm, ders çalışma isteğim falan hepsi kaçtı ve okula gitmek istemedim, bıraktım okulu, sonra da zaten adres değişikliği falan okula çok geç başladım falan ben de okulu bıraktım. Sınav öncesi 56 gün hiç okula gitmedim, berbat geçti sınav. Buradaki ev kira, bizim değil. Bu beni etkiledi, babam çalışmıyor, istediğim şeyleri yapamıyordum, maddi sıkıntı çekiyorduk ben de işe başladım. Şimdi evlere temizliğe gidiyorum, gündelikçilik yapıyorum (Zahide 14/16).

Zahide, çatışmalar nedeniyle kesintiye uğrayan eğitim hayatından söz etmekte, yoksulluklarının derinleşmesine vurgu yapmakta ve tüm bunların sonuncunda güvencesiz de olsa evlere temizliğe gitmek yoluyla para kazanma zorunluluğunun hayatında nasıl dramatik değişimlere neden olduğunu anlatmaktadır. Bu örnek, zorunlu göçe maruz kalan kişilerin cinsiyet, yaş gibi özelliklerinin de dikkate alınması gerekliliğine işaret etmektedir. Bu nedenle “‘cinsiyetlendirilmiş göç’ ve ‘cinsiyetlendirilmiş zorunlu göç’ kavramları, göç ve zorunlu göç/yerinden edilme/ mültecilik olgularının bütün bileşenlerini (hukuki statüler, karar mekanizmaları, kalkınma, sağlık, iş gücü, eğitim, şiddet vb.) toplumsal cinsiyet perspektifnden görmek” (Colson 2008 ve Demirler 2008 Akt. Pala, 2013: 14) gerekliliğine yapılan vurgu da önemlidir.

SONUÇ

Zorunlu göçlerin etkilerine dair yukarıda alıntılanan ifadeler üzerinden yapılan betimsel analiz ve tespitler elbette yerinden edilmenin sonuçlarına dair genelleştirilebilir tespitler değildir. Ancak yapılan başka çalışmalar ve özellikle az sayıda da olsa yerinden edilmenin sonuçlarına çocuklar açısından bakan çalışmalardan çıkarılan sonuçlarla birlikte ele alındığında zorunlu göçün yaratabileceği psiko-sosyal ve ekonomik olumsuzluklara dair yol göstericidir. Nitekim söz konusu çocuklar olduğunda onların bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı olmaları, iyi eğitim olanağına sahip olmaları ve içinde yaşadıkları toplumla barışık olarak yetişmeleri kuşkusuz sağlıklı bir toplumun inşası için de oldukça kritiktir. Bu açıdan zorunlu göçlerin mevcut düzeni bozan ve hayatı kesintiye uğratan bir süreç olarak ele alınması ve sağaltılması gerekliliği açıktır. Bu çalışmada da çıkan sonuçlardan biri zorunlu göçün sonuçlarından ona maruz kalan tüm aile bireylerinin psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak etkilenmekle birlikte çocukların, özellikle de kız çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak da etkilendikleridir. Dolayısıyla kesintiye uğrayan eğitim hayatının bedelini kız çocuklarının ödemek durumunda kaldıkları, eğitim hayatının sona ermesini ise çoğunlukla güvencesiz olarak çalışmak ve/veya evlenmeye zorlanmanın takip etmesi göz önünde bulundurmak, zorunlu göçlere ve bir alt kategori olarak ele alınan yerinden edilme sorununa kız çocukları açısından bakan çalışmaların çoğalması gerekliliği bu çalışmada bir öneri olarak belirmiştir. Ancak son söz olarak vurgulanmalıdır ki görüşülenlerin ifadelerinden ve onların gözlemlenebilir davranışlarından anlaşılabilen belki de çocuk yoksulluğunu yaratan en önemli şeyin diğer kayıplar ve yoksunluklara neden olmakla bağlantılı olarak çatışmalar ve yerinden edilme sürecinde kaybettikleri çocukluklarıdır.

(1) Bu çalışma, Mülkiye Dergisi, 43 (3) ‘te yayınlanan Çoban Keneş H (2019). “Türkiye’de Zorunlu Göç Mağduru Çocuklar: Çatışmalar ve Yıkımlar Nedeniyle “Kendi Evinde Mülteci Olmak” başlıklı çalışmanın verilerinden yararlanılarak yapılmıştır. Adı geçen çalışma 2017 yılında Sur’dan taşınmak zorunda bırakılan ailelerin ve çocukların çatışmalar ve zorla yerinden edilmenin sonuçlarını birer mülteci gibi yaşadıklarını beş temel gösterge ile ortaya koymaktadır. Bu makale ise yerinden edilmenin sonuçlarına çocuk yoksulluğu ve toplumsal cinsiyet perspektifinden daha dar bir kapsamda bakmaktadır.
(*) Dr. Öğretim Üyesi, Munzur Üniver
sitesi

(1) İlk rakam Sur’da yaşarken, olayların geçtiği 2015 yılına ait yaşlarını, ikinci rakam ise 2017 yılında çalışmanın
yapıldığı zamandaki yaşlarını göstermektedir.

 

Kaynaklar

Avşar Kurnaz Ş (2007). “Çocuk Yoksulluğu”. Aile ve Toplum Yıl: 9 Cilt: 3 Sayı: 12 Nisan-Mayıs-Haziran

Aydın N (2014). Savaşın Çocuklar Üzerindeki Psikolojik, Sosyal ve Kültürel Etkileri.

Çoban Keneş H (2019). “Türkiye’de Zorunlu Göç Mağduru Çocuklar: Çatışmalar ve Yıkımlar Nedeniyle

“Kendi Evinde Mülteci Olmak”. Mülkiye Dergisi, 43 (3),625-656.

Demirler D (2007). “İnsan Hakları ve Egemenlik Sarkacında Türkiye’de Yerinden Edilme ve Toplumsal Cinsiyet”. Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar, 4, 46-65.

İlkaracan P ve İlkkaracan İ (1998). 1990’lar Türkiye’sinde Kadın ve Göç. http://adinininsanhaklari.org/

wp-content/uploads/2018/06/kadin_goc.pdf. Son Erişim Tarihi 05.06.2018.

Kahraman F ve Sallan Gül S (2015). Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu: Gaziantep Üzerine Bir Araştırma. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8 (1), 339-366.

Kurban D ve Yükseker H D (2008). “Zorunlu Göç” ile Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası. İstanbul: TESEV.

Pala A (2013). Zorunlu Göç ve Kadın Deneyimi: Diyarbakır Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Roelen K. ve Notten G. (2011), “Child poverty in the EU: The breadth of poverty and cumulative deprivation”,(erişim adresi: http://www.unicef-irc.org/publications/ pdf/iwp_2011_04.pdf), (erişim tarihi: 12.01.2020)

TESEV (2012). Türkiye’de Ülke İçinde Yerinden Edilme Sorunu: Tespitler ve Çözüm Önerileri UNICEF (2005), Dünya Çocuklarının Durumu Raporu. (http://www. unicef.org/turkey/pdf/_dcd05.pdf), (Son Erişim Tarihi 10.02. 2019).

UNICEF (2014), Children Of The Recession: The Impact Of The Economic Crisis On Child Well-Being in Rich Countries, https://www.unicef.org/publications/index_76438.html (Son erişim Tarihi:12.01.2020).

Ünalan T (2008). Ülke İçinde Yerinden Edilme Konusunda Dünyada Durum ve Mevcut Eğilimler. İçinde: Kurban, D vd (der), “Zorunlu Göç” İle Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası, İstanbul: TESEV, 29-38.

Üstel F ve Özlem E (2004). Zorunlu İç Göç Sonrası Köye Dönüş Ön Rapor. www.tesev. org.tr (Son Erişim Tarihi: 25.01.2020). (http://www.ceidizleme.org.s.3)

Tags: , , , , ,

Arşivler