Giriş
Medyanın çocukların gelişimleri üzerindeki etkisini belirlemek hem yönetsel hem de bilimsel çalışmaların ana amacı olagelmiştir. Bu çalışmalar genel olarak iletişim teknolojileri ve toplum ilişkisine ilişkin yapılan tartışmalara dayanmaktadır. Analog iletişim teknolojilerinin izleyiciyi edilgen bir konumda bırakması bu tartışmalarda temel eleştiri noktalarından biri olmuştur. Etkileşimlilik açısından analog iletişim araçlarından farklı olan sayısal iletişim araçları (yeni medya), teknoloji ve toplum ilişkisini olumlayan çalışmalarda yeni bir başlangıç gibi sunulmaktadır. Ancak son dönemde yapılan bilimsel çalışmalar, eleştirilerin yeni iletişim araçları için de geçerli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan, çalışmada, (yeni) medya ve çocuk konusunda yapılan araştırmaların sonuçları üzerinden bir eleştirel değerlendirme sunulacaktır.
Yeni Medyanın Nesi Yeni?
Yeni medya teknik anlamda geleneksel ya da eski olarak tanımlayabileceğimiz medyadan bir hayli farklılaşmış ve gelişmiş bir medya altyapısı sunmaktadır. ‘Etkileşimlilik’ (interactivity) yeni medyanın eski medyadan en önemli farklarından birisidir. Zira etkileşimlilik, yeni medya ortamına daha fazla müdahale etme ve katılma fırsatlarımızı artıran sayısal medya ortamının en belirgin özelliğidir. Ancak Lister ve diğerlerinin (2003) belirttiği gibi bu ‘fırsatlar’ bir potansiyel olarak algılanmalıdır. Çünkü, etkileşimliliğin araçsal (instrumental) bir boyutu olmakla birlikte bir de ideolojik boyutu vardır. Araçsal boyutuna göre etkileşimlilik, eski medyanın izleyicisini ‘kullanıcı’ haline getirmektedir ki ‘kullanıcıları’ etken duruma getirerek örgütlü iletişim sürecinde demokratikleşme çağrışımı yaratmaktadır. Öte yandan ‘neo-liberalizmin popüler söylemi’ ile ilgili olan ideolojik boyut, etkileşimliliği yeni medyanın ‘katma değer’ yaratan kilit bir özelliği olarak tanımlar ki bu da ‘kullanıcıyı’ müşteri, her türlü iletişim deneyimini de ‘meta (commodity)’ haline getirme amacına gönderme yapar.
Uygulamada Lister ve diğerlerinin (2003) yukarıda verilen ayrımı bir arada görülmektedir. Siyasal ve ekonomik egemenler tarafından benimsenen ikinci boyut genelde araçsal boyut ön plana çıkarılarak halka sunulmaktadır. Tabii ki araçsal tanımların ön plana çıkarılması günümüzde somut politik projelere eşlik etmektedir. Hatta günümüzde ütopik teknolojik beklentiler birçok ulusal ve uluslararası politik inisiyatifin de temel dayanağı durumundadır.(1) Bu politik inisiyatiflerin sözcüleri “enformasyon/bilgi toplumu” denilen yeni toplumu daha iyi bir toplum olarak kutsamakta ve iddia edilen dönüşüme uygun politikaları hayata geçirmektedirler. Bu projelerin ilk sorunsallarından biri yeni iletişim teknolojilerinin hızla toplumların tüm kesimlerine benimsetilmesinin sağlanmasıdır.(2)
(Yeni) Medya, Toplum ve Çocuk
Politik çabalara karşın yeni medya ve toplum arasındaki ilişkinin tartışılması gereken yönlerine dikkat çeken görüşler de öne sürülmektedir. Özellikle “çocuk” gibi merkezi bir kategoriyi hedef alan çalışmalar bu tür eleştirel değerlendirmeler için büyük öneme sahiptir. Aslında ‘kapitalizm’ eleştirinin merkezinde olacaksa: Medya dahil tüm sosyal kurumların piyasa ekonomisinin işleyişini kolaylaştıracak şekilde örgütlendiği bir ortamda çocukların birer ‘tüketici/ müşteri’ olarak yetiştirilmesi anlamında ‘ideolojik’ bozukluğa dikkat çekmek gerekir.
Aslında, medya-çocuk ilişkisine ilişkin ortaya koyulan bu değerlendirmeler eleştirel medya çalışmacılarının yıllardan beridir öne sürdükleri verilerin bir devamıdır. Özellikle televizyonu merkeze alan tartışmalarda eleştirel yaklaşımlar şiddet, sosyalleşme, olumsuz temsiller, eğitim gibi konular üzerinde dururlar. Örneğin, Heim ve diğerleri (2007) birçok deneysel çalışmanın televizyonun toplumsallaşmayı ve fazla televizyon izlemenin okul başarısını ve bilimsel yetenekleri azalttığı sonucuna vardığını belirtmektedirler. Yine televizyonun şiddeti körükleyen bir içeriğe sahip olduğu en çok vurgulanan önermelerden biridir (örn. Wartella ve diğerleri, 2002). Televizyonun çocukların ruhsal durumları yanında fiziksel durumlarını da kötü etkilediğini bulgulayan çalışmalar vardır. Son dönemde kuşkusuz şişmanlık konusu bu araştırmaların en dikkat çekici konularından biridir (örn. Dennison ve Edmunds, 2008).
Yeni medya ve çocuk ilişkisine gelince, internet ve bilgisayar oyunları araştırma nesnesi olarak televizyonun yerini almış görünmektedir. Burada araştırma sorusu açısından bir farklılık göze çarpmaktadır: Geleneksel medya doğrusal (linear) bir iletişim sunduğundan “medyanın çocuklar üzerindeki etkisi” sorgulanmaktaydı. Ancak, etkileşimli ortamda daha çok “çocukların yeni medya ile ne yaptığı” sorgulanmaktadır. Her ne kadar, ikinci türden araştırma soruları çocuklara edilgin değil etken bir rol veriyor olsa da yapılan deneysel çalışmaların sonuçları geleneksel medya ve çocuk ilişkisi için geçerli olan eleştiri noktalarının hala geçerli olduğunu göstermektedir. Yani medyanın çocuklara yaptığı ile çocukların yeni medya ile yaptıkları temelde aynıdır.
Hatta yeni medyanın yaygın kullanımıyla görülmektedir ki medya çeşitlenen kanallarıyla bizi eskisinden çok daha fazla sarmaktadır. Bu durum, eski medyanın etkisini artıran bir tür kuşatmadır. Joel Waldfogel’in (2009) güncel çalışması bu veriyi destekleyen bulgular sunmaktadır. Buna göre, yeni medya hâlihazırda çok fazla zaman ayırdığımız TV ‘tüketimini’ artırmaktadır. Çalışma İnternet üzerinden TV programlarına erişimin TV izlemeye olan etkisini araştırmaktadır. İnternet ve TV erişimi olan Amerikan genç gruplar arasında yapılan araştırma sonucuna göre geleneksel TV seyretme küçük bir düşüş gösterse de geleneksel TV ve web üzerinden TV seyretmek için ayrılan toplam zaman bir hayli artmaktadır.(3)
Bir diğer güncel ve kapsamlı çalışma, Sonia Livingstone’un (2006) çalışmasıdır. Livingstone, çalışmasını İngiltere’de yapılan bir araştırma projesinin (UKCGO project)(4) bulguları üzerine kurmuştur. Livingstone (2006), araştırma bulgularından yola çıkarak dört sonuca ulaşır. İlk olarak, Livingstone Internet erişiminin yaygınlaşması ile ‘sayısal uçurum’ (digital divide) sorununun çözüldüğü iddialarına karşılık ‘yalnız erişimin’ (mere access) fırsat eşitliği anlamına gelmediğini belirtir. Araştırma bulgularına göre, artık ailelerin kaç İnternet bağlantısı olduğu, geniş bant bağlantısı olup olmadığı ve çocukların kendi kişisel bağlantıları olup olmadığı gibi birçok yeni ayrım belirmekte, erişimin kalitesi ayrımın odağına yerleşmektedir. Ayrıca, sosyoekonomik statüsü yüksek aileler sadece avantajlı konumlarının tadını çıkarmamaktadır, aynı zamanda avantajlı poziyonlarını korumaktadırlar. Böylece Livingstone, Bourdieu’dan (1984) yola çıkarak İnternetin ayrımların (distinctions) üretildiği bir alan haline geldiği sonucuna varır. (Livingstone 2006: 220).
İkinci olarak, Livingstone hane içinin bir farklılaşma (site of difference) mekânı haline geldiğini söyler. Bu durum, hane içinde hane üyelerinin kişisel medya araç ve bağlantılarının olması ile ilgili bir durumdur. Livingstone medya-zengini bir yatak odasının (media-rich bedroom) hane içinde oluşmasının aile üyelerini birbirinden uzaklaştırıp uzaklaştırmadığını sorar. Çünkü one göre aile “birlikte ve ayrı yaşayan” (living together separately) bir grup haline gelmektedir.
Üçüncü sonuç ise yine ‘kalite’ sorunuyla ilgilidir: Livingstone bulgulara dayanarak çocuk ve gençlerin sanal dünyada karşılaşabilecekleri riskler konusunda gerekli dikkate ve duyarlılığa sahip olmadıklarını belirtir. İnternet deneyiminin artması da bu risklerin azalmasını pek sağlamamaktadır çünkü genç gruplar daha fazla İnternette kalmakta ve daha gelişkin risklerle karşılaşabilmektedirler. Livingstone’a göre, okuryazarlık eğitimi sorunu çözebilirmiş gibi görünmekle birlikte bir takım verili toplumsal kuralların ve belirlenmiş güvenlik ilkelerinin çocuk ve gençlere dayatılması şeklinde olması halinde okuryazarlığın risklerle birlikte İnternetin sunacağı fırsatları da engelleyebileceğine dikkat çekmektedir.
Dördüncü sonuç aslında yeni medyaya ilişkin tartışmalarda önemli bir eleştiri dayanağı oluşturmaktadır: İnternet kullanımı iddia edildiği üzere; kullananı, etken konuma getiren bir kullanım değildir. Araştırma sonuçlarına göre genç kullanıcıların ezici bir çoğunluğu (%70 ve üzeri) web’i çoğunlukla oyun, e-posta, sohbet ve müzik indirme gibi aktiviteler için kullanmakta ve İnternetin daha etkin kullanımını içeren, kaynak araştırmaları, web sitesi tasarımı, belli konularda oylama ve benzeri diğer amaçlar için kullanmamaktadır. Gençlerin ve çocukların, profesyonel yetişkinlerin hazırladığı içeriklerle karşılaştıklarında ‘edilgen’ bir duruş geliştirdikleri buradan anlaşılmaktadır. Livingstone, İnternetin çocuklar için barındırdığı risklerin ve eşitsizliklerin İnternet dışındaki dünyayla aynı olduğunu ve sorunların çözümüne buradan başlamak gerektiğine işaret eder.
Bu çalışmada sonuçlarına değinilecek benzer bir araştırma Norveç’te gerçekleştirilmiştir. Heim ve diğerlerinin (2007) çalışmalarının çarpıcı iddialarından biri bilgisayar, Internet ve elektronik oyunlarla yeniden şekillenen, genişleyen medya dünyasında çocukların yeni teknoloji aracılığıyla bir yandan daha etkin oldukları bir alana girdikleri ama diğer yandan fiziki ortamdaki aktiviteleri ise aynı ölçüde azaldığıdır. Örneğin, araştırma sonuçlarına göre, bilimsel yeteneklerin (scholastic competence) artışı, TV izlemeye veya elektronik oyunlara ayrılan zamanın azalması ile doğru orantılıdır. Sonucun böyle çıkması doğaldır çünkü, TV ve diğer yeni medya aktivitelerine daha fazla zaman ayıran çocuklar, okumak gibi entelektüel aktivitelere daha az zaman ayırmaktadırlar. Tam da bu nedenden kaynaklı bir başka bulgu yukarı da örneğine değinilen çocuğun toplumsallaşması ile ilgilidir. Heim ve diğerlerinin araştırmasına göre elektronik oyunlar ve toplumsallaşma arasında negatif bir ilişki vardır.
Bu araştırmadan çıkan ilginç ve önemli bir diğer sonuç ise ailelerin çocuklarının medya kullanımlarını takip etmeleri (parental monitoring) ile çocukların medya olanaklarını kendi yararlarına olacak şekilde (utility usage) kullanmaları arasında pozitif ilişki olduğudur. Yani ailelerin, çocuklarının günlük faaliyetlerini takip etmeleri, çocukların yeni medyayı yaratıcı ve öğrenme amaçlı kullanma olasılıklarını oyun ve eğlence amaçlı kullanma olasılığından daha fazla artırır.
Bu önemli bir sonuçtur çünkü boş zamanı olmayan ya da boş zamanlarında sürekli yorgun olan anne-babalar çocuklarını medyanın gözetimine bırakmaktadırlar. Çok erken yaşlardan başlayarak, televizyon ve gittikçe daha fazla bilgisayar ve internet, radyo ve sinema ile birlikte düşünüldüğünde çocuklar binlerce saatlerini iletişim araçlarına ve profesyonelce hazırlanmış iletişim ortamlarına ayırmaktadırlar. Belki de aileleriyle ve okulda geçirdikleri zamandan daha fazla. . . (Akçalı, 2007: 3).
Sonuç Yerine,
Aslında bütün sorun ‘tüketimi artırmaktadır’. Bilindiği gibi, çocuklar ve gençler çok büyük miktarda ve yoğunlukta reklamlara maruz kalmaktadırlar(5). Çünkü pazarlama dünyası için çocuklar çok önemlidirler. Çocuklar hem izleyici hem de kendileriyle ilgili ürünlerin müşterisi iken, anne-babalarının da tüketiminde etkililer, ama bunlardan daha önemlisi geleceğin müşterisidirler.
Bu nedenle, soruna günümüzün egemen üretim mantığı olarak endüstri kapitalizminin penceresinden bakmak (yeni) medya ve çocuk ilişkisini açımlamaya yardımcı olacaktır. Gerçekten de hegemonik bir söylem olarak gerek iş dünyası gerekse buna eşlik eden politik söylemin gelişen teknolojiler sonucu toplumun daha iyi bir aşamaya evrileceği iddiasına ihtiyatlı yaklaşmakta yarar var. Zira kendine yeni pazarlar arayan ve var olan pazarları daha karlı hale getirmeye çalışan bir ekonomik rasyonalite ve buna karşılık gelen bir toplumsal biçimlenmede etrafımızı saran iletişim teknolojileri olsa olsa bu biçimlenmenin bir parçası ve hatta belki bir ‘belirtisi’ (Williams 2003) olabilir. Bu ortamda toplumsal biçimlenmeyi hedefleyen görüş ve siyasalar üretilmedikçe alternatif kullanımlar marjinal olacaktır.
Sonuçta, medya ve çocuk ilişkisine ilişkin ortaya konan eleştiriler daha da fazlasıyla yeni medya ve çocuk ilişkisi için geçerlidir. Çünkü yeni medya eski medyanın bir devamıdır. Bunun son dönemdeki en güzel kanıtı Internetin gittikçe daha fazla paralı uygulamalarla doldurulması ve reklam medyasının egemenliğine girmesidir. Bilindiği üzere bu egemenlik altında da medya, spekülasyonun, sansasyonun, boş eğlencenin ve bol ideolojik manipülasyonun ortamı olmaya devam edecektir; hem bizim hem de çocuklarımız için…
Dipnotlar
(1) Clinton/Gore döneminde Amerika’da başlatılan NII (National Information Infrastructure) projesi ve uluslararası çapta 2003 ve 2005’te gerçekleştirilen WSIS (World Summit of Informaton Society) toplantıları bunun güzel örnekleridir.
(2) Türkiye 2006-2010 Bilgi Toplumu Strateji Belgesinden bir alıntı: “. . . ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde vatandaşların bilgi ve iletişim teknolojilerini hızlı bir şekilde benimsemelerinin sağlanması. . . büyük önem taşımaktadır. Böyle bir gelişme sonucunda vatandaşların taleplerini karşılamaya yönelik mal ve hizmet sunan diğer unsurların dönüşümü de tetiklenecek ve hızlanacaktır. ”(DPT 2006: 6)
(3) Bulgulara göre haftalık TV seyretme ortalama 7 dakika azalırken, TV artı internet TV izleme süresi ortalama 3,7 saat artmaktadır. Böylece araştırmaya katılan gruplarda toplam TV izleme süresi 6-7 saati bile aşmaktadır.
(4) UK Children GO Online. Bu araştırma projesi yeni medya çalışmalarında TV’nin yerini almış görünen Internet ve Çocuk ilişkisi üzerinedir.
(5) Comstock ve Sherrar (2007) 2-11 yaş arasındaki çocukların ortalama 40,000 reklam (ticari spot) gördüğünü ve bunların 12, 500 kadarının çocukların ilgilendikleri ürünlerle ilgili olduğunu belirtmektedirler.
Kaynakça
AKÇALI İÇİN Selda. (2007). “Tüketim Toplumunda Çocukluğun Yitişi”. Çocuk ve Medya, Edt: Selda İçin Akçalı, YAYIN YERİ: Ebabil YAY. ss. 1-13
Bilgi Toplumu Stratejisi 2006-2010, (2006) Hazırlayan: Devlet Planlama Teşkilatı, Temmuz, http://www.bilgitoplumu.gov.tr/btstrateji/Strateji_Belgesi.pdf
BOURDIEU P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Londra: Routledge
COMSTOCK George ve Erica SCHARRER. (2007). Media and The American Child. Boston : Elsevier. Elektronik Kitap.
(http://library.metu.edu.tr/search~S3/?searchtype=t&searcharg=media+and+the+american+child&searchscope=3 &SORT=D&extended=0&searchlimits=&searchorigarg=tmedia+and+american+child).
DENNISON Barbara, A. EDMUNDS ve S.Lynn. (2008). “The Role of Television in Childhood Obesity”. Progress in Pediatric Cardiology. Elsevier: vol 25. ss 191-197
HEIM Jan, BRANDTZAEG Petter Bae, ENDESTAD Tor, KAARE Birgit ve Leila TORGENSEN. (2007). “Children’s Usage of Media Technologies and Psychosocial Factors”. New Media&Society. Vol 9 (3). ss. 425-454.
LISTER, Martin, DOVEY Jon, GIDDINGS Seth, GRANT Iain ve Kieran KELLY.(2003). New Media: A Critical Introduction. Londra/New York: Routledge.
LIVINGSTONE, Sonia. (2006). “Drawing Conclusions from New Media Research: Reflections and Puzzles Regarding Children’s Experience of the Internet”. The Information Society. Routledge, vol 22. ss, 219-230
WALDFOGEL Joel, “Lost On the Web: Does Web Distribution Stimulate or Depress Television Viewing?”. (2009). Information and Economics and Policy. vol (21). ss. 158-168
WARTELLA Ellen, OLIVAREZ Adriana ve Nancy JENNINGS. (2002). “Children and Television Violence in The United States”. McQuail’s Reader in Mass Communication Theory, editör: Dennis McQuail. Sage. ss. 398-406
WILLIAMS Raymond. (2003). Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim. Çev: A.Ulvi Türkbağ. Ankara: Dost Yayınları.
* Araştırma Görevlisi, Akdeniz Üniversitesi ODTÜ ÖYP Asistanı, ODTÜ Medya ve Kültürel Çalışmalar Anabilim Dalı
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)