“Devrimci, atılımcı ve eylemci kişiliği, eşsiz yapıtları ile ölümsüzleşen büyük bir önder, bugün aynı ülkü yolunda yürüyenlere davalarında yol gösteren, ışık tutan bir güç kaynağı ve örnek bir insan” olarak tanımlıyor onu Teknik Öğretmenler Derneği Genel Başkanı (Alkan C. 1976: Sunarken).
Görevlerinden uzaklaştırıldıktan 26 yıl ve ölümünden 11 yıl sonra, ardılları tarafından böylesine coşku ve sevgiyle anılması onun Cumhuriyet Aydını niteliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Onu konu edinen kitabında Kemal Turan şöyle demektedir (Turan K. 1992: 53):
“Ülkelerin özellikle eğitim alanında gelişmelerinde, yöneticilerin ve uygulayıcıların kişiliklerinin önemi büyüktür. Niteliği gereği, eğitim alanında eğitici ve eğitimcinin birbirinden kolayca soyutlanması düşünülemez. Bu nedenle eğitimci ve uygulayıcı olarak Rüştü Uzel’in Türk Mesleki ve Teknik Eğitim alanındaki katkısı” incelenmeye değer.
Ölümünde onun selefi olan (Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürü) Prof. Dr.Melih Koçer, onunla ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
“1943 yılında Harb Saayii Yedek Asteğmeni olarak -şimdiki Makine Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Merkezi olan- o zamanki Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü emrinde ‘Tedrisat Kısmı’ amirliği yapmaktaydım. Mühendis yetiştirilmek için yurt dışına gönderilecek genç subaylar konusunu kendisiyle görüşmek istedim. Davasına inanmış, ve sorumluları kendisine inandırmış, irade ve karakter sahibi, fakat otoriter bir yönetici olarak bilinirdi. Beni yardımcıları ile birlikte büyük bir sevecenlikle kabul etti. Beni heyecanla üzeri örtülmüş bir maketin başına götürdü. Heyecanla, nüfusu 4 milyona yükselecek ve sanayiin dikiş makinesinden lokomotif ve otomobil imalatına kadar hemen bütün çeşit ve dallarını kapsayacak olana Büyük Ankara Sitesi’nin gelecekteki durumunu gösterdi. O yalnızca anlatmıyor adeta bu büyük yarını yaşıyordu. O büyük bir hayalperestti.(Koçer M. 1992: 3)”
Onun hizmet verdiği dönemde önce başbakan sonra da cumhurbaşkanı olarak görev yapan İsmet İnönü, ölümünde Rüştü Uzel için şöyle yazıyordu:
“Rahmetli Rüştü Uzel ile teknik eğitim müsteşarlığında yakın temas halinde çalıştım. Yani hizmetlerini, eserlerini yakından izledim. Rüştü Uzel, her memlekette yüksek değerde bir eğitimci ve idareci sayılacak seviyede idi. Benim görüşümle bize teknik eğitimdeki hizmeti her tasavvurun ve takdirin üstünde olmuştur.
Rüştü Uzel adını her hatırladığım anda yüreğimde derin bir minnet ve takdir hissi uyanır. Bir defa şahsın kendisi, tahsil seviyesi ve yetişme şekli bakımından, tam manası ile yüksek değer taşırdı. Kurduğu müesseselerde, müsteşar gibi yüksek bir idareci olarak değil, dersanede ve atelyede isabetli bir fikir söyleyecek, bir düzeltme yapacak kudrette idi. Enstitülerin, meslek liselerinin ve seyyar kursların hepsinde ve her birinde, yakın ilgisi, özel bilgisi ve değerli hizmeti geçmiştir. Memleketin talihsizliği, sönünceye kadar ondan faydalanmamış olmasıdır. Rüştü Uzel’e minnet ve takdir duygumu hayatımın sonuna kadar taşıyacağım (17-3-1965).“
Mehmet Rüştü Uzel, 1891’de Bursa’da doğdu. 1910 yılında Bursa Lisesi’ni birincilikle bitirdi ve Avrupa sınavını kazandı. Yüksek öğrenimini, Fransa’da Clermont-Fernand Üniversitesi’nde, Genel, Endüstriyel ve Tarımsal Kimyası lisansıyla 1913 yılında tamamladı. Daha sonra yurda dönerek, Kastamonu, Galatasaray Liseleri’nde İstanbul Kız ve Erkek Öğretmen Okullarında ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda çalıştı.
Planlı ve devamlı çalışmada gösterdiği titizlik, iş alanındaki özgürlüğü onun üstün karakteriydi. 1927 yılında atandığı Yüksek Öğretim Müdürlüğü’nden, 1929 yılında bir Bakan’ın müdahalesi üzerine istifa etmişti. Talim Terbiye Kurulu üyesi oldu. 1933 yılında Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Bütün düşüncesi, Cumhuriyet Türkiye’sinin o yıllarda giriştiği Büyük Sanayi Kalkınma hareketinde çalışacak gerekli teknik elemanları, belirli bir formasyonla donatarak yetiştirmekti. Açılan fabrikaların, nitelikli elemanlarını yetiştirmek ve aynı zamanda ülkede sönmekte olan el sanatlarını kurtarmak ve değerlendirmek gerekiyordu (Enver Karatekin, Rüştü Uzel, Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965)
Osmanlı İmparatorluğu’nda Mithat Paşa’nın sadrazamlığı sırasında, mesleki eğitime eğilinmiş; ancak az sayıda okul ve az sayıda sanat kolu açılabilmişti. Mithat Paşa’nın ardından bu çalışmalar tamamen unutulmuştu. Rüştü Uzel, Mesleki Öğretimin başına getirildikten sonra, “birikimli ve hazırlıklı” olmasının katkısıyla hızla Kız ve Erkek Sanat Okulları’nın sayısını arttırmış ve sanat kollarının çeşitliliğini arttırmıştı. Sanat okullarının aynı zamanda döner sermayeli birer üretim merkezi haline getirilmesi de bu döneme denk düşer. Bu parlak başarıların değerinin, üst yönetim tarafından bilindiğinin en önemli kanıtı, 1934 yılında Türkiye’yi ziyaret eden İran Şahı’na, Atatürk’ün teknik okulları göstermesidir.
Ticaret öğretiminin gelişmesi, Gece Meslek Kurslarının açılması, özellikle köy kurslarının kurularak, teknik öğretimin en uzak köylere kadar girmesi onun eseri olmuştur. Genişleyen ve büyüyen, mesleki ve teknik öğretim genel müdürlüğüne, giysisi dar geliyordu ve 27 Eylül 1941 yılında Müsteşarlık haline getirilmiştir.
Bu çabaları en çok destekleyen Milli Eğitim Bakanları olarak Mustafa Necati, Saffet Arıkan ve Hasan Ali Yücel’in ve başbakan (sonra cumhurbaşkanı) olarak İsmet İnönü’nün adı anılır. 1942 yılında, tüm dünya savaşının getirdiği ağır koşullara karşın, “Mesleki ve Teknik Okullar Açılması ve Mevcutların Büyütülmesi Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve 81 milyon lira bütçe ayrılabilmişti. Bununla planlanan çalışmalar başarıldı. Ama özellikle 1946 sonrası, değişen dengeler ve yıkıcı çabalar, 1950’de yeni iktidarın Rüştü Uzel’le çalışmak istememesi ile “mesleki ve teknik eğitimin” büyük ölçüde zayıflamasına yol açtı. Neyse ki, bu bayrağı taşıyacak genç öğretmenler yetiştirilmişti. “Kaçırılan tren” bu sayede kovalanabildi (Enver Karatekin, Rüştü Uzel, Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965).
Rüştü Uzel’in öğrenciliğini de yapan ünlü eğitimci Rauf İnan, bir gün hocasına, neden yurt dışında okuması için öğretmen gönderdiklerini sormuş; döndüklerinde yeterli iş olanağı bulamayabileceklerine değinmiş. Yanıt ufuk açıcı… Orada yalnızca eğitim almıyorlar, yaratıcılıklarını geliştiriyorlar. Döndüklerinde kendi işlerini kendileri yaratabilir demiş.
“Üretim için eğitim, üretim içinde eğitim” ilkesine inanırdı. Eğitimde, fazla kuramsal bilgiler vermek yerine, uygulamaya ağırlık vermeyi yeğlerdi. Onun hiç değişmeyen çalışma ilkesi, yapılan işten sonuçta bir yarar sağlanmasıydı. (Kemal Turan, Mesleki Teknik Eğitimin Gelişmesi ve Mehmet Rüştü Uzel, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, 1992: 79)
Rüştü Uzel’in, yurdumuzda ilk telsiz telefonu (radyoyu) yapan Darülmuallimin (Öğretmen Okulu) hocasıydı. Hatta bir okul radyosu kurarak yayın bile yapabildiler. Bu uzun bir başarı öyküsüdür. Yıllar sonra bile, radyosunu hiç yanından ayırmazdı (Foto: Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965 Sayfa 69) (Yusuf Özdiril: Bir Büyük Adam Öldü, Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965 s.50). Yenilikçiliğinin bir başka işareti, 1945’te önce bir üniversite laboratuvarında denemesini yaptığı DDT üretimini, Ankara Yapı Enstitüsü’nün yanındaki küçük bir fabrikada yaptırmasıydı. Ülkemizde sıtma savaşında büyük bir atılıma yol açan bir ilaçtı DDT (Rauf İnan, İhtiyaçları ve Geleceği Önceden Gören Tedbirleri Alan Adam Hocamız Rüştu Uzel, . Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965).
Ülkemizdeki önemli atılımlardan biri de Gezici Köy Sanat Kursları’nın açılmasıdır. Rüştü Uzel, herkesi dinler ve özellikle de konuşmasını isterdi. Birçok köy gezen bir il milli eğitim müdürünün anlatımları, onu bu kursları açmaya itmiştir. Köylüler teknik gelişmelere büyük ilgi duyuyorlardı. Örneğin, “Köy Enstitülerinin kurduğu elektrik santrali ve değirmeni” gezerken, uzak yörelerden gelen köylülerin ve değirmencilerin, büyük ilgi gösterdiklerini gözlemişti. Değirmenciler bu türbinlerden edinmek istiyorlardı; Rüştü Uzel, savaş sonrası bu konuda bir fabrika kurulabileceğini düşünüyordu.
Yine önemli atılımlardan biri, Avrupa’da (İsviçre, Almanya, Avusturya), “İkinci Yetiştirme Yolu” olarak anılan, sekiz yıllık ilköğretim sonrası 2-3 yıllık meslek kursları Türkiye’de de uygulandı. 1939 yılında Rüştü Uzel’in “Mesleki Öğretimin Geliştirilmesi Planı” çerçevesinde KURSLAR açıldı ve yine aynı tarihlerde İDT’ler içerisinde çırak okulları kuruldu.
Ticaret Lisesi Kimya öğretmenliğine atandıktan sonra, bu görevin kendisini tatmin etmediğini düşünerek bir fabrikaya geçmek isteyen eski öğrencisine, müsteşar Uzel şöyle söylüyordu : “Sen çalışmak istedikten sonra bizde kimya mühendisini doyuracak ilginç konular var. Erkek Meslek Öğretmen Okulu’na galvano-plasti atelyesi kuruyoruz. Kromaj için saf kromik asit gerekli. Bir incele bakalım. Okullarımız her yıl bir avuç dolusu para harcayarak kaul alırlar. Şimdilik bu iki işin altından kalk, üretime geçelim, sonra daha başka konular da veririm”. Verdiği bu görevi günü günü izledi, hiç peşimi bırakmadı. Yaşamım boyunca insanı bu kadar coşku ile gece gündüz çalıştıan bir amir görmedim. Ticaret Lisesi’nde kurduğumuz ve onun “Parlatan” adını verdiği kaul ve kromik asit atelyelerinde üretime geçtik. Rüştü Uzel, kimya sanayinin gelişme eğilimini fark edince, 1946 yılında Kimya Sanat Enstitüsü’nün kurulmasını sağlamıştır (Hüseyin Bezmez: Hocam Rüştü Uzel’in Ardından, Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965).
Cumhuriyet döneminin ünlü eğitimcilerinden Cevat Dursunoğlu, onun ulaştığı hedefleri şöyle anlatıyor (Dursunoğlu C. : Hizmet Dolu Bir Ömür – Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965 s.7) : “İşin başından ayrılırken, 25 yıl önce 1.500 öğrenci ile teslim aldığı bu kolu seksen binden fazla öğrenci ve binlerce ehliyetli öğretmen ve yüzlerce modern kurumlar olarak devretmiştir.”
Uzun süre onun emrinde çalışan Kadro hareketinin önderlerinden Şevket Süreyya Aydemir, onunla ilgili olarak şunları yazıyor:
“O kendini bir cezbeye kaptırmıştı. Bu memleketin üstünde bir çeli çatı gibi yükseleceğini düşündüğü teknik bir kalkınma sisteminin cezbesine… Anlaşmazlıklar, çelmeler, ona hiç geliyordu. Düşündüğü sistemin içinde, köylerde dolaşacak gezginci demirhanelerden, gezginci biçki, dikiş atölyelerinden, Teknikumlara, İş Enstitülerine (Politeknik) kadar her şey kademe kademe sıralanmıştı. Bu çatı, kat kat kuruldukça, memleket her sahada, bütün teknik elemanları, bu teknik öğretim sisteminin içinden istediği kadar çekip alabilecekti. İsviçre’deki el tezgahçılığından, Japonya’daki makinalı ev dokumacılığından Motör, Lokomotif ve Gemi yapıcılığına kadar bizden olmayan her sanatın bir gün yurtta yerleşeceğine inanır ve bunun için çalışırdı. (…) Bu toprağın beklediği adamlardan biriydi. Ama bu toprağın alıştığı adam değildi.” Bir üstün adamdı ve o çapta bir üstün adam, Tanrının pek cömertçe yaratmadığı nadir değerlerden biridir (Aydemir Ş.S. – Bir Üstün Adam – Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi Sayı: 145 Yıl: 1965 s.30 ve aynı zamanda Suyu Arayan Adam içinde).
KAYNAKLAR:
İnan M.R. (1976) : Bir Üstün Adam – Teknik Öğretmenler Derneği Yayınları. Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi (1965) – Yıl 13, Sayı 145 (Mart).
Turan K. ( 1992) : Mesleki Teknik Eğitimin Gelişmesi ve Mehmet Rüştü Uzel, Milli Eğitim Bakanlığı Araştırma-İnceleme Dizisi No.39.
* Prof. Dr., Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi