Yapı üretim sürecinde çalışma güvenliğinin önemi konusunda neler yapılıyor?, neler yapılmalı?. Bu soruların sıkça sorulduğu şantiye sayısı yeryüzünde bile oldukça sınırlı. Ülkemizde şantiyelerde, fabrikalarda mühendislik yapmış herkes buna tanık, bazıları farkında bile değil. Bu nedenle, kazaların önlenmesi için temel atma törenlerinde gerçekleştirilen geleneksel (!) kurban keserek önlem alınması sürdürülüyor. Akacak kanların peşin ödemesi yapılarak, kan akmayacağının güvence altına alındığı varsayılıyor. Çalışma Bakanlığının, yöre örgütünden alınan ve neredeyse kimsenin sorup izlemediği Şantiye Defteri ise, varlığından neredeyse kimsenin haberi olmadığı bir ortamda açılıp kapatılıyor.
Yapı üretiminde uygulanacak yönteme ilişkin ne eğitimde ne de uygulamada yeterli ilgi gösterilmediği için, yapı teknik ve teknolojilerinde meydana gelen devasa boyutlardaki yeniliklere karşın, kamu ihalelerinde kullanılan teknik kitapçıkların küçücük değişikliklerle kullanılmasına devam ediliyor. Yapılan iş kendisinin yeterince tanımlanamadığı, güncellenemediği için yöntemi konuşmaya bir türlü sıra gelmiyor. Toplumumuz adeta soğuk kanlı hayvanlarda görünebilecek yavaşlıkla, sorunları tartışmaktan uzakta, “ölüm gerekiyorsa ölmeyi de biliriz” dercesine yaşamını sürdürüyor. Bu soğukkanlılığın umursamazlığı, olan bitenin ayırdında olanların da kanını donduruyor.
Yapım yönteminin bilgisi üzerinde tartışma olmayınca örneğin, beton nasıl ve hangi koşullarda üretilir, kalıba nasıl, hangi koşullarda yerleştirilir, hangi beton nerede kullanılır ya da kullanılmaz konuları her şantiyede birinin üzerinde kalan sorumluluk hanesinden paylaşılan bilgilere dönüşmesine olanak vermiyor. Böylelikle, başarılı olduklarında “karizma sahibi” o gider yapar diye anılan teknisyenlerin türemesinin önü açılıyor. Becerisi kendilerinden menkul bu insanlar giderek sektörün, özellikle de kamu yapı sektörünün varı-yoğu oluyorlar. Ne mutlu ve de ne yazık onlara ki yalnızlar. Yalnızlıkları, üslendikleri sorumlulukların zoru ile bütünleştirerek, esnekliklerini yitirmeye, bildiklerini paylaşacak ortam olmadığı için kemikleşmeye mahkum olmaya başlıyorlar. Bu süreç, usta-.çırak yolu ile de olsa meslek içi eğitimi de engelliyor.
Yeni mezun olan teknisyenler malzemenin, teknik gereçlerin nasıl kullanıldığına genellikle acemi ya da bilgisiz ellerde tanık oluyorlar. Betonu, çiviyi, kalıbı, iskeleyi ilk kez şantiyede görmenin şaşkınlığı ve dehşeti ile öğrenim başlıyor. Başlangıçta yaşanan bu yabancılaşma ve onun yarattığı korku teknisyenleri cahil cesareti ya da bedeli ağır kahramanlıklara sürüklüyor.
Çevremize baktığımızda, yukarıda dile getirdiklerimin sonuçları ile sık sık karşılaşıyoruz. Sıkıştırılmamış dolgu yapılan yol ve kaldırım, donatısı dışarıya fırlamış betonarme yapı elemanı, birkaç katta bile düşeyliğini sağlayamadığımız yapılar, her biri farklı yükseklikteki merdiven basamakları, 60-70 cm yüksekliğinde korkuluklar, otoyolların yol yüzeyide görülen derin ve uzun çatlaklar, Ankara’nın kent merkezinde sık rastlanan ünlü birinci balkon çatlakları… gibi saymakla bitmeyecek yapım yöntemi bilgisi eksikliğinin sonuçları ülkemizi baştan başa kaplıyor.
* Mimar Y.Müh.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)