Geçtiğimiz yıl yaşanan ve bu yazının yazıldığı 2015 yılının haziran ayında da süren, birçok insanın ölümüne ve büyük mal kayıplarına yol açan kent içi su baskınları ve yağışlardan etkilenen çatıları yazmak istiyorum. Ancak, sorun bu iki konu ile sınırlı olmayıp, çevreyi oluşturan her türlü yapı kapsamında ele alınmalıdır. O nedenle yazacaklarımı değerlendirirken, genel durumu anlatan yukarıda dile getirdiğim açıklamaları gözden uzak tutmamak gerekir
Yapıların çatılarının tasarımında çatıya gelecek yağışın meydana getireceği yük ile yağışın yapıdan uzaklaştırılması için gerekli sistem ve donanım konusunda yeterli bilgi, eğitim ve öğretim programlarında yeterince yer almamaktadır. Malzeme teknik ve teknolojisinde meydana gelen gelişmeler pazarlamaya yönelik tanıtım düzeyinde kalmaktadır. Örneğin, yağış kar ise karın yaratacağı erime, buzlanma, göllenme, ısıtma gereksinmesi ilişkileri, yağış yağmur ise, su giderinin çalışmaması halinde tasarımda ve uygulamada alınacak önlemler çok iyi tanımlanmalı ve tasarım aşamasında iyi tartışılarak çözümlenmelidir. Çatı yüklerinin iklim değerlerine göre sınıflandırıldığı bir standart oluşturulmalı ve yük değerleri güncellenmelidir. Özellikle, sanayi yapılarının büyük alanları kaplayan çatılarının taşıyıcı yapısı bu konuda alarm vermektedir. Çatı eğimleri ve parapet boyutları da estetik zorlamalara girmeden belirlenmelidir. Örneğin, bu yıl en çok rastlanan sorun su giderinin yetersiz kalması ya da tıkanması halinde eriyen ya da biriken su için önlem alınmamış olması idi.
Su taşkını, sel ve benzeri konulardaki sorunlar ise, yerleşimlerin düzeltilmesi olanaksız hale gelmiş oluşumundan, geçmişinden kaynaklanıyor. Kentsel yenileme adı altında yapılanlar ise kes-yapıştır tarzı ele alınan projeler yenileme kavramına uzak duruyor. Görünen o ki, dünyada tüketim ve paylaşım sorunlarının çözümlenmesi zaman alacak. O nedenle, beklemek yerine, çözüme katkıda bulunacak etkinlikler gerçekleştirmek, hazırlanmak hedeflenmelidir.
Önceleri rastgele görüntüsü veren ve toplumsal duyarlılık geliştikçe artan, kuşku uyandıran yatırım kararları vermek ülkemiz siyasetçilerinin müzmin alışkanlığı. Bütün sektörler için sorgulanması gereken bu yaklaşım özellikle yapı sektörü için daha büyük duyarsızlık ve yanlışları içeriyor. Şöyle de diyebiliriz, diğer sektörlerde yatırım kararlarının belirleyicisi sermaye olduğu için, sermayenin kendi doğruları, talep düzeyi ve yapım süresi gibi etkenler, genellikle gelişmiş teknik ve teknolojik seçenekleri kullanmaya yol açıyor. O nedenle, yapı üretim, teknolojisi ve biçimlenme tercihleri bunu gerektiriyor. Ancak, özel sektörün de daha çok parasal nedenlerle doğru karar vermekten kaçındığının örnekleri de var. Diğer yandan kamusal kurumların yatırım kararlarında böyle bir alışkanlığın olduğunu söyleyemeyiz. Geçen yıl yapılarda ve çevremizde yaşananlar bu durumun göstergesi.
Özetle, yaşadıklarımızın tekrar yaşanacağını biliyoruz. Çünkü toplumsal davranış normlarımızı geliştirecek eğitimi sağlayamıyoruz. Bunu aşmanın yolunu bulmalıyız. Bunun yolu tasarım kararlarını veren insanların eğitim düzeyinin yükseltilmesi, uzmanlaşma ve ilgili standartların ve standartların dayandırıldığı bütün tanım, test yöntemi… gibi bilgilerin güncellenmesi ve gecikmeden, zamanında güncellemenin sürekliliğinin sağlanmasıdır.
* Mimar Y. Müh.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)