Veriler İspatlıyor: Çözüm Arabuluculukta Değil, Güçlü Sendikal Örgütlenmede!

 

GİRİŞ

Esnek güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi-işveren arasında iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların sayısı hızla artmakta, iş mahkemelerinin üzerindeki dosya yükü büyümekte, yargılama süresi uzamaktadır. Biriken dosya sayıları ve uzayan yargılamalar, iş yargılamasına ilişkin tartışmaları ve çözüm önerilerini de beraberinde getirmektedir. İşçi alacakları ve işe iade talebiyle açılacak davaları kapsayan zorunlu arabuluculuk uygulaması da bu kapsamda gündeme gelmiş, Adalet Bakanlığı, İş Mahkemeleri Kanun Taslağı başlıklı metni kamuoyu ile paylaşmıştır. İş hukukçuları zorunlu arabuluculuk uygulamasının işçi üzerindeki baskıyı artırarak, iş sözleşmesinin güçsüz tarafını oluşturan işçilerin işveren karşısındaki güçsüz konumunu pekiştireceğini ve hak arama özgürlüğünü zedeleyeceğini vurgulanmaktadır (Güzel, 2016; 1146; Yıldız, 2017: 477). Bu çalışmada iş uyuşmazlıklarına ilişkin istatistikler ve iş davalarının içeriği aracılığıyla iş mahkemelerinin artan yükünün çalışma ilişkilerindeki dönüşümle ilişkisi ele alınacaktır. Bu amaçla, 2017 yılı Nisan ve Haziran ayları arasında Ankara Adliyesi Ticaret ve İş Mahkemeleri’nde 100 dava takip edilmiş, davaların içeriğine ilişkin bilgiler derlenmiş, dava türleri analiz edilmiştir.

TÜRKİYE’DE İŞ UYUŞMAZLIKLARININ BOYUTU

Dünyada çalışma yaşamında yaşanan dönüşümlere koşut olarak, Türkiye’de de işçi ve işveren arasındaki iş ilişkileri sebebiyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların sayısı her geçen gün artmaktadır. İş uyuşmazlığı en genel ifadeyle, işçi ile işveren arasında iş sözleşmesine bağlı olarak iş ilişkisi sebebi ile çıkan uyuşmazlıklardır (Şişli, 2013: 70). İş uyuşmazlıkları iki farklı biçimde ortaya çıkabilir. Muhataplarının tek bir işçi ve tek bir işveren olduğu iş uyuşmazlıkları bireysel iş uyuşmazlığı olarak nitelendirilir. Buna karşılık işgücü tarafında bir grup işçinin veya bunların hak ve çıkarlarını temsil eden bir sendikanın söz konusu olduğu durumlarda ise toplu iş uyuşmazlığı söz konusudur.

Adalet Bakanlığı, iş mahkemelerine gelen davalara ilişkin düzenli olarak istatistikler yayınlamaktadır. Tablo 1, 2005-2015 yılları arasında Türkiye’de iş mahkemelerindeki davalara ilişkin nicel bilgiler sunmaktadır. Tablo 1 Türkiye’deki iş uyuşmazlıklarına ilişkin üç eğilimi belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır. Birincisi, davaların sayısı istikrarlı bir şekilde artmaktadır. 2005 yılında iş mahkemelerinde bakılan dava sayısı 230.615 iken, 2015 yılında bu sayı yaklaşık olarak iki katına çıkarak 455.984’e yükselmiştir. İkincisi, yıl içinde gelen dava sayısının çıkan dava sayısından fazla olması nedeniyle, dava dosyaları birikimli olarak artmaktadır. Nitekim 2015 yılı itibariyle yıl içinde sonuçlanan davanın açılan davaya oranı yüzde 43,4’tür. Üçüncüsü, mahkemelerin iş yüküne bağlı olarak davaların ortalama görülme süreleri uzamaktadır. 2005 yılında davaların ortalama görülme süresi 358 gün iken, 2015 yılında 431 güne çıkmıştır.

Tablo 2 ise, 2015 yılında iş mahkemelerinde açılan davaları davaların konusunu oluşturan uyuşmazlıklara göre gruplandırmaktadır. Konuları itibariyle ele alındığında 217.987 davanın yüzde 61’ini alacak davaları, yüzde 21’ini tespit, yüzde 9’unu tazminat, yüzde 3’ünü iş, yüzde 2’sini itirazın iptali, yüzde 4’ünü diğer dava türleri oluşturmaktadır. Aynı yıl için iş mahkemelerine açılan sendikal davaların sayısı yalnızca 65’tir ve davaların binde 3’ünü oluşturmaktadır.

İŞ UYUŞMAZLIKLARININ NİTELİĞİ: SENDİKASIZ, GÜVENCESİZ, KAYIT DIŞI ÇALIŞMA VE BİREYSEL UYUŞMAZLIKLAR

Küreselleşme ile birlikte 1980 sonrası Türkiye’de de uygulanmaya başlanan neo-liberal politikalarla, esnek çalışma biçimleri yaygınlaşmış, kayıt dışı istihdam artmıştır. Özelleştirme politikaları, taşeron uygulamaları, istihdam koruyucu düzenlemelerin esnekleştirilmesiyle güvencesiz istihdam kamuda ve özel sektörde yaygınlaşmıştır. Bunun yanı sıra, işçilerin tarihsel mücadelelerinin ürünü olan sendikalar güç kaybetmiş, yasal düzenlemeler işçilerin bir sendika çatısı altında birleşmelerinin önünde engel teşkil etmiş (Çelik, 2014; 48) ve iş ilişkileri bireyselleşmiştir (Özdemir, 2015; 186). Sendikaların zayıflamasıyla birlikte iş ilişkilerinin bireyselleşmesi, işçinin işveren karşısındaki güçsüz konumunu pekiştirmektedir. Yüksek işsizlik oranları ve iş güvencesinin iş gücünün sınırlı bir bölümünü kapsaması, kapsadığı iş yerlerinde de hayata geçirilememesi işçilerin yasalardan doğan haklarını dahi kullanmasını engellemektedir. Bu durum pek çok çalışmada belirtildiği gibi, istihdam koşullarına ilişkin uyuşmazlıkların iş ilişkisi sürerken dile getirilmesini, dava konusu edilmesini engellemektedir (Yıldız, 2017). Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı istatistikler, davaların içeriğine dair sınırlı ölçüde bilgi sunduğu için iş uyuşmazlıklarının artışının kökeninde yatan bu değişimlere ilişkin yeterli bilgi sağlamamaktadır. Bu çalışma kapsamında bu boşluğu doldurabilmek ve davaların içeriğine, taleplerine, temel sorun alanlarına daha yakından bakabilmek için 2017 yılı Nisan ve Haziran aylarında Ankara Adliyesi Ticaret ve İş Mahkemeleri’nde 100 dava takip edilmiş, davanın tarafı olan işçiler ve avukatları ile görüşülmüş, bazı davalara ilişkin dava dosyaları edinilmiş ve incelenmiştir. İki aylık süre içerisinde takip edilen bu davaların Adalet Bakanlığı’nın da kullandığı konu temelli sınıflandırmaya göre dağılımı şu şekildedir: Davaların yüzde 40’ı alacak, yüzde 22’si tespit, yüzde 20’si tazminat, yüzde 18’ini ise diğer dava türleri oluşturmaktadır. Davalardan yalnızca ikisi sendikal davalardır. Bu verileri Adalet Bakanlığı’nın istatistikleri ile karşılaştırdığımızda iki veri arasında benzer eğilimlerin öne çıktığını görmekteyiz. Her iki veri setinde de alacak davaları ön plana çıkmaktadır, sendikal davaların toplam davalar içerisindeki ağırlığı son derece düşüktür. Bununla birlikte iki veri seti arasında dava konularının toplam içerisindeki ağırlığı noktasında önemli farklılıklar vardır. Bu durum esasında, davada ileri sürülen taleplerin çeşitliliğinden ve bunların tasnifine ilişkin değerlendirme farklılığından kaynaklanmaktadır.

Çalışma kapsamındaki gözlem ve tespitleri dört başlık altında toplanabilir.

Birincisi, Türkiye’deki iş uyuşmazlıklarının çok büyük bir bölümü bireysel nitelikteki iş uyuşmazlıklarıdır. Toplu/ kolektif iş uyuşmazlıklarının sayısı son derece sınırlıdır. Bu durum Türkiye’de sendikal örgütlenmenin son derece sınırlı olmasının doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. İş ilişkisinin, işçi ve işveren arasındaki eşitsiz bir güç dağılımını içerdiği göz önünde bulundurulursa, uzun ve masraflı bireysel iş davalarının ekonomik olarak güçsüz işçilerin hak arama olanaklarını kısıtlayacağı açıktır.  Araştırma kapsamında izlediğimiz davalarda, davaların görülme süresinin bir yıldan yedi yıla kadar değiştiği görülmüştür. Bu durumun ekonomik olarak güçsüz olan işçilerin hak arama faaliyetlerini olumsuz olarak etkilediği ve işçilerin işveren karşısındaki güçsüzlüğünü pekiştirdiği açıktır.

İkincisi, sendikal örgütlenmenin sınırlı olması yüzünden işyerinde işvereni dengeleyecek bir gücün olmaması ve iş güvencesinin büyük ölçüde kağıt üzerinde kalması nedeniyle çalışma yaşamındaki uyuşmazlıkların dile getirilmesi, istihdam ilişkisi sürerken işverenin iş mevzuatına aykırı uygulamalarının sonlandırılması mümkün olamamaktadır.  Bu durum işçilerin yıllar boyunca yasa ve mevzuata aykırı istihdam pratiklerine katlanması ve ancak istihdam ilişkisi bittikten sonra uyuşmazlığı dava konusu haline getirerek çözmeye çalışmasına yol açmaktadır. Oysaki işçileri iş yerinde temsil eden ve yasalardan kaynaklanan haklarını koruyan güçlü örgütlenmeler, pek çok uyuşmazlığın dava konusu olmadan kısa sürede çözülmesini sağlama potansiyeli taşır.

Üçüncüsü, alacak davalarının içeriğine baktığımızda, bu davalarda öne sürülen taleplerin ücret, fazla mesai ücreti, hafta tatili ve genel tatil alacağı, yıllık ücretli izin alacağı gibi İş Kanunu ile asgari şartları belirlenmiş ve güvence altına alınmış işveren borçları olduğunu görmekteyiz. Başta ücret olmak üzere hemen hemen tüm alacak kalemlerinde işçi/işveren arasında borcun varlığı/miktarı ve niteliğine ilişkin uyuşmazlıklar söz konusudur. Pek çoğu İş Kanunu ve yönetmeliklerle ayrıntılı ve net olarak düzenlenmiş olan bu alacaklara ilişkin davaların temel nedeni işyerlerindeki yüksek kayıt dışılıktır. Nitekim iş uyuşmazlıklarının kabaca dörtte birinin konusunu tespit davalarının oluşturması bu bakımdan anlamlıdır. Tespit davalarının büyük çoğunluğunu, işçilerin prim ve vergi ödemekten kaçınmak amacıyla sigortalılığını bildirmeyen veya eksik çalışma bildirimi yapan işverene açtığı davalar oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, yapılan araştırma iş yerlerinde kayıt dışı çalışmanın yaygınlığını ve kayıt dışı çalışmadan doğan iş uyuşmazlıklarının iş mahkemeleri üzerindeki dava yükünü ortaya koymaktadır. Çalışma yaşamının denetlenmesinin, iş yerinde gerekli denetimleri yaparak kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmesinin devletin sorumluluğunda olduğu açıktır. SGK’nın gerekli denetimleri yapamadığı, kayıt dışı çalışmanın sınırlandırıl(a) madığı/ortadan kaldırıl(a)madığı, etkin cezalarla kayıt dışı çalıştırmanın caydırılamadığı ortamda iş mahkemelerinin iş yükü kayıt dışı çalışmadaki artışla orantılı olarak artmaktadır. Tazminat davaları, çalışma yaşamındaki yüksek kayıt dışılığın bir başka boyutudur.  Tazminat davalarının konusunu kıdem ve ihbar tazminatları oluşturmaktadır. Gözlemlenen davalarda işverenlerin ihbar ve kıdem tazminatı ödemekten kaçındığı görülmüştür.

Dördüncüsü, iş davalarına ilişkin dikkat çekici bir başka nokta, açılan davaların büyük çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli iş yerlerine ilişkin olmasıdır. Bu durum Türkiye’deki istihdamın KOBİ ağırlıklı yapısı ile uyumludur. Ancak mesele bundan ibaret değildir. Post-fordist üretimin örgütlenmesinde KOBİ’lere verdiği önem gözetildiğinde, üretim örgütlenmesinde yaşanan dönüşümün iş uyuşmazlıklarının artışıyla ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Üretimin küçük ölçekli işletmelere kaydırılmasının başta emek olmak üzere üretim maliyetlerini düşürme amacı taşıdığı bilinmektedir. İş davalarının önemli bölümünün bu iş yerlerinde çalışan işçilere ait olması, maliyet baskısının işçi haklarının tırpanlanmasını gündeme getirdiğini göstermektedir.

SONUÇ

Türkiye’de iş uyuşmazlıklarının sayısının hızla arttığı açıktır. Bunun sonucu olarak iş mahkemelerinde açılan davaların sayısı hızla artmakta, mahkemelerin iş yükü büyümekte, davaların görülme süreleri uzamaktadır. Zorunlu arabuluculuk uygulaması, ücret ve işe iade davalarının arabulucu tarafından karara bağlanmasını düzenleyerek yargıya erişimi engellemektedir. Bunun mahkemelerin iş yükünü azaltacağına şüphe yoktur. Ancak bu uygulama iş uyuşmazlıklarının ortadan kaldırılmasından, azaltmasından ziyade, iş uyuşmazlıklarının yargıya taşınmasını sınırlandıracaktır. Türkiye’deki iş uyuşmazlıklarının büyük bölümü, İş Kanunu ile güvence altına alınmış olan hakların çalışma yaşamında fiilen gasp edilmesine ilişkindir. Kayıt dışılık, güvencesiz istihdam pratikleri iş uyuşmazlıklarının artmasının yapısal nedenleridir. Devletin çalışma yaşamını denetleme yükümlülüğünü yerine getiremediği, kanun ve yönetmeliklerde işçilere tanınan hakları fiilen uygulatamadığı noktalarda uyuşmazlıkların sayısı artmaktadır. İşverenlerin iş yerindeki güçlerini dengeleyen, mevzuattan doğan hakları yaşama geçiren/denetleyen sendikal yapıların olmaması durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Bu yüzden biriken dosya sayıları ve uzayan yargılamalara çözüm, yargıya erişimin sınırlandırılmasından değil, işverenlerin İş Kanununu ihlalini sınırlandırmaktan ve işçileri iş yerinden güçlendirmekten geçmektedir.

Kaynaklar:

Adalet Bakanlığı Adli İstatistikler İş Mahkemesi Dava Sayıları, <http://www. adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2015/ihtisas/11.pdf>, Erişim Tarihi: 09.06.2017.

Adalet Bakanlığı Adli İstatistikler İş Mahkemesi Açılan ve Karara Bağlanan Dava Türü Sıralaması, <http://www. adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2015/ihtisas/13.pdf>, Erişim Tarihi: 09.06.2017.

Çelik, Aziz (2014) “AKP’nin On Yılında Sendikalar ve Sendikasızlaştırma”, <https://tr.boell.org/sites/default/files/downloads/AZIZ_CELIK.pdf>, Erişim Tarihi: 14.07.2017.

Güzel, Ali (2016), “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Taslağı Hakkında Bazı Aykırı Düşünceler!..”, Çalışma ve Toplum, Sayı:50, 1131-1146.

Özdemir, Eda Manav (2015), “İş Mahkemelerinin İşleyişi ve Bireysel İş Uyuşmazlıklarının Alternatif Çözüm Yöntemleri”, Çalışma ve Toplum, Sayı:47, 185-222.

Şişli, Zeynep (2013) “Bireysel İş Uyuşmazlıklarının Yargı Yoluyla Çözümü” İzmir Ekonomi Üniversitesi Bireysel İş Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları Sempozyumu Bildirileri, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayınları, 67-80.

Yıldız, G. B. (2017), “Türkiye’de İşçinin Bireysel ve Toplu İş Hukuku Alanlarında Hak Arama Özgürlüğünün Değerlendirilmesi”, İçinde Zor Zamanlarda Emek (Der. Ahmet Makal ve Aziz Çelik), Ankara: İmge.

(*) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Tags: , , ,

Arşivler