Türkiye’de Sendikalı Kadın İşçilerin Sendikalara Yönelik Değerlendirme-Tutum ve Davranışları (1)

 

GİRİŞ

Türkiye’de kadın işçiler, günümüzde kapitalist sistemin yarattığı çalışma koşulları içerisinde ve ataerkil toplumsal değerler ve politikalar nedeni ile hem istihdamda hem de sendikalarda eşit temsil edilmemektedirler.

Kadınların işgücüne katılım düzeyi ve istihdam içerisindeki yeri, kadınların sendikaya katılımını da doğrudan etkilemektedir. 1980’lerde küreselleşme ile birlikte uygulanan yapısal uyum programları ve ihracata dayalı büyüme stratejilerine bağlı olarak tüm dünyada kadınların işgücüne katılım oranları artmıştır (Toksöz, 2007). Ancak ülkemizde sanayileşme politikalarının yetersizliği ve toplumsal yapı içerisinde kadın emeğini ikincilleştiren ataerkil anlayışın sonucu olarak kadınların işgücüne katılım oranları sürekli düşmüştür. Örneğin 1955’te kadınların işgücüne katılım oranı %71 iken (Toksöz ve Erdoğdu, 1998: 63), 2011 yılında bu oran %29,5’tir (TÜİK, 2012). Ülkemizde kadınların istihdam içerisindeki oranı da erkeklere göre düşüktür. Kadınların istihdama katılım oranı %26,3 iken, erkeklerde bu oran %65’tir (TÜİK, 2012).

Kadınlar iş gücüne ve istihdama katılım oranlarının düşüklüğünün yanı sıra istihdam içerisinde de birçok ayrımcı politikaya maruz kalmaktadır. Kapitalist üretim ilişkileri içerisinde kadın emeği her zaman uysal ve ucuz emek olarak görülmüştür. Bu nedenle istihdam içerisinde kadınlar daha çok enformel sektörlerde çalıştırılmakta, formel sektörlerde çalışanlar ise ucuz, esnek ve güvencesiz işlerde ve kadına özgü olarak görülen tekstil, gıda, eğitim ve sağlık gibi işkollarında yoğunlaşmaktadır.

Toplumsal yapı içerisinde egemen olan ataerkil anlayış da kadın emeğinin çifte sömürülmesini meşrulaştırmaktadır. Kadınlar bir yandan istihdam içerisinde kötü çalışma koşullarına maruz kalırken, diğer bir taraftan da ev içindeki yaşlı, çocuk bakımı gibi sorumlulukları da üstlenmek zorunda bırakılmıştır. Kadınların bu çifte iş yükü, hem iş gücü piyasası politikalarını belirleyen hükumetler hem de sendikalar açısından görmezden gelinmektedir. Ülkemizde geleneksel ve erkek egemen bir yapıya sahip olan çoğu sendika, kadınların iş yerlerinde cinsiyetçilik, adil iş dağılımı, cinsel taciz, eşit ücret, çocuk bakımı, mesleki eğitim konusundaki sorunlarına duyarsız kalmakta hatta bu sorunları marjinal olarak nitelendirmektedir (Sayılan, 2008: 272-273).

Sendikalar, emek- sermaye ilişkileri içerisinde üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını savunan ve bu doğrultuda üyeleri adına koruyucu düzenlemeler yapan işçi örgütleridir. 1970’lerde Dünya’da, 1980’lerde ise ülkemizde başlayan makro-ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamı etkileyen küresel kapitalizmin krizi ile uygulamaya konan neo-liberal politikalar, bir yandan emekçilerin en temel haklarını elinden alırken bir yandan da sendikalara karşı ciddi bir ideolojik saldırı başlatılarak, sendikal örgütlenmeleri ciddi bir krize sürüklemiştir. 2012 yılında ÇSGB tarafından yayınlanan işkolları istatistiğinde Türkiye’de işçilerin sendikalaşma oranı sadece %10’dur. ÇSGB yetkililerinden alınan bilgiye göre, verilerin yetersizliğinden dolayı kadınların sendikalaşma oranı hesaplanamamaktadır.  Ancak yapılan tahminlere göre, 2012 yılı itibariyle kadınların sendikalaşma oranı, toplam sendikalı işçi sayısının %1’ine denk geldiği öngörülmektedir.

Sendikaların içine girdiği bu krizde, kadın sorunlarının, sendikalaşma oranlarının ve yönetimlerde temsil düzeyinin düşüklüğü görmezden gelinmekte ve sendikal gündemin son sıralarında yer almaktadır (Ulutaş ve Pala, 2011: 296). Nitekim bu çalışmanın örneklemini oluşturan işçi konfederasyonlarında; DİSK dışında diğer konfederasyonların yönetim kurullarında kadın yönetici bulunmamaktadır. Ancak sendikal politikaların belirlenmesinde çok işlevsel olmayan disiplin ve denetim kurullarında birer kadın yönetici bulunmaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan 9 sendikada ise; Türk Metal-İş, Birleşik Metal-İş, Çelik-İş, Öz İplik-İş, Teksif ve Tekstil sendikalarının genel merkez yönetim, denetim ve disiplin kurullarında kadın yönetici yer almazken, Belediye-İş, Hizmet-İş ve Genel-İş sendikalarının sadece denetim ve disiplin kurullarında birer kadın yönetici bulunmaktadır.

Ülkemizde 1980’li yıllardan sonra kadın hareketlerinin güçlenmesi ve uluslararası sendikaların baskısı neticesinde doksanlı yıllardan itibaren sendikalarda kadın sorununu daha görünür olmuştur (Ulutaş ve Pala, 2012: 295). Bu süreçten sonra, konfederasyonlar ve sendikalar kadın sorununa karşı daha duyarlı olmaya ve kadınlara yönelik çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Örneğin, kadın komisyonları kurulmuş ve tüzüklerinde cinsiyete dayalı ayrımcılığı içeren ifadelerin kaldırılmıştır. Aynı zamanda sendikalar kadın işçilere yönelik eğitimler vermeye başlamış, çeşitli yayın, afiş ve broşürler hazırlamış, toplu iş sözleşmelerinde kadınlara yönelik özel düzenlemeler yapmış ve kadın mücadelesi için önemli olan 8 Mart ve 25 Kasım gibi günlerde çeşitli eylem ve etkinlikler düzenlemeye başlamışlardır.

ARAŞTIRMAYA İLİŞKİN BULGULAR VE DEĞERLENDİRMELER

  1. Kadın İşçilerin Demografik Özellikleri

Ülkemizde sendika üyesi kadınlar genellikle belli işkollarında çalışan ve eğitimsiz-mavi yakalı işçilerden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan 218 kadın işçinin eğitim düzeylerine bakıldığında benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Kadın işçilerin çoğunluğunun ilköğretim (% 49,3) ve lise (% 32,4) mezunu olduğu görülürken, yüksekokul ve üniversite düzeyi (% 17,8) oldukça düşüktür. Kadınların çalıştıkları işkolları açısından ise kadın işleri olarak görülen tekstil (% 69,4) ve genel hizmetler (% 25,6) işkollarında yoğunlaştığı, erkek işi olarak görülen metal işkolunda (% 5) ise kadınların yeterince yer almadığı görülmüştür.

  1. Kadın İşçilerin Sendikalara Yönelik Tutum ve Davranışları

Araştırmada sendika üyesi kadınların sendikalara yönelik değerlendirme-tutum ve davranışlarını inceleyebilmek için çeşitli sorular sorulmuştur. Bu bölümde kadınlara sorulan sorular ve bu sorulara verdikleri yanıtlarına ilişkin bulgular yer almaktadır.

Sendikalar; işçilerin bir arada kolektif hareket bilincinin yaratılmasını sağlayan örgütlerdir. Dolayısıyla sendikaların, üye-sendika ilişkisinde eşitliği ve katılımcılığı geliştirmeleri neticesinde işçilerin sendikalara olan güveni artacağı gibi kolektif hareket etme bilinci de yükselecektir. Ancak ülkemizde sendikalarda erkek egemen yapıya bağlı olarak kadın-erkek eşitliğini temel almayan politikaların yürütülmesi, kadınların sendikalardan uzaklaşmasına ve sendikalara olan inancını azaltmıştır. Tablo 1’de görüldüğü gibi, araştırma kapsamındaki kadın işçilerin büyük bir çoğunluğu, Türkiye’de sendikaların üyelerinin hak ve çıkarlarını korumadığını belirtmişlerdir.

Kadın işçilerin üyesi olduğu sendikaya yönelik de olumsuz bir eğilim sergilediği görülmektedir. Araştırmada sendikalı kadınların % 56,3’ü üyesi olduğu sendikanın çalışanların hak ve çıkarlarını korumadığını belirtmişlerdir.  Bu sorunun konfederasyonlara göre dağılımında ise; sendikasından en az memnun olanların Hak-İş’e, en çok memnun olanların ise DİSK’e bağlı sendikalara üye kadın işçilerden oluştuğu görülmüştür (Tablo 2).

Sendikalar, devlet politikalarını etkileyen baskı grupları oldukları için kadınların karar mekanizmalarında yer almaları ve sendikal politikalarda söz sahibi olabilmeleri, kadın sorunlarını dile getirmeleri açısından oldukça önemlidir. Ancak araştırmaya katılan sendikalı kadın işçilerin % 84,9’unun sendikalarda aktif bir görev almadığı görülmüştür (Tablo 3). “Aktif bir görev almak ister misiniz?” sorusuna ise % 77’si “hayır” cevabını vermişlerdir. Kadınların sendikalarda görev almak istememelerinin nedenlerinin başında da; sendikaların kadın sorunlarına yönelik politikalar yürütmemesinin yanı sıra ülkemizde ataerkil toplum düzeninin bir sonucu olarak ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi sorumlulukların birinci derecede kadınlara yüklenmesidir.

Araştırmada ortaya çıkan diğer önemli bir sonuç ise, sendikalarda yetersiz bir düzeyde görev alan kadınların da sendikal politikaların ve kararların alınmasında ikincil derecede önemli olan görevlere getirilmesidir. Araştırmadaki kadın işçilerin sendikalardaki görevlerine bakıldığında çoğunluğunun işyeri sendika temsilcisi (% 30, 8) ve delege (% 30, 8) olduğu görülmüştür.

Sendikaların işçi haklarını yeterince koruyup geliştiremediğini düşünen kadın işçilere, bu durumun nedenleri sorulduğunda, sırasıyla anti-demokratik yasalar ile sendikacıların ve sendikal politikaların yetersiz olduğunu belirtmişlerdir (Tablo 4). Bu sorunların muhtemel sebepleri ise, kadınların çalışma ve ev hayatından kaynaklanan çifte sorumluluklarını düzenleyici yasal düzenlemelerin eksikliği ve sendikalaşma önündeki yasal engellerin yanı sıra sendikalardaki erkek egemen anlayışın bir sonucu olarak, hem sendikal yönetimlerde hem de sendikal politikalarda kadın işçilerin sorunlarının dikkate alınmamasıdır.

Araştırmada son olarak önümüzdeki süreçte sendikaların, kadın üyelerinin sendikal faaliyetlere katılımını düzeyini artırmak için neler yapması gerektiğine ilişkin sorulan soruya ise; sendikaların kendilerini değişen çalışma koşullarına göre yenilemeleri ve örgütlenme politikalarını geliştirmelerinin yanı sıra ülkemizde aynı işkolunda çok sayıda, güçsüz ve dağınık halde bulunan sendikaların birleşmesi ve sendikaların işverenle çatışmadan çok uzlaşma içerisinde olması gerektiği vurgulanmıştır.

SONUÇ

Türkiye’de sendikal hareketin doğuşu ve gelişim sürecinde demokratik ve özgür bir ortamın yaratılamamasının yanı sıra sendikal örgütlemelerden kaynaklanan yapısal sorunlar bulunmaktadır. Sendikalar, özellikle 1980 sonrası süreçte neo-liberal politikalar yolu ile emekçilerin insanca yaşama ve çalışma hakkını ellerinden alan düzenlemelere karşı; kendi kabuğuna çekilen, gücünü üyelerinden değil de yasalardan alan, üye sayısını artırmaktan çok var olanı üyesini koruyan, bürokratik ve erkek egemen bir yapıya bürünmüştür. Bu yapının bir sonucu olarak da sendikalar; hem değişen çalışma koşullarında esnek, güvencesiz ve taşeronlarda çalışanları örgütleme konusunda isteksiz davranmakta hem de değişen iş gücünün niteliklerine uygun yeni örgütlenme politikaları ve çalışmaları yürütmemektedirler. Özellikle sendikalar, iş gücü içerisinde giderek artan kadın, genç ve nitelikli emeğin örgütlenmesine yönelik bir çaba göstermemektedir. Örneğin nitelikli kadın emeğinin istihdama katılım oranı, nitelikli erkeğin istihdama katılım oranına yaklaşmasına karşın; sendikalar halen erkek egemen yapının etkisi ile nitelikli kadın emeğini yok saymaktadır. Benzer bir şekilde sendikalar, ev hizmetleri, fason ve parça başı gibi kayıt dışı işlerde çalışan kadınların da çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlarını görmezden gelmekte; hatta ev işçilerinin sendikalaşma isteklerini karşılıksız bırakılmıştır.

Oysaki Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar 15-16 Haziran Direnişi’nde, Tekel Direnişi’nde, Novamend Grevi’nde, THY Grevi’nde ve daha nice direnişlerde cinsiyet farkı gözetmeksizin sendikal mücadelenin ön saflarında yer almıştır. İşçilerin sendikaya bağlılıkları üzerine yapılan birçok çalışmada da kadın üyelerin, erkek üyelere göre sendikaya bağlılık düzeyi daha fazla çıkarken, sendikaya üye olma, sendikada kalma, sendika için gerekenden fazla çaba gösterme eğilimlerinin de yüksek olduğu görülmüştür (Gordon, 1980; Bemmels, 1995; Sherer ve Morishima, 1989; Bolton vd., 2007). Bu nedenle önümüzdeki süreçte, sendikal politikalarda kadın işçilerin sorunlarının dile getirilmesi ve yönetsel temsiliyet düzeyinde kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için; sendikaların öncelikle erkek egemen bürokratik ve hiyerarşik yapılanmalarının yerine daha etkin, katılımcı, demokratik üye-sendika ilişkisinin kurulabileceği yeni bir sendikal anlayışa ihtiyaçları vardır.

 

Kaynakça

Bemmels, B. (1995), “Dual Commitment: Unique Construct or Epiphenomenon?”, Journal of Labor Research, Vol. 16 (4), ss. 401-22.

Bolton, D., Et al. (2007), “Explaining Union Participation: The Effects of Union Commitment and Demographic Factors”, Journal of Industrial Psychology, Vol. 33, ss. 74-79.

Gordon, E., Et al. (1980), “Commitment to the Union: Development of a Measure an Examination of its Correlates”, Journal of Applied Psychology, Vol. 65,  ss. 479-499.

Sayılan, F. (2008), “Kadın Emekçiler ve Sendikalar”, Emek Tartışmaları1, Ankara: DİSK Yayınları, No: 56, ss. 263-285.

Sherer, P. D. ve Morishima, M. (1989), “Roads And Roadblocks to Dual Commitment: Similar And Dissimilar Antecedents of Union And Company Commitment”, Journal of Labor Research, 10 (3), ss. 311-330.

Toksöz, G. (2007), Türkiye’de Kadın İstihdamının Durumu, Ankara: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Yayını.

Toksöz, G. Ve Erdoğdu, S. (1998), Sendikacı Kadın Kimliği, Ankara: İmge Kitabevi.

TÜİK (2012),  İş gücü İstatistikleri Veri Tabanı (erişim tarihi: 05.07.2013).

Ulutaş Ünlütürk, Ç. Ve Pala, H. Z. (2012), “Sendikalarda Kadın Sesi: Türkiye’de Sendikalar ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, Sosyal Haklar Ulusal Sempozyumu IV. Bildiriler, İstanbul: Petrol-İş Yayınları, No: 117, ss. 293-311.

Urhan, B. (2009), “Görünmezlerin Görünür Olma Mücadeleleri: Çalışan Kadın Örgütlenmeleri”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2009/2, İstanbul: Birleşik Metal-İş Yayınları, ss. 83-110.

 

(1)  Bu araştırma, doktora tez konusu olan Türkiye’de işçi sendikaları üyelerinin ideolojik eğilimlerinin ve siyasal davranışlarının sendikaya bağlılık düzeyi üzerine etkisi ile ilgili yapılan geniş kapsamlı alan araştırmasındaki bir alt-bölümün çözümlemeleri üzerine temellendirilmiştir.

 

*  Genç Sosyal Politikacı

** Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

 

Tags: , , , ,

Arşivler