Türkiye’de Sağlıkta Eşitsizlikler

 

Giriş

Yoksulluk ve sağlıksızlığın son zamanlarda bu kadar çok tartışılır olması rastlantı değildir. Yaklaşık son 30 yıldır hem dünyada hem de Türkiye’de çeşitli alanlarda gerçekleşen neoliberal dönüşümler, toplumsal eşitsizliklerin biçimini değiştirerek sağlığı da kapsayan çeşitli alanlardaki eşitsizlikleri derinleştirmiştir. Bu süreçte refah ve yoksulluk kutuplaşmasının eşitsizlikleri arttırması sağlık göstergelerine de doğrudan yansımıştır.

1980’li yıllarda İngiltere’de sağlık göstergelerini sosyoekonomik göstergelerle ilişkilendiren “Kara Rapor”un (The Black Report) yayınlanmasının ardından sağlıkta eşitsizlikler önemli bir tartışma konusu olmuş, sağlığı nelerin etkilediği yönünde tartışmalar hız kazanmıştır (Townsend ve Davidson, 1982). Sağlıkta eşitsizliklerin ölçülmesinde ortak bileşenler olsa da her ülke için farklı incelenmeler dikkati çekmektedir. Kimi çalışmalar sağlıkta eşitsizliklerde etnik boyuta dikkat çekerken, kimileri sosyal cinsiyet farklılığına, mesleklere göre ayrılmış sosyal sınıflara ya da toplumsal ilişki ağlarını kapsayan sosyal sermayeye bakmaktadır. Bu yazıda Türkiye’de var olan veriler ve çalışmalar incelenerek sağlıkta ne tür eşitsizliklerin hangi sosyal değişkenlerle ilişkili olduğu irdelenecektir.

Türkiye’de Durum

Öncelikle Türkiye’de sağlıkta eşitsizlikleri anlamaya yönelik güvenilir ve kolay erişilebilir verilerin yeterli olmadığını belirtmekte yarar vardır. Doğum, ölüm ve hastalıkların tam ve düzenli bir şekilde kayda alınamaması bir yandan ulusal ölçekte eksikliklere neden olmakta diğer yandan da uluslararası karşılaştırma yapmayı zorlaştırmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2007).

Ulusal düzeyde hem Sağlık Bakanlığı hem de Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Araştırma Merkezi (HÜNEAM) tarafından toplanan veriler incelendiğinde ilk göze çarpan sağlık göstergelerinin bölgelere ve yerleşim yerine göre farklılaşmasıdır. Bu veriler üzerinden değerlendirmeye gidildiğinde sağlıkta eşitsizlik üç biçimde karşımıza çıkmaktadır: (1) Sağlık göstergelerinin çeşitli toplumsal değişkenlere göre (cinsiyet, bölgeler, kır-kent, doğu-batı, gelir grupları, gelişmişlik düzeyi, iller, vb.) farklılaşması; (2) Sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler ve; (3) Sağlık hizmetleri ve personelinin dengesiz dağılımından kaynaklanan eşitsizliklerdir.

  1. Sağlık Göstergelerinde Eşitsizlikler

HÜNEAM tarafından düzenli olarak gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA), sağlıkta yaşanan eşitsizliklerin bölge, yerleşim yeri, eğitim durumu, yaş, cinsiyet vb. göre değiştiğini göstermektedir (Tablo 1; TNSA, 2003).

Tablo 1 incelendiğinde, üç dönemde de doğumdan sonraki 1 ay içinde ölüm hızı ve 1 aylıktan 1 yaşına kadar olan bebeklerin ölüm hızı diğer ölüm hızlarından yüksek olmasına karşın yıllara göre azalma göstermektedi.

Benzer şekilde bebek ve çocuk ölüm hızları da düşüş eğilimi içindedir. 1988 yılında 1000 canlı doğumdan 82’si ölürken, 2003’de 29 bebek ölmüştür. 5 yaş altı ölümlerin çoğunluğu bir yaşından önce gerçekleşmektedir. 1 ile 5 yaş arası çocuk ölümleri çok büyük değişiklik göstermezken, 1 yaşına kadar olan ölüm hızları düşme eğilimindedir. Özellikle doğumdan sonraki ilk bir ay içinde yaşanan ölümler en yüksek düzeyde görülmektedir.

Yerleşim yeri, bölgeler ve annenin eğitimine göre ölüm hızlarını incelersek, karşımıza farklılıklar çıkmaktadır. 1993 yılından 2003’e gelene kadar ölüm hızları düşmekte ancak kent-kır farkı, doğu-batı farkı ve eğitimsiz-mezun farkı açılmaktadır. 1993 yılında kırda ve kentte doğan bebeklerin ilk ay içindeki ölüm hızları birbirine oldukça yakındır. Ancak 2003 yılında kentte doğan her bir bebeğe karşılık kırda 1,4 bebek ilk ayını doldurmadan ölmektedir. Dolayısı ile sağlıkta eşitsizliklerde kır kent farklılığı açısından neonatal ölüm hızı belirleyici görünmektedir. Postneonatal ölüm hızı incelendiğinde kır kent farklılığının en çok bu yaş grubu ölümlerinde yaşandığını, ancak yıllara göre baktığımızda düşük de olsa 1998 yılında bir azalma gerçekleştiğini görmekteyiz. 2003’de ise fark yeniden açılmaya başlamıştır. Bölgelere göre bebek ve çocuk ölümleri incelendiğinde 2003 yılında batıda gerçekleşen her bir bebek ölümü, doğuda neredeyse 2 bebek ölümüne denk düşmektedir. Annenin eğitim durumu da bebek ölümlerinde önemli bir belirleyici olmuştur. Eğitimi olmayan ile ilkokul mezunu olan annelerin bebeklerinin ölümleri arasındaki fark gittikçe kapanma eğilimi göstermektedir (Tablo 1). Ancak 2003 yılı verilerine göre eğitimi olmayan ya da ilkokul bitirmemiş annenin bebeği (1 ay ile 1 yaş arası), ilköğretim ikinci kademe ve üzeri eğitim almış annenin bebeğinden 7 kat daha fazla ölmektedir. Eğitim düzeyi farkı eşitsizlikleri derinleştirmiştir.

Bebek ve çocuk hastalıkları ve ölümlerinin önlenmesinde aşılamanın rolü büyüktür. Tam aşılanma oranları arttıkça bebek-çocuk ölümleri de düşüş göstermektedir. 2003 yılında kentsel yerleşim yerinde yaşayan çocukların %63’ü tam aşılı iken kırsal yerleşim yerinde ise %37 gibi oldukça düşük bir yüzdedir (TNSA, 2003). Hiç aşı olmayanlar incelendiğinde kız çocuklarının, doğuda yaşayan çocukların, doğum sırası 6 ve üzerinde olan çocukların, kırda yaşayan çocukların ve annesinin eğitimi olmayan çocukların daha dezavantajlı oldukları görülmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın (2006) verilerine göre aşılanma oranları yıllar itibari ile artış göstermektedir. Ayrıca bölgesel farklılıklar da yıllar geçtikçe azalmaktadır. 2002 yılında Marmara Bölgesinde %82 olan BCG aşılanma oranı, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde %68’dir. Ancak 2006 yılında geldiğimizde farklı aşılanma oranlarında da benzer eğilimler gözlenmiş ya fark oldukça azalmış ya da tamamen kapanmıştır. Aşılamanın artması ilgili hastalıkların görülme sıklığını da azaltmıştır. Örneğin 1999’dan 2006’ya kadar poliodan dolayı, 2001’den itibaren difteriden dolayı ölüm gerçekleşmemiştir, boğmaca, kızamıktan dolayı ölümler uzun süredir yılda bir-iki kişiyi geçmemiştir (Sağlık Bakanlığı, 2006).

Her 100.000 canlı doğumda ölen anne sayısı uluslararası düzeyde önem taşıyan sağlık göstergelerinden bir diğeridir. Gebelik, doğum ya da lohusalık döneminde gerçekleşen bu ölümler Türkiye’de yıllara göre azalma göstermektedir. 1974-5 Türkiye Nüfus Araştırmasına göre anne ölüm oranı 100.000 canlı doğumda 208 olarak hesaplanmıştır (HÜNEAM, 2005: 9). 2005 yılı anne ölümleri çalışmasında anne ölüm oranı 38,3 olarak bulunmuştur. Bölgesel düzeyde baktığımızda Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi en yüksek anne ölümlerine sahiptir. Ayrıca Batı Anadolu bölgesinde gerçekleşen anne ölümlerinden 7 kat daha fazla görülmesi dikkat çekicidir. Kır kent farklılığı açısından, kırda gerçekleşen anne ölümleri kenttekilerin neredeyse 2 katı düzeyinde gerçekleşmektedir (HÜNEAM, 2005:51). Anne ölümleri kırda yaşayanlar için 15-49 yaş arasındaki tüm kadın ölümlerinin %5,5’ini oluştururken, kentte %3,3’ünü oluşturmaktadır (HÜNEAM, 2005:79). Gebeliğe bağlı ölümlerinin kadın ölümleri içindeki payı da %4,3’tür. Bu oran, İstanbul’da % 2, Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde ise %13’tür

Doğuşta beklenen yaşam süresi de yıllara göre düzenli bir artış göstermektedir. 1990 yılında doğuşta beklenen yaşam süresi 66 iken, 2007 yılında 71,7’dir. Kadınların yaşam beklentileri erkeklere göre daha fazla görülmektedir (www.tuik.gov.tr).

Genel anlamda sağlık göstergeleri incelendiğinde, birçok hastalığın ortadan kaldırıldığı ya da sıklığının azaldığı, bir kısmının aşılama ile önlenebildiği, yaşam süresinin uzadığı, bebek ve çocuk ölümlerinin azaldığı, ölüm nedenleri olarak bulaşıcı hastalıkların yerini kronik hastalıklara bıraktığı görülmektedir (Nettleton, 1995). Bir yandan kolaylıkla önlenebilir yoksulluk kaynaklı sağlık sorunları, ölüm ve hastalık oranlarında hala büyük bir pay oluştururken, diğer yandan “refah hastalıklarında” hızlı bir artış görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (2002) 21. yüzyıla sağlık devrimi ile girildiğini, ancak birçok ülke için hem eski hem de yeni ölüm-hastalık örüntülerinin yaygın görülmesinden dolayı çifte yükten (double burden) bahsetmekte ve risk faktörlerinin düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde tehlikeli bir şekilde artış gösterdiğini ifade etmektedir (WHO, 2002: 5). Türkiye’de de, genel anlamda sağlık göstergelerinde iyileşme gözlenmiştir. Ancak diğer yandan yukarıda belirtilen sağlık eşitsizlikleri artış göstermiştir. Türkiye’de 2003 yılında ölüm nedenlerinde 1. sırada kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları, 2. sırada kanserler yer alırken, 4. sırada perinatal mortalite, 5. sırada da enfeksiyon hastalıkları yer almaktadır (Hamzaoğlu ve Özcan, 2006: 50). Beş yaş altı çocuk ölümlerinde ise enfeksiyon birinci sırada görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye açısından bir yandan kronik hastalıklar en önemli ölüm nedeni olarak yer alırken, diğer yandan önlenebilir nitelikteki hastalıklar ölüm nedeni olarak üst sıralarda görülmektedir.

  1. Sağlık Hizmetlerine Erişimde Eşitsizlikler

Sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler Türkiye’deki sosyal güvenlik sistemini sorgulamayı gerektirmektedir. Türkiye’de sosyal güvenlik daraltılarak, sosyal sigortalara indirgenmiştir. Türkiye’de refah rejimi birçok sosyal bilimcinin ifade ettiği gibi hiçbir zaman Batı’daki gibi bir rejim değildir (Kalaycıoğlu ve Rittersberger-Tılıç, 2003). Türkiye’nin sosyal sigortaların yapısı ücretli ve ücretlinin bakmakla yükümlü nüfusu içermektedir. Türkiye’de sistem formal sektörde çalışan nüfusu kapsadığından, enformel sektörde çalışan kişi ve ailelerini sistem dışı kalmakta dolayısı ile çok çeşitli risklere karşı korunmasız olmaktadırlar. Dünya Bankası Türkiye raporuna göre kentsel alanda her 3 işçiden biri kırsal alanda da her 4 işçiden 3’ü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı değildir (WB, 2006: iii). Bu da sağlık hizmetlerine bedava erişişimi kısıtlamaktadır.

Sağlık açısından riskli gruplar olan ortopedik, görme, işitme, dil, konuşma, zihinsel özürlü nüfus ve süreğen hastalığı olan nüfusun sosyal güvenliğe sahip olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma durumu incelendiğinde karşımıza kır-kent, bölgeler ve cinsiyet farklılıkları çıkmaktadır (TUİK, 2002). Türkiye’de 2002 yılı itibariyle özürlü nüfusun %47,55’i sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı iken %52,45’inin herhangi bir sosyal güvencesi yoktur. Kayıtlı olanların ise yarısından fazlası bağımlı statüdedir. Kronik hastalığı olan nüfusun ise %63,67’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı iken %36,33’ünün sosyal güvencesi yoktur. Sosyal güvencesi olanların da yarısından fazlası bağımlı statüdedir. Kır kent farklılığı incelendiğinde kırda özürlü nüfusun %35,15’i sosyal güvenlik kapsamında iken, kentte %59,27’si kapsama dahildir. Kentte yaşayan kronik hastalığı olanların %70,8’inin sosyal güvencesi varken kırda bu oran %50,28’dir. Cinsiyet farklılığı açısından bu oranları incelediğimizde her iki grup için de kadınların daha fazla sayıda sosyal güvencesi olduğu, ancak %80’lerin üzerinde bağımlı statüde yer aldıkları görülmektedir. Bölgesel düzeyde incelediğimizde doğu batı farkı göze çarpmaktadır. Her iki riskli grupta yer alanlar batıda, doğudan 2 kat daha fazla sosyal güvenlik sistemi kapsamındadır.

Yoksulların sağlık deneyimlerini Ankara’nın Altındağ ilçesinde araştıran bir çalışmada sağlık hizmetlerine erişememenin yoksullarda zorunlu-acil durumlar dışında hizmet almamalarına, sağlık sorunlarını sürekli ertelemelerine ve kendi kendilerine baş etme yoluna gitmelerine neden olduğu belirtilmiştir (Özen, 2008). Ayrıca yoksulların hizmet almamada özellikle hanelerdeki çalışan bireylerin çoğunun günlük enformel çalışan işçi olmaları ve hastaneye gitmenin gelir kaybını doğurması nedeni ile sağlık hizmeti almamaya zorlandıkları görülmektedir.. Araştırmada sosyal güvencesi olmayan ancak Yeşil Kartı olan gruplar ise özellikle bürokratik işlemlerin zaman alması ve ilaç bulamama gibi nedenlerle ancak acil durumlarda ve kronik hastalık durumunda bu yolla sağlık hizmeti aldıkları belirtilmiştir. Hatta çok zorunlu durumlarda bazen cepten harcama yaparak hekim önerisi olmaksızın ilaç aldıkları da ifade edilmiştir. Yalnızca zorunlu sağlık hizmeti almalarına rağmen sosyal güvencesi olmayanlar için cepten harcama yoksulu daha da yoksullaştırmaktadır. Öz (2008) tarafından yapılan doktora tezinde 2003, 2004 ve 2005 yıllarında sağlık için cepten yapılan harcamalar analiz edilmiştir. Araştırmaya göre en yoksul dilimde (%20’lik) yer alan hanelerin yıllara göre cepten yaptıkları sağlık harcamaları oransal olarak artış göstermiştir. 2003 yılında bir hane, gelirinin ortalama %4,82’sini sağlığa ayırırken, en yoksul haneler gelirlerinin %7,77’sini, en zengin haneler ise gelirlerinin %3,33’ünü sağlığa ayırmışlardır (s:95). 2005 yılında ise en yoksul kesim gelirinin %8,29’unu sağlık için kullanırken en zengin kesim sağlık için gelirinin %3,08’ini kullanmaktadırlar. Yoksulluğun sağlığı etkilemesi ile sağlık risklerine en fazla maruz kalan yoksulların sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyduğu halde en az hizmet alabilmeleri sağlık eşitsizliğinin diğer bir boyutunu oluşturmakta, yoksulluk sağlıksızlığı ürettiği gibi sağlıksızlık da bir yandan yoksulluğu yeniden üretmektedir.

  1. Sağlık Hizmetleri Dağılımında Dengesizlikler

Sağlık Bakanlığı (2006) verilerine göre hekim başına düşen nüfus 1994 yılında 921 iken 2006 yılında 637 kişidir. Benzer şekilde hemşire başına düşen nüfusta da azalma görülmektedir. Ancak ebe başına düşen nüfusun büyük oranda azalmadığı görülmektedir. Sağlık hizmeti veren personelin bazı bölgelerde yoğunlaşıp bazı bölgelerde yetersiz kalması dağılımdaki dengesizliği gösterir ki bu da tüm vatandaşların eşit ve kolay erişilebilir hizmet almalarını engellemektedir. Personel yetersizliği çoğu zaman özellikle acil durumlarda hastaların daha merkezi hastanelere sevk edilmesini zorunlu kılmaktadır. Sağlık ocaklarında personel başına düşen nüfusu incelediğimizde daha yüksek rakamlar ile bölgesel ve kır-kent farklılıkları ortaya çıkmaktadır. 2006 yılında hekim başına düşen nüfus 4380 iken, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde hekim başına Türkiye ortalamasından daha az nüfus düşmektedir. Ancak Marmara, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir. Hekim başına düşen nüfusun en yüksek olduğu iller arasında İstanbul (7133 kişi), Çorum (7163 kişi), Erzincan (7684 kişi), Van (7337 kişi) ve Şırnak (7978 kişi) gelmektedir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde sağlık ocaklarında hemşire başına düşen nüfus Ege Bölgesinin iki kat üzerindedir.

Sağlık Bakanlığı (2004) verilerine göre 2004 yılında ebesi olmayan köy sağlık evi Türkiye yüzdesi 66 iken, bu oran Doğu Anadolu bölgesinde 83’tür, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde %72’dir. Ayrıca aynı yıl Türkiye’deki sağlık ocaklarının %22,3’ünde hekim yoktur. 2000 ile 2004 yılları arasına bakıldığında sağlık ocakları sayısı 2 katına çıkarılmış, aynı zamanda hekimi olmayan sağlık ocakları oranı da iki katına çıkmıştır. (2000’de %11,6; 2004’de %22,3). Bu oran bölgelere göre de farklılık göstermektedir. Marmara Bölgesi ile Doğu Anadolu’daki fark dikkat çekicidir (Doğu Anadolu’da %38; Marmara Bölgesinde ise %12).

Sağlık Göstergelerinin

Uluslararası Standartlardaki Yeri

Sağlık göstergeleri yıllara göre iyileşme gösterse de hala uluslararası standartlara yakın görünmemektedir. UNDP’nin yıllık raporları incelendiğinde sağlıkla ilgili göstergeleri de içeren İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye’nin yeri her yıl diğer ülkelerin gerisinde kalmaktadır. 2007–2008 raporunda 100.000 nüfusa düşen hekim sayısı 135’tir. Ancak Türkiye bu açıdan birçok düşük gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerden geride görünmektedir. Türkiye bu endekse göre 84. sırada yer almakta ve 100.000 nüfusa düşen hekim sayısı açısından 88. sıradaki Lübnan’dan (325 hekim), 98. sıradaki Azerbaycan’dan (355 hekim), 109. sıradaki Türkmenistan’dan (418 hekim) ve 122. sıradaki Tajikistan’dan (2003) daha geridedir (UNDP, 2007: 249). UNDP 2007–2008 raporunda Türkiye verilerinin 1998 yılına ait olması da dikkat çekicidir. Buna göre en yoksul %20 ’lik dilimde yer alanlarda doğumların yarısından fazlası sağlık personeli tarafından gerçekleştirilmekte, en zengin %20’lik dilimde yer alanların doğumlarının ise neredeyse tamamı sağlık personeli tarafından yapılmaktadır. Diğer bir değişken 1 yaşına kadar tam aşılanma oranları incelendiğinde en yoksul kesim için %28 iken, en zengin kesiminde ise bu oran yüz kişide 70’dir (UNDP, 2007: 255). Yaşa göre boy kısalığı en yoksul kesimde %29 iken en zengin grupta %4’tür. Bebek ölüm hızı en yoksul grupta binde 68; en zengin grupta ise binde 30’dur. 5 yaş altı çocuk ölüm hızı en yoksul kesimde binde 85, en zengin dilimde binde 33’tür.

Türkiye’de bütçeden sağlığa ayrılan pay da aynı gelişmişlik düzeyine hatta daha az gelişmişlik düzeyine sahip bazı ülkelerden daha düşüktür. 1923’den 2006’ya kadar Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçedeki payına baktığımızda dalgalanmalar olduğunu görmekteyiz. Ancak düzenli bir artış söz konusu değildir. 1923’de bu pay %2,21 iken, 1960 yılında en yüksek paya erişmiş (%5, 27), 2006 yılında ise hala bu yüzdenin altında olduğu görülmektedir (%4,39) (Yeginboy ve Sayın, 2008). İnsani Gelişme Raporunda (2007) Türkiye’de doğuşta beklenen ömür 71,4 iken, OECD ortalaması 78,3’dür. Ancak Türkiye bu açıdan orta düzeyde gelişmiş ülkelerin ortalamasından (70,9) daha yüksek yaşam beklentisine sahiptir.

Sonuç

Türkiye’de sağlık göstergeleri yıllar itibariyle iyileşse de sağlıkta eşitsizlikler önemli bir sorundur. Sosyo-ekonomik göstergelerin sağlık statüsüne doğrudan yansıdığı açıktır. Hastalık ve ölüm örüntülerinde farklı sosyal sınıflar ve statüleri işgal eden gruplar arasındaki farklılıklar sağlık eşitsizliklerine yol açabilmektedir. Ayrıca sağlık hizmetlerinden eşit yararlanmayı sağlayamayan bir sosyal güvenlik sistemi söz konusudur. Dahası sağlık hizmetleri ve personelinin dengeli dağıtılamadığı bir sağlık sistemi bu eşitsizlikleri perçinlemektedir. Son zamanlardaki ekonomik göstergelerin bu göstergeleri olumsuz yönde etkileyeceği yoksulluk göstergelerinden hareketle tahmin edilebilir. 2002 yılında kırda yoksulluk oranı % 34,48 iken kentte % 21,95’tir. Farklılık yıllar itibariyle artış göstermiş, kentteki bir yoksul kırda 3,4 yoksula denk düşmüştür. Gıda yoksulluk oranları daha düşük olmasına rağmen, kır kent arası farklılığın çok daha ciddi boyutlarda olduğu görülmektedir. Yıllara göre düşüş gösterse de kır-kent eşitsizliği derinleşmektedir. 2005 yılında gıda yoksulluğu kentlerde %0,64 iken 2006’da ciddi bir düşüş yaşayarak %0,04’e düşmüş; kırda ise tam tersi bir gelişme olmuş, 2005 yılı gıda yoksulluk oranı %1,24’den 1,91’e yükselmiş, dolayısı ile farklılık oldukça açılmıştır. Bu yüzdelere göre kentte bir gıda yoksuluna yani açlık yaşayan ferde karşılık, kırda 47,75 gıda yoksulu bulunmaktadır (TUİK, 2008).

Sağlıkta eşitsizlik konusunu daha iyi irdeleyebilmek için verilerin toplanması aşamasında denetim ve uzman bir ekibin oluşturulması gerekmektedir. Ayrıca eşitsizliklerin nedenlerinin daha ayrıntılı incelenmesi gerekmekte ve bu konuyu inceleyen araştırma merkezlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

Bebek ölümleri, anne ölümleri, çocuklarda ve annede beslenme yetersizliği ve bunun gibi birçok göstergeyi etkileyen faktörler olarak bölgeler, yerleşim yeri, cinsiyet, eğitim durumu, gelir grupları gibi değişkenler önemli olmakla birlikte diğer faktörlerle bir bütün içinde kültürel ve sosyal faktörlere de dikkat çekilmelidir. Hastalık ve ölüm örüntüleri çok çeşitli nedenlerden dolayı değişiklik gösterebilir. Bebek ölümlerinde sağlık hizmeti veren kuruluşa uzak olma da etkili olabilir bebek bakımında geleneksel yöntemlerin tercih edilmesi de; annenin yetersiz beslenmesinde kadını ikinci plana atan baskın ataerkil ideoloji de etkili olabilir yoksulluk da; doğum öncesi bakım almamada yaşanılan yerin ya da kendini ait hissettiği etnik grubun norm ve değerleri de etkili olabilir eğitim yetersizliği de. Her ne kadar ulusal ölçekte.

toplanan veriler büyük resmi görmemizi sağlasa da ayrıntılara inilmeden eşitsizlikleri anlayabilmek zorlaşmaktadır. Dolayısı ile bir yandan ulusal ölçekte daha çok sayıda değişkene bakılarak sağlık verileri toplanmalı ve sorunlar belirlenmeli, diğer yandan da deneyimleri merkeze alan niteliksel çalışmalarla ayrıntılara inilerek sorunun kökenindeki ekonomik, toplumsal ve kültürel faktörler belirlenmelidir.

Kaynakça

Dinçer, B., Özaslan, M., Satılmış, E. (1996). Illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması. Ankara: DPT

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2006). Ulusal anne ölümleri çalışması, 2005. Ankara.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2003). Türkiye nüfus ve sağlık araştırması 2003. Ankara.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1998). Türkiye nüfus ve sağlık araştırması 1998. Ankara.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (1993). Türkiye nüfus ve sağlık araştırması 1993. Ankara.

Hamzaoğlu, O., Özcan, U. (2006). Türkiye sağlık istatistikleri 2006. Ankara: TTB Yayınları.

Kalaycıoğlu, S., Rittersberger-Tılıç, H. (2003). Yapısal uyum programlarıyla ortaya çıkan yoksullukla başetme stratejileri. A. A. Dikmen (ed.), Kentleşme, göç ve yoksulluk. Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 197-246.

Nettleton, S. (1995). The sociology of health and illness. Cambridge: Polity Press.

Öz, E. (2008). Ulusal hanehalkı cepten sağlık harcamalarının finansmanda dikey hakkaniyet açısından değerlendirilmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sağlık İdaresi Bölümü (yayınlanmamış doktora tezi). Ankara.

Özen, Y. (2008). Health experiences among the urban poor: The case of Altındağ. Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü (yayınlanmamış doktora tezi). Ankara.

T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı (2007). Çalışma ve değerlendirme raporu: Surveyans sistemi mevcut durumu ve uluslararası kuruluşların talep ettiği sağlık göstergeleri ile uyumu. Ankara.

  1. C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (2006). Çalışma yıllığı 2006. Ankara
  2. C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (2004). Çalışma yıllığı 2004. Ankara

Townsend, P. & Davidson, N. (1982). Inequalities in health: The Black Report. Harmondsworth: Penguin.

TUİK (2008). 2007 Yoksulluk çalışması sonuçları. TUIK Haber Bülteni,192.

TUİK (2002). Sosyal güvenliğe sahip olma ve kayıtlı olma durumuna göre özürlü nüfus oranı, 2002. http://www.tuik.gov.tr (22 Aralık 2008’de erişilmiştir)

UNDP (2007). Human development report 2007-2008. UNDP: New York.

Yeginboy, Y., Sayın, K.Ş. (2008). Cumhuriyet döneminden günümüze sağlık politikası ve sorunları.

http://www.deu.edu.tr/userweb/iibf_kongre/dosyalar/yeginboy.pdf (20 Ocak 2009’da erişilmiştir)

World Health Organization (2002). The world health report 2002: Reducing risks, promoting healthy lifestyle. Geneva.

World Bank (2006). Turkey labor market study. Poverty Reduction and Economic Unit, Europe and Central Asia Region. Report no: 33254-TR.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler