Türkiye’de Nüfusbilimin Kurumsallaşma Sürecinde Prof. Dr. Nusret H. Fişek’in Yeri ve Önemi

Türkiye, Kurtuluş Savaşını utku ile kazandığı zaman, nüfusunun genel durumu şöyleydi: Uzun süren savaşlar yüzünden olan ölümler, göçler, kayıplar ve belirsizlikten ötürü nüfusu azalmıştı. Nüfusun yaş ve cinsiyet dağılımı, model bir nüfus yapısından anlamlı ölçüde farklılaşmıştı. Farklılık 15-49 yaş nüfusunda kadınların, erkeklere göre 800.000’ne varan fazlalığı ve çocuk/kadın oranlarının düşüklüğü olarak ortaya çıkıyordu. Dönemin bebek ve çocuk ölümleri çok yüksek hızlarda seyrediyordu. Salgın ve bulaşıcı hastalıklardan ötürü, yetişkin ölüm hızları da yüksekti. Bu koşullarda dönemin sağlık politikası; en çok görülen, en çok sakat bırakan ve en çok öldüren hastalıklarla mücadele olarak belirlendi. Bu koşullarda sayısı artan sağlıklı ve gürbüz bir kuşak yetiştirmek, Cumhuriyet yönetimlerinin temel amacı oldu. Nüfusu artırıcı bu politika 1930’lu yıllarda ölümlerin düşürülmesinde başarılı sonuçlar verdi. Ölümlerin düşürülmesinde anlamlı başarı ise, 1945-60 döneminde Dünya Sağlık Örgütü’nün katkıları ile gelişen tıp teknolojisinin halk sağlığı uygulamaları sonucu oldu. 1940’da binde 30 olan kaba ölüm hızı, 1960’da binde 18’e düştü. Kaba doğum hızı ise bu dönemde yüksek hızını ( binde 45-48 arası) koruduğu için, nüfus yüzde 3’e varan bir hızla artıyordu. Cumhuriyet döneminde ilk kez gerçekleşen bu olayı, başta siyasal iktidar olmak üzere herkes büyük bir coşku ile kutluyordu. Nüfusun yıllık yüzde üç ile artışı sonucu, ülke nüfusunun 23 yıl sonra ikiye katlanacağı bilgisi herkesi heyecanlandırıyordu.
1950’li yıllarda nüfusun çoğunluğu köylerde yaşıyor ve geçimini az topraklı tarımsal işletmelerde sürdürüyordu. Birden nüfuslanmaya başlayan kırsal ailede, istenmeyen gebelikler ilkel usullerle sonlandırılmaya başlandı. Nüfus artış ülkede coşku yaratırken, kırsal ailede beklenmeyen davranışlara neden oluyordu. Kırsal aile düzeyindeki bu anlamlı olayları gözlemleyen, gözlemleri araştırma hipotezi haline getiren bürokrat ise Dr. Nusret H. Fişek’ti.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, hipotezlerini sınayabileceği ve konusu bebek, çocuk ve anne ölümleri olan ilk araştırmayı, 1959 yılında Hıfzıssıhha Okulu müdürü iken burada ihtisas yapan hekimlerin yardımı ile yaptı. Sonuçlar çok çarpıcıydı: Bebek ölüm hızı binde 165, yüz canlı doğumda 14 düşük, anne ölümleri yüz binde 31 ve binde 38 düzeyinde süregelen kaba doğum hızı. Araştırma sonuçları sağlık alanında ülkenin yeni sorunları yaşadığını ortaya koyuyordu. Ne var ki o dönemde bunu araştıran ve “hayati hızların ne olduğu?” , “nasıl bir değişim gösterdiği?” konularını araştıran ve sağlık plancılarına yol gösteren üniversite ve bilimci yoktu.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, bu araştırma bulguları ile aynı dönemde yapılan diğer üç araştırmanın sonuçlarını, 1960’lı yıllarda içinde bulunduğu ortamda çok iyi değerlendirdi. Kendi deyişi ile bu araştırmaların sonuçları o dönemde ülkemizin yeni sağlık ve nüfus politikasının oluşmasını sağladı. Sağlıkta yeni politika, kamunun sosyal devlet anlayışı içinde sağlık sorunlarının eşit ve ücretsiz olarak çözümlenmesi şeklinde belirlendi. Bakabileceğin kadar çocuk sahibi olmak ise yeni nüfus politikasının önceliği olarak saptandı. Her iki politik tutumun sosyal ve ekonomik açıdan doyurucu kuramsal tartışması Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yapıldı. Sunulan yeni sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesi ve hayati hızlarda görülen değişmelere göre sağlıkta yeni hedeflerin saptanması için nüfus verisi gerekiyordu. Dönemin tek veri kaynağını beş yıl ara ile yapılan nüfus sayımları oluşturuyordu. Ne var ki sayım sonuçları, sağlık planlaması yapmak için gerekli hayati hızları verecek bilgileri içermiyordu. İl ve ilçe merkezinden toplanan ölüm verileri ise güvenilir değildi. Bu nüfus verilerin toplanmasını amaç edinen, hükumete yol gösterecek çalışmalar yapan ve nüfus konusunda eğitim veren akademik bir kuruluşta yoktu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tarihi nüfusbilim açısından çok değerli çalışmalar yapılıyordu. Fakat bunların sorunla ilgisi yoktu.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek ülkenin yaşadığı sorunları içeren ve bunlara çözüm getirecek ilk ulusal nüfus araştırmasını 1963 yılında, kurduğu bir ekiple SSYB bünyesinde sonuçlandırdı. Araştırma, doğurgan kuşaktaki nüfusun gebeliği önleyici usuller konusundaki bilgi, tutum ve davranışı ile nüfus dinamiklerinin hızlarının ne olduğunu öğrenme amacı ile yapıldı. Araştırmada çalıştırdığı yabancı uzmanlar nedeni ile büyük eleştiri alan Dr. Fişek bu eleştirilere çok anlamlı bir yanıt verdi: Bilim çevrelerinden araştırma konusunda yardım görmediğimiz gibi, hazırladığımız soru kağıdını okumaları ve eleştirmeleri için gönderdiğimiz akademik kuruluşların hiçbirinden yanıt gelmedi.
Gelişmekte olan ülkelerde doğum, ölüm ve göçlerin güvenilir bir şekilde kaydının tutulmadığı ve siyasal iktidarların buna gerekli kaynağı ayırmadığı bilinmektedir. Fakat sağlık planlamacısının ise bu hayati olayların oluş sıklığı ve hızlarını bilmesi ve ona göre sağlık yatırımlarını gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda Prof. Dr. Nusret H. Fişek ikinci ulusal çalışmayı, ülkeyi temsil oranı yüksek, yetkin bir örnek büyüklüğü olan ve ikili kayıt sistemine dayanan bir teknikle yapılacak Türkiye Nüfus Araştırması olarak planladı.
Bu araştırmaların planlaması ve sonuçlarının değerlendirmesi sırasında iki nokta ilgisini çekti. İlk olarak ülkenin temel sağlık sorunlarını çözecek sağlık elemanı ile nüfus konularını araştıracak, analiz edecek ve hükumetlere yol gösterecek yetişkin insan gücünün yokluğunu gördü. Yaşanılan sağlık sorunlarının çözümünde çalışacak insan gücünü mevcut üniversiteler yetiştirmiyordu. Özverili olarak alanda çalışarak sorunu çözecek insan gücünü yetiştirmek için Halk Sağlığı Fakültesi yasa tasarısını hazırladı. TBMM’ne sunulan teklif ne yazık ki yasalaşmadı. İkinci olarak sağlık araştırması için tıp ve sosyal bilimlerin iş birliği yapmaları, birbirlerinin amacını, dilini anlamaları gereğini düşündü. Nedeni acıktı. O güne kadar temel bilimlerde fizik, kimya, matematik ve biyoloji tek başına çözemedikleri birçok sorunu, kendi aralarında ortak alan oluşturarak çözmeyi başarmıştı. Bunun sosyal bilimlerde de olabileceğine ilişkin görüşünü, Sağlık Bakanlığı’ndan sonra Hacettepe Üniversitesi’nin kuruluşunda görev alınca, Halk Sağlığı ve Nüfus Etütleri Enstitülerini kurarak hayata geçirdi.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün (HNEE) daha kuruluşunun başında eğitim, araştırma, danışmanlık ve işbirliğinin sağlanması için özverili çalışmalara başladı. Enstitüde nüfus eğitimin başlaması ve devamı yanında, burada başarılı olan öğrencilerin yurt dışında doktora çalışmalarını sürdürmelerini sağlayacak kaynağı Ford Foundation’ dan bağış olarak aldı. Bu bağış ile 14 öğrenci, nüfusbilim alanında mezuniyet sonrası eğitimlerini yurt dışında tamamladı ve ülkemize dönerek nüfusbilim alanındaki eğitim ve araştırma çalışmalarında görev aldı. Kurumsallaşma açısından önemli olan yetişkin insan gücü sorunu böylece aşılmış oldu. Enstitüdeki eğitimin çıtasının sürekli yükseltilmesi için, nüfus ve araştırma konularında uzman olan ünlü yabancıların 2-4 dönem süresi Enstitüde çalışmalarını sağladı. Ülkemizde nüfus sayımı ve araştırmaları konusunda büyük bilgi birikimi olan Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) ile sıkı bir işbirliğine girdi. DİE’ nün değerli elemanlarına gerekli dersleri vermesi için her türlü desteği verdi. Giderek bu ilişki her iki kurumun yaptığı araştırmalarda karşılıklı işbirliğine dönüştü. Yine Enstitünün kuruluşunun ilk yıllarında, nüfusbilim konusunda değişik üniversitelerde çalışan öğretim elemanlarını, Enstitüde ders vermeleri için ikna etmeyi başardı.
SSYB’da başlattığı nüfus araştırmalarının, bu kurum tarafından sürdürülmeyeceğini tahmin ettiği için, nüfus çalışmaları açısından önemli olan beş yıllık süre sonunda bu çalışmanın tekrarını 1968 yılında Enstitü’nün yapması için gerekli koşulları oluşturdu. Ülkenin değişen koşullarına göre, nüfus araştırmalarının süreklilik kazanmasını gerçekleştirdi. Nüfus-sağlık işbirliğini gerektiren araştırmaları ise Toplum Hekimliği Enstitüsünde sürdürdü. SSYB’ da başlatan araştırmaları, kurduğu iki Enstitüde sürdürerek nüfusbilimde araştırma geleneğine ve kurumlaşmaya önemli katkı sağladı. Bu katkısını HNEE’ nün 1973 Araştırmasının parasal kaynağını bulma, soru kağıtlarını hazırlama, alan örneklemesini seçtirme v.b. sorunlarını çözümleyerek sürdürdü. Bu aşamada çok mutlu olduğunu her zaman belirtti. 1963 Araştırmasında karşılaştığı tüm zorlukları, şimdi kendi kurduğu kurumda yetişen, ufukları geniş öğrencileri ve giderek çalışma arkadaşları olanlarla tartışarak çözümlemenin zevkini yaşıyordu. Fakat bu zevki uzun sürmedi. Araştırmanın en heyecanlı döneminde Enstitüdeki görevinden ayrıldı.
Enstitü’de çalıştığı süre içinde nüfusla ilgili konularda araştırma yapan ve yardım isteyen herkese gerekli zamanı ayırdı. Onlara aklın ve bilimin öncülüğünde ne yapmaları gerektiği konusunda uyarısını yaptı. Bunlar sayılmayacak kadar çok. Yardımın niteliği konusundaki örnek, ülkemizin uluslararası düzeyde sosyal psikoloğu olan Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’ nın “Çocuğun Değeri” araştırmasında görülmekte.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, kişisel yardımlar yanında, hem Enstitünün tanınması hem de nüfusbilimin kurumsallaşması açısından, kurumlar arası işbirliğine büyük önem atfetti. Enstitünün, kurumlar arası işbirliğini sürdürmesi için hem kendisi çaba gösterdi, hem de çalışma arkadaşlarının gerekli özveriyi göstermesi için koşulları hazırladı. Örneğin Devlet Planlama Teşkilatı’nın kalkınma planları için oluşturduğu Sağlık ve Nüfus Özel İhtisas Komisyonlarının değişmez başkanlığını yaptı. Komisyonun hazırladığı raporlarda ve bundan alıntılanan Kalkınma Planları metinlerinde Enstitü çalışmaları geniş ölçekte yer aldı. 1960’lı yıllarda bürokrasi katmanlarında yeni yeni tartışılan nüfusbilimin, Plan çalışmalarındaki gerekliliğini ve kurumsallaşmasını adım adım gerçekleştirmeye çalıştı.
Prof. Dr. Nusret H. Fişek, nüfusbilimin kurumsallaşma çabalarını kurumsal ilişki bağlamında Enstitü dışında da sürdürdü. 1966-67 yıllarında SSYB tarafından yapılan Türkiye Nüfus Araştırması’nın 1974-75 yıllarında DİE tarafından tekrarlanması çalışmasında gönüllü olarak gerekli danışmanlığı yaptı.
Ülkemiz nüfusunun yeni sorun alanları üzerine yapılan nüfusbilim çalışmalarının sonuçlarını uluslararası arenaya taşıdı. Bu çalışmaların sadece kendi ülkelerine özgü olarak yapıldığını zannedenler, ülkemizde eğitim ve araştırma bağlamında nüfusbilimin kurumsallaşmasının örnekleri karşısında şaşkınlıklarını belirtmekten kendilerini alamadılar. Enstitü tarafından Çeşme’de düzenlenen uluslararası nüfus toplantısını değerlendiren ünlü nüfusbilimci Ansley J. Coale, toplantıya sunulan bildirilerin teknik düzeyinin çok iyi olduğunu ve bunların nüfusbilimin önde gelen çalışmalarla aynı düzeyde olduğunu belirtmekte. Benzer eleştiri, Enstitü’nün 1972 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği ile birlikte düzenlediği Türkiye’de Sosyal Araştırmaların Gelişimi toplantısı için de yapılmakta. Her iki toplantı Enstitünün ve ilgi alanı olan nüfus konusunun, toplum ve bilim çevrelerinde tanınmasında önemli bir işlevi yerine getirdi.
Tanınırlık, Enstitünün araştırmalarından elde edilen verilerin farklı kurumlar tarafından kullanılması ile de arttı. Doğurganlığı belirleyen bir değişken olarak, ailenin refah düzeyi ya da gelirini saptayacak sorular 1968 ve 1973 Araştırmalarının erkek soru kağıdında ayrıntılı olarak soruldu. Aile gelirinin, ailedeki doğurganlık davranışını nasıl etkilediği üzerine değişik çalışma yapıldı. Bunlardan ayrı olarak salt gelir verilerine dayanarak ülkemizde “Gelir Dağılımı” çalışması da bu araştırmaların verilerinden üretildi. Çalışmanın sonuçlarından hoşlanmayanlar, çalışmanın dayandığı araştırmanın yöntemini okumadan, böyle bir çalışma yapılamayacağı ve sonuçlara güvenilemeyeceği bildirmekte gecikmedi. Akademik çevrelerde yapılan eleştirilerden en büyük payı Prof. Dr. Nusret H. Fişek aldı. Enstitü, daha sonra yaptığı çalışmalarda bu tür soruları bir daha sormadı. Bu araştırmalar ve sonradan yapılan gelir dağılımı araştırmalarının sonuçları, “Nüfusun yüzde 20’lik bölümleri, gelirin ne kadarını aldıkları” açısından incelendiğinde, bulunan oranlar arasında anlamlı bir fark olmadığı görüldü.
Sanayileşme ve eğitim sorununu çözememiş ülkelerin 1960’da karşılaştığı en önemli sorunu, hızlı nüfus artışının getirdiği baskıları çözememek olarak belirdi. Bu ülkelerde sanayileşme ve eğitim sorununun çözümü uzun yılları alacağı için, nüfus baskısından kurtulmak için “ Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması” hizmetlerinin, doğum sonrası aile planlaması ve doğum hizmetlerine bağlı aile planlaması olarak verilmesi şeklinde bir hipotez geliştirildi. Prof. Dr. Nusret H. Fişek bu hipotezi ülkemize uyarladı ve yerel düzeyde sağlık-nüfus çalışmalarını başlattı. Yapılan bu çalışmaların bulgularına dayanarak yeni sorun alanları ve bunlar üzerinde kapsamlı çalışmaların yapılmasını önerdi.1970’li yılların başında bu araştırma sonuçlarını çok iyi değerlendirdi. Geliştirdiği tipik hipotezi, ülkemizde isteyerek yapılan düşüklerin artışı ve sunulan sağlık hizmeti eksikliği arasındaki ilişkinin gelecekte yeni sorun alanı yaratacağı şeklinde oldu.
Gelişmekte olan ülkelerde, bilim dilinin merkez ülke dili olarak kabulü ve yaygınlığı sömürünün farklı bir biçimi olarak görülmekte. Dil konusundaki bu sorunu aile düzeyinde hukuk ve sağlık alanında yaşayan Prof. Dr. Nusret H. Fişek, aynı sorunun nüfusbilim alanında yaşanmaması için öğrenci ve çalışma arkadaşlarını sürekli uyardı. Dilin, ulusal bilinç yaratma yanında, kurum gelişmesindeki önemine değinen konuşmaları, günümüzde amacına ulaştı. Günümüz nüfusbilimin kavramları, tanımları ve bilim dilinin duruluğa kavuşmasında büyük katkıları oldu.
Çağımızda sosyal sistem içinde önemli bir yeri olan politikaya, düşüncelerini ve görüşlerini belirterek katılmak, akademik özgürlüğün gereği olarak görülmekte. Prof. Dr. Nusret H. Fişek sağlık ve nüfus konusundaki görüşlerini akademik ortamda farklı kanallarla yaymaya çalıştı. Bu görüşlerini günlük politik tartışmaya girmeden, halkın anlayabileceği biçimde akademik ortam dışında da savundu. Öyle ki 1950’li yıllarda başladığı bu tutumunu aklın ve bilimin önderliğinde, ülkemiz nüfusunun yeni sorun alanları üzerinde olmak üzere, aramızdan ayrılıncaya dek sürdürdü. Bu dönem boyunca bilinç ve bilinç özgürlüğünde herhangi bir sapma olmadı. O’na göre bu ülke bizimdi. Ülkemizin sorunlarını mutlaka çözmek için uğraşacaktık. Bu ülkeden gitmek gibi bir kolaycılığı hiçbirimiz tercih etmemeliydik.
Ülkesinin sorunları ile bu denli boğuşan Prof. Dr. Nusret H. Fişek’e görüşleri ve yaptıklarından ötürü 1960’lı yıllarda merkez sağ ve soldan yapılan eleştiriler iki kitabı doldurdu. O hepsine çağdaş bir yaklaşımla yanıtını verdi ve gerekli bilimsel hoşgörüyü gösterdi. Fakat 1980’li yıllarda, bir arkadaşı ve yetiştirdiği bir öğrenci ikilisinin, her tarafta belirtmekten çekinmediği düşüncelerinin, komünizme hizmet ihbarından ötürü Ankara Sıkıyönetim Savcısı tarafından kovuşturulmasını içine sindiremedi. Ama bu onu yıldırmadı, küstürmedi ve değişik platformlarda mücadelesini sürdürmekten alıkoymadı.
Ülkemiz nüfusbilim tarihinde unutulmaz yeri olan Prof. Dr. Nusret H. Fişek, bu kurumsallaşma sürecinde yaptıkları ile her zaman saygı ile anılacaktır.
* Nüfusbilimci, Emekli Öğretim Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler