Tuna Mergin’le Söyleşiler – 2 Hoş Geldin Minik Dev Adam

 

Sevgili Tuna;

Helâl olsun sana bacaksız. Sonunda yaptın yapacağını. Bu yaştan sonra saat hesaplarını tekrar anımsamamız için elinden geleni ardına koymadın ya pes doğrusu. Günde 24 saat, saatte altmış dakika, dakikada altmış saniye olduğunu kabaca biliyorduk. Ama bir günde 1440 dakika, 86.400 saniye olduğunu keyifli bir zor kullanarak sen öğrettin bana. Senin gelişin söz konusu olmasa, bir ayda 2.592.000 saniye, dokuz ayda 23.328.000 saniye olduğunu hiçbir kuvvet öğretemezdi bana. Tabii bunların yanı sıra bir şeyi daha öğrettin bana. Sabretmeyi. Her sabrın sonunda muhteşem bir ödülün bizi beklediğini Öyle ya da böyle günleri dakikaları tüketmeyi öğrendik derken bir bayram günü akşamüzeri, dünyaya gelmeye niyetlenişinle ilgili ilk sinyalleri doğaldır ki ilk annen fark etti. Telefonlar, alelacele giyinmeler, üçer beşer inilen merdivenler derken kendimizi ToBB hastanesinin doğum katında buluverdik. Doktor teyze tarafından haberli oldukları için hastanede tüm önlemler önceden alınmıştı. Gerekli ölçüm, kontrol, dinlemelerin ardından bizler için geçmek bilmeyecek en uzun geceyi yaşamaya koyulduk. Mutlak bir sessizliğin içinde tek duyulan ses, senin minik bedeninden çıkıp bütün odayı dolduran kalp atışlarındı. Zaman zaman hızlanan zaman zaman yavaşlayan kalp atışların.

Görevlilerin; “Her şey kontrolümüz altında. Siz lütfen aşağıdaki odada dinlenmeye çekilin. Önümüzdeki zorlu saatler için enerji depolayın.” Evet, bu sözlerle biraz sakinleşmiş görünerek babaannenle birlikte sözüm ona dinlenmeye çekildik. Gözden kaybolduk demek daha doğru olur. Sabaha değin kaç kez uyandığımızı, birbirimize kaç defa saati sorduğumuzu anımsayamıyorum. Kısa aralıklı uykuya dalışlarda cebelleştiğimiz karabasanlar, sabaha kadar susmayan köpek ulumaları da işin cabası.

Tam biraz dalar gibi olmuşuz ki, babanın telefonuyla irkilerek fırladık yataklarımızdan. “Hayriye saat üçten beri sancılar çekiyor. Her ikisi de çok çabaladılar ama Tuna’nın kalp atışları yavaşladığı için acele sezeryana götürdüler. Bir saate kadar dönerlermiş. Ben de doğuma giriyorum.”

İtiraf etmeliyim ki, babanın senin doğumuna tanıklık etme yürekliliğini gösterebileceğine hayatta inanmazdım. Hem de bir elinde kamera, diğerinde fotoğraf makinesi olacağına, senin dünyaya merhaba dediğin anları ölümsüzleştireceğine ihtimal bile vermezdim. Gerçekten, bir saat kadar sonra beklenen haber babandan geldi. “Tuna bebeğimiz dünyaya geldi. Her ikisinin de sağlığı çok iyi ! ….” Sözlerin devamını duyamadık, belki de algılayacak durumda değildik. Elimiz ayağımız boşalır gibi oldu. Bir anda telefon almacından giren mutluluk sözcükleri bütün bedenimizi kuşatıvermişti. Babaannenle konuşurken sadece gözlerimizi kullandığımızı anımsıyorum. Daha sonra onları da kullanamadığımızı itiraf etmeliyim. Mutluluk gözyaşları, gönül gözümüz dışında tüm iletişim araçlarımızı geçici bir süre devre dışı bırakmıştı.

Daha sonraları öğreniyoruz ki, doktor teyzeyi bile yanıltmışsın sevgili Tuna. 4.413 kilogram ağırlığınla 55 santimin üzerindeki boyunla doğumuna tanıklık edenleri şaşırtmışsın sevgili torunum. Bu şaşıranlar kervanına bizler de katıldık tabii. Sözüm ona seni Nazım’ın şiirindeki gibi, “Hoş geldin Bebek” dizesiyle karşılamaya hazırlanmıştım ki acele bu dizeyi, şairinden özür dileyerek, “Hoş geldin küçük dev adam, yaşamak sırası sende.” Olarak değiştiriverdim. Evet sevgili Tuna Mergin’im, dilerim yalnızca fiziğinle değil, sağlam kişiliğin, dik duruşunla da dev adam olmayı sürdürürsün. Adın seni, sen adını yücelterek sağlıklı, huzurlu, keyifli, şansın seni hiçbir koşulda terk etmediği uzun bir yaşam sürdürürsün. Hoş gedin minik dev adam, ailemize, toplumumuza, insanlığa hoş geldin!

Deden

(*) Şu rastlantıya bak sevgili Tuna, bilgisyara taktığım mp3 te şu an annenle babanın nikâhındaki parça çalıyor. Eleni Karaindrou’nun Theo Angelopulos’un “Arıcı” filmi için yaptığı fon müziği!

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler