Toplumsal Sorumluluk ve Eyleme Dönüştürme Yürekliliği: PROF. DR. HÜSNÜ GÖKSEL

 

Hüsnü Göksel için aydın

olmanın baş koşulu korkuyu

yenebilmektir.

Korkuyu yenmedikçe, insan

aydın olmanın gereklerini yerine

getiremez.

(Emin Özdemir)

Toplum hekimliği, yalnızca “herkese sağlık” ülküsünü hedeflemez. Çünkü, sağlık yalnızca bedensel, ruhsal iyilik hali değildir; aynı zamanda sosyal iyilik halini de kapsar. Toplumun aydınlanması, çağdaş değerlere ulaşması ve insan haklarının eksiksiz uygulanması, sağlık için mücadelenin bir parçasıdır. Tıp dallarının her birine, sosyal içeriğini veren işte bu yaklaşımdır.

Hüsnü Göksel (1919-2002), Türkiye’nin en ünlü meme cerrahisi profesörlerinden biridir. Eğitimine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin en parlak dönemi olan “üniversite reformu kuşağı” olarak anılabilecek Almanca konuşan mülteci profesörlerin yoğun olarak hizmet verdiği dönemde 1939 yılında başlamıştır. Mezuniyetinden sonra ABD’de Columbia Üniversitesi’nde kanser cerrahisi üzerine uzmanlaşmış; ülkemize döndüğünde de önce Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve sonra da Başkent Üniversitesi’nde akademik çizgisini sürdürmüştür. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Genel Cerrahi bölümünün kurucusu olmuş ve birçok ünlü cerrah öğretim üyesi yetiştirmiştir. Bugün Başkent Üniversitesi’nde, “Dr. Hüsnü Göksel Müzesi ve Kütüphanesi” bulunmaktadır.

Hüsnü Göksel, üstün tıp bilgi-deneyimiyle, tıp ahlakını ve aydın kimliğini kaynaştırmış az sayıda hekimden biridir. Onun hastaya saygılı yaklaşımı ve meme cerrahisindeki yetisi bu portre çalışmasının dışında kalıyor. Biz onun toplumsal yönü, aydın kişiliği ve paylaşımcı karakteri üzerinde durmak istiyoruz.

Ankara Erkek Lisesi’ne devam ederken, ailesi, Hüsnü Göksel’in yazılarında ve hayatında önemli yer tutan Askeri Dikimevi‘nin bulunduğu semtteki Musiki Muallim Mektebine (sonraki ismiyle KONSERVATUAR) yakın bir eve taşınır. Orada oluşan sanatçı dostlukları onu ömrü boyunca yalnız bırakmayacak, konserlerde, değişik sanatsal etkinliklerde kendisini gösterecektir.

Yazın çevrelerine ilk adımını Ankara Erkek Lisesi’nde Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’ın çıkarmış olduğu SESİMİZ dergisinde çıkan şiir ve yazıları ile atar (Bugüne değin yayınlanan kitapları için KUTU No.1’e bakınız). İzleyen yıllarda şiir ve edebiyat çevresiyle yakın dostluklar içerisinde olmuştur.

1937 yılı 19 Mayıs’ında Ankara Stadyumu’nda yapılan törenlerde Hüsnü Göksel lise öğrencileri adına yaptığı konuşmasıyla geleceğin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i etkilemiştir. Yazısı Haziran 1937 Ayın Tarihi dergisinde yer almıştır.

“Barışa Özlem” kitabının önsözünde yazdıkları, onun “toplumsal sorumluluğunu, eyleme dönüştürme yürekliliğini” gerekçelendirir ve örnekler. 1986 yılında şöyle yazıyor:

“Kimi ülkelerde, kimi zaman dilimlerinde koşullar o ülke insanını, kendi uğraş alanının dışına taşır, taşırır. Türkiye böyle bir ülke. Bu kitaptaki yazılar da böyle dönemlerin ürünü. (…) Demokratik düzene geçiyoruz diye sevinirken, demokrasiden uzaklaşma sürecine girdik. Ülke aydınlarının, insan hakları isteğine … alaylı yanıtlar veriliyordu. Gün geldi gazeteci arkadaşlarım birer ikişer hapse girmeye başladılar. Onların yerini boş bırakmamak istek ve inancı ile gazete yazarlığına özendim. İlk yazılarım Cüneyt Arcayürek’in Rapor dergisinde düzenli olarak yayınlanıyordu. Derginin sanırım onuncu sayısı basılırken, yayını yasaklandı. Bir daha çıkmadı. İşte o zaman kendi mesleğimin dışına taşmayı, daha güzel bir Türkiye için zorunlu gördüm. 1956 yılında kanser konusunda eğitim görmek için Columbia Üniversitesi’ne gittiğimde Ulus gazetesinin de New York muhabiri oldum. Dost dergisinin de Amerika Sanat Habercisi idim. Ulus’ta yazılarım Amerika Mektupları başlığı altında çıkıyordu. Yurda döndüğümde, önce Haftanın Getirdiği başlığı ile haftada bir, sonraları Yankı başlığı ile günaşırı yazmaya başladım. Bu 1963 haziranına kadar sürdü. Artık 1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ikliminde, demokrasinin tuttuğu (…) inancıyla bu tür yazılarıma son vermiştim. (…) 10-15 yıl sonra aynı noktaya gelmiştik. Bu kez zaman zaman Cumhuriyet’e makaleler ve Arada Bir köşe yazıları yazmaya başladım. Keşke yazmak zorunda kalmasaydım bunları. İnsan haklarının, demokrasinin tüm kurumları ve tüm kuralları ile yerleştiği ülkelerdeki meslektaşlarımın ötesinde bir zorunluk duymasaydım keşke. Mutlu, dingin, sevgi, saygı dolu, özgürlük ve barış içinde olsaydık da kendi uğraş alanımda daha güzel bir Türkiye düşlemeyle yetinseydim, yetinebilseydim.”

Hüsnü Göksel’in toplumsal duyarlılığını yansıtan gazete yazıları, öyküleri ve denemeleridir. Bunları en iyi yansıtan kitaplarından biri, “Bu Dağların Arkasında Başka Dağlar Var” adını taşıyor. Arka kapağındaki açıklama, her şeyi açıklıyor: “… Bütün dağların aşıldığı zaman, aşılacak dağların sonu geldi sanıldığı zaman, öyle bir dağ çıkar ki bu memleket aydınının karşısına, eşi yoktur dünyada. Biz tek başımıza o dağı aşmak zorundayız. Gitti gider bahar kokuları, bahar renkleri. Türkiye’nin kaderi o dağın arkasında.”

İnsan yaşamına yön veren birçok kırılma noktası vardır. Hüsnü Göksel’in yaşamında ilk yaşadığı kırılma, kurtuluş savaşı sırasında, askeri hekim olan babasının, Yunan askerlerine tutsak düşmesidir. Uzun yıllar babasının dönemeyebileceği kuşkusuyla yaşadı. Ama babasının döndüğü gün, Silivri halkının, kaymakamın ve jandarma komutanın, babasına gösterdikleri saygı; babasını ona kazandıran Mustafa Kemal sevgisiyle birleşince askeri hekim olmaya karar verir. Binbaşı olana kadar askerlikten vazgeçmez (Öner A., 2012 : 43).

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçent olduktan sonra 1956 yılında ABD/New York’a kendisini geliştirmeye gider. Amerika’da iken ayrıca ULUS Gazetesi’nin New York muhabirliğini de üstlenmiştir. Gazeteci kimliği ve Amerikan Haber Ajansı kartıyla kimselerin gidemeyeceği platformlara toplantılara girer, çıkar.

Paylaşımcı karakter denince ilk akla gelen olgulardan biri, ABD’deki eğitimi sırasında gözlemlediği “ameliyat giysi ve örtülerinin kumaşı ve rengi” konusundaki titizliğini yaygınlaştırma çabasıdır.

Amerika’dan gelirken ameliyathanede hekimlerin ve hastaların giyeceği giysilerin kullanılacak örtülerin örneklerini alıp getirir. Başasistan iken ameliyathanelerin dekorasyonu ve aksesuarlarıyla ilgili düşüncesini de fahri asistan Yüksel Bozer’e açar.

Yüksel Bozer; yeğeni Yağmur’un Sümerbank Genel Müdür Yardımcısı olduğunu söyler. Kalkıp birlikte Sümerbank’a giderler. Bize şu kumaştan, şu renkten lazım derler. Kaç metre diye sorulunca da “30 km.” derler. Yağmur bey ilk başta biraz şaşırır ama bu kadar ciddi konuşan doktorların heyecanını da paylaşır ve tüm fabrikaları durdurup yeşil pamuklu kumaş dokunmasına karar verir. Parasının nereden çıkacağı bile belli olmadan bu idealist çalışmaya destek verir. Kumaşların hazırlanmasından sonra Hüsnü Göksel Yardımseverler Derneği’ne gider. Atölyelerde dikilmesi için anlaşır. Sıra bu yapılanların hastanelerde kullanılmasına gelmiştir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nusret Fişek arkasında durmuş, bu giysi ve örtüleri Türkiye’nin tüm hastanelerine göndermek üzere almıştır. Herkes çok mutludur. Bütün uzmanlar, asistanlar, herkes. Yalnız profesörler hoşlanmaz bu işten. Ayrıcalıklarına dokunulmuş gibi algılarlar konuyu. Ortak bir formayı giymeyi kendilerine yakıştıramayanlar vardır içlerinde hala. Ama bir süre sonra tüm hastanelerde bu uygulama rutinleşir. İşte o gün bu gündür Türkiye’deki bütün hastanelerde bu yeşil ameliyat giysileri, maskeleri ve takımlar kullanılmaktadır.

(http://portakalgaste.blogspot.com.tr/2012/02/prof-dr-husnugoksel-1919-2002.html)

Üniversite’de terör olayları ne canlar yakmaktadır. Bir gün, 8 Ocak 1976 sabahı Hacettepe Üniversitesi önünde vururlar Nuray Erenler ‘i. Gencecik kız öğrencinin boynuna saplanır kör kurşun. Atatürk Heykeli önünden rektörlüğe gitmekte olan Prof. Dr. Hüsnü Göksel yardımına koşar, elleri ve elbiseleri kan kırmızı olmuştur, Nuray’ın atardamarına bastırır hekim parmağını, yaşam donmasın diye. Nuray, ölüme birkaç gün direnebilir ancak.”

Ceyhun Atuf Kansu , o günlerde şu dizelerle dile getirir, Göksel’in insancıl yaklaşımını:

‘’Sevgili doktor Hüsnü

Tut boyun damarını

Ölümün karanlığına kapa

Sabah ışığına aç gözlerini

Kızımın, bacımın, güzelimin.

 

Tut ki dolansın daha kan

Mayıs yeli saçlarında

Bir daha açsın kiraz dalı

Işısın kar yıldızı bir daha

Kızımın, bacımın, güzelimin.

 

Tut ki belki yarın

Bir kan gülüyle dönüp gelecektir.

Bahçesine yaşamanın

Beynin bahar düzeni

Kızımın, bacımın, güzelimin.

 

Tut ki parmak ucunda ağır ağır

Akan ırmak atar damar

Bir ovaya yayılıyor

Aman ölüme yol verme

Çevir gitsin çiçek denizine

Kızımın, bacımın, güzelimin.

 

Sevgili Doktor Hüsnü

Tut boyun damarını

Ilık ılık akan sevgidir

Düşmanlıktır duran, koma

Kanını bahçe kapısında

Kızımın, bacımın, güzelimin.”

(16 Ocak 1976)

 

Hüsnü Göksel bu olayı gözyaşları içinde yeniden yaşayarak anlatırken, “Ne acılar yaşadık!” diyecektir; “Boş yere hem de.” (Öner A., 2012:254)

Bu olaydan yalnızca 17 ay sonra, Hüsnü Göksel, 1 Mayıs 1977’de “Kanlı Pazar”ın yaşandığı Taksim Meydanı’ndaki mitingdedir. Aydın sorumluluğu ve gözünü budaktan esirgemezliğini burada da görüyoruz (Öner Z., 2013 ; Öner A., 2012:256).

Toplumsal sorumluluğunun gerektirdiği eylemi gösterme yürekliliğini “Aydınlar Dilekçesi”nde de gösterir (Gönenç G. 2013) .

12 Eylül askeri darbesinin egemenliğini sürdürdüğü dönem. 5 Mayıs 1984’te 1256 aydın, “Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlemler ve İstemler” başlıklı altı sayfalık “Aydınlar Dilekçesi”ni imzalar. Bu dilekçeyi Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na sunmak da Hüsnü Göksel’in de içinde bulunduğu beş kişiye düşer. Bu kişiler, Prof. Dr. Fehmi Yavuz, Prof. Dr. Hüsnü Göksel (Sözcü), Prof. Dr. Bahri Savcı, Bilgesu Erenus ve Aziz Nesin’dir (Bkz. Fotoğraf). Yargılandılar. Mahkum oldular.

Fakat onun bu “suçu” affedildi. Hüsnü Göksel, tüm aydınlara yeni bir ders daha verdi ve bu affı kabul etmedi, bir üst mahkemeye başvurarak, kendisini ve dilekçede imzalarını bulunan aydınları suçlu bulan yasa maddesini “mahkemeye verdi”; bu maddenin Anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Mahkemenin bu görüşü kabul edip, “Söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna” karar vermesi üzerine hocamız, hem yeni bir demokratik zafer daha kazanmış oldu, hem de ülke aydınlarına ve öğrencilerine verdiği derslerine, bu cesaretli eylemiyle yeni bir ders daha eklemiş oldu (Öner Z., 2013)

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, 28 Eylül 1985 tarihinde, idam cezasının kaldırılması için Cumhurbaşkanlığı’na, Hükümet’e ve TBMM Başkanlığı’na dilekçe verir. Daha sonra yargılanmalarına yol açan girişimlerine, bir destek de Prof. Dr. Hüsnü Göksel’den gelir. Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdığı makale ile “ölüm cezasına” karşı çıkar. Bu nedenle yargılanır ve mahkum olur. Ancak cezası takipsizlik kararı ile düşer.

Birleşmiş Milletler 1986 Dünya Barış Yılı’nda “Atatürk ve Dünya Barış Yılı” başlıklı Birleşmiş Milletler Yıllığına konuk yazar olarak katılmıştır. Aldığı Ödüller: İstanbul Tabip Odası 1985-86 “Prof. Dr. Erich Frank Üniversite Özerkliği Ödülü”, 1986 Mülkiyeliler Birliği “Özerk ve Demokratik Üniversite Ödülü”, Ankara Tabip Odası “1988 Onur Plaketi”, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi “1988

İnsan Hakları Ödülü”, İstanbul Tabip Odası “1989 Sevinç Özgüner Barış ve Demokrasi Ödülü”, İstanbul Üniversitesi “1997 Atatürk ve Laiklik Ödülü”. Dr. Hüsnü A. Göksel, “Atatürk Düşünce Derneği”nin kurucu üyesi idi (http://www.ttb.org.tr/ TD/TD91/18.php).

Hüsnü Göksel’i en güzel tanımlayan anlatımlardan biri Dr. Onur Çeçen’e ait. Şöyle diyor: Bu portrenin baş özelliği adanmışlığıdır. İnsana, ülkesine ve yurttaşlarının mutluluğuna adanmışlık. Ülkede sürüp giden çağdışı yaşama düzeninden, bu düzenin kasıp kavurduğu mutsuz çoğunluğun acılarından ve sorunlarından kendini sorumlu sayan bir aydın. Başta işkence olmak üzere insan onurunu kanatan her türlü edime başkaldıran yürekli bir insan. Cumhuriyete ve cumhuriyetin getirdiği değerler dizgesine gönül vermiş gerçek bir Atatürkçü. Bütün bunların yanı sıra yaşamı insanımıza zehir eden egemen güçlerin tutumunu sorgulayan cesur ve devrimci bir yürek. Dahası sözcüğün gerçek anlamıyla her türlü öldürüm ve işkencenin düşmanı, barışçıl, insancıl, alışılmış terimiyle tam bir “hümanist” (Onur Çeçen, Oda TV).

KUTU NO.1

HÜSNÜ GÖKSEL’İN YAYINLANAN KİTAPLARI:

  • Bu Dağların Arkasında Başka Dağlar Var
  • Barışa Özlem
  • Lacivert Mayolu Kız
  • Bunca Yağmurların Söndüremediği
  • Ay ışığı Sonatı
  • Ben Bu Menekşeleri Senin İçin Topladım
  • Gümüş Kemerli Kız

Kaynaklar:

  • Göksel H. (1986) : Barışa Özlem, Çağdaş Yayınları.
  • Öner A. (2012) : Bir Cumhuriyet Aydını Prof.Dr.Hüsnü A.Göksel,Kilit Yayınları.
  • http://portakalgaste.blogspot.com.tr/2012/02/prof-dr-husnugoksel-1919-2002.html
  • Çeçen O. (http://oda
  • Öner Z. (2013) : Bir Cumhuriyet Aydını Prof.Dr.Hüsnü Göksel, Bütün Dünya Dergisi Mayıs sayısı No. 5 (Erişim : http://www.butundunya.com/ pdfs/2013/05/035-039.pdf)
  • Gönenç G. (2013) : Sacco ve Vanzetti Artık Hep Yaşayacak, TMMOB EMO Ankara Şubei Haber Bülteni 3.sayı (Erişim : http://www.emo.org.tr/ekler/ deff48522680ff5_ek.pdf?dergi=950)
  • http://www.ttb.org.tr/TD/TD91/18.php

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

* Prof. Dr., Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Tags: , , , , ,

Arşivler