Bu yazının amacı 1940’lı yıllarda Etimesgut daha sonra Ankara bölgesindeki bataklıkların kurutulması, akarsuların bir düzene sokulması, sivrisineklerin üreme yerlerinin ortadan kaldırılması, anaçların öldürülmesi, yavruların barınmaması için iş taburu erleri ile fedakârca çalışan tabur komutanı Yüzbaşı Şahin Önen’in çalışmalarını anlatmak, kendisini saygı ile anmaktır.
Nüfusbilim, insanlık tarihinde tarım dönemini ve öncesini yüksek doğum-ölüm hızlarının gerçekleştiği, fakat nüfus artışının çok az olduğu bir dönem olarak tanımlar. Doğal doğurganlığın yaşandığı bu dönem boyunca; beslenme yetersizliği, salgın hastalıklar, insanlar arası anlaşmazlık sonucu sürekli görülen çatışma ve savaşlar yüksek ölümlülüğe neden oldu. Özellikle belli dönemlerde ortaya çıkan salgın hastalıklar değişik bölgelerde bazı medeniyetleri tarih sahnesinden sildi. Halen yaşadığımız coğrafya açısından bunun örneğini sıtma oluşturdu, tarihte sıtma Ortadoğu’da kimi medeniyetleri yok etti. Bunun acılı örneği 1900-1950 yıllarında ülkemizde de yaşandı.
Sultan Hamid hastalığı için Alman İmparatoru tarafından gönderilen özel doktoru tarafından iyileştirilince, doktoru Yalova’ya dinlenmesi için gönderir. Dönüşte huzura kabul edilen Doktor “- Ülkenizde sıtma böyle devam ederse nihayet elli sene sonra başkaca düşmana lüzum kalmadan, eli titremeden silah tutacak kimse kalmayacağını” Hakan’a huzurda söyler (1). Hakan, eczacı ve doktor yokluğundan yakınır.
Uzun süren savaşlar süresinde (1912-1922) özellikle savaşan genç nüfus içinde sıtmalı askerlerin oranı çok yüksektir. Birinci Dünya Savaşı sırasında sıtmadan ölen askerlerin sayısı 21.000 yaklaştı, savaş süresince 412.000 asker sıtmaya yakalandı(2) . Etkisini sürdüren sıtma hastalığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir felakete neden oldu. Nüfusun büyük çoğunluğunun (%78) yaşadığı köylerde, hasat zamanı tarımsal işleri görecek sağlıklı nüfus olmadığı için, köylünün ekini, uzun süre harman yerinde kaldı. Hastalık benzer etkisini kentlerde de gösterdi(3) .
Cumhuriyet yönetimi 1920’li yıllarda başta sıtma olmak üzere “en çok görülen, en çok sakat bırakan, en çok öldüren” hastalıklar ile savaş ilkesi ile yola koyuldu. Bunda başarılı da oldu. Ne var ki İkinci Dünya Savaşı yıllarında, ülkenin kaynakları yeniden orduya aktarılmaya başlayınca, ülkemizde ölüm hızları gerek beslenme yetersizliği gerekse salgın hastalıklar nedeni ile yükselişe geçti. İkinci Dünya Savaşının 1939 yılındaki anormal koşulları altında sıtma, ülkemizde hızla yayılmaya başladı. Yurdumuzun bazı yörelerinde “ısıtma”, bazı yörelerinde “ kızdırma” denilen sıtma hastalığı geçmişteki etkisinden ötürü herkes tarafından biliniyordu. Ne var ki halkımız, hastalığı gelip geçici saydığı için, bundan korunmak, kurtulmak için gerekli önlemi almıyordu. Sağlık Bakanlığı ise “Sıtma Savaş Kurulu’nu” oluşturdu. Bu nedenle söz konusu yıllarda 53 il, 209 ilçe ve 13317 köyde etkin sıtma mücadelesi verildi(4)
Öte yandan Hükümet, savunma nedeni ile askere aldığı askerin bir kısmını ülkenin acilen gereksinim duyduğu alanlarda çalıştırmaya başladı. İş taburu uygulaması bir yönü ile sıtma mücadelesi için bataklıkların kurutulması, su kanallarının yapılması, durgun suların akıtılması, bataklıkların ağaçlandırılması, belli noktalara çeşme yapılması, demiryolu kenarındaki otların biçilmesi gibi işlerde erlerin çalıştırılması şeklinde gerçekleştirildi.
Anılan yıllarda Etimesgut Sıtma Mücadelesi Tabibi, Etimesgut II. İş Taburu Komutanı Yüzbaşı Şahin’e sıtma konusunda işbirliği yapmak için başvurur. Başlangıçta askeri garnizon ve hava alanı çevresi için öngörülen işbirliğine Yüzbaşı Şahin 15-20 kişilik gurubu ile katılır. Ne var ki sıtma için mücadelede belirtilen alandaki çalışmanın yetersiz olduğu kısa sürede görülür. İşin boyutu genişletilir. Yüzbaşı Şahin ve taburu “ Himmet edince Erenler, Takla Atar Dağlar” diye işe koyulur. Tüm yol (demiryolu, karayolu) kenarındaki menfezler sık sık temizlenir, durgun su üzerinde oluşan sayısız anofel jetlerinin dalyan bentleri yıkılır, suya serbest akış verilerek sivrisineklerin üremesi önlenir. Sivrisineklerin üreme yerlerini ortadan kaldırmak, yavruların barınmalarına imkân bırakmamak, anaçları öldürerek, köklerini kurutacak biçimde çalışılır.
Yüzbaşı Şahin günlüklerinde yapılan işlerin “Amale Birliklerinin Alacakları Tedbirler ve Şantiye Yerlerinin Tayini Kanunu’na” uygun biçimde yürütüldüğünü yazıyor. Yüzbaşı Şahin alanda çalışırken amale birliklerinin şantiye çadırlarını yüksek tepelere kurdurmuş. Çalışanlara cibinlik sağlamış. Amale taburunu günlük çalışmasına erken başlatmış, erken yatırmış. Çalışanlarına haftada iki gün kinin vermiş.
Dönemin savaş koşulları ve çalışma ortamı düşünüldüğünde, amale taburlarındakilerin giyiminin, öteki askerlerden farklı olduğu fotoğraflardan hemen fark ediliyor. Geri hizmette sürekli çalışan bu askerlerin içinde farklı dini ve dili olan yurttaşlarımızda bulunuyor. Amale taburunda çalışanların, giysilerinden herhangi bir şikâyet gelmemesi için alan çalışmalarında Yüzbaşı Şahin’de onlar gibi giyinmektedir. Amale taburunun çalışmalarını övücü sözlerle Sağlık Bakanlığı yetkililerinden dinleyen dönemin Hava Müsteşarı Zeki Doğan, bir gün askeri cipi ile taburu habersiz denetlemeye gelir. Çalışma alanlarına toz bulutu kaldırarak cipi ile gelen Müsteşar Doğan’ı, Yüzbaşı Şahin amale taburundaki giysileri ile karşılar. Müsteşar Doğan’ın cipten iner inmez ilk sözü “ -Bu taburun komutanı nerede?” olur. Şahin Yüzbaşı sıkılarak, “ – Hoş geldiniz, buyurun, benim komutanım” der. Müsteşar Doğan, bir komutana bakar, bir amale taburundaki askerlere, ne diyeceğini bilemez. Daha önce duyduğu övücü sözlerden ötürü de sevinçlidir. Habersiz geldiği denetleme sırasında tüm tabur çalışmaktadır. Müsteşar Doğan kısa bir denetlemeden sonra, övücü sözlerle amale taburundakilerin tümünü kutlar, başarılar diler ve oradan ayrılır. Makamına dönünce yaptığı ilk iş Belge 1’deki yazıyı yazmak olur.
Yüzbaşı Şahin savaş sonrasında da Ankara bölgesindeki sıtma savaş işlerine katkı koyar. Anılarında bölgedeki bataklıkların kurutulması, değişik birlikler ile bölgenin farklı yerlerindeki ağaçlandırma çalışmalarını sıradan bir iş yapmışçasına anlatır. Temel işi ve becerisi hava meydanı inşaatındaki hünerleri olan Yüzbaşı Şahin 1945 yılında İstanbul’a tayin olur. Ne var ki Ankara’daki hizmetleri unutulmamıştır. Ankara bölgesi sıtma savaş işlerinde olağanüstü başarı göstermesinden ötürü İstanbul Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürü tarafından taltifi uygun görülmüştür (Belge 2).
İstanbul’a Yüzbaşı Şahin hakkında bu bilgileri aktaran Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Milli Müdafaa Vekâleti Hava Müsteşarlığına yazdığı yazı ile bir yıl süre boyunca Yüzbaşı Şahin’e ayda 100TL. ödenmesine, bunun karşılığının Bakanlıkça karşılanacağını yazar. Yüzbaşı Şahin’in her iki Bakanlığa yazdığı yazı çok anlamlıdır. Ben sadece görevimi yaptım. Her iki Bakanlıktaki büyüklerimin “ ehliyetimin ve liyakatimin emsallerimden çok faik bir durumda olmamı görmeleri ve bunu takdir etmelerini şükranla karşılarım. Adı geçen mezkûr akçanın Bakanlığınız adına ilgili saymanlıktan alınması için buyruklarınıza saygı ile arz eylerim.”
Amale taburları olayını inceleyen ve uygulamayı eleştiren Rıfat N.Bali “Askerliklerini bitirmiş ve ihtiyata alınmış gayrimüslimler önceden haber bile verilmeden yeniden silâh altına alındı.” biçiminde yazdı(5). Bali, amale taburunda çalışandan birini şöyle anlatıyor: “Çivril’de(Denizli) sıtma oldum, sorma gitsin. Kendimden geçtim, beni arabaya attılar, revir gibi kullanılan bir otele götürdüler. Benim gibi daha birçok arkadaşım sıtmaya yakalandı. Dört beş kişi orada öldü… O hasta halimizle bizi İstanbul’a geri yolladılar. Pendik’in daha yukarısında bir yere götürdüler. Karım beni ziyarete geldi. İyileştim ve sonra tezkere verdiler.”
Bu satırların yazarının babası aynı dönemde beş yıl askerlik yaptı. Hasta oldu, iyileşti, askerliğine devam etti. Tekil örnek değildi. Kasabamızdan bile çok arkadaşı vardı. En severek söylediği türkü “Kışlanın önünde redif sesi var” idi. Çocukluğumda anlamını bilmediğim “redif”in ne olduğunu sorduğumda yanıtı şu oldu. “-Üçüncü dönem askere alınan yedek askere denir, Mazan Çavuş öyle idi” dedi. Daha başkasının, olup olmadığını soramadım.
Ülkemizin 1935-1945 dönemi ölümlülük hızlarının, 1923-1934 dönemi ölüm hızlarına göre yüksek olduğunu çalışmalarında saptayan Macura ve Shorter(6), bunun nedenini büyük ölçüde salgın hastalıklardan oluşan ölümlere bağlarlar. Bulaşıcı hastalıklar için savaşan, çocukların, yetişkinlerin büyük ölçekte hayata tutunmalarını sağlayan nice Yüzbaşı Şahin ve amele taburu çalışanlarını saygı ile anarım.
* Dr. Nüfusbilimci, Sosyolog
DİPNOTLAR
(1) Okyar, Fethi (1980): Üç Devirde Bir Adam, s.87, Tercüman Yayınları, İstanbul.
(2) Çetin, Arif Hikmet(1942): Sıtma, İktisadi Tesirleri ve Mücadele Tedbirleri, s.6-16, İstanbul.
(3) Fişek, N.H. (1983) : Halk Sağlığına Giriş, Hacettepe Üniversitesi-Dünya Sağlık Örgütü Hizmet Araştırma ve Araştırıcı Yetiştirme Merkezi yayını, No.2 Ankara.
(4) Milli Eğitim Bakanlığı (1948): Sıtma, Köy Kitaplığı, No:2, s.2-6,İstanbul.
(5) Bali, Rıfat N. (1999): 20 Sınıf İhtiyat Olayı, Cumhuriyet Dergi Pazar Eki, Sayı 717, s. 1/6-9, İstanbul. Çalışma ayrıca geniş biçimde İletişim Yayını olan Tarih ve Toplum Dergisi Kasım(179) ve Aralık (180) sayılarında yayımlandı.
(6) Shorter, Frederic C. ve Macura, Miroslav: Türkiye’de Nüfus Artışı (1935-1975) Doğurganlık ve Ölümlülük Eğilimleri, s.100-101, Yurt yayınlar, Ankara, 1983.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)