Hekim, hastalığın yok edilmesinde oynadığı rolden çok, sağlıklı olanların bu hallerini koruması için çaba gösterecektir. Dr.Refik Saydam
Sağlık Bakanı olarak görev yaptığı tarihler:
- 10 Mart – 20 Aralık 1921
- 30 Ekim 1923- 21 Kasım 1924
- 4 Mart 1925 – 25 Ekim 1937
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ve onu “çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için” mücadele ederken, bunu bir çok cephede başarmak zorundaydı; bu mücadelede de her bir cephede birer komutana gereksinmesi vardı. Bu cephelerden biri de “sağlık” cephesiydi ve sağlık alanındaki “komutan” da Dr.Refik Saydam’dı. Bu rolünü büyük bir başarıyla yerine getirdi ve yaşamının sonuna kadar mücadelenin içinde ve etkin görevlerde bulundu.
Eğitimini yarım bırakarak Balkan Savaşı’na koşan Refik Saydam, askeri hekim olarak her zaman savaşların içerisinde oldu. Bu ona öyle bir bakış açısı kazandırdı ki, onu, laboratuvarlarda yetişen hekimlerden farklı kıldı. Her şeyden önce, hastalıklarla savaşa öncelik verdi; kişilerin hastalanmaması için uğraş vermek gerektiğine inandı.
Hep cephede hizmet verdi ve o dönemde, en büyük salgınlarla yüz yüze geldi: Tifüs, sıtma askerleri kırıp geçirirken, o, kısıtlı olanaklarıyla bu hastalıklara karşı aşı geliştirmeye çalışıyordu. Gerçekten tifüse karşı aşı geliştirerek, Dünya tıp tarihine geçti.
Refik Saydam’ın bu yaklaşımı savaş görmüş tüm askerler tarafından doğallıkla benimsenmişti. Sağlık Bakanlığı’nın hemen 3 No.lu yasa ile 2 Mayıs 1920’de kurulması da hükümetin kararlılığının bir anlatımıdır. 1 Mart 1922’de Mustafa Kemal şöyle konuşmuştu : “Ulusumuzun sağlığının korunması ve güçlendirilmesi, ölümlerinin azaltılması, nüfusun arttırılması, toplumsal ve bulaşıcı hastalıkların etkisiz hale getirilmesi ve bu yolla yurttaşların dinç ve çalışma kabiliyeti sağlam bir bedene sahip olarak yetiştirilmesi hedefimizdir (Kutlu M. : Ustalardan Gençlere).
Aşıların bu sihirli gücünü görmesi ve kullanması, ileride Sağlık Bakanı olduğunda, Bakanlığın aşı üretimine girmesine ve Türkiye’nin bir çok sağlık sorununu hem kökten ve hem de çok ucuza çözmesini sağlayacaktı. “1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG (verem) aşısı üretimine başlanmıştır. 1932 yılınnda serum üretiminde ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durdurulmuştur. 1933 yılında Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi başlamıştır. 1934 yılında, çiçek aşısı üretimi ülke gereksinmesini karşılayacak düzeye gelmiştir. 1937 yılında kuduz serumu üretilmeye başlanmıştır. 1942 yılında tifüs aşısı ve akrep serum üretimine başlanmıştır. 1948 yılında boğmaca aşısı üretilmiş; influenza, New-Castle virusu ve tavuk vebası üzerine araştırmalar başlatılmıştır (www.ahsl.gov. tr/kurulusamaci.pdf)”.
Bu yaklaşım 12 Eylül 1980 sonrası, aşı üretimine son verilip, ithal aşı politikası benimsenene kadar sürdürüldü.
Refik Saydam, Türkiye’nin ikinci sağlık bakanı olarak aralıklı olarak 1937 yılına kadar ve başbakan olarak da 1942 yılındaki ölümüne kadar “koruyucu hekimlik politikasını” kararlılıkla sürdürdü. Hastalıkların tedavisini Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı’ndan çok belediye ve özel idarelere yönlendirmeye çalıştı. Ülkemizde hastanenin çok az olduğu bu alanda, yol gösterici olmak amacıyla Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum, Diyarbakır’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı Numune Hastanelerini kurdu.
Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu hekimlik politikasının başlıca işaretlerinden biri, bulaşıcı hastalıklara karşı dikey örgütlenmelerle, hastalık temelinde mücadele yönteminin benimsenmesidir. Şöyle ki, 25 Eylül 1925 yılında Meclis binasında toplanan 1.Milli Türk Tıp Kongresi’nin gündeminde sıtma vardı. Bu kongreyi, izleyen günlerde, sıtma ile mücadele için TBMM’den bir çok yasa çıkarılmıştır. Yine bu kongrede hekimlere önemli mesajlar verilmiştir : “Hekimlerden, şehirlerden köylere kadar çalışmalarını yayarak bizzat köylü ile ilişki kurmaları, onlara sağlık, uygarlık ve toplumsal hayatla ilgili her türlü gelişmede yol gösterici olmalarının beklendiği” belirtilmiştir. Kongrenin yol göstericiliğinde hazırlanan 1925 yılı ve sonrası çalışma programının ana hedefleri şöyleydi :
- Sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz ile mücadele etmek,
- Sağlık ve sosyal yardım örgütlerini köylere kadar götürmek,
- Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Okulu kurmak,
- Sağlık örgütlerini genişletmek,
- Hekim, sağlık memuru ve ebe yetiştirmek,
- Numune hastaneleri ile doğum ve çocuk bakım evleri açmak,
- Sağlıkla ilgili kanunları yapmak.
Bu hedeflere 1930 yılına kadar ulaşılmıştır. Bulaşıcı hastalıklarla savaşta 1945 sonuna kadar da kesin zafer kazanılmıştır. 1924 yılında, hastane olmayan 150 ilçe merkezinde, yataklı “muayene ve tedavi evleri” kurulmuştur. Böylece muayene olduktan hemen sonra köylerine dönme olanağı olmayan ve kalacak yeri olmayan yoksul hastalarla, hastaneye sevk edilecek olanların sevk gününe kadar barınabilmeleri sağlanmıştır.
Eczacı, dişçi, ebe ve sağlık memurları için Hıfzıssıhha Okulu içinde 2-4 aylık kurslar açılmış; 1937 yılında Balıkesir ve Konya’da ilk Köy Ebesi Okulları açılmıştır. 1 yıllık okulu bitiren ve çevre köylerden gelmiş olan kızların, kendi köylerinde veya çevre köylerde dört yıl hizmet vermeleri zorunluluğu getirilmiştir (Kutlu M: Ustalardan Gençlere).
Dr.Refik Saydam’ın Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı döneminde, bugün hala yürürlükte olan bir çok sağlık yasası kabul edilmiştir. Bu alandaki karşılıklı hak ve ödevlerin düzenlenmesi açısından bu çok önemliydi. Bütün bu yasaların hala pek az değişiklikle hala varlığını koruyabilmesi, ne denli temel ilkelere dokunan ve alanı kavrayan yasalar olduğunu ortaya koymaktadır.
1881’de İstanbul-Fatih’te doğan İbrahim Refik; askeri okullarda okumuş ve 1905’te Askeri Tıbbıye’yi doktor yüzbaşı olarak bitirmiştir. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde üç yıl Embriyoloji ve Histoloji üzerine uzmanlık eğitim almıştır. Daha sonra Almanya’da da eğitim görmüştür. Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine Almanya’daki eğitimini yarıda bırakmış ve Çatalca cephesine gönderilmiştir; burada hizmet verirken kolera salgınını önleyici çalışmalar yapmıştır (www.trtturk.com). 1914 yılında atandığı Sahra Genel Sağlık Müfettişliği sırasında, tifüs salgınına karşı geliştirdiği aşı ile tıp tarihine geçmiş; bu aşı I.Dünya Savaşı’nda (Osmanlı ve Alman ordularında) ve Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordusunda kullanılmıştır. Bu aşının yanı sıra, görevi sırasında, tifo, dizaneri, veba, kolera aşılarıyla, tetanoz ve dizanteri serumları üretmiştir (www. beyaztarih.com/ansiklopedi/detay/refiksaydam).
1919’da Mustafa Kemal ile birlikte Samsun’a çıkmış; Erzurum ve Sivas Kongre çalışmalarına katılmıştır. 1920 yılında Beyazıt milletvekili ve ikinci dönemde ise İstanbul milletvekili olarak TBMM’e girmiştir.
1920 yılında milletvekilliğinin yanı sıra Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Daire Başkanı olarak da görev yapmıştır.
Bu dönemde Türkiye sağlık yönünden perişan durumdaydı. Refik Saydam, var olmayan bir sağlık ordusuyla ülkenin sağlık hizmetlerini geliştirmek için görevlendirilmişti. Sıtma, tifüs, trahom, su ve besinlerle bulaşan hastalıklar ülkemizi kasıp kavuruyordu. Dr.Lütfi Aksu, 1925 yılında yayınladığı kitabında durumu şöyle anlatır: “Sıtma 1924 yılında köylüleri tarlada ve yollarda yerlere serdi. Harmanlar yüzüstü kaldı. Kasaba ve kentlerde yoksul, zengin tüm halk perişan oldu. Bazı yerlerde okulları hastane gibi kullanma zorunluluğu doğdu.” Refik Saydam, yoktan var etmiştir (Fişek N.H : 1987).
Refik Saydam’ın kurduğu en önemli kurumlardan biri Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu’dur. Hem bir araştırma ve hem de bir eğitim kurumu olarak Sağlık Bakanlığı’nın kilit organlarından biri olmuştur (Karabulut U. : 2007).
Refik Saydam, sağlık hizmetlerinde atılım yapabilmenin yalnız örgüt kurmakla değil, hizmet üretecek kişileri yetiştirmek ve çalıştırmakla olabileceğini değerlendirecek kadar deneyimli bir devlet adamıydı.
- Yatılı Tıp Öğrenci Yurtları açtı (1932)
- Ücret politikasıyla, sıtma, trahom ve frengi savaşında çalışan hekimlere çok yüksek ücretler ödeyerek büyük farklılık yaratmıştı.
- Örgütlenme, hekim yetiştirme, salgın hastalıklarla savaş yanında sağlık mevzuatımızın yapıcısı olarak da saygıyla anılması gerekir (Fişek N.H : 1987).
Bakanlık görevlerinin yanı sıra 17 yıl Kızılay Başkanlığı yapmıştır. Soyadı yasasının çıkmasıyla birlikte, Atatürk’ün önerisiyle SAYDAM soyadını aldı; Atatürk, içi-dışı bir insan olduğu için bu soyadını önermişti. İçi-dışı bir olduğu kadar, cesur, kararlı ve güçlü bir kişilikti. Başarısının altında bu özellikleri yatar. Ölümünden çok kısa bir süre önce başbakan koltuğunda iken söylediği bir söz, bu saydamlığı açıklar nitelikteydi. Dr. Refik Saydam, “Bu memlekette her şeyi A’dan Z’ye kadar değiştirmek gerek”.
KAYNAKLAR :
- Fişek N.H. (1987) : “Sağlık Hizmetlerinde Dr.Refik Saydam” – Toplum ve Hekim Sayı : 45
- Karabulut U (2007) : Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sağlık Hizmetlerine Toplu Bir Bakış : Dr.Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı ve Hizmetleri (1925- 1937) (Erişim : http://webb.deu.edu.tr/atmer/atmer/ uploaded_files/file/10-Umut_Karabulut_151-160. pdf)
- Kutlu M.: Ustalardan Gençlere, (Erişim : http://www.endokrin.org.tr/files/pdf/kongre33/MUSTAFA_KUTLU.pdf)
- www.beyaztarih.com/ansiklopedi/detay/ refik-saydam
- www.trtturk.co
- (Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)