Bu yazının yazarı Ali Haydar Savaşan’ı hiç görmedi. Ama Karaman ve Mut yöresindeki gezilerinde onunla ilgili anlatılanları büyük bir dikkatle dinledi. Üniversite yıllarında da, toplum hekimliği öğretisini, aynı merak ve aynı dikkatle dinlemiş ve kendisine kılavuz edinmişti. “Nasıl iyi bir toplum hekimi olunur?” sorusunun yanıtlarını hep aradı, düşündü? Ali Haydar Savaşan, sanki bütün bu düşündüklerinin yanıtını yıllar önce bulmuştu ve uygulamıştı. Ona “Karaman’ın Doktoru” diyorlardı. Bu ne büyük bir paye idi. Bunu bir jüri vermemişti; bir devlet otoritesi vermemişti; halk ona bu adı yakıştırmıştı.
Anadolu’nun bağrından yüzyıllar boyunca nice “güzel insan”lar çıkmıştır.” Çocuk Doktorluğu Mesleği”ni, hakkını vererek, kendi doğduğu memleketinde uygulamış ve yaşamış olan Karaman’lı Dr Ali Haydar Savaşan, bu güzel insanlardan biridir ve toplum hekimliğine gönül verenlerdendir.
Toplum Hekimliği nedir? Toplumda sık görülen, çoğunlukla tedavisi mümkün olan, tedavi edilmeyince sakat bırakan ya da öldüren ve de en önemlisi, korunulabilen yani önlenebilen hastalıklarla uğraşmaktır. Kanımca, “Toplum Hekimliği Felsefesi” nin en seçkin örnekleri, “Çocuk Doktorluğu”nda verilebilir.
Göksu ırmağının ortadan kestiği Mut , Mersin’e bağlı ve 84 köyü olan şirin bir ilçemizdir. Hacettepe Çocuk Hastanesindeki uzmanlık eğitimim sırasında ,1977 Mart-Temmuz arasında, bölgede sık görülen Kala azar (tatarcık humması ya da kara hastalık diye de anılıyor) hakkında halkı aydınlatmak ve aktif hastaları yakalamak üzerine bir araştırma planlandı. Bu süre zarfında tüm köylere, Mut hükümet tabipliğinin yardımcı personel ve araç desteği ile tek tek gidildi. 0-6 yaş grubundaki 4165 çocuk (sağlam ve hasta ayırmadan) muayene edildi. Halka sağlık eğitimi yapıldı ve koruyucu hekimlik bilgileri verildi. Bu arada anlaşıldı ki o bölgede (Karaman, Mut, Ermenek ve Gülnar) toplumun sevgi ,saygı ve güvenini kazanmış bir çocuk hekimi Karaman’da çalışmaktadır: Ali Haydar Savaşan. Halk dilindeki adıyla: “Karaman Doktoru”.
Bu çalışma sırasında rastlantısal olarak, pek çok kez onun adı geçti. Köylülerle söyleşilerimizde, anladığımız, O, toplum hekimliğine gönül verenlerdendi. Toplumun içindedir. Çalışma saatleri 0-24 arasıdır. Köylerden sabahın erken saatlerinden itibaren ,akın akın hastalar kapısına gelmektedir. Gece gündüz demeden hastaların bazan evlerine bile gitmektedir. Kendisi hakkında anlatılanlar çok çarpıcıdır.
Eski adı “Şanşa” olan “Gökçetaş” köyünde bizi evinde konuk eden muhtar, karşımızda divanın kenarına oturmuş 9-10 yaşlarındaki torununu işaret ederek, bu gördüğün oğlana 2 yıl önce bir ateş sardı. Kendimize göre aspirin verdik; terramisin iğne vurdurduk; fayda etmedi. Gittikçe karnı şişti, benzi soldu, rengi kesildi, on gün oldu düzelmedi. Karaman Doktoru’na götürdük . Baktı , sordu , muayene etti, dedi ki:
– Bu kara hastalık , tatarcık humması da denir, dalağı şişmiş, kanı düşmüş , ama çok şükür tedavisi var; reçete yazdı, ilaçları yurt dışından gelecek.
Beraberimizdeki Almancı akrabamız, “Tahlil yapmadan nerden bildi?” diye tereddüt etti, “bir de Hacettepe’ye götürelim”. Ertesi gün Ankara’da kan ve ilik tahlilleri yapıldı. “Kala azar” dediler. Aynı ilaçları yazdılar; hastaneye yatırmadılar, iğneler vuruldu, iyileşti; çok şükür o zamandır iyidir. Başka pek çok hastamızı Ali Haydar’ a götürdük. Onları tedavi etti.” dedi. Güneşten kavrulmuş yüzünü güneyin uçsuz bucaksız Mut Ovasına çevirip , toprak çatlağı elleriyle, Göksu nehrinin taa aşağıdaki ufkunu işaret ederek , “Bu havalide onun elinin değmediği çocuk yoktur gibime geliyor ” diye ekledi.
Dr Ali Haydar Savaşan, kala azar’lı hastaları tedavi edip, bulaşıcı bir hastalığın kaynak vakalarını ortadan kaldırarak , toplum hekimliğinin en temel ilkelerini uyguluyordu.
O aynı zamanda, kızı eczacı Handan Yaşar Savaşan’ın söylediği gibi “fıkara babası”dır. Yoksullardan para almaz hatta onlara yardım da eder. Adını, Göksu ırmağının iki dalının birleştiği yerde kurulmuşluktan alan, “Suçatı” köyündeki elektrik santralinde çalışan teknisyenin anlattıkları buna bir örnektir. “Köyden bir hastayı akşam ezanına yakın muayeneye yetiştirdik. Ailesi çok yoksuldu. Doktor Ali Haydar çıkmak üzere idi. Halimizi gördü, ikiletmedi. Çocuğu muayene etti, zatürre ,dedi. Penisilin iğne yazdı. “Eczane kapanmadan alıp getirin ilk dozunu burda yapayım.” dedi. Çocuğun babası kulağıma eğildi, “Paramız yok yarın alır, köydeki iğneciye vurdururuz.” diye fısıldadı. Ali Haydar bunu duydu; cebinden para verdi, reçetenin hepsini aldırttı, iğnesini vurdu, muayene parası da almadı, bizi yolcu etti. “Kiminin parası kiminin duası” dedi.
Ana Çocuk Sağlığı Merkezi’nde yaptığı hizmetler, aşılama, sağlık eğitimi, anne sağlığının korunması, ebe ve hemşire eğitimleri hepsi birden, toplum hekimliği yaklaşımının birer yansımasıdır. Geniş bir coğrafyada uzun yıllar tek çocuk doktoru olarak çalışmak, toplumla iç içe bulunmayı gerektirir. Hasta aileleri, doktoru kendi ifadesi ile “iğnenin deliğinde” bile olsa buluyorlardı.
Sertavul Geçidinden az aşağıda yolun hemen kenarında yer alan “Kıravga” köyünün muhtarı şunları anlattı: “Öğle vakti idi. Hastamızı muayene etti, odası ve salonu insanla dolu idi. Burnundan ter damlıyordu. 3 saate yakın süredir bekliyorduk. Bu adam da bir insan, ne zaman yemek yer?” diye kendi kendime söylenirken, aniden yanıma geldi. “Kaderimiz bu, cebimizde çok şükür para var. Ama çoğu zaman karnımız aç olur, vaktimiz olmaz yemeğe, tek öğünü akşama saklarız. Bazen tam yemeğe oturunca hasta gelir, ya soğuk yemeğe kalırız ya da lokmalar boğazımıza dizilir. Hanım iki üç kere yemeği ısıtır onu bile yiyemediğimiz zamanlar olur. Lokantada yemeği yarıda bırakıp acil hastaya koştuğum çok olmuştur.” deyip bir başka hastayı odasına çağırdı.
Dr. Ali Haydar Savaşan, halkın gözünde sadece bir tedavi edici değil ayni zamanda bir kutsal insan gibidir. Kendisine o kadar inanmışlardır ki , Mut Merkez İlçede eczacı Durhasan Parça’nın anlattıkları buna bir örnektir: Yazdığı reçeteleri adeta “ayet-i kerime” ya da “nazar muskası” gibi saklarlar, ilacın aynısını isterler, “Eşdeğer ilacı verilebilir” diye yazmayı unutmuşsa akla karayı seçeriz.
Kala azar hastalarının sayısı artınca, hastaları tedavi etmenin yeterli olamayacağını hastalığın kaynağı olan tatarcıklarla mücadele etmek gerektiğini vatandaşlara anlatır. Aşağı Köselerli , Alahan ve Sarıveliler köylerinden gelen hastaların yakınları ile Köy İhtiyar Heyetlerine, “Çevrenizde yapılmakta olan çeltik tarımına sınır ve kontrol getirilmezse, hastalar daha da artacaktır. Heyet halinde kaymakamlığa çıkıp durumu anlatın; biz de yardım ve katkı sağlarız” diye haberler göndermiş, önderlik etmiştir.
Dr. Ali Haydar hep halkın içindedir. Çocuklarla ve aileleri ile çok yakından ilgilenirdi. Güleryüzlü ve içtendi. İnsanlara karşı önyargısız ve kendiliğinden oluşan bir sevgisi vardı. Kişilere öncelikle olumlu yanlarıyla yaklaşırdı. Halkı, yöreyi ve gelenekleri çok iyi bilirdi. Çok iyi yetişmiş, entellektüel ve sanatsever bir insandı. Toplum içindeki konumuna karşın hiçbir zaman alçakgönüllüğü bırakmadı. Çünkü, bu onun yapısıydı. Sokakta karşılaştığı herkese içten yaklaşırdı. Akşam üzerleri muayenehanesi onu ziyarete gelen ahbaplarıyla dolup taşardı. Avcılık sporunu çok severdi. Bu sayede yörenin birçok köyünü ziyaret etmiş ve halkla iç içe olup onları yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Birçok yoksul hastaya muayenehanesinde ücretsiz hizmet verdi. Halk memnuniyetini hediye olarak getirdiği yöresel ürünlerle ifade ederdi.
Dr. Ali Haydar Savaşan, aynı zamanda yöre gençleri için, “örnek” alınan “özenilen” bir kişiydi. Prof.Dr. Kamil Penbeci, şöyle anımsıyor:
“Her zaman temiz, tırnakları kesilmiş, ütülü ve temiz giysili kibar ve efendi bir insandı. Sakin sakin konuşurdu. Çocukluğumuzda örnek alabileceğimiz ender insanlardan biri idi. Çevremizden de hep olumlu şeyle işittiğimizi hatırlıyorum.”
Dr.İbrahim Baylav ise şöyle anlatıyor:
“Karaman halkı, ona çok büyük saygı ve sevgi duymuştur. Hatırladıklarım, sakin sakin konuşan, kimsenin kalbini kırmayan ve doktor olmak isteyen gençlere çok iyi bir rol model olabilecek insandı”.
Onu rol model olarak alanlardan biri de, yine doktorluğu seçen oğlu Süreyya Savaşan’dı.
Dr. Ali Haydar’ın hekimlik becerileri içerisinde en önemlisi, özellikle “öykü ve fizik muayene” ile sonuca varabilme yetisidir. Bu satırlarını yazarı, Mut ilçesinin köylerinde, bunun çok sayıda örneğini dinlemiştir. Bu yeti, geniş bir “semptom (belirti)” bilgisi, derin bir sorgulama yeteneği ve hastayı can kulağıyla dinlemeyi gerektirir. Hastanın kullandığı yerel sözcüklerle ne anlatmak istediğini kavrayabilmeyi gerektirir.
Dr. Ali Haydar Bey, 27 Ekim 1998’de, 77 yaşında, yaşamını yitirdi. Kendisini bugün bile sevgi ve saygıyla anmamıza olanak verdiği ve bizlere örnek olduğu için çok teşekkür ederiz.
* Bu yazıya katkılarından dolayı sınıf arkadaşlarım Dr.Kamil Penbeci, Dr.İbrahim Baylav ve Dr.Nuran Mısırlıoğlu’na teşekkür ederim.
* Dr., Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)