1923 yılında Ankara Ayaş kazasında dünyaya gelir. Annesini 7 yaşında yitirmesi, onun için zorluklarla dolu bir yaşamın başlangıcıdır. İlkokulu Ayaş’ta bitirdikten sonra, orta ve lise öğrenimine devam etmek için doğum yerinden ayrılmıştır. Babası küçük bir memur olduğundan, çok zorluk çekmişlerdir.
Akrabalarından öğrenim görmüş olanların tuttukları evlerde kalarak öğrenimini sürdürmüştür. Ortaokulu Eskişehir ve Ankara’da, çok zor koşullar altında okumuştur. Daha sonra liseye başlamış; Bursa ve Kastamonu’da sürdürmüştür. Çok sıkıntı çekmiştir. Örneğin, kaldığı evin ev sahibi izin vermediği için, gaz lambasını yorganın altında saklayarak, gece geç saatlere kadar ders çalışmıştır. Tüm olumsuzluklara karşın, çok başarılı bir öğrenim yaşamı olmuştur.
Babasının isteği üzerine Tıp Fakültesi’ne gitmiştir. Üniversiteyi devlet bursu ile okumuştur. Kayınpederinin bursunu ödeyerek, zorunlu hizmet yükünden kurtulma önerisine, “devlet en yok zamanımda beni okuttu, ben de görevimi yapmak zorundayım” diyerek reddetmiştir.
Yedek subaylık hizmetini Deniz Kuvvetlerinde yaptıktan sonra, İstanbul ve Ankara Verem Savaş Tabipliklerinde bulunmuştur. Meslek yaşamı da mücadelelerle geçmiş; yaşamı boyunca ilaç parasını veremeyecek hastalara, kendi boğazından keserek yardım etmiştir. 1952-55 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları bölümünde fahri asistanlık; 1954-57 yılları arası, Ankara Merkez Cezaevi ve PTT Sağlık Sandığı Tabipliği yapmıştır. Cezaevi hekimliği yaptığı sürece, daima koğuşlara gardiyansız girmiş ve bütün tutuklu ve hükümlülerin sevgi ve saygı duyduğu bir kişi olmuştur.
1959 yılında üç ay süreyle Fransa ve Tunus’ta, 1964’te Çekoslovakya ve Danimarka’da Tüberküloz üzerine incelemelerde bulunmuştur.
1960-71 arasında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Hıfzıssıhha Okulu Öğretim Hizmetleri Müdürlüğü’nde, 1971 yılından başlayarak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Enstitüsü’nde, yüzlerce genç hekimin yetişmesine katkıda bulunmuş ve onlara “insanlık” dersi vermiştir. Daha sonra yeniden Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Hıfzıssıhha Okulu’na geri dönmüştür.
Bütün yaşamını böylesine verem savaşına ve araştırmalarına adamış bulunan Dr. Cahit Başkök, verem savaşında beklenen hedeflere ulaşılamadığın, son yıllarda Türkiye’de veremin artmakta olduğunu görmenin üzüntüsü içinde idi. Ona ve olayları yakından izleyenlere göre, verem savaşındaki bu olumsuz gelişmenin nedeni belliydi. Daha fazla zaman yitirmeden, verem savaş programlarının eksik ve yetersiz yönlerini düzeltmek; yurt düzeyinde verem savaşına yeni bir ruh vermek gerekli idi. Dr. Cahit Başkök, hep bunları düşünüyor ve bir şey yapamadığı için kahroluyordu. Onun için, 1983 Haziran’ında sağlık durumu elvermediği halde, Verem Savaş Daire başkanlığını kabil etmiştir. Görevi süresince iki kez kalp krizi geçirdi. Son katıldığı toplantı, Bakan başkanlığında yapılan ve geniş katılımlı bir toplantıdır, Hastaneden Bakanlığa gelmiş; sabah 9.00’ dan gece geç saatlere kadar herkesi dinlemiştir. Sonunda onun “baş yapıtı” sayılması gereken ve yarım saat süren konuşmasını yapmıştır. **
Bitkin ve soluk benzi ile konuşmasının sonuna geldiğinde, şöyle demiştir: “Ben izninizi alabilir miyim sayın Bakanım”. Bu sözlerden çok kısa bir süre sonra da yaşama veda etmiştir.
* Tüberküloz ve Toraks Dergisi, Ocak 1984 VOL.32 Sayı: 1 (Ailesi tarafından yazılan özgeçmiş ile Prof. Dr. Selahattin Akkaynak’ın yazısından yararlanılmıştır.)
** Tüberküloz ve Toraks Dergisi, Ocak 1984 VOL.32 Sayı: 1’da yayınlanmıştır.
Cahit’in Ardından
Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı emekli Öğretim Üyesi;
Sağlık Bakanlığı eski Müsteşarı;
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi eski Başkanı;
Dünya Sağlık Örgütü İcra Kurulu eski Üyesi
Yıl 1958. Sağlık Bakanı tarafında Hıfzıssıhha Okulu’nu, halk sağlığı alanında araştırma ve mezuniyet sonrası eğitim merkezi olarak geliştirmek ile görevlendirilmiştim, İlk araştırma projemiz Bakanlığın Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile birlikte yürütmeyi planladığı, tüberküloz prevalans araştırması idi. Şu anda kesinlikle hatırlamıyorum; ya Prof. Nusret Karasu, ya da Prof. Dr. Selahattin Akkaynak bana Dr. Başkök’ü salık verdiler. Kendisiyle tanıştım ve beraber çalışmayı önerdim. Projeye yardım etmeyi kabul etti; ama Okul’un kadrosunu seçmeyi istemedi. Beraber çalışmamız bizi birbirimize çok yaklaştırdı. Bir süre sonra Hıfzıssıhha Okulu’na geçmeyi de kabul etti. Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığım sırasında veremle savaş alanında en yakın danışmanım ve beni en çok etkileyen kişi Dr. Başkök olmuştur. Verem Savaş Genel Müdürlüğü’nün, kanun çıkarılmadan kurulması gibi, önemli bir kararda da onun ısrarlarının etkisi büyüktür. Cahit gösteriş meraklısı olmadığı için, onun veremle savaşa yaptığı büyük katkıları çoğu kişi değerlendiremeyebilir,
Bakanlıktan ayrılıp, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne geçerken, Cahit’ten benimle birlikte gelmesini rica ettim. Önce çekimser kaldı; sonra halkımıza hizmet için daha yararlı olacağını düşünerek, bu isteğimi de kabul etti. Muayenehanesini kapatarak, Hacettepe’ye geldi. Tıp Fakültesi’ndeki öğretim görevliliği süresinde örnek bir hoca oldu ve öğrencilerinin saygısını kazandı.
Bizim Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne geçtiğimiz yıllarda, Fakültede bir eşitlik havası vardı ve eğitimde toplum hekimliğine ağırlık veriliyordu. Ne yazık ki, bir süre sonra bu hava kaybolmaya başladı.
Bu değişiklik Cahit’i çok üzdü ve Hacettepe’ye bağladığı umutlarını yitirdi. Sonunda, halka ve verem savaş alanına daha iyi hizmet edeceği düşüncesiyle, Hıfzıssıhha Okulu’na geri döndü. Hacettepe’ye gelmesine neden olduğum için bana da çok kırılmıştı.
Cahit ile 25 yıl yan yana çalıştım. Halka hizmeti ve özellikle verem savaş hizmetlerini her şeyden üstün tutardı. Hizmet söz konusu olunca, özveriden kaçındığını hiç görmedim. Kendisi ile arkadaşlık etmiş olmaktan kıvanç duyuyorum. Verem ile savaş ve halk sağlığı alanında ileri atılan her adım O’nun ruhunu şad edecektir.
* Tüberküloz ve Toraks Dergisi, Ocak 1984 VOL.32 Sayı: 1
Dr.Cahit Başkök
Prof.Dr. Ferit KOÇOĞLU
Cumhuriyet Üniversitesi eski Rektörü ve Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Hocamız Cahit Başkök ile 1982-83 yıllarında Hıfzıssıhha’daki VS Dispanserinde ve Sağlık Bakanlığı-Verem Savaşı Dairesi Başkanlığı yaptığı sırada birlikte çalıştım. Fakat asıl tanışmamız 1973 yılında oldu. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde Toplum Hekimliği (Kırsal Hekimlik) stajı eskiden Dönem 4’te yapılırdı. Stajın ilk 15 günü Hıfzıssıhha’daki Verem Savaşı Dispanserine, ondan sonra 1,5 ay da Etimesgut Bölgesi’ndeki Sağlık Ocaklarına gidilir idi. İşte Dr. Başkök ile ilk tanışmamız bu staj sırasında oldu ve tıp eğitimim süresince çok önemsediğim bir ilkeyi ondan öğrendim; 15 günlük stajımızın son günü yaptığı sözlü sınavda “bir yakınınızda tüberkülozdan şüphelenseniz, kendiniz mi muayene edersiniz, yoksa muayene için bana getirmeyi mi tercih edersiniz?” diye sorunca, bir kısmımız “tabii ki size getiririz” diye cevap verdi. Bunun üzerine hocamız “kendinize o kadar güvenemiyorsanız başkalarını da muayene etmeyiniz, onların canı da yakınlarınızınki kadar değerlidir” demişti de hepimiz çok utanmıştık.
Türkiye’de tüberküloz prevalansına ilişkin ilk araştırmalar Yozgat il ve ilçeleri ile Ankara-Topraklık bölgesinde yapılmıştır. Cahit Bey bu araştırmaları yöneten ve yürüten ekip içinde yer almıştır. Denetim için Yozgat’a bir gidişinde Yozgat VS Dispanseri Baştabibi büyük bir hevesle Cahit Beye dispanser bahçesine yaptırdığı kameriyeyi ve havuzu göstermek ister. İşinde her zaman çok ciddi olan hocamız “ben buraya mühendisliğinizi değil, ne kadar veremli bulduğunuzu ve onlara ne yaptığınızı görmeye geldim” der.
Yaş haddinden emekli olmasına 2-3 yıl (?) kala, o zamanki Sağlık Bakanlığı müsteşarı ve hocanın da okul arkadaşı olan Ertuğrul Aker, Verem Savaşı Dairesi Başkanlığı görevi için Cahit Beyin peşine düştü. Cahit Bey sağlığının iyi olmadığını bahane ederek görevi kabul etmiyordu. Hatta peşini bırakmaları için rapor bile aldı. Fakat ne yapıp edip hocayı zorla VS Daire Başkanı olarak atadılar. Hocamız sağlığı gerçekten de pek iyi olmamasına rağmen, göreve başlar başlamaz çevre il ve ilçelerin dispanserlerini ziyarete başladı. Bir ilçe dispanserinde sorumlu hemşire hanımın tüberkülin ve BCG konularındaki bilgisizliği hocayı dehşete düşürmüş ve moralini çok bozmuş idi.
Cahit Bey Verem Savaşı Dairesi Başkanlığı görevine başladıktan sonra, yaşına ve sağlık durumuna uygun olmayan yoğun bir tempoyla çalışmaya başlamıştı. Bunun sonucu olarak kısa bir süre sonra kalp krizi geçirdi. Yüksek İhtisas Hastanesinde bir süre yattıktan sonra rapor verilerek taburcu edildi. Raporlu olduğu dönemde Bakanın başkanlığında yapılan “Verem Danışma Kurulu” toplantısına katılmak zorunda kaldı. Aksi gibi o gün Bakanlığın asansörü arızalı idi, hoca hasta hasta merdivenleri tırmandı. Üstüne üstlük, uzun süren toplantı sırasında birçok kimse sigara içti (o tarihlerde kapalı ortamda sigara içiliyordu). 1-2 gün sonra Cahit Bey bir kriz daha geçirdi ve tekrar Yüksek İhtisas’a yattı. Hastanede yatarken 2-3 günde bir ziyaretine gidiyorduk. Son ziyaretimizde hoca bana “Ferit, ben bu hastalıktan iyileşsem bile artık VS Dairesinde çalışabileceğimi sanmıyorum ve istemiyorum da. Yerime seni atamaları için Bakana mektup yazdım” deyince “aman hocam, ben hem genç, hem tecrübesizim, hem de idarecilik yapmak istemiyorum” dedim. “Ben bu görevi başaramam” deyince, hoca “ilkelerden taviz verme, gerisi kendiliğinden gelir” dedi. Bu veciz söz Cahit Beyden aldığım ikinci önemli ders idi. Ertesi gün Cahit Bey öldü ve beni de “hocanın vasiyeti” üzerine vekaleten Daire Başkanı olarak atadılar.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabiliriniz.)