Taşerondan İşçilerin Kadro Mücadelesi ve Kadroyu Şekillendiren Dinamikler 

 

Yıllarca kadro talebini dile getirmiş, bu yönde mücadele etmiş kamu taşeron işçileri, 24 Aralık 2017 tarihinde 696 sayılı KHK ile yapılan bir düzenlemeyle ‘kadroya’ geçirildiler. Ancak işçiler kısa süre içerisinde umdukları şey ile karşılaştıkları şeyin aynı olmadığı gördüler ve verilen kadro karşısında hayal kırıklığına uğradılar. Bu çalışmada kadro isteyen taşeron işçilerin kadro mücadelesi ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen kadroya ilişkin düzenlemeler ele alınacaktır.

Kamuda istihdam politikası olarak taşeron işçiliğin tercihi

Türkiye’de özel sektör ve kamu işyerlerinde taşeron işçilik uygulaması uzun bir geçmişe sahiptir. Ancak kamuda taşeron istihdamı siyasal iktidarın ekonomi-politik tercihinin bir yansıması olarak 2002 yılından itibaren yaygınlaştı. Bu noktada kritik dönemeç, 2006 yılında 4857 sayılı İş Kanunu’nda yapılan değişiklikle kamu kurum ve kuruluşlarının taşeron iş ilişkisine ilişkin muvazaa kararlarının sonuçlarından muaf tutulmasını amaçlayan düzenlemedir. Düzenleme ile kamuda taşeron işçi çalıştırmanın önü iyice açıldı. Kamuda çığ gibi büyüyen taşeron uygulaması kötü çalışma koşullarını da beraberinde getirdi. Taşeron iş ilişkisi aracılığıyla kurulan sömürü düzeni kamunun sinir merkezlerine kadar sokuldu ve taşeron çalıştırma kamu istidam politikalarının belirleyici unsuru haline getirildi. Bu durum aynı zamanda siyasal iktidara başta belediyeler olmak üzere kamu kurumlarında kadrolaşmak adına geniş bir alan yarattı.

Böylece 2000’li yıllarda taşeron iş ilişkisine tabi çalışan işçi sayısı hızlı bir şekilde arttı. Fakat zamanla bu istihdam biçiminin sürdürülmesi iki nedenle sorunlu bir hal aldı. Birincisi, mahkemeler kamuda muvazaalı (hileli) taşeron işçisi çalıştırıldığını tespit ederken Yargıtay muvazaalı iş ilişkisi açısından kamuya bir ayrıcalık tanınmayacağına hükmetti ve 2006 yılındaki değişikliği fiilen yok saydı.  İkincisi, taşerondaki kötü ve eşitlik ilkesine aykırı çalışma koşulları ciddi bir tepki yaratmaya başladı. Siyasal iktidar uzun bir süre mahkeme kararlarını uygulamamakta diretti ve taşeron işçilerinin devlet eli ile sömürülmesini uzun süre görmezden geldi. Fakat bu görmezden gelme sorunu yok etmedi. Tersine daha da büyüttü. Sonuçta siyasal iktidar açısından taşerondan “nasıl kurtulunacağı” sorunu ortaya çıktı. Çözüm olağanüstü hal kapsamında 24 Aralık 2017 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 696 sayılı KHK ile bulundu. Siyasi iktidar, olağanüstü hal koşullarını da fırsat bilerek, hem yasama erkini hem de sorunun tarafı olan işçileri ve onların temsilcisi sendikaları dikkate almadan tek taraflı olarak hazırladığı düzenlemeyi KHK ile yürürlüğe koydu. Düzenleme ile belli koşulları karşılayan kamu taşeron işçileri “kadro”ya geçirildi. Böylece siyasal iktidar kendisi için dev bir sorun haline gelen taşeron uygulamasından kendince kurtuldu. Peki siyasal iktidarı, kamuda çalışan taşeron işçileri öyle ya da böyle kadroya geçirmeye zorlayan maddi koşullar neydi ve nasıl gelişti?

Karayolu işçilerinin mücadelesi, Soma “işçi katliamı”

Taşeron işçilerin kadroya geçirilmesinin nedenini açıklayan iki farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre, taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik düzenleme yapılmasının nedeni 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana gelen ve resmi rakamlara göre 301 madencinin hayatını kaybettiği faciadır. İkinci görüşü göre ise taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik düzenleme yapılmasının nedeni 11 Eylül 2014 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 6552 sayılı torba yasadaki taşerona yönelik hükümlerin varlığıdır[1].  Oysa ki her iki olguyu da önceleyen ve siyasa iktidarı düzenleme yapmaya iten, çoğunlukla görmezden gelinen, esas etken karayolu işçilerinin mücadelesidir. Karayolları Genel Müdürlüğü işyerlerinde çalışan yaklaşık 7 bin taşeron işçisi taşeron uygulamasına karşı oldukça uzun süreli ve çok boyutlu bir mücadele yürütmüştür. Bu süreçte karayolu işçileri taşeron uygulamasının geleceğini etkileyecek önemli hukuki zaferler kazanmıştır. İşçilerin açtığı muvazaa davalarında mahkemeler taşeron işçileri haklı bulmuş ve “yüklenici firmalar vasıtası ile çalıştırılan işçilerin gerçek işverenin baştan itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü olduğunu”  tespit etmiştir[2]. Muvazaanın tespit edilmesi ve ardından mahkeme kararlarının Yargıtay tarafından 25.10.2010 tarihinde onanması[3] siyasi iktidarı taşeron işçilere yönelik düzenleme yapmaya itmiştir. Sonuç olarak taşeron işçilere kadro verilmesine yönelik düzenleme tepeden gelen bir kararla yapılmamış; aksine tabandan gelen işçi hareketinin kararlı ve bilinçli mücadelesi sonucunda yapılmak zorunda kalınmıştır.

İşçilerin bu hukuki zaferi, siyasi iktidarı mali yükten kurtulmanın yolunu aramaya sevk etti ve  kadro karşılığında işçilerin ödün vermeleri üstüne kurulu bir çözüm arayışını gündeme getirdi.[4]  Bir de üstüne Soma faciasının yaşanmasının ardından siyasi iktidar 11 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 6552 sayılı yasa ile kamuda çalışan taşeron işçilere, sendikalaşma yolu ile kendi haklarını geliştirebilmenin yolunu “sözde” açtı. Torba yasayla getirilen düzenlemeye göre, taşeron işçiler sendika üyesi olduktan sonra,  sendikalarının yapacakları toplu iş sözleşmeleri ile işçiler için elde edecekleri maddi kazanımların taşeronun mevcut verdiğinden yüksek olması durumunda aradaki farkı taşeron değil, idare ödeyecekti. Kısaca taşerona maddi bir yük getirmeyecek bir düzenleme yapıldı.  Peki yukarıda neden “sözde” dedik?   Birincisi taşeron işçilerin sendikalaşmasının önünde zaten bir engel yoktu; örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi yapmak onların da Anayasal ve yasal haklarıydı. İkincisi bu düzenleme uygulamada bir hayli aksaklık yaşanmasına ve sürecin tıkanmasına neden oldu. Kamu işveren sendikalarının alt işverenleri üyeliğe kabul etmemek adına çıkarmış oldukları zorluklar bir yana, asıl sorun usulüne göre yapılan sözleşmelerin neredeyse tamamına yakınının işçi sendikaları ile yetkili kamu işveren sendikaları arasında değil, Yüksek Hakem Kurulu Başkanlığınca bağıtlanmasıydı. Bunun asıl nedeni ise, Maliye Bakanlığı’nın yasayla kendisine verilen süreçle ilgili esas ve usulleri belirleyeme görevini yapmamış olmasıydı.[1]

24 Aralık 2017 tarihinde 696 sayılı KHK ile yapılan bir düzenleme ile belediyelerde çalışanlar da dahil olmak üzere, kamudaki taşeron işçileri kadroya geçirildiler. Bu düzenlemeyle, işçiler, bir anda kadro ve işsizlik ikilemi ile karşı karşıya bırakıldılar. Kendilerine, kadro için, bir sınava tabi tutulmanın da yer aldığı yaklaşık 3 aylık geçiş süreci öngörüldü.  Bu süreçte sınavı geçenler kadroya geçmeye hak kazanırken; emeklilik, yaşlılık ve malullüğe hak kazanmış olanlar, sınavı geçemeyen, sınavı geçse dahi soruşturma sürecinde elenenler bir anda işsiz kalmış oldular. Ayrıca kadroya geçmeye hak kazananlardan da düzenlemeye ilişkin yayımlanan uygulama usul ve esaslarına göre[5], geçmiş haklarından feragat etmeleri istendi ve işçilerden bu yönde imzalı formlar alındı. Tüm sürecin sonunda ise Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 744 bin 342 kamu taşeron işçisi (merkezi ve yerel yönetimlerde) kadroya alınırken,  yaklaşık 275 bin işçi kadrosuz[6], diğer bir deyişle devlet eli ile bir anda işsiz kalmış oldu. Kadroya geçtiği ifade edilen işçiler bakımından da durumun pek parlak olduğunu söylemek mümkün değil. Taşerondan kadroya alınan işçiler tamamen toplu iş sözleşmeli endüstri ilişkiler sisteminin öngördüğü ilkelerin dışına tutularak, diğer bir ifade ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun ön gördüğü süreçler ve aktörler dışarıda bırakılacak şekilde doğrudan Yüksek Hakem Kurulunun onlar adına bağıtladığı Toplu İş Sözleşmesi (TİS) hükümlere tabi tutuldular.  Bu düzenlemenin kuşkusuz sendikalara etkisi de söz konu oldu.  Hükümet ve Yüksek Hakem Kurulu arasında doğrudan yapılmış olan bu TİS ile de sendika ile işçi arasındaki sendika-üye ilişkiselik bağı koparılmış oldu. Çünkü bağıtlanan TİS sendikalı, sendikasız kadroya alınan tüm işçileri kapsamaktaydı, bu da sendikaya üyelik şartına bağlı olan toplu iş sözleşmelerinin hükümlerinden faydalanma ilkesini işlevsiz kılmıştı. Sonuç olarak siyasi iktidar, sendikasız bir endüstri ilişkilerinin maddi temelini 750 bin işçi üzerinden tüm sendikalara ve örgütlü işçi hareketine dayatmış oldu.   

Kadronun Getirdikleri/Götürdükleri

Taşeron işçiler ‘kadro’ ile  güvenceli bir iş,  insan onuruna yakışır çalışma koşulları ve sosyal haklarla bezenmiş bir ücret düzeyi talep ediyordu.  Bunun ilk basamağı olarak aynı işyerlerinde birlikte çalıştıkları kadrolu kamu işçilerinin taraf olduğu toplu iş sözleşmesi hükümlerinden aynen yararlanmak ve bunu geçmişe yansıtmak öncelikli talepleriydi. Üç aylık tartışmalı bir sürecin ardından taşerondan kadroya geçirilen işçiler için en önemli kazanım artık işverenlerinin doğrudan devlet olmasıydı. Ayrıca tüm kamu işçilerinin her yıl almış olduğu 52 günlük ücretlerine denk gelen ilave tediyeden (devlet ikramiyesi) de yararlanabileceklerdi.

Kadronun götürdükleri: Temsiliyeti Büyük, Getirisi Küçük TİS

Taşeron işçilerin kadroya kadroya ilişkin en önemli beklentileri iş güvencesiydi. Yani işten atılma korkusu olmadan yarına güvenle bakabileceği bir iş sahibi olmak. Ancak bu düzenleme bu talebi tam olarak karşıladığını söyleyebilmek mümkün değil. Çünkü emekliliği gelenlerin iş akdinin sona erdirilmesi ve böylece işsiz bırakılması Anayasanın çalışma hakkını güvence altına alan hükümlerine aykırı bir şekilde ilgili düzenlemeye işlenmişti.    

Kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte belediyelerde çalışan yaklaşık 745 bin işçi çalıştıkları farklı kurumlardaki kadrolu işçileri kapsayan TİS’lere taraf olmak ve getirdiği haklardan faydalanmak isterken, bir anda 745 bin kişilik dev bir TİS’in tarafı oldular; temsiliyeti büyük, getirisi küçük bir TİS. Eğer bu süreç normal koşullar altında işlemiş olsaydı,  745 bin kişinin taraf olduğu tek TİS’in imzalanma sürecinde çalışanlar üretimden gelen güçlerini de kullanarak en azından hak ettiklerinin büyük bir kısmını alabilirlerdi. Ama güce karşın kendilerine verilen her altı ayda bir yüzde 4 zam oranı oldu. Yüksek hakemin bağıtladığı TİS’in yürürlük tarihine; diğer bir ifade ile TİS’in sona erme tarihine kadar taşerondan kadroya geçirilenlerin başka da bir hak ve zam alamayacakları da hüküm altına alınmış oldu: Belediye çalışanları 2020 Temmuz; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar 2020 Kasım ayına kadar Yüksek Hakem Kurulunun kendileri adına bağıtladığı TİS’e tabi olacaklar.

Kadroya geçişin işçilerde yaratmış olduğu heyecan ve sendikalarda yaratmış olduğu şaşkınlık ile birlikte, bu ücret zamları başta bir sorun olarak algılanmadı. 2019’da geçerli olan asgari ücret zammının belirlendiği zaman gerçek durum anlaşıldı ve asıl kayıp ortaya çıktı. Çünkü geçen yıl için asgari ücrete yaklaşık yüzde 26.05 oranında zam gelirken[7], asgari ücretin üzerinde ücreti olan taşerondan kadroya geçen işçiler ise yüzde 4’le yetinmek zorunda kaldılar. Oysa ki, taşeronda iken aldıkları ücretin hesabında bu işçilerin büyük bir kısmı, sözleşmelerindeki hükme bağlı olarak asgari ücretin katı oranında fazla gelir elde ediyorlardı  (örneğin asgari ücretin yüzde 40’ı, 60’ı vb.). Bu ücret uygulamasında her yıl asgari ücrete gelen zamdan sonra,  belirlenen yeni asgari ücret düzeyinden asgari ücretin yüzdelik katı yeniden hesaplanıp, alacakları ücret belirleniyordu. Fakat verilen kadroya karşılık uygulanan ücret politikası işçilerin bu kazanımlarını ellerinden almış oldu ve buradan da kadroya geçirilen işçiler adına asıl kaybın ücret gelirlerinde yaşadığını söyleyebiliriz.  Böylece işçiler, taşeronda elde etmiş oldukları ücretin de altında zorunlu bir ücrete mahkum edildiler. Kısaca taşerondayken daha yüksek ve en azından eşit işe eşit ücret taleplerini dile getiren işçiler kadro-ücret ilişkisinde beklentilerinin  aksi bir durumla karşılaşmış oldular.  Bu durum otoriter diğer bir ifade ile dizayn edici ve çarpık bir endüstri ilişkiler anlayışının OHAL koşullarında kendisine uygun bir zemin bulmasının sonucu olduğunu söyleyebiliriz.  Bu koşullar taraflardan işçi sendikalarının olmadığı, tek taraflı imzalanan ve dikte ettirilen bir toplu iş sözleşmeci düzeni kadroya geçmek adına her şeyi göze alan işçilere adeta dayatmıştır. 

Kadroya geçirildiği iddia edilen işçiler için bir kırılma da kamu işyerlerinde çalışan işçileri kapsayan Toplu İş Sözleşme sürecinde yaşandı. İşçi sendikaları konfederasyonları ile hükümet arasında yapılan “2019 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü”nde görünmezlikleri onları bir kez daha güvencesiz bırakmıştı.

Bu hep böyle mi gidecek?

Kadroya geçirilen işçiler için 2020 Temmuz ve Kasım aylarının  milat olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Yüksek Hakem Kurulunun taşeron işçiler adına bağıtlamış olduğu toplu iş sözleşmeleri bu tarihlerde sona eriyor ve yapılan düzenlemeye göre yeni TİS için asıl süreç bu tarihlerde başlıyor görünüyor. Fakat bu tarihlerden sonra da taşerondan kadroya geçirilen işçilerin net bir şekilde istediklerine kavuşacakları söylemek olası değil. Çünkü bu tarihlerde bir de sendikaların yetki karmaşası ortaya çıkacak. Neden mi?

696 sayılı KHK ile kadro verilenler için çıkarılan uygulama esasları tebliğinin 21’inci maddenin 3’üncü fıkrasında “(3) Bu Usul ve Esasların 3 üncü maddesinde belirtilen idarelerde; 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinde belirtilen mevcut işyerleri bakımından anılan Kanuna uygun olarak yetki başvurusunda bulunulabilir, ancak geçişi yapılan işçiler için yeni tescil edilen işyerlerinde, geçişten hükmü yer almıştır. Bu hükümde atıf yapılan 6356 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında da “(3) Birinci fıkra kapsamında yeni tescil edilen işyerlerinden bildirilen işçiler, bu madde kapsamındaki idarelerde geçiş işleminden önce alt işveren işçileri için Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve en son sona erecek olan toplu iş sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte 4 üncü maddeye uygun şekilde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilir” hükmü getirilmiştir. Bu iki hükme göre o işyerinin girdiği işkolundan değil de, başka bir işkolunda tescil edilmiş ise kamu idarelerinde Kasım 2020, belediyelerde ise Temmuz 2020’de OHAL koşullarında siyasi iktidarca dayatılan ve Yüksek Hakem Kurulunun bağıtladığı sözleşmenin sona erme tarihinden sonra yetki başvurusunda bulunulabilecek.

Peki o tarihte  mevcut bir TİS var ise; birincisi, kadroya geçirildiği söylenen işçiler neden doğrudan bu TİS hükümlerinden yararlandırılıp hakları verilmiyor da; yeni tescil edilmiş olan işyerleri için yeniden yetki başvurusu yapılıyor? İkincisi, bu işyerlerinde geçiş sürecinde işyerinin işkolunda tescil edilmeyen işyerlerinde yeni yetki alınırken hangi işkolunda yetki başvurusu yapılacaktır? 4’üncü maddenin 2’inci fıkrasına göre “(2) Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin girdiği işkolundan sayılır” ise bu işyerleri asıl işin işkolunda mı sayılacak, yoksa yeni tescil edildiği işkolundan mı? Bize göre yetki süreci beraberinde işçi örgütleri arasında bir mücadeleye ve çatışmayı da beraberinde getirecektir. Kuşkusuz sendikalar arası yetki çatışması da süreci uzatmaya neden olabileceği için, bir bakıma işyerlerindeki kadroya geçirilen işçilerin bir hayli canını sıkacak gibi görünüyor. Kuşkusuz bunu “işyerinin işkoluna geçecekler” diye ifade eden görüşler bir hayli çok.  Ancak burada bu soru işaretlerini ortaya çıkaran işçi sendikalarının kendisi. 696 Sayılı KHK yayımlandığında hükümete teşekkür eden ve bunu kendilerinin çıkardığını ifade eden konfederasyon yöneticileri, eğer bizim iddia ettiğimizin tersini düşündüler ve asıl işin yardımcı işi gördüler ise; bu durumun kendilerinde dramatik bir üyelik düşüşüne yol açacağını görmediler mi? Ya da bunu bizim savunduğumuz gibi düşünüp onun için mi teşekkür ettiler? Kuşkusuz bunu yanıtlamak için sabırlı bir şekilde 2020’nin öncelikle Temmuz ayını beklememiz gerekiyor.

Sonuç

İktidar, yaratmış olduğu ve bir bakıma uzun yıllar egemen kamu istihdam politikası olarak benimsediği kamuda taşeron eli ile hizmet yürütümünü, işçilerin haklı ve kararlı mücadelesi sonucunda terk etmek zorunda kaldı. Bunu bir başka ifade ile söylemek gerekirse, alt işveren işçileri on yıllarca kamuda muvazaalı bir şekilde alt işveren işçisi olarak sömürüldüler. Bu sömürüyü açığa çıkarmak ve  durdurmak için yargıya başvurmaları  ve yargının işçileri haklı bulması bu süreci tetikleyen bir fitil oldu.  Bu sürece kadar işçiler etkin bir şekilde rol alırken, bir anda OHAL koşullarının durumu tersine çevirdiğini söyleyebiliriz. İşçiler yıllardır uğruna mücadele ettikleri kadro düzenlemesine 696 sayılı KHK ile kavuştular. Ancak KHK ile yapılan düzenleme, kadrodan taşerona geçirilen işçilerin beklentilerini karşılamaktan çok uzak kalmıştır. Bu konu ile ilgili görüştüğümüz işçiler de, “taşeronda daha iyiydik; böyle olacağını bilsek kadroya geçmezdik” ifadelerini sık sık dile getirerek bu durumu teyit etmektedirler.  Aslında yapılması gereken bu işçilerin mevcut işyerindeki  TİS’lerden derhal faydalanmasıydı. Ancak ekonomik krizin derinleştiği günümüz koşullarında siyasi iktidarın maliyet arttırıcı hiçbir şeye sıcak bakmayacağını da açıkça söylemekte fayda görüyoruz. Çözüm bu nedenle siyasi iktidardan değil, süreci başlatan karayolları işçileri gibi kararlı ve bilinçli bir hareketten beklenmeli.

 

Dr., Tez-Koop-İş Sendikası Başkan Danışmanı; Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakıf Gönüllüsü

[1] 6552 sayılı torba yasanın yayımlandığı tarih aslında bir başka gelişme için milat sayılır: Hükümet politikalarını destekleyen işçi sendikalarının üye patlaması yaşamasının. Ancak bu başka bir yazının konusu.

 

[1] Bakır, Onur (2017), “Türkiye’de Taşeronun kısa tarihi: İsmi değişti, Cismi Büyüdü”, https://www.evrensel.net/haber/339041/turkiyede-taseronun-kisa-tarihi-ismi-degisti-cismi-buyudu (Erişim: 23.08.2019)

[2] Tozan, C., Karabulut, Ö. ve Doruk, Ö. (2019) Karayolları’nda Taşeronlaşmaya Karşı Yol-İş Mücadelesi, T.Tol-İş Sendikası yayını, Ankara

[3] Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2011/37686 Esas No. ve 2011/39800 Karar No’lu kararı,

[4] Kızılot, Ş. (2013), “Kıdem Tazminatında Taşeron Korkusu”,  http://www.hurriyet.com.tr/kidem-tazminatinda-taseron-korkusu-24866866

[5] http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/01/20180101-5.htm

[6] Çelik, A.(2018), “Kamuda Kaç Taşeron İşçi Kadroya alındı?”, https://www.birgun.net/haber/kamuda-kac-taseron-isci-kadroya-alindi-236728 (Erişim: 26.08.2018)

[7] http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/12/20181227-10.pdf (Erişim: 26.08.2019)

Arşivler