Giriş
Son dönem göç yazınında “döngüsel göç” (circular migration) sık kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Döngüsel göç üzerine çeşitli tanımlamalar olsa da genel olarak köken ülkeden hedef ülke ya da ülkelere çeşitli nedenlerle çok defa gidip gelenlerin hareketlilikleri olarak tanımlanmaktadır. İçduygu ve Aksel (2012:21) döngüsel göçü nedenlerine göre iki sınıfa ayırmaktadır. Bunlar döngüsel ticaret, bavul ticareti, ticaret turizmi ve alışveriş turizmini içeren döngüsel göç ile göçmenlerin hizmetçi, seks işçisi, inşaat işçisi, tarım işçisi ya da sağlığa zararlı koşullar altında düşük ücretli çalışan işçiler olarak kayıt dışı bir şekilde istihdam edildikleri döngüsel göçtür. Diğer yandan döngüsel göç hareketleri uluslararası göç politikalarının önemli bir parçası haline gelmiştir. Döngüsel göç hareketleri sonucu üçlü bir kazanım elde edilmesinden bahsedilmektedir. Birincisi göç alan ülkenin kısa dönemli işgücü talebi karşılanmış olmakta, ikincisi göç veren ülkeye göçmen işçilerin yatırımları yönelmekte ve üçüncü olarak göçmenin kendisi istihdam edilmektedir. 2005 yılında Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) raporunda döngüsel göçün gelişmekte olan ülkelere katkı sağlayacağı üzerinde durulmaktadır. Ardından üç yıl sonraki IOM raporunda “dünya göç hareketlerinde geçici göçmen emeği programlarının hâkim olduğu bir evrenin başladığı” belirtilmektedir (IOM, 2008).
Döngüsel göç hareketlerine katılan göçmenler farklı sektörlerde istihdam edilmektedir. Bununla birlikte en yoğun istihdam edildikleri sektör tarımdır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin tarım sektöründeki emek piyasalarında yabancı göçmen emeği kullanımı yaygınlaşmaktadır.
Bu çalışmada tarımsal üretimde çalışan yabancı göçmen emeği kullanımının yaygınlaşması üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda farklı ülke uygulamalarından hareketle göç politikalarının tarımsal üretimde çalışan göçmenlerin çalışma ve yaşam koşullarını nasıl etkilediğine değinilecektir. Son olarak Türkiye’nin tarımsal emek piyasasında görülmeye başlayan yabancı göçmen emeği hakkında değerlendirme yapılacaktır.
TARIMSAL DÖNÜŞÜM VE GÖÇMEN EMEĞİ
1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalar tarım sektörü ve kırsal yapılarda bir dizi önemli değişikliğe yol açmıştır. Öncelikle devletin tarımsal alandan çekilmesi ile tarıma yönelik destekler sınırlandırılmış, tarımsal kurum ve işletmeler ya zayıflatılmış ya kaldırılmış ya da özelleştirilmiştir. Bu dönemde, özel sektörün tarımsal alanlara yatırım yapması teşvik edilmiştir. Böylece tarım hiç olmadığı kadar yerel, uluslararası piyasalara açılmış; köylü sermaye ilişkisi egemen ilişki haline gelmiştir (Ulukan, 2013:65).
Bu politikalarla tarımsal yapılardan kopartılan geniş kitleler, güvencesiz koşullarda iş gücü piyasasına fırlatılmışlardır. Tarımsal yapılara nüfus eden yerel ve uluslararası sermaye, üretim maliyetlerini azaltarak rekabet gücünü artırmak üzere piyasa koşullarına göre tam zamanında üretim yapabilecek, esnek koşullarda, ucuza istihdam edebileceği bir işgücü profiline ihtiyaç duymuştur. Sermaye grupları bu ihtiyaçlarını karşılarken yerel iş gücünün yanı sıra yabancı işçilerden de faydalanmıştır. Tercih olanağı bulduğu durumlarda, daha ucuza, esnek ve güvencesiz çalıştırdığı yabancı işçileri öncelikle tercih etmiştir (Corroda, Castro ve Perrotta, 2016:10).
Ucuz ve esnek göçmen emeğinin varlığı, tarımsal üretimin yaygın olduğu ABD, Kanada ve Güney Avrupa ülkelerinde, tarımın yeniden yapılanmasında önemli bir faktör olmuştur. Göçmen emeği, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Asya ülkelerinden sağlanmıştır (Corroda, Castro ve Perrotta, 2016:3). Peki göçmen işçilerin gelişi nasıl sağlanmıştır? Burada göç alan ülkelerin göç politikaları ve bu politikaların göçmenlerin geçici çalışmasına olanak verecek şekilde dönüştürülmesi etkilidir. 2000’li yıllardan itibaren göç alan devletlerin politikalarında artık resmi olarak geçici göçmen işçi çalıştırılmasının düzenlemeleri yer almaktadır. Kuzey Amerika ve Avrupa’daki tarımsal üretimde mevsimlik yabancı işçi programları bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu programlar, döngüsel göç kavramları ile bağlantılı şekilde, göçmenlerin kalıcı hale gelmesini önleyecek yöntemler içermektedir (LopezSalaz, 2016:3). Bu yöntemler ilk olarak ekonomik kriz, tarımsal üretimde olduğu gibi işlerin kısa sürede tamamlanması ya da kârlılık oranını düşürecek herhangi bir risk ile karşı karşıya kalındığı durumda geçici göçmenler sermaye açısından çabucak kurtulunacak bir maliyet haline gelmektedir. İkinci olarak göçmenlerin devlet üzerindeki maliyeti azalmakta, aile ve diğer sosyal hak ve yardımların karşılanma sorumluluğu ortadan kalkmaktadır (Ciğerci Ulukan, 2013:42).
Avrupa Birliği (AB) genişleme politikası çerçevesinde, 2004 yılında çıkarılan ve daha sonra yenilenen antlaşmalarla yeni üye olan ve olacak ülkelerin vatandaşlarına geçici çalışma izni vermektedir. Bu uygulama, AB’nin artan emek talebini karşılamak için önemli bir kaynak olmuştur. Bu uygulamalar çerçevesinde, başta tarım olmak üzere sağlık ve bakım hizmetlerindeki işgücü açığı Doğu Avrupa ülkelerinden gelen geçici göçmenler ile karşılanmıştır.
Tarımsal üretimde ücretli emeğin yaygınlaşmasına paralel olarak, birçok Avrupa ülkesinde çalışma yasaları yeniden düzenlenmiştir. 1990’lı yılların sonlarından itibaren kısa dönemli iş sözleşmelerine sağlanan vergi muafiyetleri ile bu sözleşmeler teşvik edilmiştir. Hollanda, Fransa, İspanya ve Almanya’da kısa dönemli iş sözleşmeleri, geçici göçmenlere yönelik yaygın bir şekilde uygulanmaya başlamıştır. Almanya, 1991 yılından itibaren, yılda üç aya kadar, Doğu Avrupa ülkelerinden mevsimlik tarımsal işlerde çalışmak için gelenlere çalışma vizesi vermektedir. Bu uygulama sonucu Almanya’ya yılda 300 bin geçici göçmen işçi gelmiştir. Benzer bir uygulama, 2001 yılından itibaren yılda İspanya’ya da 70 bin geçici göçmen işçinin gelmesine yol açmıştır. Bu dönemde, Fransa’da mevsimlik tarımsal işçilerin %20’si yabancı göçmen emeği tarafından gerçekleştirilirken bu oran İtalya’da %48 düzeyine ulaşmıştır. Görüldüğü gibi Avrupa’daki tarımsal emek piyasasında yabancı göçmen emeği önemli bir bileşen olarak varlığını sürdürmektedir (Darpeix, Bignebat ve Cornet, 2009:3).
Tarımda yabancı göçmen emeğinin yoğun olarak kullanıldığı iki ülke olan ABD ve Kanada’da mevsimlik tarımsal göçmen emeğinin kullanımı çok daha eskilere dayanmaktadır. Kanada, 1960’lardan itibaren başta Karayipler ve Meksika olmak üzere, tarımsal üretimde geçici göçmen emeğini kesintisiz bir şekilde kullanmaktadır. ABD’de de 1940’lardan itibaren uygulanan geçici işçi programları ile daha çok Meksika’dan gelen geçici göçmenler ile tarımsal üretimdeki emek açığını karşılamaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda ise 2007 yılından itibaren tarım sektöründeki emek ihtiyacını geçici göçmen işçi programları ile karşılamaya başlamıştır (Preibisch, 2010:407).
1990’lardan sonra daha yoğun uygulanmaya başlayan geçici göçmen işçi programları hakkında tartışmalar sürmektedir. Bu programları olumlu bulanlar, üçlü bir kazanç sisteminden bahsetmekte; sonuçları itibariyle herkesin kazanç elde edebileceği bir sistem olduğunu savunmaktadırlar (IOM, 2011; IOM, 2005). Üçlü kazanç sistemiyle ilk olarak hedef ülkenin işgücü açığının karşılanacağı; ikinci olarak göçmen kazançlarının göçmenin kendi ülkesinin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacağı ve üçüncü olarak göçmenlerin bu programlara katılarak hem işsizlik sorunlarını çözeceği hem de elde ettiği deneyimlerle emek piyasasında daha güvenceli işlere ulaşmada aşama kaydetmiş olacağı ileri sürülmektedir. Geçici göçmen işçi programlarına yönelik olumsuz görüşe sahip olanlar ise; uygulamaların 1960’lı yıllarda yeni endüstrileşmiş Avrupa ülkelerinin, emek açığını karşılamak için uygulamaya koyduğu “misafir işçi” (gastarbeiter) programlarının devamı olduğunu belirtmektedirler (Castles ve Özkul, 2014; Castles, 2006).
Castles ve Özkul (2014:33), 1960’lı yıllarda uygulanan ve başta göçmenleri geçici olarak kabul eden politikaların başarısız olduğunu; sonuçları itibariyle bakıldığında göçmenlerin ülkelerine dönmediği gibi ailelerinini de yanlarına alıp kalıcı hale geldiğini belirtmekte; yeni ‘geçici işçi programları’nın eskisinden farkı olmadığını ancak daha seçici ve kısıtlayıcı uygulamalar içerdiğini vurgulamaktadır. Şöyle ki; göçmen emeğinin istihdamı, emeğin niteliği ve deneyimine göre değişmekte, daha nitelikli ve deneyimli göçmen işçiler için daha esnek kurallar uygulanabilmektedir. Özellikle Asya’nın yeni endüstrileşmiş ülkelerinden yöneticiler, bilgi işlem ve sağlık çalışanları daha kolay oturma izni alabilmekte ya da ayrıcalıklı uygulamalarla ailelerini yanlarına getirebilmektedirler. Ancak düşük nitelikli işçiler için durum aynı değildir. Daha fazla kısıtlayıcı politikalarla boğuşmak zorunda kalmaktadırlar (Castles ve Özkul, 2014:43). Oturma izni alamazlar, ailelerini yanlarına getiremezler ve uzun çalışma saatlerine itiraz edemezler. Özellikle tarımsal üretimde çalışan geçici göçmenler için sınır dışı edilme, çalışma ortamında disipline edici yöntem olarak kullanılmaktadır (Basok, Belanger ve Rivas, 2013:1399). İşçilerin, düşük verimlilik, haklarını savunma, diğer işçilerle çatışma ve hamilelik gibi nedenlerle gelecek dönemlerde talep edilmeme tehlikesi, daha verimli ve uysal bir şekilde çalışmalarını teşvik etmektedir. Bu uygulamalarda etnik ve cinsiyet farklılıkları kullanılarak rekabet attırılmaktadır (Basok, Belanger ve Rivas, 2013:1400). Kısaca, geçici göçmen işçi programlarının “yeni özgür olmayan” emek biçimi ve çok düşük ücretle, sıkı denetim altında, kısıtlı sosyal haklarla çalışan güvencesiz yedek işgücü ordusu yarattığından söz edilmektedir.
TÜRKIYE’DEKİ DURUM
Türkiye’de 1980’lerden itibaren dünyadaki gelişmelere paralel olarak tarımsal destekler kaldırılmış ve tarımsal üretim piyasa mekanizmasına terk edilmiştir. Bu süreçte Türkiye, üreticilerini ve ihracatçılarını çok büyük sübvansiyonlarla destekleyen gelişmiş ülkelerin açık pazarı haline gelmiştir. Bütün tarımsal girdilerin fiyatları hızla artarken, ucuz tarım ürünleri ithalatı karşısında küçük ve hatta orta ölçekli üreticilerin rekabet şansı kalmamıştır (Köymen, 2009). Bu süreçte yaklaşık 5 milyon kişi tarımsal istihdamdan ayrılmıştır (TÜİK, 2016a).
Tarımda yaşanan yapısal dönüşümlerle birlikte ücretli iş gücüne talep artmaya başlamıştır. İlk dönüşüm 1950’li yıllarda tarımda mekanizasyon süreci ile topraktan kopan kitlelerin kentlere göçü sonucunda, bu göç hareketlerine katılamayan kesimlerden biri olan Güneydoğu Anadolu’daki ortakçıların mevsimlik iş gücünün kaynağı olmalarıdır (Çınar, 2014).1980’den sonra tarımda çözülmenin hız kazanmasıyla mevsimlik iş gücü süreklilik arz eden bir durum haline gelmiş, kitlelerin önemli bir geçim kaynağı olmuştur. Genellikle işleyecek toprağı bulunmayan veya yetersiz toprağa sahip olan aileler, iş gücü talebi yoğun olan yerlere giderek tarım işçiliği yapmaktadır. Türkiye’de tarımda istihdam edilen 5 milyon 815 bin kişiden yaklaşık 2 milyonunun mevsimlik tarım işçisi olduğu tahmin edilmektedir (TBMM, 2015:2).
Son dönemde Türkiye’de mevsimlik iş gücünün çalışma ve yaşam koşullarına yönelik akademik ilgi giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalarda işçilerin güvenli ulaşım, barınma, altyapı, iş güvenliği, gelir güvencesi gibi hak ve ihtiyaçlardan mahrum olarak çalıştığı ortaya konmaktadır. Mevsimlik tarım işçileri hayatlarını, sözleşmesiz, sigortasız, güvencesiz bir şekilde, Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna, yılın ortalama 6 ila 9 ayında tarımsal ürünlerin ekimini, çapasını, ilaçlamasını, sulamasını, hasadını gerçekleştirerek kazanmaktadır. Mevsimlik tarım işçileri, tarım sektöründe çalışanlar arasında, çalışma ve yaşam şartları en zor ve sosyal güvenceden en yoksun olanlardır (Hayata Destek Derneği, 2014).
Türkiye’de mevsimlik tarımsal üretimin en önemli sorun alanlarından biri de çocuk işçiliğidir. Bu konuda yapılan araştırmalarda tarımsal üretimde yoğun olarak çocuk emeği kullanıldığı ortaya konulmaktadır. Çocuklar, tarımsal üretime en kötü koşullarda, eğitim olanaklarından yoksun bir şekilde katılmakta, tarımsal üretime katılmadıklarında ise ev işlerine yardım ederek ya da küçük yaştaki kardeşlerine bakarak sorumluluk almaktadırlar. Çocukluk dönemi boyunca süren bu çalışma temposu, çocukların fizyolojik ve psikolojik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Bu kısır döngü, çocukların çok küçük yaşta gelecekleri ile ilgili umutsuz olmalarına neden olmaktadır (Kablay, 2015; Kalkınma Atölyesi, 2013).
Günümüzde, yukarıda mevsimlik tarım işçiliği ile belirtilen tabloya uluslararası göç hareketlerinin bir sonucu yabancı göçmen emeğinin de katıldığını görmekteyiz Türkiye uluslararası göç hareketlerinden en fazla etkilenen ülkeler arasındadır. 1989’da Doğu Bloğunun dağılması ile birlikte, başta Rusya Federasyonu ve Ukrayna olmak üzere Moldova, Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan vatandaşları, bavul ticareti, ev ve bakım hizmetleri, turizm ve eğlence sektöründe (Türkiye’nin geniş enformel emek piyasasında kayıt dışı işlerde) çalışmak üzere gelmektedirler. Öte yandan Ortadoğu’da devam eden savaşlar ve siyasi kaos ortamı, Irak, İran ve son olarak Suriye’den kitlelerin Türkiye’ye göç etmesine yol açmıştır. Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmenler sayısal olarak oldukça büyük bir kitleyi temsil etmektedir. Öyle ki; Türkiye, bugün dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumundadır. Bugün Türkiye emek piyasasında, farklı nitelik ve etnik kökenden göçmen grupları, genellikle kayıt dışı ve güvencesiz işlerde yoğun olarak çalışmaktadırlar (Toksöz, Erdoğdu ve Kaşka, 2012).
Bu sektörlerden biri olan tarım sektöründe yabancı göçmen emeğine yönelik akademik ilgi artmaktadır. Ordu ilinde mevsimlik tarım işçiliğine yönelik çalışmalarında Ulukan ve Cigerci Ulukan (2010), fındık hasadında yerel işçi, Gürcü işçi ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen mevsimlik iş gücünün kullanıldığını ve bu grupların her birinin çalışma ve yaşam koşullarının farklılaştığını bulgulamışlardır. Gürcüler çay tarımında da çalışmaktadır. Diğer yandan, Türkiye ve Gürcistan arasında yürütülen liberal vize rejimi ile karşılıklı olarak 90 günlük ‘vizesiz kalış hakkı’ tanınmıştır. Bu durum, Gürcistan’dan gelişleri daha da kolaylaştırmıştır. 2016 yılında Gürcistan ile Türkiye arasındaki sınır kapısı Sarp’tan giriş çıkışların sayısı 2 milyona ulaşmıştır (TÜİK, 2016b). Gürcü işçiler, coğrafi yakınlık, giriş kolaylığı ve akrabalık ilişkileri, kurdukları enformel ilişki ağlarıyla nedeniyle bölgede uzunca bir süredir talep edilen iş gücü haline gelmiştir. Bu durum, Doğu ve Güneydoğu’dan gelen işçilerle rekabete girmelerine hatta ücret ve çalışma koşulları konusunda avantajlı konuma neden olmaktadır (Ulukan ve Ciğerci Ulukan, 2010).
90 günlük vizesiz kalış hakkı, Gürcü göçmenlerin farklı işlerde çalışmasına da olanak sağlamaktadır. Fındık toplama sezonu bittiğinde, özellikle sınıra yakın bölgelerde, çeşitli tekstil firmalarında tezgahtarlık yapmakta, ardından çay sezonu başladığında mevsimlik işçi olarak çalışmaya başlamaktadırlar. Gürcü işçilerin hemen hepsi aracılar yoluyla bölgeye gelmekte ve işleri genellikle bu aracılar sayesinde bulmaktadırlar. Günlük yevmiyelerinin % 10’luk kısmına aracılar el koymaktadır. Gürcü işçilerin günlük ücreti Güneydoğu/Doğu illerinden gelen işçilerin ücretlerinden az da olsa yüksektir. Aynı zamanda çadır yerine işçi evlerinde kalmayı tercih etmektedirler (Ulukan ve Ciğerci Ulukan, 2010:19).
Gürcü işçilerin büyük çoğunluğunun Batum ve Türkiye sınırı arasındaki bölgede yaşadığı, çiftçilik ve fındık tarımı konusunda tecrübeli oldukları belirtilmektedir. İşçiler kendi ülkelerinde geçimlerini sağlayabilecek ölçüde para kazanamadıkları ve ücret düzeylerinin oldukça düşük olduğu için Türkiye’de çalışmayı tercih etmektedir. Çalışmada gelir düşüklüğü nedeniyle Gürcistan’da öğretmen ve mühendis olup da mevsimlik işlerde çalışmaya gelenlerin olduğu da bulgulanmıştır. (Ulukan ve Ciğerci Ulukan, 2010:19). Çalışmada ayrıca fındık ve çay toplama işinde Gürcü işçilerin, işi bilmeleri, temiz iş yapmaları ve disiplinli olmaları nedeniyle, bahçe sahipleri tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen Kürt işçiler yerine daha çok tercih edildiği bir bahçe sahibinin “Gürcüler gelmezse çayları toplayamayız” sözleriyle dile getirilmektedir.
Kalkınma Atölyesinin Türkiye’nin farklı bölgelerinde gerçekleştirdiği araştırmada Azerbaycanlılar, Gürcüler ve Suriyelilerin yabancı göçmen emeğini oluşturduğu tespit edilmiştir. Gürcüler daha çok çay ve fındık üretiminde çalıştırılırken, Azeriler hayvancılık için ot biçme işlerinin yapıldığı Kars ve Ardahan illerinin yabancı göçmen işçileridir. Suriyeli göçmenler ise, Adana-Mersin Şanlıurfa-Gaziantep bölgesinde yaygın olarak çalışmaktadır. (Kalkınma Atölyesi, 2016:184). Göçmenler uzun çalışma saatleri ve kötü çalışma ortamlarında sosyal dışlanmaya maruz kalarak çalışmaktadırlar. Kadın ve çocuk emeği de yoğun olarak kullanılmaktadır. Suriyeli göçmenlerde çocuk emeğinin kullanımının daha yaygın olduğu, farklı göçmen gruplarına farklı ücret ödemesi yapıldığı ve bu durumun göçmen iş gücü arasında rekabete yol açtığı tespit edilmiştir (Kalkınma Atölyesi, 2016). Kalkınma Atölyesi (2016) ve Ulukan ve Cigerci Ulukan ()ın Gürcü göçmenlerle ilgili elde ettikleri bulgular benzeşmektedir. Kalkınma Atölyesi (2016) de Gürcü göçmenlerin yerel halk ve üreticiler gözünde, “işe daha yatkın ve disiplinli olmaları” nedeniyle fındık ve çay hasadının gözde işçileri haline geldiğini saptamıştır. Gürcü işçilerin çalışma izinleri olmamasına rağmen mevsimlik tarım işlerinde çalıştırılması, kamu otoriteleri ve sosyal taraflar tarafından kayıt dışı çalışmalarına göz yumulması sonucunu doğurmuştur (Kalkınma Atölyesi, 2016:124).
Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliğinde Suriyeli göçmen emeği kullanımı yaygınlaşmaktadır. Kavak (2016:5152), Türkiye’nin 10 ilinde gerçekleştirdiği çalışmasında, Suriyeli tarım işçilerinin olumsuz çalışma ve yaşam koşullarını aktarmaktadır. Çalışmada, daha yoğun Türkiye’nin sınır kentlerine yerleşen Suriyeli göçmenlerin, hayatta kalma stratejisi olarak, daha çok tarım işçiliğine yöneldiği belirtilmektedir.
Mevsimlik tarım işçiliği özünde güvencesiz bir iştir fakat Suriyeli işçilerin tarımsal emek piyasasına girişi yeni güvencesizlik biçimleri yaratmakta ve çalışma koşullarının daha da kötüleşmesine neden olmaktadır. Suriyeli göçmenler, hayatta kalma stratejisinin bir parçası olarak, her türlü koşulu kabul etmek durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla yeni süreç emek piyasasının en alt katmanında yer alan yoksulluk kısır döngüsünden kurtulamayan kitleler yaratmaktadır.
SONUÇ YERİNE
Günümüzde yabancı göçmen emeği gelişmiş ülkelerin emek piyasalarının önemli bir bileşeni haline gelmiştir. Göçmenler, başta tarım sektörü olmak üzere sağlık ve bakım hizmetleri, inşaat ve turizm gibi emek açığının yoğun olduğu sektörlerde istihdam edilmektedir. Özellikle tarımsal üretimde uygulanan geçici göçmen işçi programları, uluslararası göç politikalarının önemli aracı haline gelmiştir. Bu politikaların üstü örtülü niyeti, emek hareketliğini kontrol altına almak ve aynı zamanda emeği disipline etme amacı taşır.
Tarımda uluslararası düzeyde ortaya çıkan piyasalaşma ile birlikte, cinsiyet, etnik köken ve sınıfsal farklılıklar ve yerli-yabancı, kadın-erkek-çocuk, vasıflı-vasıfsız kategorileri de kullanılarak emek kullanımının çeşitlendirildiği gözlemlenmektedir. Bu süreç emeğin kendi içindeki rekabeti artırmakta, çalışma koşullarının göçmen işçiler aleyhine kötüleşmesine yol açmaktadır. Yabancı göçmen emeğinin Türkiye’deki durumu da pek iç açıcı değildir. Mevsimlik tarım işçiliğine olan talep uzun yıllar topraksız ya da çok az toprağı olan Doğu ve Güneydoğu illerinden gelenlerle karşılanırken artan iş gücü talebiyle yabancı göçmen emeği de kullanılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliği farklı göçmen gruplarının karşılaşma alanı, aynı zamanda rekabet alanı haline gelmektedir.
Yapılan araştırmalar, gelişmiş ülkelerin uyguladığı göç politikalarının emeğin sömürüsü yönünde yeni emek süreçlerini ortaya çıkarttığını; Türkiye gibi tarımda çalışma ilişkilerine yönelik hiçbir düzenlemenin olmadığı ülkelerde ise, çoğu zaman sayılarının bile bilinmediği yabancı göçmenlerin kendi kaderlerine terk edildiğini göstermektedir.
Dünya ölçeğinde en kötü çalışma biçimlerini barındıran, en güvencesiz sektör olarak karşımıza çıkan tarım sektörünün durumu, Türkiye özelinde de iç açıcı değildir. Tarımda mevsimlik çalışma, genellikle en yoksul grupların katıldığı ve kötü çalışma koşullarının olduğu bir istihdam alanıdır. Bu tabloya bugün yabancı göçmen emeği de katılmaktadır. Yeni emek gruplarının katılması, çalışanlar arasında rekabet ortamını ve yoksulluk baskısıyla her türlü koşulu kabul edecek yeni emek tiplerini ortaya çıkartmaktadır. Emek piyasasının en görünmez emeğine yönelik göç süreçleri, stratejileri, çalışma ve yaşam koşulları, yerel halkla ilişkiler ve sosyal ağlar gibi konuları da içeren ayrıntılı alan araştırmaları sorunun teşhisi ve çözümü için katkı sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
Basok, Tanya; Belanger, Danièle ve Rivas, Eloy (2013), “Reproducing Deportability: Migrant AgriculturalWorkers In South-Western Ontario” Journal of Ethnic and Migration Studies, Cilt 40, sayı 9, s. 1394–1413.
Castles, Stephen (2006), “Back to the Future; Can Europe meet its Labour Needs through Temporary Migration?”, International Migration Institute Working Paper No 1, Oxford University, UK.,s. 1-38.
Castles, Stephen ve Özkul, Derya (2014), “Circular Migration: Triple Win, Or A New Label
For Temporary Migration?”, Global and Asian Perspectives on International Migration, Ed. G. Battistella, Springer International Publishing, Switzerland, s.27-49.
Corroda, Alessandra, Castro, Carlos de ve Perrotta, Domenico (2016), “Cheap Food, Cheap Labour, High Profits: Agriculture And Mobility in the Mediterranean” Eds; Alessandra Corrado, Carlos de Castro, Domenico Perrotta, Migration ve Agriculture, Routledge, USA.
Çınar, Sidar (2014),“Türkiye’de Mevsimlik Tarım İşçilerine Dair Kısa Bir Değerlendirme,” Heinrich Böll Stiftung Derneği İnternet Sitesi, http://tr.boell.org/tr/2014/06/16/tuerkiyedemevsimlik-tarim-iscilerine-dair-kisa-birdegerlendirme, Erişim: 15.07.2017.
Darpeix, Aurélie, Bignebat, Céline ve Cornet, Philippe Perrier (2014), “Demand For Seasonal Wage Labour in Agriculture: What Does Family Farming Hide?” Journal of Agricultural Economics, cilt 65, sayı 1, s. 257-272.
Hayata Destek Derneği (2014), Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Araştırma Raporu.
IOM ( 2005), World Migration Costs and Benefits International Migration, Geneva.
IOM ( 2008), Managing Labour Mobility In The Evolving Global Economy , Geneva.
IOM, (2011), Circular Migration: Triple-Win Solution For Ghana and Italy, Geneva.
İçduygu, Ahmet ve Aksel, Damla (2012), Türkiye’de Düzensiz Göç, IOM, Ankara.
Kablay, Sebiha (2015), “Mevsimlik Gezici-Geçici Çalışma; Çocuk Işçiler”, Rüzgara Karşı, Der; Gamze Yücesan Özdemir , Notebene yay, Ankara, s. 89-114.
Kalkınma Atölyesi, (2013), Mevsimlik Tarım İşçiliği ve Çocuklar Sorun Analizi ve Politika Önerileri, Altan Mat, Ankara.
Kalkınma Atölyesi (2016), Türkiye’de Tarımsal Üretimde Yabancı Göçmen İşçiler Mevcut Durum Raporu, Altan Mat., Ankara.
Kavak, Sinem (2016), “Syrian Refugees in Seasonal Agricultural Work: A Case Of Adverse Incorporation in Turkey” New Perspectives of Turkey, sayı 54, s. 33-53.
Köymen, Oya (2009), “Kapitalizm ve Köylülük: Ağalar – Üretenler – Patronlar” Mülkiye, Cilt: XXXIII Sayı:262, s. 25
Lopez-Ala, Ana (2016), “ Induced Circularity For Selective Workers. The Case Of Seasonal Labor Mobility Schemes in the Spanish Agriculture” ARBOR Ciencia, Pensamiento y Cultura, sayı 192-777, s. 1-12.
Preibisch, Kerry (2010), “Pick-Your-Own Labor: Migrant Workers and Flexibility in Canadian Agriculture”, International Migration Review, cilt 44, sayı 2, s.404-441.
TBMM (2015), Mevsimlik Tarım İşçileri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Merkezi, Ankara.
Toksöz, Erdoğdu ve Kaşka, (2012), Türkiye’ye Düzensiz Emek Göçü ve Göçmenlerin İşgücü Piyasasındaki Durumları, IOM, Ankara.
TÜİK (2016a), İşgücü İstatistikleri, Ankara.
TÜİK (2016b), Turizm İstatistikleri, Ankara.
Ulukan, Umut (2013), “Devlet, Tarım ve Sermaye: Tarımda Kapitalizmi Yeniden Düşünmek”, Eğitim Bilim Toplum, Sayı 43, s. 56-78.
Ulukan, Umut ve Ciğerci Ulukan, Nihan (2010), “Fındık Üretiminde Çalışma İlişkileri ve Mevsimlik İşçiler:Perşembe Örneği”, 2000 li Yıllarda Türkiye’de İktisat ve Siyaset Rüzgarları, Der. Ömür Birler vd., Efil Yayınevi, Ankara, s. 159-175.
(*) Yrd. Doç. Dr. Ordu Üniversitesi Ünye İ.İ.B.F Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri