Teknoloji çağındayız. İletişim teknolojisi alanındaki gelişmeler hem bilgiye hem de insana ulaşmayı kolaylaştırmakta ve ucuz hale getirmektedir. Gündelik hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen bilgisayar, cep telefonu, televizyon, internet vb. iletişim teknolojisi ürünleri işlemi, süreyi ve mesafeyi önemli oranda kısaltarak, zamandan ve enerjiden tasarruf sağlamaktadır. İş yerleri, okullar, bankalar, hastaneler, marketler vb. yerler iletişim teknolojisi ürünlerinin yoğun bir şekilde kullanıldığı ve teknolojinin yokluğunu hayal etmekte güçlük çekeceğimiz alanlardır.
İletişim teknolojisi ürünlerinden cep telefonu, taşınabilir ve her yerde kullanılabilir olması nedeniyle, toplumda yaygın olarak kullanılan bir teknoloji ürünüdür. Telekomünikasyon Kurumu tarafından 61 ilde 4322 hane üzerinde yapılan araştırmaya göre (Hürriyet, 2007), katılımcıların %83’ünde cep telefonu olduğu ve her hanede en az iki cep telefonu bulunduğu ortaya çıkmıştır. Cep telefonu, genel nüfus içerisindeki yaygınlığının yanı sıra, çocuklar ve ergenler arasında da yoğun bir kullanım potansiyeline sahiptir. Üniversite öğrencilerinin %90’ının cep telefonu kullandığı (Gülmez,2005), ergenlerin %89’unun kendisine ait cep telefonu olduğu belirlenmiştir (Burnukara, 2009). İlköğretim öğrencilerinin bile %25,9’unun cep telefonu kullandığı, yine bu düzeydeki öğrencilerin büyük bölümünün günlük cep telefonu kullanma sürelerinin 35 ile 38 dakika arasında değiştiği ve sınıf seviyeleri yükseldikçe telefon kullanım süresinin de arttığı (Deveci ve ark, 2007) görülmüştür. Ergenlerin yanı sıra, cep telefonunun 45 ve üstü yaş grubunda yer alan yetişkinler arasında da yaygın kullanıldığı görülmektedir. Yapılan bir araştırmada, 45 yaş ve üstü yetişkinlerde cep telefonu kullanım oranının % 84,6 olduğu ve yine 65 yaş ve üstü yetişkinlerde yardımla cep telefonunu kullanma oranının % 83,3 olduğu belirlenmiştir (Kılınç, 2009). Bu veriler ülkemizde cep telefonu kullanımının yaygınlığına dair önemli bulgular içermektedir.
Her an elimizin altında olan ve her yaş grubu tarafından, hemen her gün kullanılan cep telefonlarının insan beden ve ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden son dönemlerde yoğun olarak söz edilmektedir. Cep telefonunun kullanım süresi ve sıklığına bağlı olarak, yoğunlaşma bozukluğu, uyku düzensizliği, huzursuzluk, kulak çınlaması, yorgunluk, baş dönmesi ve depresyon gibi rahatsızlıklara neden olabileceği vurgulanmaktadır (Santini ve ark, 2002).
Beden ve ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine ek olarak cep telefonu sosyal yaşam üzerinde de önemli olumsuz etkilere sahiptir. Cep telefonlarının yeni modellerinin bireyler üzerinde tüketim duygusunu arttırmaya neden olduğu, bireylerin başkaları ile yarışmaya girdiği ve özellikle ergenlerin bu yarışı kazanmak için ailelerinin ekonomik durumu ile uyumlu olmayan harcamalara gittikleri (Pain ve ark.2005.akt. Kelleci,2008) ve gençlerin %64’ünün cep telefonunu en az bir kez değiştirdiği, yine %52’sinin iki veya daha fazla kez değiştirdiği ve modası geçmiş cep telefonunu kullanmanın grup içerisinde küçük görülme, alay edilme, dışlanma nedeni olarak algılandığı (Ayhan, 2009) araştırma sonuçlarındandır.
Ülkemizde cep telefonlarını altı ay ya da bir yıl içerisinde değiştirenlerin oranının %20 olması ve bu oranın Avrupa ortalamasının üzerinde olması (Hürriyet,2007), bizdeki tüketim duygusunun boyutlarını da ortaya koyması açısından önemlidir.
Taşınabilir ve her yaş ve yerde kullanılabilir olması, yeni çıkan cep telefonu modellerinin çok fonksiyonlu olmaları ve daha uzun süre daha ucuza konuşmayı özendiren kampanyaların varlığı ile cep telefonları yaşamın vazgeçilmez nesneleri olarak yer almaktadırlar. Cep telefonu reklâmlarında sunulan iletiler temel algı düzeyinde incelendiğinde, cep telefonuna sahip olmak bir gereklilik, hayatı duyumsamanın önemli bir koşulu olarak yansıtılmaktadır. Başka bir deyişle, insan eliyle yaratılan cep telefonları, reklâmlarda insan eline eşdeğer bir nesne konumunda temsil edilmekte, telefonun, insanın duyu organlarından biri yerine geçecek kadar önem taşıdığı ve gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Yani cep telefonu kişinin gözü kulağı gibi bir organı olarak algılanmaktadır (Hakverdi ve ark.2004). Kişinin bir parçası, vazgeçilmezi olarak algılanan telefonlar, model, şekil, renk ve kendine özgü aksesuarları ile kimlik ya da kişiliğin ifadesine kadar bir dizi önemli amaçları gerçekleştirme hedefini de yüklenmiş görünmektedirler.
Freud’un çağdaş yaşamın nevrozları doğurduğu görüşünden hareketle, cep telefonlarını da çağdaş yaşamın bir nevrozu olarak değerlendirmek mümkündür. Cep telefonları iletişim kurmak amacıyla kullanılmasına ve iletişimi kolaylaştırmasına rağmen, bir taraftan da insan ilişkilerinde temel koşul olan iletişimin “yüz yüze” olmasını da engellemektedir. Kişiler arası ilişkilerde iletişim yüz yüze olduğunda sağlıklıdır. Çünkü yüz yüze iletişimde konuşulanlara jest ve mimikler eşlik eder, konuşan ve dinleyen kişilerin beden dili sürecin önemli bir parçasıdır ve yüz ifadeleri, duyguların ve söylenenlerin anlaşılmasını ve sağlıklı değerlendirilmesini sağlar. Cep telefonu yolu ile iletişimde birey, yüz yüze iletişimde gereksinme duyacağı ruhsal ve sosyal hazırlıktan çoğu zaman yoksun kalır. Hatta bazen koşullara bağlı olarak, cep telefonu kişisel ya da sosyal kaçışları da destekler. Birinden yüz yüze af dilemekle, cep telefonu yolu ile ya da bir ileti (sms) göndererek af dilemek arasında, ruhsal, sosyal, kişisel, fiziksel, ekonomik, kültürel yüzlerce dinamik açısından sayılamayacak kadar farklılıklar vardır. Gençlerle yapılan mülakatlarda, cep telefonu yolu ile ileti (sms) göndermeyi gençlerin çok sık tercih ettiği, çünkü ucuz ve kolay olmasının yanı sıra kendilerini daha iyi ifade ettikleri bir iletişim yolu olarak gördüklerini ortaya koymaktadır. Çünkü bu iletişim yolunun yüz yüze iletişimin kontrolünü ortadan kaldırdığı ve bu süreçte gençlerin kendilerini daha bağımsız ve özgür hissettiklerini ortaya koymaktadır (Önür,2007).
Gelişen teknolojinin yalnızlığı arttırdığı yadsınamayacak bir gerçektir. Son dönem araştırma bulguları cep telefonu, internet gibi teknoloji ürünlerini utangaç bireylerin kullanım sıklığının ve yoğunluğunun utangaç olmayanlardan daha yüksek olduğunu göstermektedir (Henderson ve Zimbardo, 2005). Yani, yoğun olarak teknoloji yolu ile iletişim kuran genç ve yetişkinler, yüz yüze kişiler arası ilişkiler kuranlara göre kişilerarası ilişkilerde daha az başarı göstermektedirler.
Kişisel Alanı Tanıma Güçlüğü
Cep telefonlarının bazı elektronik cihazların olduğu yerlerde, yarattığı sakıncalı durumlar nedeni ile kullanılması yasaktır. Sosyal sakıncaları yüzünden kütüphane, okul, uçak, hastane vb. alanlarda da yasak olmasına rağmen, bu yasağa uymamanın yasal ya da sosyal bir yaptırımı yoktur. Yani cep telefonlarının istenilen her yerde kullanılmasına bir engel bulunmamaktadır. Her yerde, herkes tarafından kullanılabilir olmasına karşın, kullanımına ilişkin herkesçe bilinen kuralları yoktur. Bu kuralsızlık, cep telefonunu, zaman zaman çevresel kirliliğin, toplumsal tacizin, hatta zorbalığın aracı haline dönüştürmektedir. Sosyal yaşam içerisinde, karşılıklı konuşmaya ilişkin pek çok sosyal kural olmasına ve bu kurallar herkesçe bilinmesine rağmen, aynı kurallar cep telefonu kullanımı için geçerli olmamaktadır. Örneğin toplu taşıma aracındaysanız ve yanınızdaki kişiler yüksek sesle kavga ediyorsa, araçtaki diğer kişilerin onları uyarması hatta engellemesi doğal karşılanabilir. Ama yine aynı araçta yanınızdaki kişi cep telefonu ile hararetli bir tartışmanın tarafı ise, hiçbir şekilde duymayı istemeyeceğiniz küfürleri yüksek sesle dillendiriyorsa, bu noktada yapılabilecek çok fazla şey yoktur. Kavganın ve konuşulanların sizinle ilgisi olmadığını bildiğiniz halde, konuşulanlara tanık olmanın, söylenenlerin sizin üzerinizde yarattığı rahatsızlık ve hoşnutsuzluk duygusunun önüne geçemezsiniz. Üstelik rahatsızlığınızı ifade etme hakkınız da olmaz. Toplumsal ya da yasal bir yaptırımı olmadığı için, bu rahatsızlığınızı dile getirdiğinizde, “siz neden benim telefon konuşmamı dinliyorsunuz?” diye sizin toplumsal bir kuralı ihlal ettiğinize dair ciddi bir suçlanma ile de karşı karşıya kalabilirsiniz.
Yine başka bir durumda yanınızda oturan kişinin telefonda çok özel ayrıntılar içeren konuşmalarını duymak dinlemek zorunda kaldığınızda kendinizi varlığı umursanmayan bir koltuk, bir nesne olarak hissetmeye başlarsınız. Yanınızda oturan kişinin kişisel alanı içinde olup olmadığınızın gelgitlerini yaşarsınız. Eğer yanınızdaki kişi sizin varlığınızın farkında ise neden böylesine özel ayrıntıları duymanıza izin verdiğini anlayamazsınız çünkü bu kişi ile tanışmıyorsunuz bile. Yok, eğer varlığınızı fark etmiyorsa, o zaman siz kendinizi otobüs koltuğu gibi bir nesne olarak algılamaktan öteye geçemezsiniz.
Bazen istemeseniz de tanımadığınız kişinin özel alanı içerisinde bulursunuz kendinizi, bunu sağlayan cep telefonudur. Hiç yakınlığınız, hatta tanışmışlığınız olmadığı için, o kişinin size yüz yüze asla anlatamayacağı pek çok özel ayrıntıyı duyar, dinler, hatta kendi içinizde yorum bile yaparsınız. Kişisel, mahrem alanın sınırlarını cep telefonu kaldırmıştır. Araştırma bulguları cep telefonunun çocuk ve gençlerin kişisel alanlarını tanımalarını güçleştirdiğini göstermektedir (Oksman,2004, akt. Kelleci, 2008). Yani teknoloji çağı çocuk ve ergenleri neresi özel alan, neresi sosyal yaşama ait bir alan bunu ayırt etmekte güçlük çekiyor. Telefonla her türlü özel konuşma her yerde yapılabildiği için, kimlik gelişimini tamamlama sürecinde olan ergenler için özel alan tanımı değişmektedir. Yüz yüze iletişimde kişisel alan sınırları belli ve bireylerin buna özen göstermesi beklenirken, cep telefonu her yeri özel alana dönüştürmektedir.
Sosyal ortamların görünmeyen kişisidir cep telefonu. Arkadaşınızla yemektesiniz, birlikte geçireceğiniz zaman en fazla bir saat, belki bir konu ile ilgili, belki de paylaşmak istediğiniz şeyler olduğundan konuşmak niyetindesiniz. Ama arkadaşınızın çalan telefonu, onunla birlikte geçirmeyi planladığınız zamanın yarısını alıp götürür bir anda. Masada iki kişi olmanıza rağmen, sohbet o iki kişi arasında geçmez. Yalnız olmamanıza rağmen bir anda masada yapayalnız olursunuz, dakikalarca fiziksel olarak masada oturmasına rağmen görünmeyen üçüncü kişi ile sohbet eden arkadaşınızın tekrar masaya dönmesini beklersiniz, üstelik telefondaki kişi ile yapılan sohbetin tüm ayrıntılarını duymanıza rağmen, duymamış gibi yaparak. Cep telefonun ne olursa olsun üstünlük hakkı vardır. Konuşulan konu ne olursa olsun, her zaman çalan cep telefonu cevaplanarak öncelik gösterilir. Aslında cep telefonu nerde olursak olalım, arayanlar için ulaşılır olmayı sağlıyorken, öte yandan her zaman ulaşılır olmak, bulunduğumuz yerde olmamızı da engellemektedir. Bu haliyle cep telefonu bireyi ve sosyal yaşamı kontrol altına alma işlevini de başarıyla gerçekleştirdiğini göstermektedir.
Son dönemlerde ergenlerde zorbalık çalışmalarına yeni bir başlık daha eklenmiştir; “Sanal Zorbalık” (cyberbullying). İnternetin ve cep telefonunun yaygın kullanımı ile gündeme gelen bu kavram, yeni bir zorbalık türü olarak tanımlanmaktadır. Sanal zorbalık; ”bir grup ya da kişi tarafından elektronik (teknolojik) yollar kullanılarak tekrarlanan olumsuz eylemlerdir (Slonje&Smith, 2008). Sanal zorbalık, mesaj ve elektronik posta yolu ile yapılan bir zorbalık çeşididir, bu kapsama “telefonla arama, mesaj gönderme, resim-video gönderme ve internet kullanılarak, elektronik posta, sohbet (chat) odasında, anlık görüntüler ve web siteleri kullanılarak yapılan bir zorbalık türüdür. Sanal zorbalık bir bakıma tacizin elektronik boyut kazanması, tacizin iletişim araçları yolu ile yapılmasıdır. Sanal zorbalığa katılma oranlarının % 17 ile % 48 arasında, sanal zorbalık yapma oranının % 4,1 ile % 21 arasında ve sanal zorbalığa maruz kalma oranının ise % 9 ile % 35 arasında değişmesi (Burnukara, 2009) iletişim teknolojileri yolu ile zorbalığın boyutlarının ortaya konması açısından dikkat çekicidir. Cep telefonları ve internet kullanımının kaçınılamaz bir şekilde yaygınlaşmasıyla birlikte potansiyel sanal zorbalık, zorba ve kurbanlarının artacağı düşünülmektedir.
Cep Telefonumuz Var Ya Onu Kullanma Kültürümüz?
Teknolojinin gelişimi bir yandan toplum yaşamını ve insanı rahatlatırken, diğer yandan rahatsız edici boyuta da gelmiştir. İnsan hayatını kolaylaştırmak için geliştirilen bu ürünlerle birlikte çevreyi rahatsız etmeyecek önlemlerin alınmasına da ihtiyaç vardır. Bu önlemler, teknolojik ürünün yan etkilerini aza indirerek, bireyin kendi günlük yaşayışını geniş, sınırsız tutmaktan öte kendi sınırlarında tutmayı da başarmasını sağlayabilir. Böylece, cep telefonu, bilgisayar, televizyon gibi teknolojik ürünlerin kullanımını belirleyen bir “teknoloji kullanım kültürü” oluşabilir (Koçöz, 2007). Çünkü cep telefonu kişisel bir ürün olmakla birlikte, yaygınlığı, kullanım yeri, süresi ve kullanım şekli göz önüne alındığında toplumsal boyutu göz ardı edilemeyecek kadar sosyal yaşamımızın da önemli bir parçasıdır. Cep telefonu kullanmak, bir tuşa basarak konuşmak gibi bireysel bir davranış gibi görünmesine karşın, saygı, empati, düşünceli olma, bencil davranmama gibi bir dizi kültürlü olma boyutu da içinde barındırmaktadır. Sahip olduğumuz şey, onu kullanma kültürüne de sahip olmamızı gerekli kılmaktadır, tıpkı arabaya, evcil hayvana sahip olmak gibi. Modern insanın elinden düşürmediği, hatta bağımlısı olduğu cep telefonunun bireysel bir nesne olması, onu dilediğimiz gibi kullanma hakkının da olduğu anlamına gelmemelidir. Nasıl ki trafikte seyir halindeyken hem kendi aracımızı kurallara uygun kullanmak, hem de seyir halindeki diğer araçlara ve onların haklarına saygı göstermek zorundaysak, cep telefonu kullanırken de böyle bir sorumluluk duygusuna ihtiyaç vardır. Bulunduğumuz ortamda cep telefonu ile konuşurken, hem telefonun öteki ucundaki kişiyi düşünürken, hem de bu konuşmamızı yaptığımız çevrede bulunan insanların nasıl etkileneceğini düşünmek zorundayız. Trafikte aracımızı başkalarını düşünmeden bencilce kullandığımızda bir dizi kazalara neden olabileceğimiz gibi, cep telefonunu da bencilce kullandığımızda bir dizi kirliliğe, görgü kuralları ihlaline, sosyal tacize ve zorbalığa neden olmamız kaçınılmazdır.
Kaynaklar
1. Ayhan, A.(2009) “Üniversite Gençliğinde Marka-Tüketim Bağlamında Bilinç-Biliş Düzeyi” Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı:26, yıl2009/1,s 27-45
2. Burnukara,P.(2009) İlk ve Orta Ergenlikte Geleneksel ve Sanal Akran Zorbalığına İlişkin Betimsel Bir İnceleme. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara
3. Deveci ve Ark (2007) “İlköğretim Öğrencilerinin Cep Telefonu, Bilgisayar, Televizyon gibi Elektromanyetik Alan Oluşturan Cihazları Kullanım Sıklığı”. Fırat Tıp Dergisi; 12(4) 279–283).
4. Gülmez, M.(2005) “Üniversite Öğrencilerinin Cep Telefonu Satın Alma ve Kullanımını Etkileyen Faktörler: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi ile Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitelerinde Bir Uygulama” Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 24. s.37-62
5. Hakverdi, G., Hatipoğlu, G. ve Tokat, N. (2004). “Yedinci duyu organı: Cep telefonu” PiVOLKA, 3(15), 8–9.
6. Henderson, L & Zimbardo, F.G. (2005) “Shyness and Technology Use in High School Student”. Stanford University and the Shyness Institute.
7. Hürriyet gazetesi (2007) “Avrupalı 2 yılda, Türkler 6 ayda cep telefonu yeniliyor” 19.05.2007. s.9
8. Kelleci, M.(2008)”İnternet, Cep Telefonu, Bilgisayar Oyunlarının Çocuk ve Gençlerin Ruh Sağlığına Etkileri” TAF Preventive Medicine Bulletin 7(3):253–256.
9. Kılınç, V.S.(2009) “Kırkbeş Yaş ve Üzeri Yetişkinlerin Günlük Yaşamda Teknolojiyi Kullanma Durumlarının İncelenmesi” Turkish Journal of Geriatrics, 12 (2): 82-92
10. Koçöz,R.(2009) Çevre Kirliliğinin Görünmeyen Boyutu; Gürültü. www.caginpolisi.com.tr (indirilme tarihi:2009)
11. Önür, N. (2007) “Dijital Bölünme ve Gençlik: Bilgi Toplumunun Sınırlarında Erişilen Toplumsallık” Sosyoloji Dergisi Ülgen Oskay’a Armağan Özel Sayısı (Hakemsiz).
12. Santini R, Seigne M, Bonhomme-Faivre L, Bouffet S, Defrasne E, Sage M. (2002) “Symptoms experienced by users of digital cellular phones: A study of a French Engineering School” Electromagnetic Biology and Medicine, 2002; 21(1) 81–88.
13. Slonje, R., &Smith, P.K. (2008). “Cyberbullying: Another Main Type of Bullying?” Scandinavian Journal of Psychology, 49, 147–154
* Yrd. Doç. Dr. İnönü Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)