Sosyal Politika Disiplinine İlişkin Güncel Tartışmalar ve ÇALIŞMA ORTAMI’nın 100. Sayısının Anlamı

 

1930’lu yıllarda Gerhard Kessler ve ardından Orhan Tuna, 1950’lerde de Cahit Talas tarafından tohumları atılan sosyal politika disiplininin, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri-ÇEEİ adıyla üniversite çatısı altında bağımsız bir bölüm olarak kendine bir yer edindiği yirmi yılı aşkın süre boyunca, deyim yerindeyse yaptığı en büyük iş, kendi varlığını sorgulamaktır. Makal, işçi yanlısı olan sosyal politikadan, işçi ve işveren taraflarına yönelik daha nötr bir pozisyon olarak nitelendirdiği ÇEEİ’ye dönüşümü bir paradigma değişikliği olarak görmektedir. Ancak, Makal’a göre, endüstri ilişkileri sosyal politikayı tümüyle dışlamadığı için bu kısmi bir paradigma değişikliğidir (2008: 24). Hemen belirtmek gerekir ki, bu aynı zamanda manipüle edilmiş bir değişikliktir. Sosyal politikadan ÇEEİ’ye dönüşüm disiplinin kendi gelişim seyri içinde değil, YÖK aracılığıyla dışarıdan müdahale ile olmuştur. Yani işçi yanlısı olmaktan vazgeçip işçi ve işveren arasında tarafsız bir konuma geçiş dışsal müdahale ile olmuş ve bir anlamda disiplinin varlığını sürdürmesi bu çizgide kalması koşuluna bağlanmıştır.

Özuğurlu, sosyal politika disiplini içinde üstü örtülü olarak gerçekleşen yeni bir paradigma değişikliğine işaret etmektedir (2003: 59). Üstelik bu seferki değişiklik talebi büyük ölçüde disiplinin kendi içinden seslendirilmektedir. Makal, bu defa “külli bir paradigma değişikliği” gibi bir tehlikenin sözkonusu olduğunun altını çizmektedir (2008: 28). Buna karşın, Yıldırım tarafından ortaya konulan karşıt görüşe göre, endüstri ilişkileri krizdedir ve endüstri ilişkilerinin İnsan Kaynakları YönetimiİKY ile bütünleşmesi krizden çıkış yolu için önemli bir fırsattır. Çünkü İKY endüstri ilişkilerine göre yeni düşünce akımlarına çok daha yakındır, endüstri ilişkileri ekonomi ve toplumsal alandaki değişmelere ayak uyduramamaktadır (2008: 57). Makal, sosyal politika disiplininin Türkiye’de uzun ve onurlu bir geleneğinin olduğunu ifade ederken (2008: 19), Yıldırım buna karşı çıkmaktadır. Eğer bilimsel bir gelenek olsaydı diyor Yıldırım, şu anda düzenli kongreleri ve bilimsel dergileri olan bir topluluk olurduk. Türk ÇEEİ topluluğunun uluslararası endüstri ilişkileri bilim camiası ile iletişim kurma noktasında da başarısız olduğunu düşünen Yıldırım’a göre yapılması gereken ise, zaten birbirinden farklı şeyler olan sosyal politika ve ÇEEİ’nin ayrı bölümler olarak yeniden örgütlenmesidir (2008: 58-63). Yıldırım bir taraftan sosyal politika ve ÇEEİ’yi birbirinden ayrı tutarak ÇEEİ üzerine düşüncelerini ifade ederken, diğer taraftan da Makal’ın sosyal politikanın uzun bir geleneğe sahip olduğu tezine, ÇEEİ’nin böyle bir geleneği olmadığını ifade ederek karşı çıkmaktadır!

Bu tartışmada öne çıkan bir başka konu da, sosyal politika disiplinine alan dışından bazı çevrelerin el atmaya başlamasıdır. Makal’a göre, buradaki temel sorun, sosyal politika disiplinine alan dışından yükselen bu ilgi değil, -Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun sosyal politikayı neredeyse sosyal yardımlarla özdeşleştiren anlayışında olduğu gibi- ilginin içeriğidir (2008: 36). Buna, sosyal politikayı nafaka türünden yardımlarla eş tutan dinsel örgütlerin ilgisini de eklemek gerekmektedir.(1) Bu tartışma üzerine söylenecek çok şey var, ancak, burada daha fazlasını söyleme olanağına sahip değiliz.

Sosyal politika disiplininin 1980 sonrası, bir manipülasyonla, paradigma değişikliğine zorlanması son değil, başlangıçtır. Gerçek amacın, disiplini tümden tasfiye etmek olduğu bilinmektedir. Sosyal politikadan ÇEEİ’ye, şimdi de hem içeriden hem dışarından ÇEEİ’den İKY’ye dönüşme talebi, söz konusu tasfiye sürecinin dolaylı yoldan hayata geçirilmesi çabalarından başka bir şey değildir. ÇEEİ bölümlerinin, yirmi yılı aşkın bir zamandır sürdürdüğü ve bir türlü nihayete erdiremediği kendi iç sorgulamasının en başta gelen nedeni budur. Bu alanda bilimsel bilgi üretmeyi, genç akademisyenlerin ilgi göstermesini, gösterenlerin ise yazıp çizdiklerinin -piyasanın isteklerine uygun olanlar dışında- varolan dergilerin hakem değerlendirme sürecinden geçmesini, düzenli kongre-konferans gibi bilimsel etkinlikler gerçekleştirmeyi ve bilimsel dergiler çıkarmayı, …v.s.’yi engelleyen de bundan başkası değildir.

Bir tarafta bu gürültü patırtı devam ederken, diğer tarafta buna inat sosyal politika içerikli “Çalışma Ortamı” dergisi 100. sayısına ulaştı. Her iki ayda bir çıkan Çalışma Ortamı, Mart 1992’de çıkan ilk sayısından beri 100. sayıya ulaşana dek yayın hayatını kesintisiz bir şekilde sürdürmüştür. İlk sayıda, “ÇALIŞMA ORTAMI dergisinin amacı, doğruları hep birlikte bulup, doğruların yaşama geçmesini de hep birlikte sağlayabilmemiz için bir ortam oluşturmaktır… Derginin dağıtım ilkeleri de, özellikleri de, kendi kendini finanse edebilecek, dolayısıyla yaşam süresini uzatacak şekilde tasarlanmaya çalışılmıştır” (Çalışma Ortamı, Mart 1992) denilmektedir. Yaşam süresinin hiç bitmemesini umuyor ve diliyoruz.

Türkiye’de sosyal politika disiplininin yeşermeye başladığı ilk yıllarda (1946-48) İstanbul Üniversitesi bünyesinde yayın hayatına başlayan Sosyal Siyaset Konferansları ve Çalışma Bakanlığı tarafından yayınlanan Çalışma Dergisi bu alandaki ilklerdir. Sosyal politikadan ÇEEİ’ye zoraki dönüşüm, alanın zaten cılız olan dergi, kongre vb. pratiklerini de kesintiye uğratmıştır. Bu kesintiden sonra işçi ve işveren sendikalarının -çoğu haber bülteni ya da magazin niteliğinde olan- yayın organlarının bu alanda ağırlıkta olduğu görülmektedir. Bugünkü duruma bakıldığında, sosyal politika alanında yayın hayatını sürdüren, ulusal bilimsel dergiler arasında şunlar yer almaktadır: Yayın hayatına yeniden başlayan Sosyal Siyaset Konferansları, İş Hukuku ve İktisat Dergisi (Kamu-İş -Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası), İş Hukuku ve İktisat Dergisi (TÜHİS -Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası), Çimento İşveren Dergisi (ÇEİS -Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası), TİSK Akademi Dergisi (TİSK -Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu), İş-Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi (E-Dergi), Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi (Sosyal Güvenlik Müfettişleri Derneği), Çalışma ve Toplum Dergisi (Birleşik Metal-İş -Birleşik Metal İşçileri Sendikası) ve Çalışma Ortamı Dergisi (Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı).(2)

Görüldüğü gibi işveren sendikalarının dört dergisine karşın işçi sendikalarının yalnızca bir dergisi bulunmaktadır.(3) Bu durum, dergilerde hem belli bazı konuların dışındaki konulara yer verilmemesi hem de yer verilen konuların yalnızca belli bir perspektiften değerlendirilmesi gibi bir risk doğurmaktadır. Bu da dergilerin bilimselliğini önemli ölçüde zedelemektedir. Çalışma Ortamı, sendika dergilerinin dışında yayın hayatını sürdüren birkaç bilimsel hakemli dergiden biridir. Böyle bir ortamda, Çalışma Ortamı’nın yüzüncü sayıya ulaşmış olması birçok yönden düşündürücüdür.

Varolan koşullarda; a) Ekonomik güce sahip olmadan, b) Popüler kültür yönelimli bir çizgide durmadan, c) Egemen sınıf/güçlerin istediği yönde hareket etmeden ve d) Avrupa Birliği, Dünya Bankası vb. kaynaklı uluslararası fonlardan beslenmeden yayın hayatını kesintisiz bir şekilde sürdürmek son derece zor bir iştir. Ekonomik bakımdan kendi yağında kavrulan ve b,c,d’ye de aykırı bir içerikte olan Çalışma Ortamı’nın yalnızca nicel başarısı bile kayda değerdir. Bununla birlikte 100.sayının yalnızca nicel bir başarının ötesinde, çok daha fazla anlamı ve önemi vardır.

Çalışma Ortamı, sosyal politika disiplinini tasfiye etme çabalarının ardından ve bu çabalara bir karşı duruş olarak yayın hayatına başlamıştır. Sendika yayın organları bunu yasal bir zorunluluğu yerine getirmek için yaparken, Çalışma Ortamı tamamen gönüllülük ve toplumsal çıkar temelinde faaliyette bulunan Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın bir ürünüdür.

Çalışma Ortamı, bir sınırlandırmaya gitmeden, sosyal politika alanına bir bütün olarak bakmaktadır. Bugüne kadar bazı konular diğerlerine göre daha fazla yer almış olması bunu değiştirmez. Alana olan ilgisi yalnızca belli bazı konularla sınırlı kalmadığı gibi, tartışmadan belli görüşleri dikte eden bir yaklaşımı da benimsemiyor. Daha ikinci sayısında bu açıkça ifade edilmektedir: “Birbirine aykırı görüşlerin yan yana sunulabildiği bir ortamı yaratmalıyız… Hiç kuşkusuz amacımız, bir düşünceyi empoze etmek değil. Tartışmak için bir taban oluşturmak” (Çalışma Ortamı, Mayıs 1992).

Son zamanlarda, Türk sosyal bilim çevrelerinde yürütülen tartışmaların odak noktasını oluşturan bir sorun var. “Gerçekliğin düşünsel soyutlaması olan kavramların, kimi zaman gerçekliğin önüne geçip, bizzat gerçekliği bir tür yoruma dönüştürmeleri burjuva düşünsel pratiğine hiç de yabancı değildir” şeklinde Köse ve Bahçe (2008: 1) tarafından da dillendirilen bu sorunla, artık kimi zaman değil, sıkça karşılaşmaktayız. Üstelik bunun artık sol gelenekten gelen bazılarının düşünsel pratiklerinde de yer almaya başladığı görülmektedir. Tam da bu noktada, Fişek Enstitüsü’nün ve onun yayın organı olan Çalışma Ortamı’nın gerçeklikten hiçbir zaman kopmayan yönüne değinmek gerekmektedir. Gerçeklikten asla kopmazken, onu kavramsal ve kuramsal düzlemden de asla soyutlamaz. En önemlisi, gerçekliği verili olarak değil, eleştirel bir yaklaşımla ele alıp onu yeniden biçimlendirme çabasıdır. Kısacası, kavramsal ve kuramsal düzlemde boy gösterip ortadan kaybolmaz, kolları sıvayıp bunu pratiğe aktarmak için elinden gelen çabayı harcamaktan sakınmaz. Çalışma Ortamı dergisinin yanında kitap çalışmaları, düşünce ortamı etkinliği, yeni başlayan ve devamı gelecek olan sempozyumlar, yoğun ve etkin bir şekilde kullanılan internet sayfası ve ağırlıklı olarak sosyal politika alanındaki çalışmalardan oluşan internet erişimli kütüphanesi söz konusu çabanın örnekleridir. Sahaya inilerek bütün bunları pratiğe aktarmaya dönük çabaları ise, burada yazmak ya da okumaktansa, yerinde görmek daha anlamlıdır. Pratiğe dönük çabalar, sınıf çelişkisi soyutlamasının somutlaştığı üretim alanlarında (örneğin Ankara’da İvedik ve Sincan Organize Sanayi Bölgelerinde) ve gecekondu bölgelerinde (örneğin Ankara’da Türközü-Boztepe’deki genç kız evinde) görülebilir. Bunların “bütün” içerisindeki payı ne kadar? gibi eleştirel bir soru ile karşılaşma olasılığı yüksektir. Bu türden eleştiriler yöneltmek yerine, bir ucundan tutularak bu çabaların yaygınlaştırılmasına katkı verilirse, işte o zaman, “bütün”e olmasa bile, bütün içerisinde çok büyük bir kesime ulaşılabilecektir.

Birçok bilimsel dergi toplumdan kopuktur. Böyle olunca da, dergilerde yer alan çalışmalar; asıl ulaşması gereken geniş toplum kesimlerine “sosyal politikanın öznesi olan geniş kitlelere” ulaşmamakta, yalnızca çok küçük bir grup akademisyen kesimin kendi içinde tartıştığı bir etkinliğe dönüşmektedir. Çalışma Ortamı, yalnızca küçük bir grup akademisyen tarafından değil, toplumun birçok farklı kesimleri tarafından da okunan bir dergi olma özelliğine ve ayrıcalığına sahip bulunmaktadır. Üstelik bunu bilimselliğinden ödün vermeden yapabilmektedir. Kullandığı dil ve yazı uzunluğu, derginin anlaşılırlığını artıran ve bu sayede geniş kitlelere ulaşmasının sağlayan önemli bir etken. Geniş kitlelere ulaşma çabasının kaynağında yatan düşünce nedir? sorusunu sormadan geçemiyoruz. Sorunun yanıtını Fişek Enstitüsü şöyle veriyor: “Dergi çevresi, sosyal politikanın ancak toplum içinde yapılan çalışmalardan doğarsa ve toplum sahiplenirse kalıcı olacağına inanıyor.” Yanıt yeterince açık ve aynı derecede de doyurucudur.

Mart 1992’den beri aralıksız/soluksuz bir şekilde, yukarıda üzerine bastırarak vurguladığımız koşullara inat yayın hayatını sürdüren; deyim yerindeyse “küresel kapitalizmin yayın şartlarına/koşullarına meydan okuyan” bir şekilde ve insan onuruna yaraşır bir yaşamı hedef seçen sosyal politikadan ödün vermeyen bir dergidir; Çalışma Ortamı.

ÇEEİ bölümünün varlığını sorgulayan akademik çevrelerin en büyük eleştirileri; kendilerine ait dergi ve kongrelerinin olmayışı üzerine yoğunlaşmaktadır. 100. sayısını büyük ve haklı bir gururla okuyucusuna sunan Çalışma Ortamı; hem küresel kapitalizmin rekabet koşullarına, hem de disiplinin varlığını sorgulayıp, dönüştürme çabaları içerisinde olan çevrelere, bilimsel alanda bir meydan okuma niteliğindedir.

Dipnotlar

(1) Birçok üniversitede yeni yapılanmakta olan ÇEEİ bölümleri, başka disiplinlerde kadro sıkıntısı çeken akademisyenlerin de iştahını kabartmaktadır. Bu akademisyenlerin, ÇEEİ’deki boş kadrolara yerleşirken, “aslında alan değişikliğini kadro için değil, sosyal politika disiplinine ilgi duydukları için” yaptıklarını kanıtlamak için çalakalem yazdıkları ders kitabı, makale vb. çalışmalar mutlaka görülmelidir! Bunların yeni bir örneğini görmemizi sağlayan İlker İnan Akçay’a teşekkür etmek isteriz.

(2) Bu alanda yayın hayatına son vermiş olan dergiler arasında, Emek Araştırma Dergisi (Genel-İş -Türkiye Genel Hizmetler İşçileri Sendikası), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Dergisi (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı), İş Hukuku Uygulamaları Dergisi ve Çalışma ve İş Dergisi sayılabilir. Ancak, bu konuda sağlıklı bir kayıt sistemi olmadığı için gözden kaçırdığımız dergilerin olması büyük bir olasılıktır.

(3) İşçi sendikalarının kayda değer bazı bilimsel yayın faaliyetleri (örnek olarak Türkİş ve Petrol-İş tarafından çıkartılan yıllıklar ve diğer kitaplar gösterilebilir) bulunmaktadır. Ancak, düzenli olarak çıkartılan bilimsel hakemli dergi olarak şu anda yalnızca Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Çalışma ve Toplum dergisi bulunmaktadır.

Kaynaklar

ÇALIŞMA ORTAMI, “Çıkarken,” Sayı: 1, Mart, 1992.

ÇALIŞMA ORTAMI, “Bizden Size,” Sayı: 2, Mayıs, 1992

KÖSE A. Haşim ve BAHÇE Serdal, (2008), “Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi GETA Tartışma Metinleri, No: 107.

MAKAL Ahmet, (2008), “Çeyrek Yüzyılın İçinden Kendimize Bakmak: Kuruluşlarının 25. Yılında Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümleri Üzerine Bir Değerlendirme,” Çalışma İlişkileri Kongresi, Türk-İş – Kocaeli Üniversitesi, (25-27 Mayıs 2007, İzmit), Türk-İş Yayını, Ankara, s. 19-41.

ÖZUĞURLU, Metin (2003), “Sosyal Politikanın Dönüşümü ya da Sıfatın Suretten Kopuşu”, Mülkiye, Sosyal Politika Özel Sayısı (Cilt: XXVII, Sayı: 239) (Ankara): 59-74.

YILDIRIM Engin, (2008), “Bizim Alanın Serencamı,” Çalışma İlişkileri Kongresi, Türkİş – Kocaeli Üniversitesi, (25-27 Mayıs 2007, İzmit), Türk-İş Yayını, Ankara, s. 42-66.

* Arş. Gör., Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı Gönüllüsü

** Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı Gönüllüsü

Tags: , , ,

Arşivler