Sendikal Etik Üstüne

 

Sendikal etik oldukça netameli ve kadim bir tartışma başlığı. Bu nedenle kapsamlı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Burada sadece konuya giriş babında ve biraz dağınık saptamalar yapmakla yetineceğim. Sendikal alan siyaset alanı ile birlikte etik sorunların en çok yaşandığı ve tartışıldığı alanlardan biri. Daha çok sendikacıların pratiklerinden, davranışlarından ve ilişkilerinden hareketle sendikal etik sık sık gündeme gelmekte. Sendikal etikten söz ederken belki de öncelikle vurgulanması gereken husus sendikacılığın bir meslek olmadığıdır Bu nedenle çeşitli meslek alanlarında olduğu gibi bir sendikacılık deontolojisinden söz etmek oldukça zordur. Meslekleşme sorunu belki de sendikal alanın önde gelen etik sorunudur.

Eski Türk-İş Başkanlarından Seyfi Demirsoy’un “sendikacılık çileli meslektir, ideali olanların işidir” sözü bu açıdan dikkate değerdir ve konuya giriş yapmak için oldukça elverişlidir. Demirsoy’un sözü sendikal etik açısından çok ciddi bir hatayı ve -ne ilginçtir ki- bir o kadar da önemli bir doğruyu içeriyor. Yanlış olan sendikacılığın meslek olarak algılanmasıdır. Sendikacılığın büyük ölçüde bir “ideal” meselesi olduğu söylenebilir. Demirsoy’un sözündeki çelişki sendikal alanın önemli etik sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sendikacılık bir meslek olarak algılandığında önemli etik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Meslek olmayan bir faaliyetin meslekmiş gibi icra edilmesi başlı başına bir sorun alanı. Bir mesleki faaliyet açısından doğru veya iyi olarak kabul edilebilecek bir davranış sendikacılık söz konusu olduğunda yanlış ve kötü olabilir. Mesleki davranışlar için söz konusu olan “profesyonellik” ve “rasyonellik” sendikal faaliyet için her zaman söz konusu olamaz. Sendikacılığın “adanmışlık” ve özveri boyutu herhangi bir meslek ile karşılaştırmayı zorlaştırmaktadır. Öte yandan bir meslek olmayan sendikacılık bir meslekmiş gibi icra edilirken herhangi deontolojiden en uzak alan olarak ortaya çıkmaktadır.

Sendikacılık alanında doğru veya yanlış, iyi veya kötü nasıl saptanacak? Etik söz konusu olduğunda görecelilik ve tarihsellik göz ardı edilmemesi gereken etkenlerdir. Bu görecelilik bir yandan tarihsel-toplumsal gelişmeye öte yandan zihniyet dünyasına ve ideolojiye ilişkindir. Örneğin “bırakınız yapsınlar” anlayışına dayalı bir toplumsal-siyasal sistem ve zihniyet dünyasının etiği ile toplumcu-kamucu bir zihniyetin etiği oldukça farklı olacaktır. İnsanların yoksulluklarını onların tembelliklerine, doğalarına bağlayan zihniyet ile bunu toplumsal bir sorun olarak gören zihniyetin etiği farklı olacaktır. Etiğin tarihselliği de göz ardı edilmemelidir. Macar iktisat tarihçisi Karl Polanyi, toplumun kendisi büyük bir felaketle karşı karşıya olmadığı sürece geleneksel toplumlarda hiç kimsenin açlıktan öldüğünün görülmediğini vurgular. Oysa modern toplumda birey açlıktan ölebilir. Bu görecelilik sendikal etik açısından da geçerlidir. Sendikacının zihniyet dünyası-ideolojisi onun davranışlarını etkileyecektir.

Sendikacılık etiği ile siyaset etiği ile önemli ölçüde örtüşmektedir. Çünkü her ikisinde de bir örgüt, güç ilişkisi, yöneten-yönetilen ilişkisi, bürokrasi ve gücün kötüye kullanımı gibi sorun alanları söz konusu. İktidar şımartır. Sendikal iktidar daha da şımartabilir. Michels, belirli bir dereceye kadar merkezileşmiş bir bürokrasinin işçi hareketini demokrasiden saptırabileceğini ve sendikalarda işçilerin çoğunluğunun onaylamadığı bir eylem hattının başlatılmasının ve sürdürülmesinin siyasi partilerden daha kolay olduğunu yazmaktadır. Gerçekten de sendikalarda oligarşik eğilimlerin ortaya çıkması ve güçlenmesi siyasi partilere göre daha yaygındır. Çünkü siyasi partiler daha homojen bir ideolojik-kültürel üye bileşimine sahiptir ve gönüllülük nedeniyle hesap sorma eğilimi daha yüksektir. Oysa birer “çıkar” örgütü olarak sendikalarda iktidarın yoğunlaşması ve kötüye kullanılmasının yolları daha açıktır. Üstelik sendika yönetimi üyenin beklentilerini belirli bir düzeye kadar karşıladığı sürece, sendikal iktidarın anti-demokratik ve etik olmayan icraatları ciddi bir sorun haline gelmemektedir. Örneğin ABD’nin en tartışmalı ve mafya ile iç içe sendika liderlerinden biri olan Sürücüler Sendikası (Teamsters) lideri Jimmy Hoffa üyeleri tarafından çok tutulan sendika liderlerinden biriydi. Hoffa’nın bu konumunu ABD sendikacılığın özelliklerinde aramak yanlış olmayacaktır. Siyasete uzak, meslekleşmiş bir sendikacılık tarzının sonucudur Hoffa’ya duyulan bağlılık. Oysa Kıta Avrupası merkezli sendikacılıkta “meslek” algısı daha düşük, görev ve mücadele algısı, siyasal algı daha yüksektir. Kuşkusuz bu farkın ortaya çıkmasında Avrupa işçi hareketinin tarihsel deneyimin önemli bir etkisi olsa gerektir.

Sendikal etik tartışılırken unutulmaması gereken bir diğer nokta sendikacılığın kamusal nitelikli bir faaliyet olmasıdır. Çalışanların ortak yararının savunulması ve bunun için çaba harcanması gibi ayırt edici bir boyutu vardır. Bu nedenle sendikal faaliyet yürütenlerin davranışlarında “kamu yararı”nın gözetilmesi önemli bir faktördür. Çalışanların haklarının korunması kamusal nitelikli bir faaliyettir.

Sendikal etik sorunlar sendikacılığın çeşitli alanlarda ortaya çıkmaktadır. Genel olarak gücün ve yetkinin kötüye kullanılması olarak ifade edilebilecek bu sorunlar geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Kuşkusuz akçalı sorunlar sendikal etiğin en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Tıpkı siyasal alanda olduğu gibi etkin bir örgüt içi demokrasi ve denetim sürecinin işlemediği sendikalarda akçalı etik sorunlar yaygın olarak ortaya çıkabilmektedir. Bunlar kriminal olaylardan yasal ama etik olmayan vakalara kadar geniş bir katalog oluşturmaktadır. Öte yandan sendikacılığın –özellikle işçi hareketinin güçlü olmadığı ülkelerde- bir sosyal mobilite işlevi görmesi nedeniyle sendikacılık Weberyen anlamda bir statü anlamına gelmektedir. Bu nedenle bu statünün sembolleri, davranış kalıpları ritüelleri oluşmaktadır. Demokratik bir örgütsel yaşam kültürünün gelişmemesi nedeniyle sendika liderlikleri otoriter tek adam yönetimlerine evrilebilmektedir. Çürüme, yozlaşma ve yolsuzluk bu yapı ile paralel artmaktadır.

Aleniyet yokluğu, yeniden seçilmek için seçim mekanizmaları ile oynanması ve demokrasinin kötüye kullanılması, işverenle ilişkilerde yaşanan sorunlar –sarı sendikacılık- devlet-siyaset ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar –güdümlü sendikacılık-, sendika içi hayatta ortaya çıkan sorunlar, çalışanlarla ilişkiler, keyfilikler, usulsüzlükler gibi çok sayıda etik sorun alanı ortaya çıkmaktadır.

Kuşkusuz bu sorunları sadece yapısal sorunlar olarak ele almak yeterince açıklayıcı olmayacaktır. Sendikacıların kişisel tutumu, zihniyeti, kişiliği ve dünya görüşü de bu etik sorunların boyutlarını etkilemektedir. Kişiyi çevreleyen koşullar bir “karakter aşınması” yaratabileceği gibi önemli bir iç denetim ve vicdani sorumluluk da yaratmaktadır. Sendikacının iç dünyası, müktesebatı ve kişiliği de önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer çevresel koşullar oldukça farklı sendikal tipolojiler ortaya koyabilmektedir.

Sendikal alan bir mesleki faaliyetin ötesinde büyük ölçüde bir “dava” alanıdır. Bu nedenle doğru-yanlış, iyi-kötü gibi etik ayırımlara çok daha hassastır. Ödev ahlakının, görev ahlakının çok daha önemli olduğu bir alandır. Sendikal etik, çoğu kez egemen olan ile çatışmayı da gerektirir. Bir savunma ve hak arama örgütü olarak sendikaların faaliyetlerin hak ve adalet önemli bir yer tutmak zorundadır.  Sendikacılık doğası gereği piyasa ile mücadele halindedir. Bu yüzden piyasanın tahrip ettiği toplumsal-kamusal değerleri savunmak ve piyasa-dışı bir etiği savunmak sendikal alandan beklenmelidir.

*  Yard. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi İİBF

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , ,

Arşivler