Emirali Karadoğan
Türkiye’de ilk sendika yasasından beri sendikaların siyaset yapması yasak olsa da, fiiliyatta hep bir iç içelik söz konusu olmuş, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde de bu durum zirveye çıkmıştır. Bu yazı da söz konusu iç içeliği AKP’nin iktidarı süresince işçi ve kamu görevlileri (memur) sendikaları üzerinden diğer bir ifade ile AKP – HAK-İŞ –Memur-Sen ilişkisi üzerinden ortaya koymaktadır.
Kuşkusuz sendika siyaset ilişkisi hem ulusal hem de uluslararası literatürde de çok tartışılan bir konu olmuştur (Işıklı, 2005; Çelik, 2010; Tuna, 1955; Windmuller, 1960). Özellikle Türk-İş’in Tüzüğünde yer alan “partiler üstü politika” hükmü üzerinden sendikaların siyasetle organik bağ kurup kurmaması hep tartışıla gelmiştir.
Türkiye’de sendikal hareketin temsil düzeyi 20 yıl önce AKP iktidarı öncesi çok mu iyi bir seviyedeydi? Sendikalar çok daha mı güçlüydü? Sendikaların üzerindeki baskılar daha mı azdı? Makbul sendikalar yok muydu? vb. sorular arttırılabilir. Bu çalışmada bu sorunların tümüne yanıt vermek elbette mümkün değil. Amacımız en azından 20 yılı aşan bir süre boyunca iktidarda kalmış AKP döneminde sendikaların temsil düzeyindeki gelişmeler üzerinden bir çözümleme yapmak. AKP, iktidarı boyunca Siyasal İslam’a uygun bir toplum hedefi doğrultusunda tüm alanları domine etmeye çalıştı. Sendikal alanı da özellikle kamudaki örgütlenmesinin bir parçası olarak gördü ve destekledi.
Sendikal durumumuz pek iç açıcı değil!
Yukarıda sorduğumuz soruların yanıtına geçmeden önce mevcut sendikal alana ilişkin güncel duruma bir göz atmakta yarar var. Açıkça ifade edelim ki Türkiye’deki sendikalaşma oranları çok da iç açıcı değil. ÇSGB tarafından yayımlanan üye sayılarına göre, 2023 Ocak itibariyle sendikalaşabilecek toplam işçi sayısı 16.163.549’dur. İşçilerin sadece %14,42’si yani 2.330.988’i sendikalı. Bu sayı ve oran da bizi yanıltmasın, gerçek anlamda sendikalı, diğer bir ifade ile sendikalı olup toplu iş sözleşmesi kapsamında olan işçi sayısı ve oranı daha düşük. İfade dilen %14,42’nin bileşimine bakarsak; % 7,19’u kamu sektöründe, % 6,51’i de özel sektörde çalışan sendika üyesi işçilerdir. Sektör bilgisi bulunamayan sendika üyesi işçilerin payı % 0,72’dir. Kamu sektöründe çalışan 1.458.432 işçinin %79,76’sı sendika üyesidir. Özel sektörde ise 14.746.491 işçinin sadece %7,13’ü sendika üyesidir. Diğer yandan Türkiye’de %25’in üzerinde kayıt dışı istihdam söz konusu. Bu grupta çalışanların da sendikasız olduğunu düşünürsek, sendikal tablonun görünenden daha da kötü olduğu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla kamu sektöründeki sendikalaşma oranı genel bir çerçeve için bir yanılsama oluşturmaktadır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, özel sektörde sendikalaşma oranı dipte. Yani neredeyse örgütsüz ve sendikal haklardan yoksun bir özel sektörden bahsediyoruz.
Kamu görevlilerinin (Memurların) sendikalaşma oranı ise işçilere oranla daha yüksek: %72. (ÇSGB, 2023). Ancak kamudaki sendikal hakların tam anlamıyla kullanımından bahsetmek de ne yazık ki mümkün değildir: Grev hakkı olmadan sadece toplu sözleşme görüşmelerinden ve en son sözü neredeyse hükümetin söylediği bir sözleşme düzeni. Her ne kadar Anayasanın 90. Maddesi temelinde bir haktan bahsedilebilinse de somut gerçeklik bunun varlığını da belirsizleştiriyor. Dolayısıyla grev hakkının uluslararası sözleşmeden kaynaklı dayanakları da Türkiye’deki uygulama pratiği açısından pek çözüm ürettiği söylenemez (En azından bu satırlar yazıldığı güne kadar, kamu görevlileri bu yönde bir irade ortaya koy(a)mamışlardır).
AKP’de kamu ve özel sektör ayrımı: İki sektör iki farklı tutum
20 yıllık AKP iktidarı döneminde genel bir sendikal tutumdan bahsetmek mümkün değil. Bundaki temel savımız, AKP’nin, kamuda örgütlenen çalışanlar söz konusu olduğunda çalışma ve sendikal mevzuatı uyguladığını (ancak burada adil bir şekilde uygulamadığını aşağıda açıklayacağız), buna karşın, özel sektörde ise, tam aksi yönde, çalışandan değil, sermayeden yana tavır takındığını ve bu yönde düzenlemeler yaptığını belirtmek gerek. Dolayısıyla AKP iktidarı kamuda çalışanların sendikalaşmasını ve sendikaları kendi ideolojisine uygun bir şekilde harekete geçirip desteklerken özel sektörde ise sendikal hak ve güvenceleri görmezden gelmiştir. Yazımızın sayfa kısıtı nedeniyle detaya girmeyeceğimizi ifade etmeliyiz. Ancak 20 yılı aşkın AKP iktidarı döneminde 20’nin üzerinde grev, erteleme adı altında yasaklanmıştır. AKP dönemi, 1963 yılından, diğer bir ifade ile, grev hakkının yasal varlığından bu yana greve katılımın en düşük olduğu dönem olarak kayıtlara geçmiştir (Çelik, 2022a). Hatta, AKP iktidarı, ilk ağızdan, grev yasaklamalarını, “Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz.” ifadeleri ile işverenlere bir müjde/güvence olarak sunuyordu (www.evrensel.net., 2017). 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu işçiden ve sendikalardan çok işvereni gözeten kollayan bir içeriğe sahiptir. Kısaca, AKP hükümeti, özel sektörün işçiler üzerindeki sendikal baskı ve engellemelerine duyarsız kaldı ve sermaye yanlı düzenlemeler yaptı.
Ancak şunu da açıkça ifade edelim, siyasi iktidarın sermaye yanlısı tutumu mevcut sendikaları da kendisine biat edecek konuma getirmek için sendikal rekabeti kızıştıran bir pozisyon aldı. Çünkü bir yandan neoliberal piyasa ekonomisi ilkelerine uygun hareket ederken, diğer yandan siyasal İslam ideolojisine dönük toplum inşasının sendikal ayağına makbul sendikaları kurup güçlendirerek ulaşmaya çalıştı.
AKP kendi toplumsal kurumlarını inşaa ederek işe başladı
AKP iktidara gelir gelmez kurumları da kendi amacı ve ideolojisi (muhafazakar liberal sentez) çerçevesinde biçimlendirmeye başladı. Daha sonraki yıllarda da tanık olacağımız gibi, kendisine muhalif olan bir çok hükümet dışı kuruluşa (STK, meslek odaları, sendika vb.) kendi çizgisine çekmek için diğer bir ifade ile kendisine ‘biat’ etmesine yönelik yasal düzenlemeler de dahil olmak üzere bir çok şekilde müdahale etmeye çalıştı. Hatta birçok siyasi parti (Has parti, Anap, Doğruyol) ve meslek odasının başkanlarını (Türkiye Barolar Birliği başkanı) kendi saflarına çekerek kurumları kendisine bağlamaya çalıştı. Tabi bu müdahaleden sendikalar da azade değildi, hatta ilk müdahale edilenlerin başındaydı.
Sendikalara ilk müdahale kamuda örgütlü olan işçilerin, kendisine ideolojik olarak yakın gördüğü (Siyasal İslam) Hak-İş Konfederasyonuna bağlı işçi sendikalarında yoğunlaşmasını sağlamaya yönelikti. İlk müdahale Türk-İş’e bağlı Türkiye Orman-İşçileri Sendikası (Orman-İş) üyesi ve kamuda çalışan orman işçilerinin Hak-İş’e bağlı yeni kurulan Öz-Orman-İş Sendikasına siyasi ve bürokratik baskı ile geçirilmesi ile başladı. Sadece 26 Temmuz – 3 Ağustos 2004 tarihleri arasında toplam 15 bin 254 orman işçisi, baskılarla Orman-İş Sendikasından istifa ettirildi (Orman-İş, 2015). Orman-İş üzerinden başlayan sendika kıyımı daha sonra Kamu işyerlerinde örgütlü olan ve Hak-İş’e bağlı olmayan neredeyse tüm iş kollarına sirayet etti. Örnek mi? Anadolu Ajansı Türkiye Gazeteciler Sendikasından (TGS) Medya-İş’e; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Yazma Eserler Kurumu, Kırıkkale Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Spor Toto Teşkilatı, Mustafa Kemal Üniversitesi Tez-Koop-İş’ten Öz Büro-İş’e; Devlet Malzeme Ofisi, Başbakanlık Basım Evi (sonra kapandı), TÜİK Matbaası Basın-İş Sendikasından Medya-İş’e; Gaziantep Belediyesi Şirketi Gazi-Ulaş çalışanları Tümtis Sendikasından, Öz Taşıma-İş’e geçirildi.
Belediyelerden geçenleri takip etmek ise pek mümkün görünmüyor; AKP geçmişten bugüne kazandığı neredeyse tüm belediyelerde Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş Sendikasını yetkili kılmak için elinden gelen siyasi ve bürokratik baskı ve desteği esirgememiştir.
Hak-İş’in asimetrik yükselişi aşağıdaki grafikte net bir şekilde izlenebilir: 2013’te 160 binlerde olan üye sayısı 2023 Ocak ayında 785 binlere çıkmıştır[1]. 10 yıllık periyotta üye sayısını yüzde 471 oranında, diğer bir ifade ile neredeyse 5 kat büyümüştür. Bu artış oranına göre, diğerleri, tabiri caizse, yerinde saymıştır.
Hak-İş’in ve sendikalarındaki bu üye artışının temel dinamiğini hiç kuşku yok ki kamu sektöründeki siyaset-sendika ilişkisi oluşturmaktadır. AKP iktidara geldiğinde kamudaki işyerlerini Hak-İş’in sendikalarına kaydırmakla kalmayıp, sonrasında yapılan düzenlemelerle istihdam edilen işçileri de yine Hak-İş’in bağlı sendikalarına yönlendirmiştir. Kamudaki işçi işsiz kalma, hatta terörist ilan edilmekle Hak-İş üyesi olma arasında sıkıştırılmıştır.
Türkiye’nin en büyük sorunu haline gelmiş ve 2017 sonu itibariyle, sözde “kadro” verilen taşeron işçilerinin hangi sendikaya üye olacağı da sadece sendikalar arası değil, siyasi iktidarın da mücadele ve müdahale alanı haline gelmiştir. Siyasi iktidar kamudaki yaptırım gücünü kullanarak bürokrasideki temsilcileriyle, kadroya geçirilen işçileri kendisine yakın gördüğü ve her politikasını destekleyen Hak-İş üyesi sendikalara yönlendirmiştir. Sanırız en çarpıcı örnek sağlık sektöründe karşımıza çıkıyor. Aşağıda bir kesitini aldığımız üye artış trendi bizlere bir fikir verir diye düşünüyoruz. 2017 Aralık’ındaki düzenleme kamudaki taşeron işçilerinin hangi işkolunda yer alacaklarını ve bir bakıma toplu sözleşme yapma haklarını 2020 yılının Kasım ayına bırakmıştı. Bu bir bakıma çalışan işçilerin de hangi sendikaya üye olacaklarının kararının verilmesi süreciydi. Görüleceği gibi 2020 yılında 42.097 üyeye sahip Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş Sendikası, Kasım 2020 sonrası ilk sendikalara dair ilk istatistiki dönem olan Ocak 2021’de üye sayısını 185 binlere sonraki dönemde 196 binlere çıkarmıştır. Her ne kadar ilk bakışta sendikal anlamda ciddi bir örgütlenme hissi yaratsa da ne yazık ki gerçeklik bunun sendika siyaset ilişkisinin bir ürünü olduğunu bize anlatıyor.
Kamuda memur olarak görev yapan bürokratlar işçilerin hangi sendikaya üye olacaklarına dair baskı uygulamaktan da geri durmamıştır. Bu satırların yazarı da ifade edilen baskı ve zorlamayı Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi ile Kültür Bakanlığı örgütlenme süreçlerinde alanda doğrudan tecrübe etmiştir.
Hatta ÇSGB yandaş sendikalara desteğini daha da abartarak, 6356 Sayılı yasaya da aykırı bir şekilde, Tez-Koop-İş sendikasının 35 yıldır örgütlü olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı işyerlerinde, mahkeme süreci daha bitmemiş ve dosya Yargıtay’dayken, sonucu beklemeden Hak-İş’e bağlı Öz Büro-İş Sendikasına yetki vermiştir. Tez-Koop-iş Sendikasının yoğun mücadelesi sonucu yetki belgesi geri çekilmiş ve sonucunda da ÇSGB bürokratlarının ve Öz Büro-İş Sendikasının hak hukuk tanımaz tutumu mahkemece de durdurulmuştur. Ve Yargıtay da Öz Büro-İş lehine yapılan işlemi hatalı bulmuş ve Öz Büro-İş’in ÇSGB tarafından verilen yetkisini iptal etmiştir.
AKP iktidarı ile Hak-İş arasındaki kamu işyerlerindeki ilişkinin en açık işaretlerinden birisi de, Hak-İş’e bağlı sendikaların aynı düzeyde özel sektör iş yerlerinde örgütlenememiş olmasıdır. Kısacası, AKP iktidarı işçi sendikalarına yönelik stratejisinin temel ilkelerini iki başlık altında toplayabiliriz: birincisi bize yakın ve bize biat eden sendika olacak ikincisi kamuda örgütlenecek ama özel sektör işyerlerine de fazla nüfuz etmeyecek.
Kamu görevlileri yani memurlar: AKP’nin sendikal hazır kıt’aları
Memur sendikalarının kuruluşu ve siyasi etki altına alınması ise daha dramatik. Aşağıdaki grafikte net bir şekilde görünen Memur-Sen’in engellenemez yükselişinin ana motoru kuşkusuz AKP iktidarı tarafından gördüğü siyasi destektir. 2002 yılında 41 bin 871 olan üye sayısı, 2022’ye gelindiğinde 1 milyon 54 bin 642’ye çıkmıştır. Her ne kadar Memur-Sen kadar olmasa da MHP’ye yakınlığı ile bilinen Türkiye Kamu-Sen’in MHP’nin AKP Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ortağı olmasından sonra gözle görülür yükselişini de not etmek gerek. Siyasi iktidarın sendikaları dizayn operasyonu ile yandaş sendikaların asimetrik büyümesi “makbul” sendika yaratma çabası olarak da tartışılmıştır (Çelik, 2022b). Muhalif bir çizgide olan KESK ve bağlı sendikalarına yönelik baskının etkisini de grafik üzerinden takip etmek mümkündür.
2002 yılından bu yana AKP kurumlardaki kadrolaşma pratiklerinde sendikaları özenle kullanmıştır. Kendi makbul sendikalarına üye olmayanlar üzerinde yoğun bir baskı hissettirmiştir. Memur sendikalarındaki siyasi iktidar etkisinin en açık örneklerinden birisi de AKP ile birlikte yol yürümüş Fettulahçı cemaat yapısının 2010 referandumu sonrası kamusal örgütlenmesinde karşımıza çıkıyor. 2014’ten 2016’ya kadar geçen kısa sürede 30 binlere varan üye sayısına ulaşmasıdır.
Memur-Sen üyeleri aracılığı ile muhalif devlet görevlileri denetim ve gözlem altına alınmışlardır. Özellikle KESK üyeleri üzerindeki baskı dava, tutuklama ve hapisle sonuçlanan durumlar yaratmıştır. Örneğin bu süreçte KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyesi bir çok kamu görevlisi (öğretmen/akademisyen) ihraç edilmiştir.
Sonuç yerine
Türkiye’de sendikaların belli dönemlerde siyasetle yakın ilişkileri olmuştur. 1950’li yıllarda Demokrat Parti ve CHP’nin kendilerine bağlı İşçi Birlikleri oluşturarak sendikal yapılar üzerinde bir etki yaratmaya çalıştıkları bilinmektedir. Ama hiçbir dönem bu kadar iç içe geçmişlik yoktu diye düşünüyoruz. Hem işçi sendikaları üzerinden hem de kamu görevlileri / memurlar üzerinden AKP kendi politikalarını hayata geçirmeye çalıştı. Belki geçmiş dönemle bu dönem sendika siyaset ilişkisini temelde ayıran özeliği şu şekilde ifade edebiliriz: Geçmiş dönemlerde (1960-1980 ile 1990-2002) sendikalar kendi politikalarını partilere / hükümete bir baskı unsuru olarak benimsetmeye çalışırlarken (Araçsal Parti / hükümet); AKP döneminde tersi bir ilişki oluşturulmuş ve AKP kendi politikalarını ve hayal ettiği toplumu inşaa etmek için makbul sendikaları desteklemiştir (Araçsal Sendika).
Sonuç olarak AKP yılları bir çok sendika için hayatta kalma ve mücadele ile geçerken; bir kısım makbul sendika için de “balon büyüme” şeklinde geçmiştir. Önümüzde bir seçim var ve yeni dönem her alanda olduğu gibi sendikal alanda da birçok şeye gebe. Determinist bir söylem olacak ama; özellikle liyakat, mücadele ve başarı içermeyen kurum, kişi ve kazanımlar için; siyasetle gelen siyasetle gider!
Kaynakça
Çelik, A. (2022a). Memur Yoksullaştı, Memur-Sen Büyüdü!, https://bes.org.tr/2022/04/11/aziz-celik-memur-yoksullasti-memur-sen-buyudu, (Erişim tarihi: 03.04.2023)
Çelik, A. (2022b). Grevin Kökünü kuruttular!, https://www.birgun.net/haber/grevin-kokunu-kuruttular-410693, (Erişim tarihi: 06.04.2023).
Çelik, A. (2010): Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (1946-1967), İstanbul, İletişim Yayınları,
ÇSGB. (2023), Çalışma Hayatı İstatistikleri Aylık E-Bülten, https://www.csgb.gov.tr/media/90579/calisma-hayati-istatistikleri-aylik-e-bulten-subat-2023.pdf
Işıklı, A. (2005). Sendikacılık ve Siyaset, İmge Kitabevi, , Ankara.
Orman-İş (2015). Sendikamıza Darbe Nasıl Olmuştur…, http://www.ormanis.org.tr/www/TR/Printer.asp?Icerik=1122&URL=hbocom.ru (Erişim tarihi 02.04.2023).
Tuna, O. (1955). Sendikacılık ve Siyaset, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S:7, s. 105-121. İstanbul
Windmuller, J. P (1960). Amerikan Sendikalarının Siyasi Faaliyetleri, (Çev. Sabahaddin Zaim), Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, S.9. s. 18-29. İstanbul. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/9320 (Erişim tarihi: 24.04.2023).
www.evrensel.net. (2017). Erdoğan’dan İtiraf: OHAL ile Grevlere Müsaade Etmiyoruz, https://www.evrensel.net/haber/326078/erdogandan-itiraf-ohalle-grevlere-musaade-etmiyoruz, (Erişim tarihi: 06.04.2023)
[1] 6356 Sayılı STİSK’nin yayımlanması ile sendika üyelikleri 2013 yılından itibaren elektronik ortama kaydedilmeye başlandı. Bundan önceki sayılar sağlıklı olmadığı için işçi sendikalarına dair üye sayılarının değerlendirilmesinde bu tarihten sonraki veriler kullanılmaktadır.