Saya Atölyesinde Çocuk İşçi Olmak: Zehirle İç İçe, Uykuya Hasret

 

Türkiye Eylül ayında sayacıların[1] ülkenin farklı kentlerindeki eylemlerine sahne oldu. 5 Eylül’de Adana’da ücret artışı ve çalışma sürelerinin kısaltılması talebiyle başlayan eylemler anaakım medyada kendine fazla yer bulamadı. Ancak eylemler saya imalathanelerinin yaygın olduğu İstanbul, İzmir, Konya ve Antep gibi illere sıçradı ve binlerce işçinin katıldığı bir “işkolu direnişi”ne dönüştü (Durmaz, 2017).[2]Eylemlerde saya atölyelerinde çalışan çocuk işçiler de yer aldılar.

Sayanın Çocuk Eylemcileri, Çocuk İşçileri

Sayacılık işkolunda kaç çocuk işçinin çalıştığına ilişkin kesin bir sayı bulunmamaktadır. Kayıt dışılığın ve fason üretimin yaygın olduğu sektörde saya atölyelerinin, saya işçilerinin sacyısını belirlemek olanaklı değildir. Ancak kent düzeyinde yerel kaynaklara dayalı çeşitli tahminler yapılmaktadır. Sayacıların İzmir’deki eylemlerini yakından izleyen gazeteci Metehan Ud (2017), Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi’ndeki hemen hemen her atölyede çocuk işçi bulunduğunu ve site genelinde yüzlerce çocuk işçinin çalıştığını belirtmektedir. Hak İnisiyatifi’nin (2017) yerel kaynaklara dayandırdığı tahminlerine göre sadece Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesinde çalışan çocuk işçi sayısı 5 bine yakındır. Bu sayı sitedeki saya işçilerinin (45 bin kişi olduğu tahmin edilmektedir) yaklaşık %11’ine denk gelmektedir. Bu oran sektördeki çocuk işçi yoğunluğunu göstermesi açısından önemli bir göstergedir. Gazete haberleri, eylem görüntüleri ve saya işçilerini konu edinen belgeseller İzmir’deki bu tablonun diğer kentlerle önemli ölçüde benzeştiğini göstermektedir.[3]

Saya atölyelerinde çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren, havasız ve kapalı ortamlarında, sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu durum çocuk işçilerin sağlığı açısından son derece tehlikelidir. Bu tehlikelerin belki de en önemlisi, insan sağlığını tehdit eder bir yoğunluğa ulaşan kimyasallardır.

Herkesin Bildiği Sır: Saya İşkolunda Kimyasal Tehlikeler

Türkiye’de ayakkabı imalatında ağırlıklı olarak geleneksel üretim yöntemi kullanılmakta olup sektörde, küçük ve orta ölçekli imalathaneler çoğunluktadır (Hak İnisiyatifi, 2017; Gökkaya Akyol, 2016). Bu imalathanelerde işçiler gürültülü ortamlarda, yetersiz aydınlatma koşullarında, periyodik kontrolleri yapılmayan / koruyucu ekipmanları olmayan makinalarla, düzensiz ve kirli bir ortamda çalışmaktadırlar (Gökkaya Akyol, 2016). Atölyeler genellikle yeterli havalandırması bulunmayan kapalı çalışma ortamlarıdır. İşyerlerinde çalışanlar için kişisel koruyucu donanım (KKD) çoğunlukla sağlanmamaktadır ve KKD kullanımı son derece sınırlıdır.

Saya atölyelerinde işçi sağlığı açısından tehlike oluşturan solvent bazlı kimyasallar da oldukça yaygın kullanılmaktadır. Nilay Gökkaya Akyol’un (2016) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde yazdığı “Ayakkabı İmalatı Yapılan İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Risklerinin Tespiti ve Kimyasal Maruziyetin Belirlenmesi” başlıklı uzmanlık tezi, bu kimyasalların çalışma ortamlarındaki yoğunluğunun insan sağlığını tehdit eder düzeyde olduğunu ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Çalışma her ne kadar Ankara’daki küçük ve orta ölçekli dokuz ayakkabı imalathanesinde yürütülmüşse de ortaya koyduğu çalışma koşulları ve atölyelerin niteliği, Türkiye’deki imalathane ve atölyelerin modeli niteliğindedir. Bu araştırmanın bulgularının sektör ortalamasını yansıttığı rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca tez, bakanlığa bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü bünyesinde yazılmış ve aralarında kurumun genel müdür ve genel müdür yardımcılarının da yer aldığı bir jüri tarafından kabul edilmiştir. Bakanlık tezi, internet sitesinden de kullanıma açmıştır. Dolayısıyla aşağıda tezden alıntı yaparak ortaya koyacağımız tablo, başta bakanlık olmak üzere devlet ve ilgili kuruluşlar için bir sır olmaktan çıkmıştır.

Nilay Gökkaya Akyol, uzmanlık tezi kapsamında Ankara’da farklı büyüklükteki işyerlerinde çeşitli kimyasal maddelere ilişkin ölçümler yapmıştır. Bu imalathanelerin saya, montaj ve finisaj bölümlerinde çalışanların kullanılan kimyasallara maruz kalma düzeylerini kimyasal maddelerin ölçümü ile tespit etmiştir. Maruziyet düzeyleri ölçülen kimyasallar arasında benzen, n-hekzan, toluen, etilbenzen, etil asetat, aseton, metil etil keton (MEK) yer almaktadır. Aşağıda saya atölyelerindeki çalışma koşulları hakkında fikir vermesi açısından iki tehlikeli kimyasala (benzen ve n-hekzan) ilişkin Gökkaya Akyol’un tespit ettiği ölçüm değerlerine yer verilmiştir. Bu kimyasallardan benzen, birinci dereceden kanserojen bir kimyasaldır ve yüksek dozlarda maruziyet durumunda lösemiye ve aplastik anemiye  (kemik iliğinin yeterince üretilememesi) yol açmaktadır (Karadağ, 2005). N-hekzan ise sinir liflerine zarar vererek n-hekzan nöropatisi olarak nitelenen meslek hastalığına yol açmaktadır (Cantürk ve diğerleri, 2010).

Grafik 1 ve 2,  araştırmaya katılan işyerlerinin saya bölümlerinde tespit edilen benzen ve n-hekzan kimyasallarına ilişkin ölçülen değerler ile ulusal mevzuatta belirlenen sınır değerleri birlikte göstermektedir (İşyerleri harflerle gösterilmiştir). Bu grafikler incelenirken, her iki kimyasala ilişkin ulusal mevzuatta belirlenen eşik sınır değerin, pek çok ülkede uygulanan eşik sınır değerlerden daha yüksek olduğunu (Türkiye’deki işçilerin yasal olarak maruz kalabilecekleri kimyasal madde yoğunluğunun daha yüksek olduğunu) göz önünde bulundurmakta yarar vardır. Örneğin, benzen için eşik sınır değer (mg/m³) Almanya’da 1.9, İsveç’te 1.5, İsviçre’de ve İsrail’de 1.6’dır.

 

Grafik 1. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Saya Bölümlerinde Tespit Edilen Benzen Konsantrasyonlarının Dağılımı

Kaynak: Gökkaya Akyol (2016).

Grafik 2. Araştırmaya Katılan İşletmelerin Saya Bölümlerinde Tespit Edilen N- Hekzan Konsantrasyonlarının Dağılımı

Kaynak: Gökkaya Akyol (2016).

 

            Grafik 1 ve 2’de görüldüğü gibi işyerlerinde benzen ve n-hekzan maruziyeti, ulusal mevzuatla belirlenen eşik sınır değerlerin çok üzerindedir. Benzen yoğunluğu açısından sadece tek bir işyeri, n-hekzan yoğunluğu açısından da iki işyeri referans sınır değerin altındadır. Başka bir ifadeyle, kimyasalların ulusal mevzuatta izin verilen sınır değerin altında olduğu işyerleri seyrektir. İşyerlerinin tamamına yakınında kimyasalların yoğunluğu eşik sınır değerin çok üzerindedir.  Bazı işyerlerinde eşik sınır değerin 10 kat üzerine çıkılmıştır. Bu değerler pek çok ülke mevzuatında kısa süreli maruziyet için belirlenen eşik sınır değerlerin bile üzerindedir. Örneğin, benzen için söz konusu eşik sınır değer (mg/m³) Almanya’da 15.2, İsveç’te 9, Kanada’da 15.5 ve Avusturya’da 12.8dir.[4]

 

İstihdam Koşulları Durumu Daha da Ağırlaştırmaktadır

Yalnızca bu ölçüm sonuçları bile saya atölyelerinde çalışanların karşı karşıya kaldığı kimyasal tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından dehşet vericidir. Ancak durum üç sebeple bu grafiklerin ortaya koyduğundan çok daha kötüdür. Birincisi, referans sınır değerler 8 saatlik çalışma süresi gözetilerek belirlenmektedir. Yani üst sınır belirlenirken 8 saatlik çalışma ve maruziyet süresi temel alınmaktadır. Oysaki, iş kolundaki çalışma süreleri bunun çok üzerindedir. Günlük 10-12 saatlik çalışma süresi sektörün ortalamasıdır. Bu durum sadece yetişkin işçiler açısından değil çocuk işçiler için de geçerlidir. Kimi zaman bu süre 15 saate kadar uzayabilmektedir. Bazı atölyelerde çalışanların geceleri işyerinde uyumak durumunda kaldığı görülmektedir. Bu durumda kimyasala maruz kalma bütün bir güne yayılmaktadır. 60 yaşındaki atölye sahibi Cumali Can’ın şu sözleri sektördeki uzun mesai saatlerini özetlemektedir (Hak İnisiyatifi, 2017: 8): “Çalışma saatimiz yok. Elimizdeki işi bitirmeye yönelik çalışıyoruz. Uzun çalışma saatleri nedeniyle gece atölyede kalan işçi sayısı hayli fazla. Haftanın 6 günü çalışıyoruz ve evimize gidemediğimiz günler oluyor.” Bir başka saya ustası bazı işyerlerinde bu çalışma temposunun hafta sonu bile kesintiye uğramadan sürdüğünü söylüyor (Hak İnisiyatifi, 2017: 9): “Sabah 8’den akşam 10-11’e kadar çalışıyoruz. Mesai saati diye bir şey yok, iş kaçta biterse. Hafta sonları da çalışıyoruz.”

İkincisi, işçilerin kimyasal maddelere maruziyeti sadece solunum yolu ile gerçekleşmemektedir. Pek çok atölyede saya tezgâhları aynı zamanda yemeklerin yenildiği yerlerdir (Ud, 2017). Aynı şekilde saya atölyelerinde yapıştırıcıların fırça veya benzeri araçlar yerine çıplak elle sürülmesi son derece yaygındır. Bu nedenle çalışanların solunumun yanı sıra sindirim ve deri yoluyla da kimyasallara maruz kaldıkları görülmektedir.

Üçüncüsü eşik sınır değerlere uyulması işçilerin sağlığının korunması için son derece önemlidir. Bununla birlikte eşik sınır değerler tüm işçileri yeterli derecede korumaz. Bazı kişiler belirli kimyasallara karşı daha hassas olabilir ve eşik sınır değerdeki hatta eşik sınır değerin altındaki yoğunlukta kimyasallara maruz kaldıklarında çok ciddi sağlık sorunları yaşayabilirler (Soundararajan, 2011). Kimyasal maddeye karşı duyarlılığın artmasının pek çok olası nedeni vardır.  Yaş bunlardan biridir. Sayacılık işkolundaki çocuk işgücünün yoğunluğu, kimyasal tehlikenin boyutunu daha da büyütmektedir. Sayacılarla yapılan görüşmeler, pek çok çalışanın saya atölyelerinde çalışmaya 9-10 gibi çok erken yaşlarda başladığını göstermektedir. Çalışma Ortamı’nın geçen sayısında saya tezgahında uykuya dalan 9 yaşındaki çocuk bir işçinin fotoğrafını yayınlamıştık. Hatta saya atölyelerinde 7-8 yaşındaki çocukların bile çalıştırıldığına dikkat çekmiştik (Akdeniz, 2017). Bu durum, saya atölyelerinde çalışan çocukların, çok küçük yaşlardan itibaren, uzun süre ve yüksek miktarlarda kimyasala maruz kaldıklarını göstermektedir.

Sonuç Yerine

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş kazası ve meslek hastalıkları istatistiklerine bakılırsa ayakkabı imalatında meslek hastalıkları pek görülen bir durum değildir. Benzer şekilde iş kazaları da azdır. 2016 yılında ayakkabı, terlik vb. imalatında çalışanlardan iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren yoktur. Meslek hastalığına tutulan kişi sayısı ise sadece birdir. Bu kadar tehlikeli kimyasallara, uzun süre maruz kalan çalışanlarda meslek hastalıklarının ve çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmamasının hayatın olağan akışına ters olduğu açıktır. Nilay Gökkaya Akyol’ın uzmanlık tezinin bulguları, saya işçilerinin Eylül ayı içindeki eylemlerinin görünürleştirdiği çocuk işçiler ve onların çalışma koşullarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Bu eylemler, sektörde çalışan binlerce çocuk işçi için bir acil yardım çağrısıdır. İş müfettişleri, sendikalar ve kitle örgütleri bu çağrıya duyarsız kalmamalıdır. Yoksa yarın çok geç olabilir.

 

Kaynakça:

Akdeniz, E. (2017) Saya Tezgahında Düşe Yatan Çocuklar, Çalışma Ortamı, 153:5.

Cantürk, İ. A. ve diğerleri (2010). Ayakkabı Yapıcılarında N-hekzan Nöropatisinin Klinik ve Elektrofizyolojik Özellikleri, Göztepe Tıp Dergisi, (25), 3.

Durmaz, İ. S. (2017) Saya İşçilerinin Öğrendikleri ve Öğrettikleri, Teori ve Eylem Dergisi. <http://teoriveeylem.net/2017/11/saya-iscilerinin-ogrendikleri-ve-ogrettikleri/>

Gökkaya Akyol, N. (2016) Ayakkabı İmalatı Yapılan İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Risklerinin Tespiti ve Kimyasal Maruziyetin Belirlenmesi, Ankara: ÇSGB.

Hak İnisiyatifi (2017) Sayacılık Sektöründe Yaşanan Hak İhlallerine Dair Gözlem Raporu. https://hakinisiyatifi.net/wp-content/uploads/2017/10/Sayac%C4%B1l%C4%B1k-Sekt%C3%B6r%C3%BCnde-Ya%C5%9Fanan-Hak-%C4%B0hlallerine-Dair-G%C3%B6zlem-Raporu.pdf

Karadağ, Ö. K. (2015) Solvent Nedenli Sağlık Risklerinin Yönetimi, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG)7(24).

Soundararajan, S. (2011) Threshold Limit Values and their Applicability in the Realms of Chemical Exposure Control, Radiation Protection and Environment34(1), 77.

Ud, M. (2017) “Sayacı Çocuk İşçi: Haftalığım 200 Lira Olursa Mutlu Olurum!”, Evrensel Gazetesi. <https://www.evrensel.net/haber/333208/sayaci-cocuk-isci-haftaligim-200-lira-olursa-mutlu-olurum>

 

[*]Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

[1] Saya, ayakkabıların yumuşak olan üst bölümüne verilen addır. Sayacı ise doğal ya da suni deriler ile tekstil ürünlerinden kesilmiş parçaları makinelerle işleyerek ayakkabı modeline uygun hale getiren kişidir.

[2] Kısmi kazanımlarla kısa sürede sona eren bu işkolu direnişi, eylemcilerin kompozisyonu itibariyle son derece özgün bir deneyimdir. Öncelikle, bu direniş başta Suriyeliler olmak üzere göçmen emekçilerle Türkiyeli emekçilerin birlikte gerçekleştirdiği ilk kitlesel eylemdir ve birleştirici niteliğiyle emek hareketi açısından yol göstericidir. İkincisi, eylemlere saya işçilerinin yanı sıra küçük ve orta ölçekli imalathanelerin sahiplerinin de katılmış olması dikkat çekicidir. Bu olgu yan sanayi ve fason üretimin yaygın olduğu sektörde mülksüzleşme, proleterleşme örüntüleri ile birlikte düşünülmeli ve değerlendirilmelidir. Üçüncüsü, eylemler Türkiye’de çocuk işçiliği olgusunu bir kez daha tüm çarpıcılığı ile görünür kılmıştır. Sayacıların iş bıraktıkları her ilden yansıyan eylem görüntülerinde çocuk işçilerin varlığı belirgin bir biçimde göze çarpmaktadır.

 

[3] Saya işçisi çocukların çalışma koşullarını ele alan “Okul Yerine Ayakkabı” isimli belgeseli izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=ap04jeg1gWE

[4] Kimyasal maddelere farklı ülkelerdeki sınır değerleri karşılaştırmak için: http://www.dguv.de/ifa/gestis/gestis-internationale-grenzwerte-fuer-chemische-substanzen-limit-values-for-chemical-agents/index-2.jsp. Benzene ilişkin eşik sınır değerler için: http://limitvalue.ifa.dguv.de/WebForm_ueliste2.aspx.

Tags: , ,

Arşivler