Prof. Dr. Nusret H. Fişek 102 Yaşında ANMA KONUŞMASI

Değerli Toplum dostları,
Her 3 Kasım’da olduğu gibi, bu yıl da Prof. Dr. Nusret Fişek’in 102.doğum ve 26.ölüm yıldönümünde yine birlikteyiz.
“Biz bize kaldık, kendimizle… Sırtımızı dayayacak ne bir dost arar olduk, ne aşk… O iyi insanların ardından bir kova su bile dökemedik şaşkınlığımızdan… Güzel atlarını sürdüler batan güneşe doğru, toz duman!
Öyle çöllerde dımdızlak kalakaldık… Mecnun oluruz sandık, dağları görünce Ferhat dedik kendimize… Peşlerinden gidecek kadar gücümüz vardı, sorun şuydu ki; ne onlar kadar iyi olabildik. Ne de kaldığımız yalan dünyadakiler kadar kötü…
Arada kaldık, sıkıştık kendi içimizde. Zihnimizi dayadık kafatasımıza… Baş başa verdik. Beşinci günün şafağında gözlerimiz ufukta bekledik. Gülme. Yaptık işte bir cahillik… İçimize attık, göz kaçırdık, söz esirgedik. En karaktersiz renkti gri… Yoruldum, oynamıyorum…”
Hepimiz Yaşar Kemal’in dizelerindeki gibiyiz. Ama unutmayın, “Yoruldum oynamıyorum” dedikten hemen sonra yine meydanlardaydı.
Geçen yıl çağrımızda şöyle demiştik:
Karanlık koyulaşıyor. Birçok alanda Cumhuriyet’in değerlerine karşı yoğun bir saldırı ile karşı karşıyayız. Ama biz nefes aldığımız sürece yüksek sesle doğruları söylemeye devam edeceğiz. Ve inanıyoruz ki, siz dostlarımızla birlikte, yan yana omuz omuza yürüyeceğiz.
Karanlıklar aydınlığa dönüşene kadar her yıl aynı çağrıyı yineleyeceğiz. Çünkü bizler, yalnız ve güçsüz bırakılıp, sindirilmek isteniyoruz. Korkutulup, mücadeleden uzaklaştırılmak isteniyoruz.
Toplumları yönetmenin en kolay yolu yüreklere korku salmaktır. Onları hiç bir şey yapamayacaklarına, çaresiz ve yalnız bireyler olduklarına inandırmaktır. Karanlığın gittikçe koyulaştığı, insanların korkuyla terbiye edileceğine inanan düşüncenin kol gezdiği günümüzde, yüreğini korkunun karanlığına kapamış sizler gibi yürekli insanlar var.
Dünyanın dört bir yanından çığlıklar yükseliyor. Dünyanın dört bir yanı kan içinde. Dünyanın dört bir yanı alev alev. Giden canlar her gün ağızlarda yükselen sayılar oldu. Sanki nasırlaştı yürekler. Ne hak kaldı, ne hukuk. Suskunluk, çaresizlik çığlık çığlığa. Duyabilen kulaklar, hissedebilen yürekler var biliyoruz. Ve biliyoruz ki, siz dostlarımızla birlikte yan yana omuz omuza karanlıklar aydınlığa dönüşene kadar yürüyeceğiz.
Victor Hugo’nun dizeleriyle bir türkü tutturacağız.
“Başla şarkına ey namuslu halk gün ışırken,
Tükür kocamış yüzyılın suratına… Söyle özgürlüğün şarkısını bağıra bağıra…
Siz de kulak verin ey zorbalar
Kükreyen aslan gibi nasıl
Şarkı söyler durur halk.
Zorbalar size söylüyorum
Şunu bilin hiç biriniz yenemeyecek insanoğlunun yüreğini.
Öyle susadılar ki sevgiye ve kardeşliğe
Artık hiç durmaz, atlar giderler Bir sabahtan, bir sabaha,
Bir aydınlıktan, bir aydınlığa.”
Nusret Fişek ve onun gibi yarınlara ışık tutan mücadele insanları bugün yaşamıyor olsalar da saçtıkları ışık hala bize yol gösteriyor.
Nusret Fişek, diyor ki: “Akan dereyi geri çevirmeye çalışıyorlar. Dere, önüne konulan bentlerle bir süre için durdurulabilir; fakat günün birinde sular o bentleri yıkarak yoluna devam eder. Çağdaşlığa giden bilim yolu da böyledir. Dogmalarla bilim yolu bir süre kapatılabilir. Fakat bu geçicidir.”
Nusret Fişek ve onun gibi yol göstericiler, yaşamı ciddiye alıp; her aşamada yaşamdan ders çıkardılar. Toplumsal sorumluluklarını eyleme dönüştürme yürekliliğini gösterdiler. Aydınlığı görmek istiyorsak soracağız kendimize: Nazım Hikmet’in dizelerindeki gibi soracağız kendimize. Yaşamak ama nasıl?
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından. Nusret Fişek yaşamı boyunca, yaşamı ciddiye aldı.
1933 Üniversite Reformu’nun mimarı İsviçreli Pedagog Prof. Albert Malş, çok geniş ve ayrıntılı ön-inceleme raporunda profesörlerin özelliklerini tanımlarken şöyle diyordu:
• Öğrencilerle diyalog kuran onları derse katan,
• Örnek ve yönlendirici kişiliği olan,
• Çağdaş bilgileri aktaran dinamik,
• Bilgilerini halka anlatan ve onunla paylaşan bir bilim insanı.
Bu rapor yazıldığında Nusret Fişek, tıp fakültesinin 1.sınıfında öğrenciydi… 1938’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitirdiğinde, üniversite reformunun o ilk heyecan dalgası içinde yoğurulmuştu. Nusret Fişek, yaşamı boyunca Malche’ın tanımladığı gibi bir profesör olmaya çalıştı.
1983-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği’nin Başkanlığı’nı yaptı. Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerinden biri olan bu dönemde, ölüm cezasına karşı çıktıkları için yargılandı. Cezaevi koşullarının geliştirilmesi, ölüm oruçlarında zorla beslemenin ve insan hakları ihlallerinin engellenmesi için, Adalet Bakanlığı üzerinde sivil baskı kurdu ve belli ölçüde düzeltmeler sağladı.
Toplumsal sorumluluğunun ve eyleme dönüştürme yürekliliğinin gereği olarak, İnsan Hakları Derneği’nin, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı.
Yani Nusret Fişek, bir bilim adamının aynı zamanda bir toplum önderi olması gerektiğinin bilincinde, bir karanlık düşmanıydı. Hiçbir zaman “Bana ne!” demedi. Nazım Hikmet’in dizelerini dilinden düşürmezdi.
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…
Değerli Toplum Dostları,
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı, beş yıldır, “Çocuğun İnsan Hakları Ödülü”nü veriyor. Bu yıl ödül, tarımda çalışan çocukların sorunları üzerine araştırmalar yapan ve tarımda çocuk işçiliği ile mücadele eden Kalkınma Atölyesi’ne verildi. Ödülünü almak üzere Kalkınma Atölyesi Genel Sekreteri Ertan Karabıyık’ı, ödülünü vermek üzere Vakıf Başkanı Oya Fişek’i davet ediyoruz.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi 25 yıldır Nusret Fişek Halk Sağlığı Ödülü vermekte. Bu yıl Nusret Fişek Halk Sağlığı Araştırma ve Teşvik Ödülü’nü Dr. Utku Urgan, Dr. Özlem Onat, Dr. Seher Palanbek, Dr. Çiğdem Çağlayan kazandı. Gerekçesi: Ülkemizde boya sanayi, hemen her ilde küçük, orta ve büyük ölçekli işletmeler ile yaygındır. Boya üretiminin, toplum ve çevre üzerine etkilerini, kapsamlı bir değerlendirme ile ortaya koyan “Boya Sanayi Çevre ve Sağlık: Türkiye ve Kocaeli’nde Durum” başlıklı çalışma, genç araştırmacıların bu alanda gelecekte yapacakları analitik çalışmalara yol göstermesi ve konunun özendirilmesi amacıyla değerli bulunmuştur.
Ödülü almak üzere Dr. Utku Urgan, Dr. Özlem Onat, Dr. Seher Palanbek, Dr. Çiğdem Çağlayan’ı, ödülü vermek üzere Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ı davet ediyoruz.
Atatürk diyor ki:
Sanatçı, toplumda uzun çabalardan sonra alnında ışığı hisseden ilk kişidir. Bir millet ki, resim yapamaz; bir millet ki, heykel yapamaz; bir millet ki, fennin gerektirdiği şeyi yapamaz; o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Bir millet, sanat ve sanatçıdan yoksunsa tam sanata sahip olamaz.
Sıra, Sevda Cenap And Müzik Vakfı tarafından düzenlenen Sanata Saygı sunumunda:
Sanata Saygı (Barış Dinletisi + Dans Gösterisi)
Devinimler Yaşama Sevinci Dans Topluluğu
Genel Sanat Yönetmeni: Gülüm Pekcan Şimşir
Platform Dans Tiyatrosu
Genel Sanat Yönetmeni: Deniz Atlı
Ankara Üniversitesi “ADA” Kültür ve Sanat Öğrenci Topluluğu
Genel Sanat Yönetmeni: Özgür Adam İnanç
Sizleri laik Türkiye Cumhuriyeti’nin genç sanatçılarıyla başbaşa bırakıyoruz.
Halk Sağlığı Önderi Prof. Dr. Nusret H. Fişek’i Doğumunun 102. ve Ölümünün 26. Yıldönümünde Saygıyla Anıyoruz.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler