Çalışma Ortamı dergisinin düzenli yazarlarından Cihat Uysal ile 28 Ağustos akşamı Mülkiyeliler Birliği’nde buluştuk. Cihat Uysal, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Bölümü’nden 1971 yılında mezun olmuş. Ortaokulda mimar olmaya karar vermiş ve mesleğini Türkçe okumaya karar verdiği için İTÜ’yü seçmiş. Mezun olur olmaz Bayındırlık Bakanlığı’nın mimari proje yarışmalarına katılmış ve katıldığı 5 yarışmadan 4’ünde ödül almış. Bu türden büyük bir başarıya imza atmak onu gururlandırsa da, yadırgatmış. Bu irdeleme ve hesaplaşma, onu mesleğini uygulamaktan uzaklaştırmış. Bir süre üst düzey yöneticilik yapmış ancak mesleğinden hiç kopmamış. 1970’lerde PTT Genel Müdürlüğünde yönetici iken Ankara Ulus’taki Posta Binası’nın ön tasarımını yapmış. Cihat Uysal, Çalışma Ortamı ve Yapı Dünyası dergisine düzenli yazılar yazıyor. Evli ve iki çocuk babası.
Cihat Uysal ile Çalışma Ortamı’nın 100. sayısı için mimari, şehircilik ve Ankara üzerine konuştuk. Cihat Uysal’ın sohbeti o kadar incelikli ve derin ki, konu konuyu açtıkça yan masadaki beyefendi bize laf atmadan duramadı. Uzun süre de sohbete katılmanın yolunu aradı…
SORU : Çalışma Ortamı dergisine önemli ölçüde katkı verenlerden biri olarak derginin 100. sayısı hakkında düşünceleriniz nelerdir?
YANIT : Çalışma Ortamı’na katılımı yetersiz buluyorum. Ancak, ülkemizde yaşama ilişkin talep kalitesinin düşüklüğü şimdilik böylesi girişimler, Fişek gibi “Challenger”ların(1) gayretiyle sırtında var olabiliyor. Böylesi girişimler yaygın bir katılıma erişirse, “Challenger” sözcüğünün Türkçesi ancak o zaman ihtiyaç haline gelecektir.
SORU : Bundan sonraki sayılarla ilgili önerileriniz nelerdir?
YANIT : Bir dergiyi paylaşılabilir ve sürdürülebilir içerik kazandırmak kolay iş değil. Bu konu üzerine etraflıca düşünmek ve tartışmak gerekir. Okur anketleri okuyucunun talebini görmek açısından iyi bir araç olabilir. İnternet çağında bunun yapımı da zor olmaz herhalde. Ayrıca, uluslararası kurumsal destek bulmak ve birliktelikler kurmak gerekir.
Söyleşinin bundan sonraki kısmını Cihat Uysal’ın dergideki yazılarının önemli bir kısmını oluşturan şehircilik, konut ve konut politikası çerçevesinde sürdürmeyi uygun bulduk. Bu üç temayı da somut olarak, yaşadığımız kent olan, Ankara örneğinde ele aldık. Bu türden bir seçimin temel nedeni, derginin önümüzdeki sayılarında yaşadığımız kent ve sorunlarının farklı açılardan incelenmesi ihtiyacına olan inancımızdır. Ayrıca, genel olarak, yerel yönetimler konusu, Çalışma Ortamı dergisinin ilk sayısından beri en önemli inceleme alanlarından biridir. Çalışma Ortamı okuyucuları, yerel yönetimler ile iş sağlığı ve güvenliği, sağlık, konut, çevre vb. gibi politikalarla bağının araştırılmasına geçmiş sayılardan beri aşinadır. Cihat Uysal söyleşisi, umarız, bu konular hakkında yeniden bir farkındalık yaratır.
SORU: Çalışma Ortamı dergisine yazdığınız ilk yazılar genelde şehircilik ve konut üzerine. Ankara’nın şehircilik açısından son durumunu değerlendirir misiniz? (şehir içi otoyolları, parkları vs açısından)
YANIT : Ankara’nın tarihini bilmiyoruz. Önce Frigyalılar tarafından kurulmuş. Antik dönemde Keltler yerleşmiş tarafından kurulmuş ve adı Galatya olarak anılmış. Ankara’nın serüveni üzerine okumak ve araştırmak gerekiyor. Şimdilerde ise Ankara yapay ve sahipsiz bir kent. İlk sorunun yanıtındaki talep kalitesi sözü geçerli.
SORU : Ankara’daki kentsel dönüşüm projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu projelerin: a. eşitlikçi bir dağılıma hizmet edeceğine; b. Yoksulların konut sorununa çözüm olacağına; c. Kentin estetik yapısına hizmet edeceğine inanıyor musunuz?
YANIT : Ülkemizde “kentsel dönüşüm” adı ile sürdürülen çalışmalar ne çağdaş kent ile ne de sağlıklı bir dönüşüm ile ilişkilendirilebilir. Bugün, dünyanın bütün büyük yerleşimleri motorlu taşıt üretimine yenik düşmüştür. Ülkemizdeki durum ise, bileşik kaplar teorisi ile açıklanabilir. Değerli öğretmenim Mustafa İnan toplum bileşik kaplara benzer, bir şeyler çok kötü ise, bir şeyler çok iyi olamaz derdi.
a- Yapılmakta olan eşitlikçi olamaz. Eğitim ve sağlık ne durumda ise, kentsel dönüşümden de aynı şeyi anlıyorum.
b- Bırakın yoksulları, yapılan, varsılların bile konut sorununa çözüm olamaz.
c- Estetik kavramı var olduğundan beri bütünlük, denge önemsenmiştir. Ancak, toplumumuzda böyle bir endişe yok.
SORU : Çalışma Ortamı’nın 1995 yılında yayımlanan 21. sayısında “İnsan ve Teknoloji”(2) başlıklı yazınızda, bir yabancı konuğunuza Ankara’yı gezdirirken, konuğunuzun size Elvankent ve Eryaman’ın sosyal konut olup olmadığını sorduğunu belirtmişsiniz. 1995’de dikkati çektiğiniz modern gecekondular Ankara’nın her yerini sardı. Konuyu tekrar bize hatırlatır mısınız?
YANIT : İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki konut ihtiyacına hızlı çözüm üretebilmek amacıyla Tünel-kalıp sistemi ile konutlar üretilmeye başlandı. Bunlar hızlı yapılabilen sosyal konutlardı. Türkiye’de bu türden yapılar özellikle son dönemde çoğaldı. Bunlar modern gecekondulardır. Bunları lüks konut olarak pazarlamak rantı arttırır. İyi konut çevrecidir. Bildiğim kadarıyla, Konya ve Çorum’da bu türden konutları halk protesto etti. Modern gecekondu olan bu konutlar kentte kirlilik yaratıyor.
SORU : T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) konut politikasını nasıl değerlendirmek gerekir? TOKİ’nin çalışmalarını eleştirel bir gözle değerlendirir misiniz?
YANIT : TOKİ sadece konut üreterek diğer sorunları görmez davranıyor. Kaldı ki, üretilen konutların mimarlık ve mühendislik bağlamında ciddi sorunları var. Biz, yani mimar ve mühendisler henüz “ülkemizde konut nasıl olmalı?” sorusunun yanıtını aramaya başlamadık. Ondan da ötede, henüz insanımızı yeterince bilmiyoruz. Tanımadığınız insanların yaşayacağı yeri, mekânları tasarlamak bir anlamda acımasız bir davranış. Ama toplumun hemen hiçbir katmanı bunu tartışmıyorsa, konut sorunu nasıl çözümlenir?
SORU : “Lüks konut olarak pazarlamak rantı artırır.” diye belirttiniz. Rantı nasıl tanımlıyorsunuz?
YANIT : Rant arsaların anlamsız biçimde değer kazanmasıdır. Bunun yanında zamanla oluşan bir rant mekanizması daha vardır. Rüşvetle ya da medya gibi baskı araçlarını kullanarak zamanla bazı alanlar ranta açılır. Bir başka boyut ise hâkim olduğunuz alanın genişlemesiyle ortaya çıkar. Alan büyürse rant da büyür. Maalesef bana göre, Türkiye’nin en kirlenmiş sektörü olan yapı sektörüdür ve bu sektörü anlamak için rant meselesini anlamak gerekir.
SORU : Son olarak, yakında üzerinde çok tartışılacak olan, dergi okuyucularının dikkatini çekmek amacıyla önemli bir konuda görüşlerinizi merak ediyorum. Bildiğiniz gibi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunundan sonra, Ankara örneğinde Büyükşehir Belediyesi sınırlarının genişlemesini konut politikası açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda pergelin ucundan yakalanan Temelli’nin durumu hakkında ne dersiniz? İzlediğim kadarıyla, Temelli Belediyesi 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna ilk dava açan belediye olması bakımından da çok önemli…
YANIT : Temelli’de Türkkonut yıllardır yol ve konut yerleşimi çalışmalarını sürdürüyor. Yasa sorunları çözmek için çıkarılmıyor. Adını unuttuğum birilerinin dediği gibi “bir şeyi değiştirseydi, seçimler yasaklanırdı. Yasa bu anlamda, insanı hiçe saymadan çok daha geniş çerçevede ele alınması gereken bir şey. İnsanoğlu, böyle bir yasa anlayışına erişmeyi henüz talep etmiyor
Cihat Uysal’a kent, konut ve çevre ile ilgili daha soracak epeyce soru var. Çalışma Ortamı okuyucuları, kente ve kent bilimine böylesine geniş bir perspektifte bakan bir yazarları olduğu için çok şanslı…
Dipnotlar
1 Sözlüklerde genel olarak “Challenger” meydan okuyucu olarak çevrilmektedir.
2 Cihat Uysal, “İnsan ve Teknoloji”, Çalışma Ortamı, Temmuz-Ağustos 1995, Sayı:
* Mimar Y. Müh.
** Arş. Gör., Ank. Üniv. SBF, Siyasal Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü