Pandemide Suriyeli Mültecilerin Ekmek Kavgası 

Deniz Schulze[1]

 

Artık onlar çiftçi değil, birer göçmendirler. Ve düşünceler, düşler, uzun uzun susup düşünmeler, şimdi artık tarlalar için değil, yollar, uzaklık ve batı içindir”. -John Steinbeck, Gazap Üzümleri-

 

Giriş

 

Türkiye´de mülteciliğin ‘Suriyeli olmak’la özdeşleştirilmesi sebepsiz değildir. Ülkedeki iç savaş sonucu sadece 2011-2016 yılları arasında 2,5 milyondan fazla insan Suriye´den Türkiye´ye göç etmek zorunda kaldı. Gelen Suriyeli sayısı 2017 sonuna kadar hızla artış gösterdi. Ağustos 2016´da başlayan ve aralıklı olarak yıllarca devam eden askeri harekatlarla birlikte, ülkeler arasında inşa edilen ve uzunluğu 837km´ye  ulaşan sınır duvarı, nüfus akışını önemli ölçüde yavaşlattı. Buna karşın Türkiye’deki toplam göçmen/mülteci nüfusun mutlak çoğunluğu Suriye kökenlidir.  Göç İdaresi Başkanlığı´nın güncel verilerine göre, Türkiye´de geçici koruma kapsamında yaşayan Suriyeli sayısı 3.762.385´dir (goc.gov.tr. 2022). Bu nüfus içinde gençlerin oranı %19,8, 10 yaş altı çocukların oranı ise %28,7´dir (multeciler.org. 2022). Diğer bir deyişle ülkedeki mültecilerin yaklaşık yarısını gençler ve 10 yaş altı çocuklar oluşturmaktadır. Güncel yoksulluk verileri dikkate alındığında, çocukların ve gençlerin büyük çoğunluğunun yoksul olduğu anlaşılmaktadır. BMDP -Bölgesel Mülteci Dayanaklılık Planı- 2021-2022 verilerine göre “Türkiye’de geçici koruma sağlanan Suriyeliler ve uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri arasından en az 1,8 milyon kişi yoksulluk sınırının altında, 280.000 kişi ise aşırı yoksulluk içinde yaşamaktadır” (BMDP, 2021: 7).

 

Bu çalışmada Suriyeli mülteci gençlerin ve çocukların pandemi dönemindeki yoksullaşmasına ilişkin bir panorama çizilmesi amaçlanıyor. Dünyanın her yerinde yoksulluk, önce büyük çoğunluğunu emekçi sınıfların oluşturduğu azınlıkları, mültecileri ve göçmenleri etkilemektedir. Yoksulluk kavramı kuşkusuz sadece insanca yaşamaya elverişli asgari bir gelir güvencesinden yoksunlukla tanımlanamaz. Yetersiz ve/veya düzenli bir gelirden yoksunluk, yetersiz beslenme, elverişsiz barınma koşulları veya sürekli barınacak bir konuttan yoksun olma, sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşımda ve toplumsal yaşama katılımda yoksunluğu da her zaman beraberinde getirir. Bu nedenle, sadece gelir azlığına odaklı bir yoksulluk kavramı yerine, daha kapsayıcı olan sosyal dışlanma kavramının kullanılması yerinde olur. Göç veya iltica edilen ülkenin yetersiz koruma politikaları, toplumun geniş kesimlerinin yabancılara yönelik ön yargılı hatta çoğunlukla düşmanca tutumları ve sistematik ırkçılıkla birleştiğinde, mülteciler açısından yoksulluk çok daha ağır ve dışlayıcı hale gelmektedir.

 

Aşağıda ilk olarak insan hakları perspektifinden yaklaşıldığında Türkiye´deki mültecilerin ne durumda olduklarına dair kimi saptamalarda bulunuluyor. Ardından genç ve çocuk mültecilerin pandemi ortamında ağırlaşan yaşam koşullarına dair kimi göstergelere değiniliyor.

 

  1. Mülteciler ve insan hakları


Türkiye´de mültecilerle ilgili yasal düzenlemeler insan hakları perspektifine dayanan bir göç anlayışına dayanmıyor.  Ayrıca AB ile Türkiye arasında 2015-16 yılları arasında imzalanan belgeler, insan haklarına araçsallaştırıcı bir yaklaşım sergiliyor. Kuşkusuz bu iki olgu birbiriyle doğrudan ilişkilidir.

 

Türkiye ile AB arasında imzalanan 15 Ekim 2015 tarihli Ortak Eylem Planı´nda altı çizilen ilk nokta, uluslararası toplumun “benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya” olduğu yönündeydi. Plan, Suriyeli mültecilerin acil insani gereksinmeleri için AB tarafından fonların sağlanmasından başlayarak, çalışma ve eğitim haklarına dair kapsamlı düzenlemeleri öngörüyordu. Ancak karşılıklı taahhütler çelişkili bir yapıdaydı. Plan’ın “Türkiye tarafından öngörülen adımlar” başlığında mültecilerin eğitim, sağlık ve benzeri temel hizmetlere erişimlerinin sağlanması için uygun politikaların oluşturulması hedeflenmişti. “AB tarafından öngörülen adımlar” başlığı altında ise şu düzenleme göze çarpıyordu: “Düzensiz göçmenlerin kendi ülkelerine dönmeleri için geri dönüşe yönelik ortak operasyonların düzenlenmesi konusunda Türkiye ve AB üye devletleri arasındaki iş birliğinin desteklenmesi” (www.ab.gov.tr.  1/10/2015: Madde 3)!

 

Tarafların görüşmelerinde, planlarında ve uzlaşmalarında özel askeri savunma kuruluşu Frontex´in (Avrupa Sınır Koruma Ajansı) dışlayıcı güvenlik politikaları konusunda görüş birliği içinde oldukları ileri sürülebilir. 2015 Planı´nda ve ardından 18 Mart 2016´da imzalanan Mutabakat ’ta Türkiye´ye adeta Avrupa´nın sınırlarının ´gözcüsü´ rolü verildi. Bu yaklaşım Suriyeli mültecilerin baştan itibaren insan hakları temelli bir çerçevenin dışında değerlendirildiği yönünde haklı eleştirilere yol açtı. 2016 Mutabakatı´nda uluslararası korumaya muhtaç olmayan tüm göçmenlerin Türkiye topraklarına hızla geri itilmesi/gönderilmesi (pushback) hedeflendi.

 

Sorun, AB´nin Türkiye´nin ‘coğrafi çekince’ argümanını bahane ederek, sadece koruma talep eden mültecileri kabul etmemesi değildi. Yalnız kendi ülkesinde değil, ´misafir´ olduğu ülkede de yoksulluk ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan zorunlu göçmenler, iltica talep edenler dikkate alınmadan, gelenlerin tümünün düzensiz göçmen olarak tanımlanmasıydı asıl sorun. 18 Mart Mutabakat’ı bu tavrın somut kanıtı oldu (Amnesty, 2016: 10). Uygulamalar, mutabakatın kılıf olarak kullandığı insan hakları ile çelişkili olan ´geri gönderilmeme´ (non-refoulement) hakkı başta olmak üzere, pek çok hakkın ihlali anlamına geldi. Bu durum Türkiye´deki mültecilerin yaşam koşullarını kaçınılmaz olarak daha da ağırlaştırdı. Geri itme politikaları pandemi döneminde de sürdürüldü ve sonuçta 2020 başlarından günümüze kadar 20 bine yakın mülteci, Türkiye topraklarına geri dönmek zorunda bırakıldı (mare-liberum.org. 2021).

 

AB ile Türkiye arasında bahsi geçen mutabakat ve ortaklık protokolleri, ülkenin siyasilerine kimi avantajlar da sağladı. En önemli avantaj Türkiye´nin dış politikalarındaki müdahaleci tutuma AB´nin göz yumması oldu. Türkiye, Suriye´den de facto olarak özerk hale gelen Rojava topraklarına defalarca askeri müdahalede bulunarak, baştan beri hedeflenen geri gönderme politikalarına da uygun hareket etti. Böylece hem Türkiye´nin bölgedeki egemenliğinin pekiştirilmesi amaçlandı, hem de kontrol edilen topraklara yine TOKİ gibi kurumlar aracılığıyla alt yapı sağlanarak, mültecilerin şiddet ve yerinden etme süreçleriyle kurulan bir coğrafyada (tampon bölgede) yaşaması amaçlandı. Bunun yanı sıra, AB´nin ülkemizin farklı kentlerindeki “Geri Gönderme Merkezleri”nde mültecilere yönelik ağır insan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalması da şaşırtıcı değildir. Tersine, tarafların öngördüğü politikalarla paralellik içindedir.

 

 

  1. Pandemi öncesinde ve sonrasında mülteci emeği

 

Göçün başından itibaren Suriyeli mültecilerin ülkeye dağılımını belirleyen en önemli faktör iş bulma fırsatları oldu. Türkiye-Suriye sınırına yakın bölgelerde kurulan kamplardaki alt yapı 2013´te yetersiz kaldığında, kalıcı olmayacakları varsayımıyla mültecilerin kamplar dışında da yaşamalarına izin verilmişti. Mülteciler bu izin sonucu başta İstanbul olmak üzere Antep, Adana, Hatay, Urfa gibi illerde hızla yoğunlaşmaya başladı. İstanbul haricinde anılan kentlerin mültecilerce tercih edilme sebebi, söz konusu illerin salt Suriye sınırına yakın olması değildi elbette. Belirleyici olan etken, İstanbul’da olduğu gibi bu illerde de geleneksel imalat sektöründe kayıt dışı istihdam fırsatlarının yaygın olmasıydı.

 

Pandemi öncesinde mülteci işçilerin büyük çoğunluğu trikotaj atölyeleri, deri, ayakkabı vb. imalathaneler gibi  küçük ölçekli işletmelerde ve inşaat işlerinde kayıt dışı çalışıyordu. Bu tür işlerin tercih edilmesinin önemli sebeplerinden birisi “Türkiye’ye sığınanların büyük bir kısmının Halep’ten, yani iç savaş öncesi Suriye’nin tekstil, ayakkabı ve trikotaj üretiminin yapıldığı bölgeden” (Tarlan, 2020) gelmeleridir. Mart 2019 tarihli İSİG Raporu da Ankara için benzer bir tespitte bulunarak Suriyeli işçilerin en yaygın olarak yaptıkları işlerin “mobilya imalatı, makine imalathanelerindeki vasıfsız işler, mülteci/göçmen mahallelerinde esnaflık ve sokak satıcılığı” olduğunu vurgulamaktadır (sendika.org. 2021).

 

Türkiye emek piyasasının çok parçalı yapısı sonucu mülteci emeği de kent-kır ve metropol-çevre (hinterland) arasında ayrışmaktadır. Mültecilerin, Suriye´deki işlerine benzer işlere yöneldiklerine ilişkin bir diğer gösterge, mülteci emeğinin sektörel dağılımında gözlenmektedir. Adana ve Mersin gibi tarımsal istihdamın yoğun olduğu bölgelerde geldikleri ülkede de tarımsal alanda çalışan mülteci nüfus yerleşimi yüksektir (Karabıyık, 2019: 18).

 

Suriyeli mültecilere çalışma izni 11 Ocak 2016’da yürürlüğe konulan bir yönetmelikle tanındı. İlgili yasadaki çalışma izni olmayan mültecilerin herhangi bir işte çalışmasını ve çalıştırılmasını yasaklayan hüküm, bu yönetmelikte de tekrarlandı. Buna karşın Ağbaba´nın (2021) hazırladığı ‘Göçmen Emeği Raporu’na göre pandemi döneminde “Türkiye’de 1 milyona yakın Suriyeli göçmen kayıt dışı ve düşük ücretler ile” istihdam edildi.

 

2.1. Genç Mültecilerde İşsizlik ve Yoksulluk 

 

Türkiye´de mülteciler pandemi koşullarında en az destek gören kesimler arasında yer aldı.  BMDP (2021: 77) raporunda ifade edildiği üzere pandemi koşulları   Suriyeli yoksul hane halklarının barınma beslenme giderlerini ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılamalarını daha da zorlaştırdı. Pandemi döneminde devletin sosyal koruma önlemlerinin yetersizliğine işaret eden ilginç bir gösterge, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından henüz pandeminin ilk aylarında gözlemlenmişti. BMMYK´nin (2020:3) Türkiye´deki Facebook sosyal medya sayfasından yapılan gönderilerin eriştiği kişi sayısı %800 artmış, takip edenler %450 çoğalmıştı.

 

Özellikle pandeminin ilk aylarında işsizlik, mülteci gençler için öncesinden daha yaygın ve yakıcı bir sorun haline geldi. ILO’nun (2021: 58) ‘Gençlik ve Covid-19’ başlıklı raporuna göre mülteci gençlerin %61’i pandeminin iş bulma şansını olumsuz yönde etkilediğini belirtmiştir. Bu durumun ilk akla gelen sebebi, pandeminin yayılmasını önlemek amacıyla gençlere getirilen sokağa çıkma yasaklarıdır.  Özellikle 20 yaş altındaki gençlere getirilen sokağa çıkma yasakları, mülteci aileleri açlık riskiyle karşı karşıya bıraktı. Aynı yaş grubunda olup sigortalı çalışan yerli işçiler işyerlerinden aldıkları çalışma belgesini gösterdiklerinde yasaktan muaf tutuluyordu. Ancak mültecilerin tümüne yakını kayıt dışı çalıştıkları için işyerlerine ulaşımları da sorun haline geldi (Akdeniz, 2020: 11).

 

Başka bulgular da pandemi döneminde işsizliğin mülteci gençler açısından önemli bir yoksullaşma sebebi olduğunu gösteriyor. Gençlerin işsizlik süresince yardım alabilecekleri bir destekten yoksun olmaları, pandemi sırasında yetersiz beslenme, ev eşyalarının satılması ve borç alma gibi “geçici yoksulluk önlemlerini” artırdı (Zuntz, A. ve diğerleri, 2021: 12). Mülteci gençler açısından engellilik gibi ek bir dezavantaj söz konusuysa veya ailede çocuk, yaşlı, engelli üyeler varsa, işsizliğin sadece maddi değil, psikolojik yükünün de katlandığı açıktır. Bu koşullar pek çok genç mülteciyi buldukları ilk işte çalışmak ve iş koşulları çok ağır olsa bile çalışmaya devam etmek zorunda bırakmaktadır.  Bu saptamayı doğrulayan iki göstergeden söz edilebilir. Birincisi, Suriyeli gençlerin yaklaşık yarısının çalıştıkları işten memnun olmadıkları yönündeki saptamadır (Sunata, 2020: 59). Olası nedenler kötü muamele, düşük ücretler, çok uzun çalışma süreleri ve yıllık izin hakkı bulunmamasıdır.  Bu koşullar dikkate alındığında mültecilerin alındıkları işlerde genellikle kısa süreli çalıştıkları ve bunun da işsizlik sürelerini uzattığı sonucuna varılabilir. İkinci bir gösterge pandemi öncesinde Türkiyeli işçilerde başka bir işte çalışmak üzere işten ayrılma oranı %30,7 iken, bu oranın Suriyeli mültecilerde %50´ye yakın olmasıdır (Caro, 2020: 10).

 

2.2. Pandemide Mülteci Çocuk Emeği

 

Türkiye´de geçici koruma kapsamına alınan ailelerin çocukları 2014´ten bu yana resmi olarak eğitim hakkına sahiptir. Ancak yoksulluk, göç hareketinin başlangıcından itibaren mülteci çocukların eğitime başlamalarına veya devam edebilmelerine engel oluşturmuştur. ILO Türkiye’nin yayımladığı bir araştırmada  (Caro:2020:11), Türkiyeli kız çocuklarına kıyasla (%86,8) 15 yaşın altındaki Suriyeli mülteci kızların sadece %29,4’ünün okula gidebildiği saptanmıştır. 15 yaş altındaki Suriyeli erkek mülteci çocuklar için bulgular daha çarpıcıdır. Türkiyeli erkek çocuklara (%88,4) oranla Suriyeli erkek çocukların sadece %12,9’u okula devam edebilmiştir Pandemi döneminde online eğitime geçilmesi mülteci çocukların, hem teknik donanımdaki yetersizlikler (PC, Tablet, internet) hem de Türkçeyi yeterince bilmemeleri sonucu, eğitim hakkına ulaşımını büsbütün zorlaştırmıştır.

 

Yukarıda belirtildiği gibi günümüzde 10 yaşın altındaki Suriyeli mülteci çocuk sayısı 1 milyondan fazladır. Türkiye’de çocuk işçilerin kayıt dışı istihdamdaki sayılarına ilişkin güvenilir bir veri bulunmuyor. Eğitim durumlarına ilişkin olarak da kısıtlı verilere sahibiz. 2020-21´de Suriyeli çocukların %15’i gelir getirici bir işte çalışması, %15´i sağlık problemleri ve %15´i de Covid-19 salgını nedeniyle eğitimine devam edememişti (SGDD-ASAM, 2021: 11).  Göç hareketleriyle birlikte çocuk işçiliğin yapısında da değişim yaşandığını vurgulayan Deri Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği (DTKİD, 2021:8), bu durumun işgücü maliyetlerinin düşürülmesine hizmet ettiğini belirtiyor: “Diğer işçilere göre daha da kötü koşullarda çalışan mülteci çocuk, daha düşük ücretlere daha uzun çalışma, maaşını (ücretini) geç ve eksik alma, kötü muamele gibi ayrımcılıklara maruz kalmakta ve nefret söylemleri altında çalışmaya” zorlanıyor.

 

Sonuç yerine

 

Ülke tarihindeki en uzun süreli ve en geniş kapsamlı mülteci hareketi, neoliberal dönüşümler sonucu sosyal hakların tümüyle kâğıt üzerinde bırakıldığı yıllarda başladı. Ülkenin insan hakları perspektifine dayanmayan göçmen politikaları, AB´nin mültecileri dışlayıcı yaklaşımından da olumsuz etkilendi. Bugün Türkiye´nin sosyo-ekonomik koşulları, adına ister ´şartlı mülteci´ ister ´sığınmacı´ denilsin, bütün boyutlarıyla mültecilerin yoksulluğunu ve sosyal dışlanmasını artıran, onları her tür problem karşısında savunmasız bırakan bir yapıdadır. Mülteci çocuklar ve gençler pandemi dönemini böylesi bir toplumsal iklimde deneyimledi. Bu insanlık dışı koşulların üzerine malum çevrelerce kışkırtılan toplumsal kutuplaşma ve yerli halkın yetersiz yaşam koşullarından beslenen ırkçı reflekslerin de eklenmesi, göçmen çocuklar ve gençler için sosyal dışlanmayı daha da  katlanılmaz kıldı.

 

Uyruğundan bağımsız olarak çocukların ve gençlerin bu kadar ağır koşullara mahkûm edilmesi kuşkusuz dünyanın hiçbir yerinde kabul edilemez. Türkiye’de hiç değilse çocuklara ve gençlere yönelik göçmen politikalarının insan hakları perspektifiyle oluşturulması zorunludur.  AB´nin, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere farklı organizasyonların ve yardım kuruluşlarının insafına terk ettiği mülteci sorununu, faydacı ve araçsallaştırıcı bir perspektif yerine, insan hakları perspektifinden değerlendirmesi ve açık kapı politikasına geri dönmesi gerekir. Son olarak giderek yoksullaşıp çaresizleşen çocuk ve gençlerin büyük kısmının Türkiye´de kalıcı olabileceği varsayılmalıdır. Bu insanları korumasız ve umutsuz bırakmamak, ülkenin ve bölgenin geleceği açısından da yaşamsal kuşkusuz önemdedir.

 

 

 

 

 

 

 

Kaynaklar

 

Ağbaba, Veli (2021). “Göçmen Emeği Raporu”, url. https://chp.org.tr/haberler/chp-genel-baskan-yardimcisi-veli-agbabadan-gocmen-emegi-raporu  (erişim tarihi 01.04.2022).

 

Akdeniz, Ercüment (2020). “Göçmen Emeğinin Pandemi Günleri”, Çalışma Ortamı, Sayı 164, Nisan Mayıs Haziran, S.  11-12.

 

Amnesty (2016). “No Safe Refuge, Asylum Seekers and Refugees Denied Effective Protection in Turkey”, Amnesty International, London.

 

BMDP -Bölgesel Mülteci Dayanıklılık Planı -3RP- (2021). “Turkey Country Chapter 2020-21”, url. https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2021/03/3RP-Turkey-Country-Chapter-2021-2022_EN-opt.pdf  (erişim tarihi 01.04.2022).

 

Caro, Luis Pinedo (2020). “Türk İşgücü Piyasasında Suriyeli Mülteciler”, ILO Türkiye, Ankara.

 

DTKİD (2020). “Deri Tekstil ve Kundura İşkolunda Çalışan Mülteci İşçilerin Yaşadığı Hak İhlalleri Raporu” İzmir.

 

Göç İdaresi Başkanlığı (2022). “Geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler” url. https://www.goc.gov.tr/gecici-koruma5638 (erişim: 01.04.2022).

 

Hänsel, Valeria (2019). “Gefangene des Deals Die Erosion des europäischen Asylsystems auf der griechischen Hotspot-Insel Lesbos”, bordermonitoring.eu e.V.  München.

ILO (2021). “Gençlik ve COVID-19: Küresel Salgın Döneminde İnsana Yakışır İşlere Erişim”, ILO Türkiye, Ankara.

 

Karabıyık, Ertan (2019). “Bereketli Topraklar Zehir Gibi Yaşamlar”, Yıldız, Ayselin ve Bartan, Ahmet (der.) Tarımda Mevsimlik Göçmen ve Mülteci İşçiler Çalıştay Raporu, Yaşar Üniversitesi.  S.17-22.

 

Mare-liberum.org (2021). “Pushback Report 2020” vd. Url: https://mare-liberum.org/en/pushback-report/ ve  https://mare-liberum.org/de/pushback-report-2021 /  (erişim: 01.04.2022).

 

Multeciler.org (2022). “Türkiye´deki Suriyeli Sayısı”, url.  https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ (erişim tarihi 01.04.2022).

 

Sendika.org (2021). “Her açıdan güvencesizlik ve geleceksizlik: Ankara İSİG Meclisi’nden mülteci/göçmen işçiler raporu”, url. https://sendika.org/2019/03/her-acidan-guvencesizlik-ve-geleceksizlik-ankara-isig-meclisinden-multeci-gocmen-isciler-raporu-539874/ (erişim: 01.04.2022).

 

SGDD-ASAM (2021). “COVID-19 Pandemisinin Türkiye’deki Uluslararası Koruma ve Geçici Koruma Altındaki Çocuklar Üzerinde Etkileri”, SGDD Göç Akademisi.

 

Sunata, Ulaş (2020). “Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Gençlerin Geçim Kaynaklarına Erişimi araştırması”, Bahçelievler Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi, Toplum Gönüllüleri Vakfı.

 

Tarlan, Kemal Vural (2020). “Pandemi Günlerinde Göçmen/Mülteci Emeği: Geçmiş, Bugün, Gelecek” Birikim, url. https://birikimdergisi.com/guncel/10125/pandemi-gunlerinde-gocmen-multeci-emegi-gecmis-bugun-gelecek   (erişim tarihi 01.04.2022).

 

UNHCR (2020). “Turkey response during the COVID-19 pandemic”, UNHCR Flash Update. Url. https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2020/08/Flash-Update-UNHCR-Turkey-Response-During-COVID-Pandemic.pdf (erişim tarihi 01.04.2022).

 

Zuntz, A. ve diğerleri. (2021). “Precarious Labour under Lockdown. Impacts of the COVID-19 Pandemic on Displaced Syrian Agricultural Workers in the Middle East”. One Health FIELD Network, Kalkınma Atölyesi ve Syrian Academic Expertise, Ankara.

[1] Deniz Schulze, Berlin, Bağımsız Gazeteci.

Arşivler