SEKA son günlerde yaşanan kağıt krizi vesilesiyle yine gündemde. Unutulup, tarihten silinmeye çalışılan heyula geri döndü. 2005 yılında ısrarla kapatılan, hınçla yıkılan fabrikalar şimdi özlemle anılır oldu. Çekilen kağıt sıkıntısının temel nedeninin, SEKA’nın tasfiyesiyle, ülkedeki kağıt üretiminin bitirilmiş, ithalata bağımlı hale gelinmiş olması olduğu birden anımsandı. Oysa SEKA’nın kuruluş süreci, tam da kapitalizmin en ağır krizlerden birini yaşadığı 1929’larda, kurucusu Mehmet Ali Kağıtçı’dan“en seri bir surette istihsali [üretimi] artırmak ve mümkün mertebe istihlakatı, müstahsalat-ı dâhiliyeye hasretmek maksadıyla”[tüketimi yerli üretimle karşılamak amacıyla] istenen bir raporla başlamıştı. Cumhuriyetin sanayi atılımı çerçevesinde kurulan diğer fabrikalar gibi SEKA da yerli bir sanayiye sahip olmak, ithalata bağımlılığı azaltmak amacıyla, milli bir ekonominin yaslanacağı dinamiklerden biri olarak ortaya çıkmıştı. Nitekim İzmit’te 1936’da ilk kağıt üretimini gerçekleştiren fabrikanın ardından ülkenin başka yerlerinde açılan fabrikalarla SEKA uzun yıllar Türkiye’nin kağıt ihtiyacını karşılayacaktır.
Biz bu yazıda, içinde yer aldığımız, yakın zamanda ilk çıktıları kamuoyuyla da paylaşılan, İzmit SEKA’nın tarihini konu alan bir projenin sağladığı malzemeden yararlanarak ve bu projenin bakış açısına dayanarak değerlendirmelerde bulunmak istiyoruz. İzmit SEKA Kağıt Fabrikası’nın tarihini ve mirasını eleştirel ve disiplinler üstü bir yaklaşımla araştırmak amacını taşıyan proje SEKA’yı bir kent kültürü mirası olarak ele almaktadır. Projenin çerçevesini belirleyen metin SEKA’nın önemine ve anlamına dair bakışımızı özetlemektedir:(1)
“SEKA Fabrikası, Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde devlet eliyle inşa edilen ve işletilen bir sanayi yerleşkesi olma özelliğiyle endüstri arkeolojisi ve Cumhuriyet Dönemi mirası olarak özel bir örnektir. SEKA, bir fabrikanın sadece üretim yapan bir mekân olmasının ötesinde her yönüyle gelişen bir yaşam alanı olması ve kent belleğiyle bütünleşmesi açısından özgün bir değerdir. Fabrikanın, kentin sosyal, kültürel, ekonomik yaşamına etkisi, kentte yaşayan çok sayıdaki kişinin hayatının bir şekilde SEKA Fabrikası’yla buluşması, kentin modernleşmesindeki öncü rolü, tesisin somut miras değerini somut olmayan miras özelliğiyle pekiştiren bir durumdur.
Bu miras, SEKA’daki endüstriyel yapıların taşıdığı teknik donanımın kendisinde, o yapılarda ve makinelerde icra edilen ücretli çalışma deneyiminde, işçi ailelerinin dayanağı olan karşılıksız ev içi emekte, sendika ve diğer örgütlerle kurulan bağlarda, çalışanların yaşam koşullarında, üretim etkinliği etrafında ve dışında gerçekleştirilen mekâna dayalı sosyal aktivitelerde ve yarattığı kentsel gelişmede yatan emek mirasıdır.
Bu miras, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı çerçevesinde 1930’larda inşasına başlanan ve kentin gelişim sürecinde beş kâğıt fabrikası, yan tesisleri, lojmanları, çıraklık okulu, ilköğretim okulu, spor salonu, hastane vb. sosyal tesisleri, su-demir yolu ve kara yolu ilişkisiyle 1930’lardan 1960’lara uzanan zaman dilimi içerisinde oluşumunu büyük ölçüde tamamlamış modern bir sanayi tesisi mirasıdır.
Bu miras, kentte kültür, sanat, spor ve eğitim alanları açarak bu alanlarda gerçekleşen, konferanslar, konserler, folklor gösterileri ve spor karşılaşmalarıyla halkı bilgilendiren bir araya getiren hatta bütünleştiren bir kent kültürü mirasıdır.”
İşte bu miras 2005 yılındaki kapatmayla birlikte acımasızca ve pervasızca yok edilmek istenmiştir. Kamu mülkiyetini, kamusal olan her şeyi tasfiye etmek gerektiğini savunan, özelleştirmeyi dogma haline getirmiş neo-liberal zihniyet SEKA için verilen ölüm kararını emekçilerin ve kent halkının direnişine rağmen uygulamıştır. SEKA’nın mirasına bakarken romantizme düşmemek, eleştirel perspektifi korumak önemlidir. Bir yandan yukarıda saydığımız değerleri içeren bu mirasın aynı zamanda sınıflar arası ve sınıf içi mücadelelerle oluşmuş olduğunu da unutmamak gerekir. SEKA yerli bir sanayinin temel dinamiklerinden biridir ama aynı zamanda bir kapitalist işletme olarak sömürü mekanıdır. SEKA’da kuruluşun hemen ardından yaşanan iş kazalarını unutmak, 1946’daki ilk sendikalaşma deneyiminin zorla bitirildiğini unutmak, daha 1951’de işçilerin hayat pahalılığına karşı ücretlerine %50 zam talebiyle toplulukla iş ihtilafı başlatmalarını ya da 1970’lerin sonlarından, 90 ortalarına kadar sendikanın birçok grevinin ertelenmiş olduğunu akılda tutmamak, kısaca emeğin tarihini ihmal etmek, bize nesnel ve samimiyetle sahiplenilen bir miras sağlamayacaktır. Öte yandan sömürüye karşı mücadele eden işçi sınıfının aynı zamanda iş yerlerinin özelleştirilmemesi ve kapatılmaması için olağanüstü direnişlere imza atanlar olduğunu da unutmamak gerekir. 1998’de kent halkının da büyük desteğiyle kapatılma kararını iptal ettiren SEKA işçisi ve örgütlü gücü olan sendikası Selülöz-İş, 2005’te 51 günlük bir direnişe rağmen bu kez geri adım attırmayı başaramaz. Her iki direniş de Türkiye emek tarihinde yerini alan değerli deneyimlerdir.
Kapatılmayla birlikte SEKA Fabrikası Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne devredilir. Fabrika’nın işçi konutları, vazife evleri, 4. kağıt fabrikası, çok sayıda atölye binası, kıyıdaki üretim yapılarının bileşenleri, bazı donanımlar Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkılır veya hurda olarak satılır. Fabrikanın geniş sahası içindeki, demir yolu ile deniz arasındaki alan denizin de bir miktar doldurulmasıyla kafeler ve spor alanlarını içeren bir parka (Sekapark) dönüştürülür. Bugün birçok genç İzmit sakini SEKA’yı ancak bir park olarak bilmektedir. Diğer yandan fabrikanın yıkıntılarının arasından dizi ve film çekim platoları belirdi, SEKA’ya ömrünü vermiş, mirasına sahip çıkan derneklere hiç danışılmadan, üniversiteyle iş birliğine gidilmeden bu alan değerlendirilmeye çalışıldı. SEKAlıların derneklerine alan içinde yer verilmezken, alandaki binaların bir bölümü kimi yandaş derneklerin kullanımına verildi. Yine fabrika sahası içinde açılan SEKA Kağıt Müzesi kent ve sanayi belleği için önemli bir girişim olsa da; emeğin sesini taşımayan, nostaljik, estetize edilmiş, çatışma ve çelişkilerden arındırılmış tarih anlayışını aşamayan bir mekan olarak kaldı. Özetle yerel yönetim kentin neredeyse kurucu dinamiklerinden birisi olan bu çok yönlü mirası değerlendirme konusunda sınıfta kaldı.
SEKA sonrası döneme örgütlü emek açısından baktığımızda, Kocaeli bölgesindeki diğer özelleştirme ve kapatmalarla birlikte işçi hareketinin kapasitesini zayıflatan, dağıtan bir süreç olduğunu görebiliriz. SEKA’da çalışan binlerce emekçi yıllar içinde azaldı elbette ama bütün olarak kente baktığınızda neredeyse SEKA’ya değmemiş bir aile olmadığı da görülebilir. Faaliyette olduğu uzun yıllar içinde fabrika on binlerce İzmitliye güvenceli koşularda istihdam olanağı sağladı. Sendikanın örgütlü mücadelesi sayesinde toplu sözleşmelerle işçilerin refah düzeyi ilerletildi ya da en azından korundu. SEKA işçileri 1946’dan 2000’lere kentteki işçi hareketinin belkemiğini oluşturmuşlardı. Daha 1946’da oluşturulan Kocaeli Sendikalar Birliği’ne başlıca katkıyı sundular, 1960’ların başlarında sessiz yürüyüşlerle sendikal hak talebinde bulunanlar yine onlardı. Fabrika aynı zamanda kuruluş ilkeleri çerçevesinde kendi meslek okulunda nitelikli bir emeğin oluşumuna da katkı sunmuştu. SEKA Çıraklık Okulu mezunu işçiler İzmit sendikal hareketi içinde önemli roller üstlendiler.
İzmit neredeyse 90’lı yılların sonlarına kadar Türkiye işçi hareketinin önemli merkezlerinden biri olmuş, sendikalı işçiler kent nüfusu içinde önemli oranda temsil edilmişti. SEKA ve diğer özelleştirme ve kapatmalar (mesela Petkim) kentin sosyal yapısını büyük ölçüde değiştirdi. Örgütlü emeğin hem nicel hem de nitel gücü zayıfladı. Devam eden göçlerle bölgeye yığılan emekçiler bu süreç sonunda güvencesiz işlerde çalışmak durumunda kaldılar. Süreç aynı zamanda taşeron eliyle çalıştırmayı da yaygınlaştırdı. Kamuda, görece güvenceli ve sendikalı biçimde istihdam edilen önceki kuşaktan emekçilerin çocukları bugün ya işsiz ya da çoğunluğu bir şekilde taşeron işçiliğinin dalgalı denizinde batmamaya çabalıyor. Selülöz-İş’in genel merkezi hala İzmit’te ama eski gücünü, etkinliğini yitirmiş durumda. Bu günlerde İzmir, Karaman ve Gaziantep’te kurulu Süperpak Ambalaj işletmesinde bir grev sürdüren sendika ayakta kalmaya ve zorlu koşullarda yeni örgütlenmeler yapmaya çalışıyor.
SEKA’nın yok edilme süreci kentteki işsizliği, güvencesizliği artırdığı gibi kültürel çoraklaşmayı da hızlandırdı kuşkusuz. Sinema, tiyatro, spor, eğlence vb. birçok alanda etkinlik mekanlarına sahip olan, buralarda kentin kültürel yaşamına ciddi katkılar sunan, değerler yetiştiren, bir kent kültürü oluşmasını sağlayan fabrikanın kapanışı aynı zamanda, doğrudan olmasa bile dolaylı olarak, kente gerici ve lümpen bir kültürel iklimin derinleşmesine de neden oldu elbet.
SEKA’nın kapatılmaması için verilen mücadele bugün onun mirasının sürdürülebilmesi, sahiplenilmesi için devam ediyor bir anlamda. SEKA’nın yok edilmesini ve buna karşı verilen mücadeleyi hem Cumhuriyet değerlerine, hem kentsel mirasa hem de emeğe yönelik bir saldırı karşısındaki çok katmanlı bir direniş öyküsü olarak anlamak gerekiyor. Bugün ulusal düzeyde kağıt sıkıntısı ile yerel düzeyde ise kentsel değerlerin ve emeğin talanı ile kendisini gösteren SEKA’nın yokluğunu, yeniden ama bambaşka çerçevede bir kamulaştırma ve kamusallaştırma atılımı için ders niteliğinde bir deneyim olarak okumalıyız.
(*) Doç. Dr.
(1) https://www.izmitteseka.com/iletisim