Burjuvazi onca zamandır onurlu sayılan ve önünde huşuyla eğilinen her faaliyeti çevreleyen haleyi söküp atmıştır. Hekimi de hukukçuyu da rahibi de şairi de bilimi adamını da kendi ücretlisi yapıp çıkmıştır (Marx & Engels, [1848] 2014: 40).
Giriş
1970’li yıllardan itibaren neo-liberal yaklaşımın önemini sıklıkla vurguladığı esneklik kavramı, sermaye için ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmelere “ayak uydurabilmeyken” işçi sınıfı içinse; “korunmasız, denetimsiz ve güvencesiz” bir işgücü piyasası şeklinde açıklanmaktadır (Başköy & Kılıçaslan, 2017: 1515). Bu çerçevede 1970’li yıllardan günümüze dek olan süreçte, farklı ülkelerde çeşitli düzenlemelerle esneklik uygulamalarının önü açılmıştır. Esneklik uygulamalarının artış göstermesi, işçi sınıfı için hep var olan güvencesizliği derinleştirmiştir. Güvencesizliğin derinleşmesinde; neo-liberal ekonomi politikalarıyla refah devletinin tahrip edilmeye başlaması ve standart istihdam ilişkisinin sona ermesi etkili olmuştur. Esneklik uygulamalarının ortaya çıkardığı güvencesizlik sorunu işçi sınıfının tamamını etkilemiştir. Kaçınılmaz olarak öğretmenler de bu değişimden etkilenerek, “korunmasız, denetimsiz ve güvencesiz” bir işgücü piyasasında var olmak zorunda kalmıştır. Durmaz’ın da (2014: 88-89) ifade ettiği gibi; “öğretmenin asli işlevi ders verip bunun karşılığında ücret almaksa, o öğretmen üretim ilişkilerindeki yeri itibariyle işçidir.” Nitekim işgücü piyasalarında esneklik uygulamalarının artmasıyla refah devleti döneminde standartlaşan istihdam ilişkisi standart dışı bir biçime gelirken öğretmenlerin istihdamı da standart dışı olmuş ve güvencesizlik artmıştır.
Güvencesizleşmeyi öğretmen açısından sadece “iş güvencesi veya sosyal sigorta güvencesi” olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Güvencesizlik, aynı zamanda toplumsal alanda emeğin sermaye karşısındaki konumunu ifade eden bir kavramdır. Bu çerçevede güvencesizlik ilişkisi; işçi sınıfı açısından “çalışma zamanı ve iş dışı yaşantısı üzerinde hakimiyet kaybı” sermaye açısındansa, “emek üzerinde hakimiyet kurma” olarak tasvir edilmektedir. Kutlu’nun (2012: 65) ifadesiyle güvencesizlik, “işçinin çalışma zamanı üzerindeki etkisi ve kontrolü, kolektif temsile dayalı olarak işverenle karşılıklı müzakere ederek belirlediği kurallara dayanması durumunda, sendika ve toplu sözleşme düzeniyle yakın ilişki içerisindedir.” Nitekim özel okullarda çalışan öğretmenler de işgücü piyasalarındaki yaşanan gelişmeler çerçevesinde güvencesizliği deneyimlemekte ve çalışma ile yaşam koşulları her geçen gün daha kötüye gitmektedir. Bu çalışmayla, Bursa’da faaliyet gösteren özel okullarda çalışan öğretmenlerin güvencesizlik deneyimlerinin ve çalışma koşullarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Araştırmanın Metodolojisi
Özel okullarda çalışan öğretmenlerin çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar ve güvencesizlik deneyimlerini ele alan bu çalışmada “nitel araştırma yöntemi” benimsenmiştir. Nitel araştırmaysa, “fenomenolojik yaklaşım” benimsenerek gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, veri toplama aracı olarak “görüşme” tekniğinden yararlanılmıştır. Örneklem grubunun belirlenmesinde “amaca yönelik ölçüt örnekleme seçimi” benimsenerek, öğretmenlere “kar topu yöntemiyle” ulaşılmıştır (Yıldırım & Şimşek, 2016: 69-71).
Katılımcılar, Bursa’da faaliyet gösteren okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde örgün eğitim veren özel okullarda çalışmaktadır. Katılımcıların belirlenmesinde, “cinsiyet, yaş, branş ve kıdemden ziyade” farklı özel okullarda çalışan öğretmenlere ulaşılması amaçlanmıştır. Farklı okullarda çalışan öğretmenlere ulaşılarak araştırmaya çeşitlilik kazandırılması ve farklı özel okulların çalışma koşullarının değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Katılımcılara ilk olarak araştırma içerisinde kişisel bilgilere yer verilmeyeceği aktarılmıştır. Ardından da on farklı soru sorularak veriler elde edilmeye çalışılmıştır. Katılımcıların cevapları görüşmeler esnasında hem not edilmiş hem de ses kaydına alınmıştır. Ancak katılımcılardan iki tanesi ses kaydına izin vermemiş ve iki katılımcıya ait veriler görüşme esnasında tutulan notlardan oluşmuştur. Katılımcıların demografik bilgileri Tablo 1.’de gösterilmektedir.
Tablo 1. Katılımcıların Demografik Bilgileri
Kişiler | Cinsiyet | Yaş | Medeni Durum | Eğitim Düzeyi | Branş | Kıdem |
K1 | Kadın | 24 | Bekar | Lisans | Rehberlik | 2 yıl 1 ay |
K2 | Kadın | 41 | Evli | Yüksek Lisans | Kimya | 20 yıl |
K3 | Erkek | 44 | Evli | Lisans | Matematik | Yaklaşık 21-22 yıl |
K4 | Erkek | 27 | Evli | Lisans | Coğrafya | 4 yıl |
K5 | Kadın | 26 | Evli | Lisans | Türk Dili ve Edebiyatı | 4 yıl |
K6 | Kadın | 30 | Bekar | Lisans | Almanca | 5 yıl |
K7 | Kadın | 23 | Bekar | Lisans | Psikolog (Okul Psikoloğu) | Yaklaşık 5-6 ay |
K8 | Erkek | 27 | Bekar | Lisans | Felsefe Grubu | 5 yıl |
K9 | Erkek | 30 | Bekar | Lisans | Türkçe | Yaklaşık 6 yıl |
Araştırma çerçevesinde beş kadın ve dört erkek olmak üzere toplamda altı farklı özel okulda çalışan dokuz öğretmene ulaşılmıştır. K1’le K7, K2’le K3 son olaraksa K4’le K5 aynı özel okullarda çalışmaktadır.
Bulgular
Katılımcılarla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirildikten sonra veriler analiz edilmiştir. Katılımcı verileri çerçevesinde bulgular; “belirli süreli iş sözleşmesinin sonuçları: işsizlik kaygısı ve güvencesizlik, çalışma koşulları ve ücretler, denetim ve baskı ile sendikal örgütlenmeye ilişkin görüşler” başlıkları altında değerlendirilmiştir.
Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Sonuçları: İşsizlik Kaygısı ve Güvencesizlik
Araştırma çerçevesinde görüşme gerçekleştirilen katılımcıların hepsi “on ay ile on iki ay” arasında değişen belirli süreli iş sözleşmeleriyle istihdam edilmektedir. Belirli süreli iş sözleşmesinin öğretmenler açısından birden fazla sorunu beraberinde getirdiği katılımcılar tarafından ifade edilmiştir. Belirli süreli iş sözleşmesiyle istihdam edilen bir katılımcı (K1) süreci şu şekilde özetlemiştir: “Belirli sürelerle çalışmak mesleğe bakışımı kesinlikle güvencesizlik üzerine etkiliyor. Nasıl güvenebilirim ki bir sene içerisinde. İşsizlik ve işten çıkarılma kaygısını hissediyorum. Bu durumu hissetmem özel sektörün getirdiği dezavantaj. Bakıyorum buradan çıksam aynı şartlar var. Güvencesizlik işimle bağlantılı ama hayatımın her noktasında kendini gösteriyor. Çok basit bir taksitlendirme düşünün taksitle alışveriş yapamıyorum. Sosyal hayatımda, özel hayatımda güvencesizliği yaşıyorum. Hayatımın her noktasında yaşıyorum. Güvencesizlik geleceğe bakamamayı sağlıyor. Bırakın beş sene sonrasını önümdeki yazı göremiyorum.” Bir başka katılımcı ise (K5) belirli süreli iş sözleşmesinin ücret güvencesizliğine neden olduğunu şu ifadelerle açıklamaktadır: “Bir yıllık sözleşmeyle çalışıyorum. Eğer seneye için anlaşırsanız yazları maaş yatıyor, anlaşmazsanız maaş yatırmıyorlar. Bir yıllık sözleşmeler benim için güvensizlik ifade ediyor. Yani maaşıma olan güvenim yok. Hayatta bir adım atacaksam, ona yönelik güvenim yok. Çünkü para alamıyorum ve girişemiyorum. Dört senede iki farklı kurumda çalıştım. Güvencesizliği borçla alınacak şeylerde yaşıyorum. Çünkü düzenli gelen bir maaş yok.”
Belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalışmak katılımcılar açısından birden fazla hak kaybını beraberinde getirmektedir. Öğretmenlerin performanslarının iyi olmasına karşın işverenler tarafından sözleşmelerinin yenilenmemesi öğretmenlerin işsiz kaldıkları süreçte sosyal güvenceden yoksun kalmasına ve sürekli okul değiştirmek zorunda kaldıkları için kıdem tazminatı hakkını elde edememelerine neden olmaktadır. K6’nın güvencesizlik deneyimiyse şu şekildedir: “İyi bir performans gösterseniz bile özel okullar yaz maaşı ödememek adına yazın bir çıkarım süreci yaparak iki-üç ay maaş ödememeyi tercih ederek, başka birini almak istiyorlar. Netlik ve garanti yok. İşsiz kalma ve işten çıkarılma kaygısını sürekli hissediyorum. Özel okullarda netlik olmadığı için işten çıkarılma kaygısından dolayı bütün öğretmen arkadaşlarımda performans düşüklüğü olduğunu söyleyebilirim. Kendimi sürekli güvencesiz hissediyorum.” Dört yıllık mesleki kıdemi olan bir katılımcı (K4) İSE sözü edilen durumu şu şekilde değerlendirmektedir: “Böyle çalışmak değersizlik. Bu kurum meslek hayatımdaki üçüncü kurum. Sürekli iş değiştirmek güvencesizlik hissettiriyor. Güvencesizlikse, zaman zaman özgüven ve umut sorunları yaşatıyor.”
İş sözleşmelerinin belirli süreli olması öğretmenlere, sürekli “işsizlik kaygısını” hissettirmektedir. Katılımcılardan biri (K9) işsizlik kaygısını şu şekilde deneyimlemektedir: “İşsizlik kaygısı da çalıştığınız kurumla ilgili. Önceki kurumumda yaşamadım ama şimdiki kurumda yaşıyorum. Bugün çalışıyorum, yarın çıkarılabilirim. Borçların varsa kaygı daha da artıyor. Kredi borçlarım var o yüzden işsiz kalmak korkutucu. Bazen hakkının gasp edildiğini bilsen bile susuyorsun. Çünkü diğer kurumlarda da aynı şeyler var.” Nitekim esneklik uygulamaları, özel okul sahiplerinin değişen koşullara ayak uydurabilmesi anlamı taşırken, öğretmenler açısındansa güvencesizliğin çeşitli boyutlarıyla karşılaşma anlamına gelmektedir.
Özel Okul Çalışma Koşulları ve Ücretler
Katılımcılarla yapılan görüşmelerde genellikle uzun çalışma süreleri tüm katılımcıların öne çıkardığı sorunlardan biridir. Katılımcılar, uzun çalışma sürelerinin performans ve sosyal yaşamlarını olumsuz etkilediğine vurgu yapmaktadır. Haftalık ders saati az olan bazı branş öğretmenleri alanları dışında işler yaptıklarını belirtmektedir. Katılımcı (K8) çalışma koşullarını şu şekilde özetlemektedir: “Çalışma süreleri günlük dokuz-on saat arası değişiyor. Bazen sekizde giriyorum akşam altıda çıkıyorum. Bazen sabah onda girip akşam yedi buçuk gibi çıkıyorum. Sürekli değişiyor, esnek. Haftanın altı günü çalışıyorum. Günüm çok yoğun geçiyor. Kendi işimle alakalı çok yoğunum zaten ayrıca gün içinde çoğu zaman mobinglerle karşılaşıyorum. İnsan rahat bir psikolojide çalışamıyor ki bu durumda kişinin aile yaşantısına, sosyal çevresine ve ikili ilişkilerine yansıyor. Felsefe dersleri dışında birçok iş yapıyorum. Öğrencinin istatistiklerinden tut, sınıf lambalarından, kapı kollarının bozulmasına, kitapların dağıtımına kadar işlerle uğraşmak zorunda kalıyorum. Çalışma süreleri uzun bu yüzden sanat kültür etkinliklerine katılamıyorum.”
Bazı katılımcılar mesai yapmalarına karşın bu mesailere ait herhangi bir ücret almadıklarını belirtmektedir. Ayrıca bazı öğretmenler, okul içerisinde geçirilen sürenin yapılacak işlere yetmemesi nedeniyle geriye kalan işlerini evde yaptıklarını vurgulamaktadır. Bir diğer ifadeyle, öğretmenler eve iş götürmektedir. Katılımcı (K7) çalışma koşullarını şu şekilde ifade etmektedir: “Sabah sekiz buçukta kurumda oluyorum, beş buçukta çıkıyoruz. Ama arada ekstrem durumlar oluyor mesaiye kalıyorum. Etkinlikler oluyor orada kalıyorum. Cumartesi günleri yarım gün çalışıyorum. Çok yoğun çalışıyorum. Özellikle haftanın ilk günleri ders saatim çok fazla ve yoğun geçiyor. Dersim olmadığında ya idari işleri ya da veli ve öğrenci görüşmelerini ama genelde idari işleri yapıyorum. Bazen yazılacak ve yayınlaması gereken makaleler oluyor, işyerinde vakit bulamıyorum. O yüzden eve götürüp evde yazıyorum. Veli aramalarını sisteme giriyoruz, işyerinde yapamıyorum telefondan evde giriyorum. İdari işlerin benim işim olmamasına rağmen yapmak zorunda olmam kötü hissettiriyor.”
Katılımcılara ücretler ve sosyal haklara ilişkin sorular sorulmuştur. Bazı katılımcılar (K2, K3 ve K9) ücretlerinden memnunken, diğer katılımcılar ücretlerinden memnun değildir. Katılımcıların çalıştıkları özel okulların bazıları yemek ve yol ücreti gibi sosyal hakları öğretmenlere sağlarken bazılarıysa bu hakkı tanımamakta veya katılımcıların ifadesiyle “sağlanan bu haklar yetersiz” kalmaktadır. Katılımcılardan biri (K6) ücretler hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir: “Ücretim hiç yeterli değil. Özel okullar mümkün mertebe ücretten kısmak için uğraşıyor. Özel okullar ücret konusunda yeterli değil. Günümüz koşullarında yani asgari ücrete yakın. Eğer yeni mezunsan asgari ücrete bile çalıştırırlar. Ama genel olarak çok iyiysen üç bin liraya yakın rakamlar var diyebilirim. Zaten seneye devam etmezsek on ay alıyoruz.” Bir diğer katılımcı ise (K5) ücretinin neredeyse asgari ücretle aynı olduğunu şu ifadelerle açıklamaktadır; “ücretimin yeterli olduğunu asla düşünmüyorum, 2020 itibariyle asgari ücretle neredeyse aynı”. Nitekim çalıştığı özel okul tarafından herhangi bir servis ve yemek hakkı tanınmayan K8 de benzer ifadeleri vurgulamaktadır: “Benim yol ve yemek masraflarımı çıkardığımda neredeyse asgari ücrete tekabül ediyor. Özellikle yola yapılan son zamlardan sonra belki bin lirayı buluyor. Bu miktarı da maaşımdan çıkarınca asgari ücretin güncel haliyle altında desem yeridir.”
Katılımcı ifadeleri çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, iş güvencesizliğinin beraberinde ücret güvencesizliğini getirdiği görülmektedir. Ayrıca katılımcıların ücret konusunda belirttikleri bir diğer gelişmeyse; ücretlerinin tamamının banka üzerinden alamamaları olmaktadır. Bu gelişmeyse, özel okul öğretmenlerin gelecekte emeklilikleri konusunda güvencesizliğine neden olmaktadır. Katılımcılardan biri (K8) bu durumu şu şekilde özetlemektedir: “Maaşın tamamını banka aracılığıyla almıyorum. Bankadan asgari ücret kısmını, kalan kısmı elden alıyorum. SGK bildirimim asgari ücret üzerinden.” Ücretin tamamının bankadan alınmaması durumuyla diğer bir katılımcı da (K9) karşılaştığını belirtmekte ve bu durumu “ücretimin yüzde altmışını falan bankadan geri kalanını elden alıyorum” şeklinde açıklamaktadır.
Denetim ve Baskı
Araştırma çerçevesinde görüşme gerçekleştirilen öğretmenlerin tamamı baskı ve denetimin olduğunu vurgulamaktadır. Denetimler, dersin verilme biçiminden öğrenci-veli memnuniyetine ve izin kullanmadan özel hayata müdahaleye kadar uzanmaktadır. Ancak asıl denetim ve baskının kayıt dönemlerinde gerçekleştiği belirtilmektedir. Eğitimin metalaşması, öğretmenler üzerindeki baskıyı arttıran önemli bir dinamiktir. Bu süreci katılımcı (K8) şu şekilde özetlemektedir: “Ticari çıkar üzerine bir denetim var. Birçok öğrenciyi kuruma getirin, bir sonraki yıl öğrencinin kalmasını sağlayın, eğitim dışında faaliyetlerde bulunun, sosyal etkinlikler, öğrenciyle yakın ilişki kurmamız konusunda yönetim tarafından denetim uygulanıyor. Öğrencilerin başarılarına yönelik denetim yok açıkçası.”
Bir diğer katılımcı (K1) ise yaptığı iş üzerinde sürekli denetimin olduğunu şu şekilde değerlendirmektedir: “İdarecilerim tarafından sürekli denetim var. Bir işi yaparken telefonla sorarken aynı zamanda kamerayla da izliyorlar bu kadar fazla denetim var. İzin talepleri konusunda baskı uygulanıyor. Sen “şu kadar kullanmalısın” gibi söylem var. İstenilen her izin sanki lütufmuşçasına davranıyorlar. Mesela hasta oldum, biz izin verdik diyor. Benim rapor alma hakkım var. Kırtasiye parasını verdik diyorlar. Bunu devlet veriyor. Kayıt alma konusunda sürekli baskı var. Sürekli yeni dönem için kayıt baskısı var.”
Okul yönetiminin özel hayatına müdahale ettiğini belirten K9 denetim ve baskıyı şu şekilde ifade etmiştir; “sosyal medya aracılığıyla videolar çekiyordum, çekmemem konusunda baskıyla karşılaştım ve kapatmak zorunda kaldım”.
Sendikal Örgütlenmeye İlişkin Görüşler
Katılımcılara sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık konuları hakkında sorular yöneltilmiştir. Araştırma çerçevesinde görüşme gerçekleştirilen öğretmenlerin hiçbirisi sendika üyesi değildir. Katılımcılar sendikal örgütlenmelerin özel okullarda yönetim veya kurucular tarafından olumlu karşılanmayacağını belirtmektedir. Bir katılımcı (K2) bu durumu; “özel okullarda sendikalar hoş karşılanmıyor ve üye olmak zor” şeklinde açıklamaktadır.
İşe alınma süreçlerinde sendika gibi örgütlere üye olmamaları noktasında yönetimin uyarılarının bulunduğunu belirten katılımcılar, öğretmenlerin toplu bir şekilde hak aramalarının önünün kesildiğini vurgulamaktadır. Katılımcılardan biri (K7) bu durumu şu şekilde özetlemektedir: “Öğretmenlerin sendikalaşmasındaki en büyük engel, korku. Günümüz koşullarında çok baskı var. En ufak şeye bile yani, kendi haklarını savunabilecek eylemlere giremiyor insan. Tabii bu durum toplumun içerisinde olduğu durumdan kaynaklı. Okulda da zaten sürekli bir otorite var. Otoriteyi iliklerine kadar hissediyorsun. O nedenle hak arayışları çok zor.”
Bir diğer katılımcı ise (K8) sendikal örgütlenme hakkının engellenmesi hakkında şu değerlendirmeleri yapmaktadır: “Sendika güvence sağlayacağı için özel okulda öğretmenin bu güvencesini istemezler. Çünkü ucuz işgücü, on sekizinci veya on dokuzuncu yüzyılda değil bu yüzyılda da devam ediyor. Bakıyorsun dışardan çok şatafatlı görünen kurumlar içeride ucuz yollu eğitimle ve bu eğitimi verecek ucuz öğretmenlerle çalışmak istiyor. Genelde yeni mezun ya da fark etmez dört -beş yıl tecrübeli öğretmene de aynı şartları sağlıyor. Öğretmenler de geçimini sağlamak için kabul ediyor. Ama sendika olsa böyle hak kayıpları olmaz. İşverenler çok sıcak bakmaz.”
Nitekim öğretmenlerin sendikalaşması öğretmenlere çeşitli güvenceler sağlayacaktır. Öğretmenlerin bu güvenceden yoksun kalması için özel okulların ilk başta kendisini korumaya aldığını belirten K1 süreci şu şekilde özetlemektedir: “İlk işe başlarken sendikaya üye olmamamız konusunda dilekçe imzalatıyorlar. Öğretmenlerin sendikalaşmasının önündeki engellerde kesinlikle korku kültürü var. O kadar çok hakkımız yeniyor ki. Sendikalaşma onlar için kritik bir şey. Dünyanın parasını kazandırıyoruz ama pastadan aldığımız pay belli. Sendika olsaydı hafta sonu çalışmazdık. Çalışsak da ek ücret alırdık. Sendikalaşma olsa iş tanımım olurdu.”
Sonuç
Çalışma çerçevesinde görüşülen katılımcıların cevaplarında özel okul öğretmenlerinin güvencesizliği nasıl deneyimlediklerine ve özel okulların çalışma koşullarına yönelik değerlendirmelerine ulaşılmıştır. Öğretmenler, güvencesizliğin çeşitli boyutlarıyla karşılaşmaktadır. Çeşitli esneklik uygulamalarının birbiriyle iç içe geçerek aynı anda uygulanması ya güvencesizliğinin boyutlarını arttırmakta ya da iş tanımlarının muğlaklaşmasını sağlayarak kötü bir çalışma ortamı inşa etmektedir.
Özel okullarda öğretmenlerin belirli süreli iş sözleşmeleriyle istihdam edilmesi iş güvencesini ortadan kaldırmakta ve öğretmenler, işten çıkarılma ve işsizlik kaygısıyla mücadele etmektedir. Ayrıca özel okulların yaz döneminde ücret ödememek adına her yıl farklı öğretmenleri istihdam etmesi, öğretmenleri iş ve ücret güvencesinden yoksun bırakmaktadır. Nitekim öğretmenlerin istihdam çerçevesinde karşılaştığı güvencesizlik, yaşamın diğer alanlarında da kendini göstermektedir. Zira öğretmenler, sürekli olarak işsizlik kaygısını yaşadıklarından geleceğe yönelik planlar yapamamakta ve toplumla olan bağları zayıflamaktadır.
Özel okulların çalışma koşullarındaysa, uzun çalışma süreleri öne çıkmaktadır. İş tanımlarının muğlak oluşu öğretmenlerin kendi işleri dışında farklı işleri de yapmasına neden olmaktadır. Öğretmenler işle ilgili yapılması gerekenleri iş yoğunluğu nedeniyle çalışma süresi içerisinde gerçekleştirmediği için evlerine götürmektedir. Bu durum öğretmenlerin sosyal yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Nitekim yöneticiler veya kurum sahiplerinin telefon üzerinden işin denetimini sürekli olarak gerçekleştirmesi öğretmenleri zor durumda bırakmaktadır. Öğretmenlerin verdikleri emek karşısında aldıkları ücretlerin yetersiz oluşu özel okulların bir diğer öne çıkan özelliğidir. Hatta bu çalışma çerçevesinde görüşülen katılımcıların neredeyse tamamı asgari ücretin az üzerinde ücret almakta olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bazı özel okulların ücretlerin tamamını banka üzerinden değil sadece asgari ücret kısmını banka üzerinden ödemesi, öğretmenlerin sigorta primlerinin düşük yatmasına neden olmaktadır.
Denetim ve baskıların öğretmenlerin işleri ile ilgili konulardan ziyade veli memnuniyeti üzerine olmasıdır. Zira eğitimde yaşanan metalaşma öğretmenlerin verdiği bilgiyi bir ürüne dönüştürmektedir. Bu çerçevede; öğretmenler özellikle kayıt dönemlerinde baskıyla karşılaşmaktadır. Öğretmenlerin bir diğer sorunuysa; sendikal örgütlenmenin önüne setler çekilmesidir. Sendikal örgütlenmelerin çeşitli güvenceler sağlayacağı düşüncesi, özel okul sahiplerinin bu konuda çeşitli engelleme girişimlerine neden olmaktadır.
Katılımcılara göre özel okullarda karşılaşılan sorunlar; ders yükünün fazla olması, çalışma saatlerinin fazlalığı, ücret garantisinin olmaması, veli ilişkilerinin devlet okullarından farklı olmasıyla velilerden sürekli “sen benim paramla buradasın” algısının yapılması, zaman zaman da mobbingle karşılaşılması ve en önemli sorun olarak güvencesizliğin (varlığı)oluşu şeklinde sıralanmaktadır.
KAYNAKÇA
Başköy, H. & Kılıçaslan Y. (2017) “Esnek İşgücü Piyasası Politikalarının Ücret ve Kâr Üzerine Etkisi: Bir Karşılaştırmalı Ülke Analizi” Çalışma ve Toplum, Sayı: 54, ss: 1507-1544.
Durmaz, O.S. (2014) Türkiye’de Öğretmen Olmak Emek Süreci ve Yeniden Proleterleşme, NotaBene Yayınları, Ankara.
Kutlu, D. (2012) “Türkiye İşgücü Piyasasında Güncel Gelişmeler ve Güvencesizleştirme Örüntüleri” Güvencesizleştirme Süreç Yanılgı, Olanak Derleyen: Özay Göktepe, NotaBene Yayınları, Ankara, ss: 61-116.
Marx K. & Engels F. [1848] (2014) Komünist Manifesto, Yordam Kitap, Çeviri: Nail Satlıgan, Ankara.
Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2016) Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri 10. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık
[1] Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Yüksek Lisans Öğrencisi