Metro’ya binip Batıkent’ e gitmek isterseniz; bir durak önce OSTİM yazısı ile karşılaşırsınız. Batıkent’e dolmuş ile gitmek isterseniz, Ostim’ in içinden geçersiniz. Ostim, Türkiye’nin en büyük 2.küçük sanayi sitesi. Onu tanıyanlar, bu sanayi sitesinde imkansızın bile üretilebileceğini iddia ediyorlar.
Ostim’ i tanıdığımda o henüz 2-3 yaşlarındaydı. Bense 31. Yıl 1982 … Yolları asfalt değildi; benim de bir arabam yoktu. Onun için Ostim’in daha doğrusu Macunköy’ün çamurunu, işçisiyle işvereniyle hep birlikte yıllarca çiğnedim. Ama bu mücadele, bir kaynaşmayı ve gönül beraberliğini de birlikte getirdi. Küçücük atelyelerde, soğuk ve olumsuz üretim ortamlarında başlayan bu yolculuk, bugün birçok işletme için daha düzenli, daha konforlu ve daha büyük çalışma ortamlarında sürüyor. İşçi ve işverenleriyle dostluklarımız da sürüyor.
1982 yılından beri Ostim’deki küçük ölçekli işyerlerine iş sağlığı güvenliği hizmetleri sunuyoruz. Çalışma koşullarının işçilerin sağlığını bozmaması için geliştirilmesi; koruyucu önlemlerin alınması, işçilerin sağlığının izlenmesi ile kendimizi görevli saydık.
Bu süreçte iki önemli sıçrama noktası vardı. Bunlardan birincisi çalışan çocukları ve onların sorunlarını fark etmemiz oldu. 1984’ten beri onların sağlık-sosyal sorunlarını araştırıyoruz; çalışan çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti sunuyoruz. İkinci sıçrama noktası da, ILO’nun da katkısıyla, hizmetimizi yürüyen kliniklerle en küçük işyerine bile ulaştırabilmek oldu. 1992 yılında ilk kez yürüyen kliniğimiz (sağlık karavanımız) ve yeni teknik olanaklarımız ile bir işyerine yanaştığımızda, bir işverenin koşarak kayboluşunu, az sonra işyerinin bahçesinden kestiği bir gülle bizi kutlamaya gelişini unutamıyorum.
Her yıl yeni bir şeyi hizmetimize ekleme çabamız, işçi-işverenlerce hep merakla ve takdirle izlendi. Çünkü onlar da kendi alanlarında hep iyiyi hep yeniyi yapmaya çalışıyorlardı. Onların eleştirilerine ve önerilerine kulak verdiğimizi bildikleri için, bu gelişim sürecimize de gönülden katılıyorlardı.
Onları en çok sevindiren ve evde aileleriyle de paylaşmalarına neden olan şey, bizim gazete ve televizyonlara çıkmamız. Bu başarıda kendilerinin payı olduğunu da biliyorlar ve sanki kendi görüntüleri veriliyor, kendi başarıları anlatılıyormuşcasına seviniyorlar. Hele 1996 yılı onlar için unutulmaz bir yıldı. Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı (Habitat-II) kapsamında açılan En İyi Uygulamalar Sergisi’ne yürüttüğümüz bu model çalışma “başarılı” bulunarak seçilmişti. Toplu Konut İdaresi’nce bu seçilen örnekleri anlattığımız “reklam” filmleri her gece değişik kanallarda ve defalarca oynatıldı. Her gece kendilerine sunulan hizmetlerin ve bu başarı öyküsünün anlatılması onları çok sevindirmişti. Hele bunun ardından bir de Cumhurbaşkanlığı Takdir Belgesi’ni almamız…
Hiç zorluklarla karşılaşmadık mı? Çok karşılaştık. Bunlar içerisinde biri siyasal içerikli, diğeri ekonomik içerikli iki büyük zorlukla karşılaştık. İlkinin tarihi 1989’du ikincisininki 2001. Bu noktada birçok kısa öykü ve anı var; ama hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bizim yaşamamız için işçisi de işvereni de çaba harcadı. Bu bize “vazgeçilmez” görüldüğümüz izlenimini verdi; bizi çok güçlendirdi.
Ama beni en çok etkileyen 22 yıl önce, çalışan çocukların sorunlarına eğilmemize neden olan o günkü çırakların bugün bize süren sevgisi, ilgisi… Şimdi bir kısmı işveren, bir kısmı aile babası ve hala işyerlerine sunduğumuz koruyucu sağlık-güvenlik hizmetlerinin en büyük destekçisi ve hayranı.
Şimdi onların yanında çalışan çıraklarla ilgileniyoruz. Yıllık ücretli izin ve “güneş, kum, deniz” gibi nimetlerden çırakları yararlandırmak amacıyla, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nca her yıl tekrarlanan “Çıraklara Yaz Kampı” uygulamasına dünün çırakları isyan ediyorlar: “Bizim çıraklığımızda neden bizi de tatile götürmediniz?” Onlara “Ostim’in değişen yüzü bu” diyoruz. Olanaklar kim bilir gelecekte neler getirecek?
Yine Ostim’li işçi-işverenleri mutlu eden olaylardan biri, yaptıklarımızı görmeye gelen yerli-yabancı topluluklar. İşyerlerini ziyaret ediyorlar, onlarla konuşuyorlar ve onların değişimlerine de tanıklık ediyorlar. Dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri; bugün tez hazırlayan öğrenciler… Dün anket yapanlar, bugün fotoğraf çekenler.
Uzak-doğu Asya’dan “küresel yürüyüş”lerine başlayan çocuk işçiler, Ostim’den geçmişlerdi. Ostim’deki çalışan çocuklarla, onların daha bir dünyada yaşamaları için çabalayanlarla kucaklaşmışlardı. Ostim, dünya çalışan çocuklarının başkentteki durağı olmuştu; yürüyen kliniklerimiz ise onların nabzını tutan birer sağlık dostu.
Bütün bu karşılıklı sunulan olanakların temelinde iki kilit sözcük var: Güven ve Gönül.
Çırakların haftada bir gün devam ettikleri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Ostim Mesleki Eğitim Merkezi’nin dergisi için yazdığım yazıda Ostim’i bir gemiye benzetmiştim:
“Gemilerin hedefi bellidir. Yükünü planlanan noktaya ulaştırmak. Tüm çalışanlar ve çalıştıranlar bu hedefe ulaşabilmek için kenetlenmişlerdir. Hepsinin birbirine ihtiyacı vardır. Ateşçisinden aşçısına; kaptanından dümencisine kadar. İki şeyden korkarlar: Hastalıktan ve büyük felaketlerden. Bunları önlemek için canla başla çalışırlar.
Bu ilkeler ve kaygılar yalnız gemiler için değil, tüm işyerleri için geçerlidir ve önemsenmelidir. İşçisinden işverenine, çırağından çaycısına kadar herkes iş kazalarından ve meslek hastalıklarından sakınmayı; birbirini kollamayı birincil amaç olarak görmelidir. Yoksa hiç kimse kendi gemisini yürütemez.”
Ostim bugün 22 yıl öncesinden çok farklı. Yolları asfalt, işyerleri bahçelerinde güle, iğdeye, çimene sıklıkla rastlanıyor. Çalışma koşulları daha ileri ve yeniyi-güzeli gerçekleştirebilmenin özgüveni var. Artık sağlık hizmetinin yalnızca “hastalananlarla” sınırlı olacağını düşünmüyor işçi-işverenler. Eski işçiler yenilere öğretiyor: “Burada sağlamlara hizmet verilir; hastaların muayene olacağı yer hastaneler”. Ostim’de 22 yılda değişen o kadar çok şey var ki.
İnsanımızın “iyiliğe nasıl iyilikle yanıt verdiğini”, “değer bildiğini” Ostim’deki yaşantım boyunca hep gördüm. İki kişiyle başlayan bu uğraş, bugün gönüllüsü, profesyoneli ile tam bir takım oyunuyla ve Enstitü gibi bir bilimsel yapı içerisinde sunuluyor. El vereni o kadar çok ki. Ostim’in değişen yüzünün en yakın tanığı ve en somut kanıtı Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın vardığı nokta. Umarım bundan 30 yıl sonra da aynı tümceyi okurlarımıza aktarabiliriz.
* Prof. Dr. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)