Dünya’nın her yerinde uluslar, toplumsal alanda değişimler yaşar. Değişen toplumsal koşullar sonrasında oluşmuş sosyolojik ortam da, hukuki konulardaki yeni düzenlemeleri gerekli kılar. Bu hukuki değişimler toplumsal değişimin yanı sıra, siyasal otoritenin baskısından da beslenir. Bir yanda toplumun gelişimine göre zorunluluk haline gelmiş hukuki düzenlemeler varken, öte yandan da yönetimin, otoritenin, Uluslararası kuruluşların baskısı üzerine oluşturulmaya çalışılan düzenlemeler vardır.
İran, bu ülkelerden biridir. İran’da hala zina, ırza geçme, cinsel sapıklık, hırsızlık, din değiştirme, alkollü içki içme büyük bir suçtur. Bu suçu işleyen çocuklar, “Tanrı isteği” olarak tanımlanan, ölüm cezasına kadar giden hükümlerle cezalandırılmaktadırlar. İran İnsan Hakları 2011 Yıllık Raporu’nda, taşlanarak öldürülenler arasında 5 çocuk bulunduğu belirtilmiştir. Uluslararası Af Örgütü, bu sayının çok düşük gösterildiğini, sonucun daha ürkütücü olduğunu iddia etmiştir.
İran 2012 yılında var olan Ceza Yasası’nda değişikliklere başladı. İran Muhafız Konseyi ve din adamlarından oluşan bir grup, yasadaki düzeltmeleri meclise sundu. Milletvekillerince de kabul edildi. Yasa, Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat tarafından onaylanıp imzalandıktan sonra yürürlüğe girecek.
Yeni kanuna yönelik sorgulayıcı çalışmalarda bulunan uzmanlar, ülkede 18 yaş altındaki çocuklara uygulanan “taşlanarak öldürme” cezasının tamamen ortadan kaldırıldığını savundu. Homoseksüellere yönelik düzenlemelerde de hukuki zorlamalar olduğu vurgulandı. Yeni kanunda yargıç takdiri de düzenlemeye alınmış durumda. Yargıç, verilmiş olan takdir yetkisi ile ölüm cezası almış genç suçluların, cezalarını kaldırabilmekte. Yine aynı kanunda “Tanrı suçu” kabul edilmiş zina, ırza geçme, cinsel sapıklık, hırsızlık, din değiştirme ve alkol tüketimi gibi suçların işlenmesi durumunda genç suçlular için ölüm cezaları halen devam etmektedir. İşlediği suçtan dolayı ölüm cezasına çarptırılmış çocukların, yargıcın bilgisine dayanılarak cezalandırılması yeni düzenlemede yer almaktadır. Öznel yargı kararı olarak yargıç yetkisi, kesin bir kanıt olacağı gerekçesi ile yasal boşluk güvencesine dayanılarak izin verilebilecek.
İnsan hakları savunucuları ise, bu düzenlemeye yönelik İran’a suçlamalarda bulundular. Savunucular düzenlemelerin uluslararası kamuoyunu yanıltıcı nitelikte olduğunu öne sürerek, İran’ı suçladı. Hazırlanan yasanın, İran’da ihlal edilen insan haklarının uluslararası alandaki eleştirilerine karşılık bir yanıt niteliği taşıdığı tahmin edilmektedir.
Uluslararası Af Örgütü’nün İran araştırmacısı Drewery Dyke tarafından yeni ceza yasasının hiçbir şekilde geliştirici olmadığı, taşlanarak infazın halen devam ettiği, çocuk suçluların halen idam edilme tehlikesi altında olduğunu, kadınların ve erkeklerin evlilik dışı ilişkiler nedeniyle mahkûm edilebileceklerini vurguladı. Yeni ceza kanununun İran’daki insan haklarının gelişimi konusunda hiçbir gelişme içermediğinin de ekledi.
Londra’da sürgün yaşayan İran’ın önemli insan hakları savunucusu avukatlarından Shadi Sadr, değişiklerin yanlışlıklar içerdiğini ve İran üzerindeki uluslararası baskının halen devam ettiğini belirtti.
Kanada Uluslararası Af Örgütü’nden Raha Bahreini, İran’da çocuk olma yaşında açık bir ayrımın olmadığını altını çizerek önemini vurguladı. İran ceza sisteminin reşitlik yaşını cezai sorumluluk yaşı olarak kabul ettiğini açıkladı. Buna göre kızların reşitlik yaşı 9, erkeklerin reşitlik yaşı ise 14 olarak belirlenmekte. Bu durumun da 18 yaş altındaki çocukların yetişkinler gibi cezalandırılmalarına ve mahkûm edilmelerine yol açtığını belirtti.
Kısaca kafaları değiştirmeden, yasaları değiştirmenin bir anlamı pek olmuyor. İşte tipik bir örnek daha:
Irak’ta da Mart ayının ilk haftasında, ağzında ve burnurda küpesi olan, kafatası resmi baskılı kıyafetler giyen 90 kadar genç, aşırı dinciler tarafından taşlanarak öldürüldü.
İnsanlık dışı uygulamanın başka bir çeşidi de Avusturalya’da görülmekte. Sayentoloji (Scientolgy) Kilisesi’ne mensup genç Önce Kafalar Değişmeli Feyza CENGİZ* bir adam, kilisede çocuklara uygulanan, “Kilisenin Rehabilitasyon Projesi Gücü” adını verdiği insanlık dışı ve aşağılayıcı uygulamayı açığa çıkardı. Ailelerinden koparılan çocuklar sessiz, gözlerden uzak çok kötü koşullarda yaşamaya zorlandıkları, günde 14 saat ücretsiz çalıştırılan çocukların, dış dünya ile bağlantılarının kesildiği; Çocuklara ”(Gulag) Sürgün” tanımı ile seslenildiği ortaya çıktı.
Beyinleri yıkanmış bu çocuklar, imzallattırılan bir sözleşmeyle, gelecek yılların mirasçısı, gönüllüsü olarak kuruluşun bünyesine katılmış oluyorlardı. Shane Kelsey, kilisenin sözleşmesini sekiz yaşında imzaladığını söyledi. Shane bu ortamda bulunduğu süre içinde medyayı takip edemediğini ve internet kullanamadığını anlattı. Ayrıca Sayentoloji dışındaki kitapların okunmasına da izin verilmediğini, gazete okuyamadığını, radyo olmadığını, hiçbir sosyal aktivite içinde yer almadığını belirtti. Dış dünyadan tamamen kopuk bir hayatları olduğunu da ekledi. Baskı altında, acınılacak, gereksiz ve aptal bir kişiliğe dönüştürüldüklerini belirtti. Haftada bir kez annesi ile görüşme izni olduğunu söyledi.
Shane, sekiz yaşındaki çocuğun haftada 35 saat çalıştırıldığını; yaşı 14 olduğunda görev yeri mutfak işleri olarak değiştirildiğini; siyah üniformalar giyen çocukların, çok hızlı hareket ederek, koşar adım yaşamakta olduğunu; güne her sabah yoklamaları alınarak başladıklarını söyledi.
Shane açıklamalarının devamında, yedikleri yemeklerin ücretli olduğunu; çoğunlukla kuru fasulye ve pirinç yediklerini anlatırken bu yemek için de 30 sent ödediklerini belirtti. Yemek önceliğinin yetişkinlerde olduğunu, yemek yeme hakkının kendilerine yetişkinlerden sonra geldiğini vurguladı. Yetişkinlerin ne isterlerse yemeye hakları olduğunu, sıra kendilerine geldiğinde ise kalan yemeklerle yetindiklerini açıklamalarına ekledi. Yemeğin kimi zaman çok az kaldığını ve kendileri için yeterli olmadığını söyledi. Yaşadıkları yerin ise, çamurlu ve kirli bir yer olduğunu, bu çamurlu ve pis ortamda uyuduklarını, çalıştıklarını açıkladı. Bu kurumun, insanları neden böyle kötü koşullarda yaşattığı sorulduğunda, Shane, “Disiplinin çok önemli olduğunu ve dı dünyadaki insanların kötülüklerine karşı hazır olmamız gerektiğine inanıldığını” söyledi.
Shane 15 yaşına geldiğinde haftanın her günü ve her gün de 14 saat çalıştığını açıkladı. Ticari mutfak olan çalıştığı yerde haftada 100 saat harcadığını belirtti. Kendisi ve diğer çocukların köle gibi, az uykuyla tüm günlerini yemek pişirerek geçirdiklerini anlattı. Haftalık aldıkları ücretin 4 ile 35 dolar arasında olduğunu da açıkladı.
Şu anda başarılı bir bir mimar olan Peta Obrien, on yıl Sayentoloji Kilisesinin yönetici kadrosunda bulunmuş. 1997 ve 2000 yılları arasında da “Kilisenin Rehabilitasyon Projesi Gücü”nde çalışmış. Kendisi, Shane’in burada yaşadıklarını onaylayıcı açıklamalarda bulunmuştur.
Avukat Grannie O’Donovan zamanını bu tarikatın adalet anlayışını araştırarak geçirmiştir. Kurtulanlara ise danışmanlık konusunda destek olmuştur. Ayrıca bu tarikatın yanlış uygulamaları konusunda, internet ortamında Anonymous grubu ile farkındalığın yaratılması konusunda çalışmalarda bulunmuştur.
Bağımsız Federal Senatör Nick Xenophon bu grubun karanlığının aydınlatılması konusunda başlatılan kampanyayı desteklediğini bildirdi. Yaşananların çocuk tacizciliği olduğunu, bir çeşit çocuk köleliği olduğunu vurguladı. Yetkililerin bu durumu acilen polisin de desteğini alarak araştırması gerektiğini açıkladı. Ayrıca bu kuruluşun vergi ödemediğini de ekleyerek diğer vergi mükelleflerinin aşağılandığını belirtti.
Senatör Nick Xenophon, bu insanlık dışı uygulamayı, İşyeri İlişkileri Federal Bakanına taşıdığı açıklamasında da bulundu.
Gördüğünüz gibi, yasalar, uluslararası sözleşmelere atılan imzalar, kafalar değişmedikçe hiç bir işe yaramıyor. Tıpkı “Çocuk Gelinler”de olduğu gibi…
Uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere göre 18 yaşın altında yapılan her evliliğe, çocuk evliliği, 18 yaşın altında evlenen her kıza çocuk gelin denmektedir. Onlu yaşlardaki kızlarımız, bir kaç bin liralık başlık paraları karşılığı, kırklı, ellili, altmışlı ve hatta yetmişli yaşlardaki erkeklerle evlendirilmektedirler.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yapılan Nüfus ve Sağlık Araştırmaları’na göre, Türkiye’de kızlarda evlenme yaşı 12’ye kadar düşmektedir.
15-19 yaş aralığında kızlarda evlenme oranı, İsveç’te % 0,4, Kanada’da % 0,6, Fransa’da % 0,6, Finlandiya’da % 0,6, Japonya’da % 0,7, Almanya’da % 1,2, Belçika’da % 1,6, İngiltere’de % 1,7, İspanya’da % 2,3, Hollanda’da % 2,4, İtalya’da % 3 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde % 3,9.
Geri kalmış ülkelerde ise, 15-19 yaş aralığında kızlarda evlenme oranı şöyle:
Şili’de % 11,7, Azarbeycan’da % 12, Arjantin’de % 12,4, Peru’da % 12,5, Lübnan’da 13,2, Mısır’da % 15,9.
Ülkemizde çocuk gelin oranı % 15,5 olarak saptanmış. Ancak bu oran gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bu veri İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden alınan “resmi nikah” bilgileriyle saptanmış. Oysa ki, dini nikaha dayanan evlilikler de buna eklendiğinde, bu rakamın %30-35 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Uluslararası sözleşmeler var mı? VAR
Yasalar, yasakları koymuş mu? KOYMUŞ.
Peki neden bu utanç tablosunun rakamları hala yükseliyor.
Çünkü değişmeyen bir şey var: KAFALAR…
Kaynaklar
CRINMAIL
a) http://www.crin.org/email/crinmail_detail_popup.asp?crinmailID=4111
b) http://www.crin.org/email/crinmail_detail_popup.asp?crinmailID=4139
Mehmet Coşkundeniz: Çocuktan Gelin Olmaz, Posta Gazetesi 2012.
* Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)