O BİZLERDEN BİRİ : CURT KOSSWIG

 

Üniversite, yaşamı bir bütün olarak kucaklamayı, çeşitlilikleri içerisinde onu algılamayı hedefler. Günübirlik yaşamını sürdürmeye çalışan ve mücadele hedefini daraltmış olan kitlelerden farklı olarak, üniversiteliler (akademisyenler) bu “kaygı”lardan kopmuş olmalılar.

Curt Kosswig, Hitler zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığındığında, ünlü bir zooloji profesörüydü. Almanya’da birçok başarıya imza atmıştı. O kadar ki, kanserin ilacı bulunduğunda, bunun temelinde Curt Kosswig ve arkadaşlarının daha 1928’de ortaya attıkları “onkojen” kavramının yer alacağı kesindir.

“Tanımı gereği onkojen olarak ilk bildirilen gen, küçük süslü Meksika balığı Xiphophorus’ta Myron Gordon, Curt Kosswig ve Georg Haussler’in, bizim ancak şimdi anlamaya ve Xiphophorus’taki ve insanlar da dahil olmak üzere memelilerdeki diğer türden tümör teşekkülleriyle karşılaştırmaya başladığımız korkunç kalıtsal melanomları gözlemledikleri 1928’de saptadıkları gendir.”(Reissman A.D., 2011:89)

Kosswig, 1932’de Brauschweig Teknik Üniversitesi’nde Zooloji alanında “Extraordinariat” derecesini aldı ve onu izleyen yıl aynı kentteki Doğa Bilim Müzesi müdürlüğüne atandı. Yine aynı dönemde, nazilerin gözbebeği olan Brauschweig Teknik Üniversitesi Genel Biyoloji ve Zooloji Dalı’nda profesör olarak görev yaptı. Nazilerin biyolojiye olan yoğun ilgileri, bir yandan onu öne itmekte, bir yandan “ırkçı safsataları” ile uyuşmadığı nazilerle çatışma noktasına itmektedir. Aynı zamanda, nazilerin, yahudi dostları ile ilişkilerini kesme isteklerini de geri çevirmektedir. Sonunda tutuklanma emrinden iki saat önce Almanya dışına çıkar. Daha önce arkadaşlarının yerleştiği Türkiye’ye doğru yola çıkmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde dostu Prof. Dr. Naville’in ani ölümü ile boşalan Zooloji kürsüsünde görev alacaktır.

İstanbul’a adım attığında, ablasına yazdığı mektupta, şunları söyler :

“… Enstitü, Süleymaniye Camii’nin yanında, konumu harika. Pera, Boğaz, Marmara ve Haliç’ten Asya’ya kadar geniş bir bakış alanını kapsıyor. Üzerinde kara çaylaklar çığırarak dolanmakta. Enstitü, güzel ve temiz ama biraz ufak. Ayrıca ahırları ve akvaryumu inşa etmem gerek. Çok iş. Ama değerini bilmeye hazırlar. İlk karşılaşmamızda gençliğimden dolayı tereddütlü görünen rektör, Heilbronn’a ‘Bay Kosswig mükemmel bir seçim’ dedi. Daha iyisi olamaz.” (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html)

1933 sonrası Türkiye’ye sığınan “Almanca konuşan mülteci aydınlar” gibi, kök-ülkesi Almanya ile bağlarını koparmış ve Türkiye’yi ikinci vatanı olarak kabul etmişti. Bu saptama önemlidir; çünkü bu dönemde Türkiye’de üniversitenin doğuşu olgusuna bütün güçleriyle destek olan “Almanca konuşan mülteci aydınların”, sıradan beyin göçü olgusundan farklı olan karakteristiklerini anlamamıza yardım etmektedir.

Curt Kosswig’in emek sürecine baktığımız zaman, “içselleştirme” ve “takım oyunu” kavramlarının öne çıktığını görürüz. Curt Kosswig, işini ve yaşadığı toplumu çok sevmiştir; işini yaşamıyla bütünleştirmiş ve içselleştirmiştir. Birçok girişimde bulunmuş ve birçok parlak işler yapmıştır; ama bunu yaparken mutlaka bir “ekibi” olmuştur. Araştırmacılara destek vermiştir; projelerinin büyük bölümünü onların gerçekleştirmesini olanaklı kılmıştır. Onun için, Curt Kosswig’i bir takım oyuncusu, bir oyun kurucu gibi görmek gerekmektedir (Oyunda onun değişmez yandaşı ise eşi Leonore’dur).  Curt Kosswig’in Türkiye’deki ve Dünya’daki katkılarını yalnızca onun adını taşıyan işlerde değil, öğrencilerinin yaptıklarında da görmek gerekir. Bu nedenle, bugün, zooloji dünyasında onun adını taşıyan birçok canlı türü bulunmaktadır; bir kısmı kendi buluşu, bir kısmı öğrencilerinin ona minnet borçları dolayısıyla adını verdikleri türler … Türkiye memeli hayvanları, kuşları, böcekleri, sürüngenleri, kurbağaları, balıkları ve çok sayıda da omurgasız hayvan sınıflarından örnekler toplamıştır. Bunların bir kısmının teşhisi, yurt içinde, bir kısmı da yurt dışında yapılarak bilim dünyası için birçok yeni tür ortaya konulmuştur. Bu türlerin çoğunluğunu Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden toplayan ve bu araştırıcılara gönderen Curt Kosswig’in adının verildiği taksonların sayısı 21’dir (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/taksonlar.html).

1971 yılında İstanbul Üniversitesi Zooloji kürsüsünde geçen bir “örnek-olay”, Curt Kosswig’in bilimsel kişiliği, paylaşımcılığı ve öngörüleri hakkında fikir verir. Prof. Dr.Nihat Aktaç, o zaman asistandır ve doktora tezine danışmanlık yapması için Erzurum’dan İstanbul’a henüz dönmüş olan  Curt Kosswig’e rica edilir. Kürsü başkanının odasında öğretim üyeleri, Curt Kosswig ve doktora öğrencisi buluşur. Doktora konusu olarak ele alınacak “hayvan türü” saptanmaya çalışılmaktadır.  Her kafadan bir ses çıkar. Konuşmayan iki kişi vardır: Curt Kosswig ve öğrenci. Sonunda Curt Kosswig olaya el koyar: “Hanımlar! Bu doktorayı kim yapacak? Neden ona hangi grubu çalışmak istediğini sormuyorsunuz?” der ve öğrenciye döner, isteğini sorar. Doktora öğrencisi, tartışılan konuların hiçbirinde bir tez konusu seçecek bilgi düzeyinde olmadığını ve birlikte çalışacaklarına göre, konuyu Curt Kosswig’in belirlemesini istediğini söyler. Bunun üzerine Curt Kosswig, “karıncalar” konusunu önerir; çünkü o güne kadar Türkiye’de hiç kimse karıncalar üzerine çalışmamıştır. Cosswig’in, Anadolu’ya yaptığı bilimsel geziler sırasında topladığı çok sayıda karınca materyali vardı. Bu materyalin bir kısmını tayin için İngiltere’de British Museum’a göndermişti. Materyalin az bir kısmı yayımlanmış, ancak büyük bir kısmı henüz çalışılmamıştı. Materyalin tümünü öğrencisine verir ve tez 1976 yılında tamamlanır. Prof.Dr. Nihat Aktaç, hala karıncalar üzerine çalışmaktadır ve bir “karınca uzmanı” olarak tanınmaktadır. (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/ nihat_aktac.html)

Curt Kosswig gibi, “Almanca konuşan mülteci aydınlar”ın büyük bir bölümü de kendilerini “Bizlerden Biri” olarak kabul etmişlerdir (Akpınar ve ark. 2014).  Ama bizim Curt Kosswig’i “bizlerden biri” olarak görmemizdeki önemli etmenlerden biri de, “Anadolu yaşamını ve insanını kucaklamış olması” ve toplumsal yaşama katkılarıdır. Türk hükümetiyle yaptıkları anlaşmaya uyarak, iki yıl içerisinde Türkçe öğrenerek derslerini, Türkçe anlatmaya başlamıştır. Her çıkan yeni sözcüğü öğrenme çabası, Anadolu’da halkla konuşma çabası onu birçok “Almanca konuşan mülteci aydın”dan da ayırmaktadır. Bütün Anadolu gezilerinde, ona iki kişi eşlik etmiştir : Eşi Leonore ve fotoğrafçısı Cafer Tayyar Türkmen. Anadolu yolculuklarını, hep birlikte ve olağanüstü kötü koşullarda yapmışlardır.

“Anadolu gezileri zorlu geçer. 40’lar Anadolu’sunun olası koşullarını düşünün. Doğru-dürüst yol yok, araç yok, konaklama imkanı yok. Su ve elektriğin yokluğu da cabası. 1950’den önce yabancıların Fırat’ın doğusuna geçmesi yasaktır. 1950’de kalkar bu yasak. Geziler, Doğu Anadolu’ya kaydıkça, konaklanılan yerler ilkokullar, jandarma karakolları, çadırlar olmaya başlar. Yol ortasında bozulan araçlar, aç-susuz geçirilen zamanlar… Yeri geldiğinde kağnıya binilecek ve yere oturulacaktır.”

Bıkmadan, usanmadan ve tüm zenginliğiyle yaşamı gözlemişlerdir.  “Geçilen yerlerde, taşınabilecek omurgasız hayvan örnekleri; sürüngen, kuş, solucan, böcek, kelebek toplanır. Karı koca, bulundukları yerlerin sosyal yaşamı, etnik kültürü ve tarihiyle de ilgilenir. Bazı geziler, özel olarak bir canlı türü için yapılmıştır. Örneğin, 1952’de yapılan Siirt-Tatvan-Van-Başkale-Hakkari-Beytüşşebab-EruhŞırnak-Siirt gezisinin asıl amacı, Hakkari-Van bölgesinde yaşayan, denizden tatlı suya geçmiş vantuzlu bir balık türünü bulmaktır. Curt Kosswig’in, bu gezilerde topladığı ve dünyaya ilk kez tanıttığı türlerin sayısı az değildir.”

(http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html )

Bir gün Urfalı bir öğrencisi, Birecik’te yaşayan kuşlardan söz eder: Gagası uzun ve siyah tüylü bir kuş.   Curt Kosswig merak eder, “Getir de görelim” der. Tatil dönüşü iki kelaynak kuşu ile gelir öğrenci. Hidrobiyoloji Enstitüsü’nü bahçesine yerleştirilen kafeslerde bu iki kuş, Curt Kosswig tarafından büyük bir özenle beslenir ve bakılır. 1954 yılında, bu kuşları, yerinde görmek için yola düşerler. İki gün kalınır Birecik’te, Ağustos ayıdır, gölgede sıcaklık 45 derecedir; açıkta belki 50-60 derece. Popülasyonun yuvalandığı kayalıkları gezer, kuşları gözlerler. Cafer Türkmen kuşların fotoğrafını çeker, filme alır.  Curt Kosswig, bunları bir Alman kuş uzmanına yollar. Bilim dünyası, o güne kadar kelaynakların kışın Mısır’da konakladıklarını bilmektedir. Böylece yazları da Birecik Urfa’da geçirdiklerini Dünya alem öğrenir.  (N) Bugün kelaynaklar koruma altında ve yörenin göz bebeği.

Curt Kosswig’in en büyük başarı öykülerinden biri de “Manyas Kuş Cenneti”nin keşfi ve “ulusal park” olarak ilan edilmesidir. 1938 yılı Nisan başında öğrenilerine bir tatlı su faunası göstermek ister. Haritaya bakar yakınlardaki Manyas gölünü seçer; vapur-tren yolculuğu sonrası 4 km.lik yürüyüş sırasında, bir tüfek patlar ve bir korudan binlerce kuş havalanır.  Curt Kosswig heyecanlanır; burada kuş kolonileri yaşıyor olmalı.

Gerçekten de, gölde su altında ufak bir söğütlük, her ağaçta en az beş yuva büyük beyazbalıkçıl, erguvanibalıkçıl, gece balıkçılı, karabataklar, yabankazları, kuğular, ördekler, dalgıçkuşları, küçükbalabanlar, çulhakuşları. Ayrıca pelikanlar, ankutlar, balık kartalları. Orada kuluçkaya yatan muazzam bir kuş popülasyonu, yaklaşık 100 000 kuş.

Meğerse köylüler, kuşların ağaçları kuruttuğunu sanarak onlara savaş açmışlardır. Bir de tüfekli savaşçı tutmuşlardır.  Curt Kosswig, ağaçları inceler ve gördüğü tırtılları aslında kuşların yiyerek, köylülere yardım ettiğini açıklayarak onları ikna eder. Bu kez, “tüfekli savaşçı” Curt Kosswig tarafından maaşa bağlanarak, kuşların koruyucusu olarak ilan edilmiştir. Bundan sonra o, kuşlara yanaşanları kovalayacaktır.  Cosswig’ler yörenin adını Kuş Cenneti olarak koyarlar.

Cosswig’ler bundan sonra her fırsatta bu köydedirler. Önce konaklama amaçlı bir ev inşa edilir; 1952 yılında Hidrobiyoloji Enstitüsü bir inceleme istasyonu kurulur. Leonore’un çabasıyla, 1000’den fazla “kuşa kimliklerini ve Manyas Kuş Cenneti’nin adı adresini” bildiren halkalar takılır. Geri bildirimler başlamıştır : Kenya’dan “Kuşunuz burada vefat etmiştir” haberi gelir.

Cosswig’ler bu çalışmaları sırasında, başka bilim alanlarındaki bulgularını da, ilgili yakın dostlarıyla paylaşmaktadırlar. Leonore, Türkiye’de “ilk botanik parkını kuran” botanikçi Heillborn için bitki örnekleri toplamaktadır. Kosswig’ler Manyas Gölü’nün hemen kıyısındaki antik taşları inceleyerek, arkadaşları arkeolog Kurt Bittel” duyurarak, Daskyleion antik kentinin bulunmasını sağlamışlardır.

Manyas Kuş Cenneti ile ilgili en büyük tehlike, keşfedilişinden yıllar sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Bursalı seçmenine, Manyas gölünün suyunu Karacabey ovasına akıtma sözü olmuştur. Bunun üzerine, Curt Kosswig, Cafer Tayyar Türkmen’e kuş cennetiyle ilgili 10 fotoğraf albümü hazırlama görevini verir ve Fen Fakültesi Dekanı bunlarla birlikte “su işleri ile ilgili bakanlığa” götürür. Başlangıçta kayıtsız olan Bakan, albümlerin yaprakları çevrildikçe çok etkilenir ve ne yapar eder Manyas Kuş Cenneti’nin Milli Park statüsüne kavuşmasını sağlar (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html).

Curt Kosswig, üniversitede, zooloji eğitiminde kullanılmak üzere, Genel Zooloji kitabı da yazmıştır. Kimi yenilemelerle 5.baskısına ulaşmıştır. Yine liselerde okutulmak üzere, biyoloji ders kitabı kaleme almıştır. Giderek gelişen genetik bilimiyle ilgili olarak da, Heillborn’la birlikte, Principa Genetica adlı kitabı yazarlar. Genel kitleyi hedefleyen bir biyoloji dergisi çıkarır.

Onun bilimsel dürtüsünün ve diplomatik hünerinin en iyi örneği, İkinci Dünya Savaşı sonrasının güçlü siyasal gerilimlerine karşın, Anadolu’nun zoocoğrafyası üzerine yapılyan araştırmaarı tüm Yakındoğu zoocoğrafyasını kapsayacak biçimde genişletmek ve işbirliği kurmaktaki başarısıydı. … Akademik şöhreti ve diplomatik yetenekleri sayesinde, Kosswig, 1951’de, İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Enstitüsü’nde Ortadoğu’nun zoocoğrafyası üzerine UNESCO destekli Uluslararası bir sempozyum düzenlemeyi başardı. (Reisman A., 2011.90-92).

Almanca konuşan mülteci aydınlardan bazıları, sürekli olarak evlerde toplanarak seçilmiş bilimsel konuları tartışmaya başlarlar. Özellikle Prof. Winterstein’in çabaları sonucu, Türk meslektaşlar ile de temas sağlamak üzere “Türk Fiziki ve Tabii İlimler Sosyetesi” kurulur. Bu sosyeteye, Türk meslektaşlardan Reşat Garan, Akil Muhtar ve Mazhar Osman da zaman zaman katılırlar. Yoğun tartışmalar olur ve sosyetenin yayın organıyla bu tartışmalar ve yeni buluşlar-veriler yayınlanırdı.

Curt Kosswig birçok başarıya imza atmıştır. Ama düşündüklerinin bazılarını da gerçekleştirememiş; büyük hayal kırıklıkları yaşamıştır. Bunları en büyüğü “balık genetiği” çalışmalarında yaşanmıştır.

Balıkların dünyası, Curt Kosswig için bir “çocukluk düşü”dür. “Çocukluğum balıklardı. Günlerce akvaryumda en karmaşık türleri üretiyordum. Minik sazangiller ve daha birçok balık …” diye anlatır Kosswig. Neredeyse her hafta sonu, annesinin eline sıkıştırdığı parayla, bir sandviç alır ve Berlin Akvaryumu’na gider. Kendi akvaryumuna alamayacağı kadar pahalı balıkların, renk ve biçim cümbüşü içinde kendinden geçerek saatlerce oyalanır. Ama en uzun süreyi, diğer ziyaretçilerin pek de ilgi göstermediği bir bölümde geçirir: “Orada on binlerce yıl önce mağara yaşamına geçen somonlar vardı. Zamanla gözlerini kaybetmişler ve kör olmuşlardı büyülenmiş gibiydim” der. (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html)

Curt Kosswig’in Almanya’da yoğunlaştığı balık genetiği çalışmaları, genetik, sitoloji, cinsiyet tayini, cinsiyet ve tümör kalıtımı, bazı türlerde evrim ve preadaptasyon kuramı üzerinedir. Türkiye’ye geldiğinde de, büyük bir hevesle bu çalışmaları sürdürmeye girişir. Leonore, Almanya’dan gelirken, Kosswig’in çalıştığı çaprazlama açısından önemli kimi balıkları da beraberlerinde getirirler. Kosswig, Enstitü’de kurduğu akvaryumlarda kalıtım çalışmalarına başlar.Ama yoğun işleri arasında, akvaryumlara birkaç günde bir bakabilmektedir. Balıklarla her gün ilgilenilmesi gerektiğinden, bir asistanını görevlendirir. Ancak deneysel çalışmalar beklenen sonuçları vermez. Sonunda asistan itiraf eder: Kosswig’in büyük umutlar bağladığı erkek balık,akvaryumdan sıçrayarak ölmüştür. Asistan bunu ona söyleyememiş ve genetik çalışmalar yapıldığını bile bile, balığın yerine kardeşini koyuvermiştir. Kosswig yıkılmıştır. Bir daha balık genetiği üzerine çalışmaz. 1951 yılına kadar balık konusuna da el atmaz.

1951 yılında, İstanbul boğazına kılıç balığı akınından sonra, bir Bakanlık Yetkilisinin ricası ve desteğiyle konuyla ilgilenmeye başlar ve Üniversite içerisinde Hidrobiyoloji Enstitüsü’nü kurar. Baltalimanı’ndaki oldukça harap durumdaki bina onarılır; laboratuvarlar, yönetim ve toplantı binaları yapılır. Oğulları da içinde bütün Kosswig ailesi elbirliğiyle, “Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü binasını, Güney Akdeniz Zoologlar Kongresi için hazır duruma getirir.

Bu arada Et ve Balık Kurumu, Enstitü’ye üç tane motorlu araştırma gemisi alır : HAE Gezer, HAE Görür, HAE Bulur. Yine bu dönemde, çalışmaları için,Devlet Su İşleri, BM/ FAO, Akdeniz Uluslararası Bilimsel araştırmalar Konseyi ve Akdeniz Balıkçılık Araştırmaları Komitesinin desteklerini alır. Enstitü kadrosu oluşturulur. Genç araştırmacılar, hidrobiyolojinin her alanında zengin çalışmalara yönlendirilir. Geniş bir kütüphane de oluşturulur.  Kosswig, hazırladığı kılavuz kitapta, Enstitü’nün, göl ve deniz balıkçılığının kalkındırılmasında üstlenmesi gereken görevleri anlatır. Enstitü, ayrıca, bilimsel etkinliklerini üç süreli dergi ve kitaplar aracılığıyla yayımlamakta, konferanslarla daha geniş bir kitleyle paylaşmaktadır. Kosswig, Zooloji Enstitüsü’nde olduğu gibi, burada da, değerlendirebileceği herkesi ortak hedefler çerçevesinde kenetler ve çalıştırır. Elemanlarını iyi tanır ve yapabileceklerini bilir. Örneğin, yıllardır zooloji çalışmalarının içinde olmakla birlikte, biyolog olmayan, kartograf kadrosunda görevli Cafer Türkmen’e, Türkiye Deniz Balıkları Takvimi’ni, kendi gözetiminde hazırlatır. Kosswig, Türkiye’de kültür balıkçılığının başlatılması ve geliştirilmesinin çok önemli olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle Enstitü’ye davet edilen yabancı uzmanın gözetiminde deniz ve tatlı su balıkçılığı üzerine uygulamalı çalışmalar yürütür. (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html ).

1949’da Biyoloji Derneği’nin kurucuları arasında yer alır.

Curt Kosswig, bütün bu çalışmaları yaparken, cebinden yaptığı bir çok harcama dolayısıyla her zaman para sıkıntısı içindedir. Hidrobiyoloji Enstitüsü örneğinde olduğu gibi, zaman zaman ek görev ödenekleri verilebilmektedir. Ama üç çocuk okutmakta, kira vermektedir. Evin tek geliri onun maaşıdır. Leonore’un aldığı dikiş makinesiyle, oğlanlara babalarının ve birbirlerinin eskilerini uydurma gibi tutumluklar yapmasıyla, güçlükle ayakta durmaktadır. Ama sözleşmeli çalışmaktadır ve sözleşmesi uzatılmadığı an işsizdir. Emeklilik hakkı yoktur ve gelecek kaygı vericidir. Onun içindir ki, uzun süre direnmiş olmasına karşın, Hamburg Üniversitesi’nin Türkiye’de geçen 17 yılı da emeklilik süresine saydırma önerisine direnememiş ve 1954 yılında Almanya’ya dönmüştür. Yaz tatillerinde yine öğrencileriyle Anadolu gezilerini sürdürmektedir. 15 yıllık bir görev döneminden sonra, emekli olarak Türkiye’ye yeniden dönmüştür. Emekli olduktan sonra, bu kez Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde görev alır.

Leonore, Curt Kosswig ile birlikte Almanya’ya dönmemiş ve bu on beş yılı yine İstanbul’da Bebek’teki evlerinde geçirmiştir.   Leonore, bir başınadır; yörüklerle dolaşır; yaylalarda çadır yaşamını onlarla paylaşır. Halkbilim konulu çalışmalar yapar, makaleler yayımlar. Bu arada Leonore’nin Türkiye Fauna Tarihi kitabını yazdığını da belirtmek gerek. (http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html).

Kosswig’lerin Bebek’teki evlerinin de üzerinde durulmaya değer. Boğaza bakan doğa harikası bir ev. Boğaza bakan ve erguvan ağaçlarıyla çevrili bir balkon. Bahçesinde çeşitli hayvan türleri. Kosswig’ler, burada yaşamaya doyamamışlardır.

Eşi Leonore, 1974 yılında, kısa bir hastalık evresinden sonra yaşamını yitirir ve İstanbul Boğazı’nı gören Aşiyan Mezarlığı’na gömülür. Curt Kosswig’de 8 yıl sonra öldüğünde onun yanına gömülecektir. Her ikisinin de, yurt dışında öldükleri halde, Türkiye’ye getirilerek gömüldükleri bilinmelidir. Onlar çok sevdikleri ikinci vatanlarında …

Curt Kosswig’e. “Bizlerden Biri” demek, bizim için bir övünç kaynağı.

 

KAYNAKLAR :

Akpınar T., Aşkın U., Cuciner C.U., Fişek A.G., Millioğulları Ö. (2014): Cumhuriyet’in Anıt Kurumu Üniversite, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yayını, Ankara.

Reisman A. (2011) : Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu, T.İş Bankası Yayınları.

http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nalan_mahsereci.html

http://egefish.ege.edu.tr/Kosswig/nihat_aktac.html

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , , ,

Arşivler