Bruno Taut …
O bizlerden biri…
1936 yılında Alman nazizminden ve Japon faşizminden kaçarak geldi Türkiye’ye…
Profesyonel mimar olarak bir çok ünlü yapıta imza attı.
Ağır hastayken, 36 saatte tamamladığı Atatürk’ün naaşının konulacağı “Katafalk” için bütün ısrarla karşın ödeme yapılmasını kabul etmedi ve “çocuklarıma bırakacağım bir teşekkür mektubu” yeter dedi. Bir ay sonra 24 Aralık 1938’de yaşamını yitirdi.
Bir teşekkür olarak Edirnekapı Şehitliği’ne gömüldü.
Yapıtlarıyla gönlümüze taht kurdu.
***
Bruno Taut, 4 Mayıs 1880’de Köngsberg’de doğdu. Tüccar Julius Taut’un ikinci oğlu olarak doğu Prusya’da Königsberg’de büyüyen Bruno, 1897 yılına kadar lisede ve hemen sonra üç yıl süren Königsberg İnşaat Meslek Okulunda öğremini başarıyla tamamlar. 1902 yılında Hamburg ve Wiesbaden şehirlerinde değişik mimarların yanında çalışır, ve bir yıl sonra ünlü bir Berlin’li Mimar Bruno Möhring’in yanında büroda genç biçem (art nouveau) olanağı elde eder ve yeni inşaat yöntemini oluşturan çelik ve taş ile temas kurar. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Bruno_Taut)
1904’te mimar ve kent plancı Fischer’in bürosuna girer; 1908’de Berlin’de bir yandan çalışırken bir yandan da üniversitede kent planlama derslerini izlemiştir.
1914’te Berlin’e dönerek kardeşi Max Taut (1884-1967) ve Hoffmann’la birlikte bir büro kurmuş ve güzel sanatlarla uygulamalı sanatlar arasında bir birlik kurmayı amaçlayan Alman Werkbundu adlı örgütün üyesi olur. Taut’un ilk yapıtları onun daha ilerki düşüncelerini hazırlayan denemeler niteliğindedir. Bunların arasında bir sergi için tasarladığı Cam Ev (1914, Köln) adlı pavyon, yeni bir yapı gereciyle yeni biçim araştırmalarına yönelmesi açısından ilgi çeker. I. Dünya Savaşı’ndan sonra çöken karamsarlığı yenmek için meslektaşları arasında yüreklendirici çalışmalara girişir; onları barış içinde olacak bir dünya için düşünce üretmeye çağırır. Die Gläserne Kette (Cam Zincir) adıyla bilinen bu çalışma mimarlar arasında kurulmuş bir yazışmadır. Taut’un bu dönemden kalma Alp Dağları’nın tepelerini ya da vadilerini örten, camdan düşsel tasarımları vardır.
(http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_brunotaut_23.html)
1921 – 1924 yılları arasında Magdeburg’da şehir yapı kurulunda, 1924 – 1932 yılları arasında Berlin GEHAG firmasında mimarlık yapar. 1930 yılında Berlin-Charlottenburg Teknik Yüksekokulu ve Meskencilik Profesörlüğüne çağrılır, böylece Sanat Akademisi üyesi olur. Bruno Taut Japon Uluslararası Mimarlar birliği şeref üyeliğini kabul eder. 1933 yılında Japonya’ya göç eder. (http:// tr.wikipedia.org/wiki/Bruno_Taut)
1933 öncesi “Bahçe Yehir” ve “Cam Ev” gibi yapıtlarıyla dikkat çeker. Dışa vurumcu-devrimci sanat yaratmayı amaçlayan “Sanat İçin Çalışma Grubu (Kasım Grubu)” içinde yer alır. 1920-33 yılları arasında Berlin’de yaptığı bazı çalışmaları UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası içine alınmıştır.
Türkiye dışındaki yapıtları şöyle sıralanabilir:
Almanya’da
- FalkenbergBahçeşehri, Berlin, 1913
- SenftenbergLisesi, 1930
- SenftenbergMeslekokulu, 1931
Japonya’da
- Osaka’daIkomabergestasarıları, 1934
- Atami’deHyuga Evi’nin iç mimarisi, 1935/36
- Maeoka’dabir evin tasarıları, 1935/36
- Tokyo’da Okura-Villasının cephesini ve mobilyasını, 1935/36
Birinci Dünya Savaşı sonrası Moskova’ya giden Taut, bu yüzden daha sonra “komünistlikle” suçlanır. 1921’de yeniden ülkesine döner. Her fırsatta, silahlanmanın ve yeni bir savaş macerasının karşısında yer alır. Bu tutumu takınmasında, hem kişiliğinin, hem de doğduğu bölgenin savaş sonunda Almanya’dan koparılmasının önemli etkisi olduğu tahmin edilmektedir. Ama Nazi Almanyası’nın da, onu barındırmak istemeyeceği çok açık. 1932 yılında yeniden Almanya’yı terketmek zorunda kalmıştır. (http://www. salom.com.tr/newsdetails.asp?id=87071#.Ur7TweM6reQ)
Bruno Taut’un kısa süren Türkiye yaşamında ortaya koyduğu yapıtların, bir öğretim basamaklarını izlercesine dizilmesi dikkat çekicidir. Bir ortaokul (Ankara Cebeci), iki lise (Ankara Atatürk ve Trabzon) ve bir üniversite… Ardından koruluk içinde ve boğaz görünümle kendi evi (Taut Evi). Tüm bu yapılarda özgünlük, öncülük, kültürler arası sentez çabası dikkati çekmektedir.
Ankara Cebeci Ortaokulu 1938 yılında yaptırılmıştır. Bayındırlık İşleri Dergisi’nde yayınlanan tanıtım yazısında, “batı ülkelerinde bile eşine az rastlanan tam teşkilat ve tam tesisatlı” bir okul olduğundan söz edilmektedir. Türkiye’de bir çok okul yapısına örnek olmuş; rasyonel-işlevsel anlayışla çizilmiştir. “Yapıda, bir okul tasarımında önemli olan dersliklerin ışık düzeni, geniş ve alçak basamaklı merdivenler, rahat koridorlar, iyi ışık alan konferans salonu, jimnastik salonu ve kütüphane gibi tutarlı çözümlere gidilmiştir. İçte ve dışta, yalın çizgilerin etkili olduğu yapı, işlevsel mimarlığın önemli örneklerinden birisidir. (Bir Başkentin Oluş… 2011: 354)
Bruno Taut’un Türkiye’deki en önemli yapıtlarından biri de, Ankara’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF) binasıdır.
Bruno Taut’un Türkiye’deki en önemli yapıtlarından biri de, Ankara’da Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF) binasıdır. Cumhuriyet’in kurucularının üniversite hayalinin sanki somutlanmış bir biçimi olan bina, aynı zamanda bir “anıt”tır. 1936 yılında öğrenime başlayan DTCF bir süre “evkaf apartmanları” olarak nitelenen ve bugün Devlet Tiyatrolarına bağlı Küçük Tiyatro ve Oda Tiyatrosu’nun içinde yer aldığı bütünleşik yapıda öğretimini sürdürmüştür; anıt binanın ise 1937 yılında inşaatına başlanmış ve 1939 yılında tamamlanmıştır.
“Ölçeği ve mimari özellikler ile döneminin anıtsal örneklerinden olan yapı, Atatürk Bulvarı üzerinde İsmet Paşa Kız Enstitüsü (Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi) ile Sıhhiye Tren İstasyonu arasında büyük bir parselde konumlanır. Bulvara hakim anıtsal cephesi ile hemen dikkati çeken yapı, önündeki geniş bahçe ile Bulvar’dan ayrılır. Bulvara paralel biçimde kuzey güney doğrultusunda uzanan yapı, birbirine kaydırılarak eklenen bodrum üzerine beş katlı iki yatay kütle ile bunun iki ucuna eklenmiş,güneydeki konferans salonu olmak üzere büyük mekanlar içeren iki dikey kütleden oluşur. Yapının Atatürk Bulvarı’na bakan özenle biçimlenmiş ön cephesinde, girişin bulunduğu orta bölüm öne ve yukarı taşırılarak vurgulanmış, hafif bir kavis yaparak yükseltilen orta bölüme, Atatürk’ün “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” özdeyişi yerleştirilmiştir. Merdivenlerde zeminden yükseltilmiş giriş bölümünün sağ ucundaki zemini mermer kaplı giriş holü, boyutları ve aralarında turkuaz renkli çinilerin bulunduğu malzeme kullanımı ile yapının en çok dikkat çeken bölümüdür. Binanın büyük toplantı salonu da giriş holüne açılır.
Erken Osmanlı Dönemi duvar örgü biçimlerinden olan taş ve tuğla sıralarının değişmesinden oluşan almaşık tekniğin yan kanatlarda ve doğu yönünde uzanan kütlenin cadde yüzeyinde görülmesi veya giriş holü taşıyıcılarının kaplamalarında turkuaz renkli çini kullanımı, Taut’un Mimar Sinan’a ve Türk kültürüne duyduğu ilgi sonucu incelediği geleneksel mimarlıktan esinlenmesine bağlanabilir. Taut, ön cephede kullandığı almaşık duvar örgü tekniğini, “Türk binalarına has olan şekil elemanlarından birkaçını binanın modernliği ile telif hususunda bir tecrübe” şeklinde açıklamıştır.
Konkav girişler, girişin köşesinde tek kolon bulunan kavisli saçak düzenlemesi yapının ilginç detayları arasındadır. Korkuluk vb demir aksamın tasarımı da yapının diğer ayrıntıları gibi Taut’a aittir. Kübist estetiğe bütünüyle uymayan yapının Orta Avrupa geleneği ile Türk etkilerinin bir sentezi olduğu söylenebilir.” (Bir Başkentin Oluş… 2011: 340)
Türkiye’de anıtsal yapı çalışmalarının yanı sıra, akademik çalışmalar da yapmıştır. Güzel Sanatlar Akademisi içerisinde yer alan İstanbul Teknik Yüksekokulu’nun (sonraki adıyla İTÜ Mimarlık bölümünün) kurucusu ve ilk başkanıydı. Daha önce de bir çok yerde ve bu arada Moskova’da hocalık yapmıştı (Widmann H., 1999: 205) Akademi’de o dönemde, Heykel’de Belling, resim’de L.Levy , iç mimarisüsleme-afiş Philipp Ginther ve Marie Louis Sue görev almıştır. Bu dönemde, Akademinin müdürlüğünü yapan Burhan Toprak, bu öğretim kurumunu, lise ihtisas düzeyinden orta ve yüksek devreli bir sanat eğitim kurumu haline getirmiştir. (Widmann H., 1999 : 210)
Taut’un İstanbul ile tanışması 1916 yılına dayanır. Kayzer II. Wilhelm döneminde Osmanlı devleti ile yakınlaşma süreci içine giren Almanya, imparatorluğun başkentine daha bir önem vermiştir. İlişkilerin olumlu yönde gelişmesi için de bir dizi kültürel girişimde bulunmuştu. İşte bu girişimin bir parçası olarak 1916’da İstanbul’da bir Türk-Alman Kültür Evi açılması için proje yarışması başlatılmıştır. Genç Bruno Taut da açılan bu yarışmaya katılmıştır. Her ne kadar projesi seçilmese de, en azından Türkiye’deki çevrelerde kendisini tanıtmış ve adından söz edilir olmuştur. Nitekim bu yarışmasının seçiciler kurulunda, Türk mimarisinin iki seçkin adı olan Mimar Kemalettin ve Vedad Tek beyler de bulunuyordu” (http://www.salom.com.tr/newsdetails. asp?id=87071#.Ur7TweM6reQ)
İstanbul’da bir Türk Alman Kültür Merkezi’nin kuruluş tasarısını 1916 yılında bir yayına dönüştürmüştü. İlk kuramsal mimarlık kitabı olan “Mimarlık Bilgileri” kitabını ise 1936 yılında yazmıştır (http://www.uludagsozluk.com/k/ bruno-taut/).
Bruno Taut, aynı zamanda bir şehir plancıydı. Bina ve semt tasarımları, kendisinden sonra arkadaşı Franz Hillinger tarafından gerçekleştirilmiştir. Hillinger, 1950 yılında, ABD’ye gidişine kadar Türkiye’de kalmış ve bir çok yapıta imza atmıştır.
Japonya ve Türkiye gibi, mimarlık gelenekleri özgün ülkelerde yaşamış olan Taut bu ülkelerde yerel mimarlıkların ve sanatların çağdaş düşüncelerle bağdaştırılması konusuna eğilmiştir. Özelliklerinden biri de yapılarda renk kullanımı üzerinde duran ilk çağdaş mimar olmasıdır. Resim yapmış, mobilyalar tasarlamış, sinema ve tiyatro için dekorlar hazırlamış, mimarlığın her konusuyla ilgilenmiştir.
Bütüncül yaklaşımına toplumsal gereksinmelere yönelik bir içerik katabilmesi onu 20.yüzyılın önde gelen mimarlarından biri yapmıştır. (http://www.mimarlikmuzesi.org/ Collection/Detail_bruno-taut_23.html)
Bruno Taut, çok kısa yaşamının son dilimini Türkiye’de üniversitenin doğduğu ve Cumhuriyet’in bilimin ışığında köklendiği bir döneme denk gelmesi, bizim için çok önemlidir. Hitler Faşizminden kaçan bir çok “dünya çapında değer” gibi Taut da, Türkiye’de bir mucizenin yaratılmasına hem katkıda bulunmuş, hem de tanıklık etmiştir.
KAYNAKLAR :
- WidmannHorst (2000) : Atatürk ve Üniversite Reformu, Kabalcı Yayınevi
- Bir Başkentin Oluşumu – Avusturyalı, Alman ve İsviçreli mimarların Ankara’daki İzleri (2011), GoetheInstitut, Ankara
- http://www.goethe.de/ins/tr/ank/prj/urs/arc/egl/trindex.htm
- http://eniyion.hurriyet.com.tr/default.aspx?mekanID=1186&siraID=3512&hID=10 194735&mKat=0
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Bruno_Taut
- http://www.biristanbulhayali.com/tautun-evi-ve-gizemi
- http://www.mimarlikmuzesi.org/Collection/Detail_brunotaut_23.html
- http://www.uludagsozluk.com/k/bruno-taut/
- http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=87071#.Ur7TweM6reQ (*) (“Cumhuriyet’in AnıtKurumu :Üniversite” adlı yakında çıkacak yayınımızda bu mucize anlatılacaktır)