Neden Toplum Hekimliği Değil?

 

Mantar Dergi kurulundan “Niçin Toplum Hekimliği?” konusunda bir yazı istedikleri zaman, bu isteği kabul etmemeye kararlıydım. Gelen arkadaşa Hacettepe Üniversitesi’nde sekiz yıldır “Niçin Toplum Hekimliği?” diye anlatıp durduğumu, bir de bunu dergiye yazmanın anlamı olmadığını söyledim. Ancak toplum hekimliği görüşünü eleştiren açıksözlü bir öğrencinin mektubunu basarlarsa bunu dergiye verebileceğimi sözlerime ekledim. Arkadaşımız bunu kabul etti.

Bana gelen mektup şöyle :

“Sayın Hocam,

Siz, “Hekimlik hizmeti sadece muayenehanelerde, hastanelerde oturup hasta beklemek değildir. Toplumun içine çıkmak, hekim ayağı basmamış yerlere kadar uzanıp, sağlık hizmetinden yararlanmayanlara hizmet götürmek gerekir” diyorsunuz. Bu dediğiniz olacak iş değildir. Geçenlerde T.Büyük Millet Meclisi’nde hükumet programını eleştiren bir parti başkanının dediği gibi “Kişiler için kazanç esastır”. Hekim olduğum zaman, benim gelirime gelir katacak olanlar nasıl olsa muayenehane ve hastanelere geliyorlar ve bize bu ülkenin en çok kazanan kişileri düzeyinde bir yaşantı sağlıyorlar. Bu durumda ben niye eziyete katlanıp toplum içine, ülkenin hekim ayağı basmamış yerlerine gideyim. Oradaya yaşayanların bana verecekleri neleri varki! Kaldı ki, oraya gitsem bile, orada yapılacak hekimlik, hekimlik mi yani ?! Röntgen yok, laboratuvar yok, bazen ilaç bile yok. İşin özeti : Yok, yok, …. Diyeceksiniz ki: “Yoku var etmek için çalış, başarırsın.” Bu kadar zorluğa göze alsam herkes bana güler. “Akılsız, bir hastahanede asistan olmak, Almanya veya Amerika’ya gitme olanağı varken, kara-sevdaya tutulmuş gibi, niye dağlar düştün.” Derler Gelelim söylediğiniz başka bir düşüncenize : “Bu memleketin sağlık sorunu pnömoni ölümleriymiş”. Türkiye’de ölenlerin en az dörtte biri pnömoniden ölürmüş. Hekimlerin pnömonili hastaları bulup tedavi edecek şekilde örgütlenerek çalışmayı bir yana bırakıp, çok az sayıda hastaya yönelmeleri ender ve tedavisi güç vakalara önem vermeleri de yanlış imiş. Ben bu düşünceye de katılmam. Pnömoni teşhis ve tedavisinin ilginç yanı ne?! Her gün bir düzine pnömonili hasta tedavi etsem, kırk gün baklava yiyen kişi gibi bıkarım. Siz benim de kendisini her yönden tatmin etme peşinde bir insan olma hakkımı niye düşünmüyorsunuz?

Koruyucu hekimliğin önemli olduğunu da söylüyorsunuz. Yine siz söylemiştiniz : 1950’lerden önce her yıl sıtmalı hasta sayısı 5 milyon civarındaymış. Hastalar hekim kapılarında, hastahane kapılarında dizilirmiş. Peki, sıtma yok edildi de ne oldu? Bizim kazanç kaynaklarımızdan biri kurutuldu. Akıllı adam bindiği dalı keser mi? Sıtma kontrol altına alınmasaydı, kolayca tedavi edeceğimiz hastalardan sadece kazanacağımız parayı değil, alacağımız hayır duaları da düşününüz. Şimdi kim, ‘Allah razı olsun, hekimler sıtmanın kökünü kazıdı” diyor?

Bir diğer nokta da, ekip çalışması. ‘Hekimler tek olarak çalışmamalı, hizmetlerini yürütmek için örgütlenip ekip halinde çalışmalı’ diyorsunuz. Herhalde burada da gözden kaçırdığınız bir nokta var. Ekip halinde çalışırsak, yaptığımız hataları başkaları da görür, küçük düşeriz. Durup dururken bu tehlikeyi neden göze alalım?

Hastayı çevresiyle birlikte ele almaya gelince : Ben bu ilkeyi gözönüne alarak hekimlik yapsam, belki hastaya daha faydalı olurum, ama bu bana ne sağlar? Hiçbir şey. Ben hastayı, çevresini düşünmeden de tedavi edebilirim. Ülkemizde bütün hekimler, bunu böyle yapıyor ve gül gibi geçinip gidiyorlar. Değerli kişilerden itibar da görüyorlar. Bu şekilde davranınca, arada bir başarısız olabilirim; ama başarılarım başarısızlıkları kapatır. O halde bu söylediğiniz de pratik değeri olmayan bir görüştür Hatırımda kaldığına göre, toplum hekimliğinin temel ilkelerinden, çürütmediğim kalmadı.

Saygılarımla … ”

* Prof, Dr., Sağlık eski Bakanı

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler