Yapılan iş, sağlığı olumsuz etkiler. Çalışan, çalışırken sesle (gürültü), gazla, tozla, kimyasallarla yüz yüze gelir. Ses çalışanın kulağını rahatsız eder. Çalışan aldığı nefesle, derisindeki gözeneklerle zararlı maddeleri vücuduna almak zorunda kalır.
Üretirken tekrarladığımız el, kol, ayak hareketleri, eğilip doğrulmak, yük kaldırmak vücudumuzun iskelet yapısını bozar. Bir süre sonra elimizi, ayağımızı istediğimiz gibi kullanamaz, rahat hareket edemez hale geliriz.
İşimizi yaparken yakalandığımız, iş ortamından kaynaklanan etmenlerle fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halimizin bozulmasına neden olan rahatsızlıklara meslek hastalığı deriz.
Hastalıkla yaptığımız iş arasında bir ilişkinin olduğu, iş ortamından kaynaklanan toz, gürültü ve kimyasalların insan sağlığını olumsuz etkilediği, hastalıklara neden olduğu ilk çağlardan beri bilinmektedir. İlk çağlardan beri bilinmesine karşın meslek hastalığı, yok sayılan, görmezlikten gelinen, tespiti çok zor bir sorun alanı olmaya devam etmiştir.
Meslek hastalığının tespiti, meslek hastalığının çalışma gücünde kayba neden olduğunun kabulü hem işverene hem Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) mali yükler getirdiği için, yok sayılması, kayıt altına alınmaması, insanların kaderlerine terk edilmesi işverenler ve devlet tarafından daha kesin bir çözüm olarak görülmüştür.
Meslek hastalıklarının tespiti aşamasında bilirkişiler ve adli tıp kurumu “meslek hastalığı” ve “işle ilgili hastalık” ayrımına başvurmaktadır. Bu görüşe göre bir hastalığa meslek hastalığı denilebilmesi için çalışma koşullarının hastalığın doğrudan doğruya ve vazgeçilmez etkeni olması zorunludur. “İşle ilgili hastalıkta” ise çalışma koşullarının hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı veya gelişimini hızlandırıcı bir etkisi vardır. Dolayısıyla Meslek hastalığı denilebilmesi için hastalığa neden olan etkenlerin elenmesi şarttır.”
Diğer yandan meslek hastalığının tespitinde hastalığa neden olan faktörlerin elenmesi için, 6331 sayılı “Sağlık Gözetimi” başlıklı 15. maddesinde özel bir düzenlemeye yer vermiştir. 15. maddeye göre sağlık gözetimi işverenin yükümlülüğüdür.
6331 sayılı yasanın 26. maddesi işverenin 15. maddeye aykırı davranması halinde “sağlık gözetimine tabi tutulmayan veya sağlık raporu alınmayan her çalışan için bin Türk Lirası” idari para cezası yaptırımı getirmiştir.
6331 sayılı yasanın 15. maddesi emredici bir düzenlemedir. İşveren sadece idari para cezası ödemekle kurtulamaz. Maddeye aykırılığın cezai yaptırımın dışında sonuçları da vardır. Eğer işveren;
- İşçi işe girerken işveren tarafından işe giriş muayenesi yaptırmamışsa,
- İşçi işe girerken işe giriş muayenesi yaptırılmış işçi sağlıklı bulunmuş, doğumsal veya kişisel bir nedenle herhangi bir hastalığa yatkın olduğu saptanmamışsa,
- İşçilerin periyodik muayeneleri yapılmamış veya yapılmış olmasına karşın bir sağlık sorunu belirlenmemişse,
Bu durumlarda artık hastalık “meslek hastalığı” mı “işle ilgili hastalık” mı tartışmasında işle ilgili faktörlerin dışındaki tüm faktörlerin elenmesi yasal düzenlemenin getirdiği bir zorunluluktur. İşe giriş muayenesinin yapılmasının nedeni işçinin herhangi bir hastalığa yatkınlığının bulunup bulunmadığını saptamaktır.
Periyodik muayenelerin amacı, işin işçinin sağlığını zaman içerisinde ne ölçüde etkilediğini saptamaktır.
Bu yasal zorunluğa uymayan işverenin, meslek hastalığının işçide kalıcı bir hasara yol açtığı, işçinin çalışma gücünü belirli oranlarda yitirmesine neden olduğu son aşamada, hastalığın işle ilgili hastalık olabileceği savunması yapması, bilirkişilerin bu savunmaya değer vererek sonuç belirlemeleri ve yüzlerce davada işle hastalık arasında uygun sebep sonuç ilişkisinin kurulmadığı sonuçlarına ulaşmaları, meslek hastalığı alanında suç ortaklığıdır.
SGK Sağlık Kurulu, kurumu koruma refleksiyle davranmakta, meslek hastalığını meslek hastalıkları listesinde sıralanan sınırlı sayıdaki hastalığın dışında kabul etmemektedir.
SGK Sağlık Kurulu raporlarına yargıda yapılan itirazlar Adli Tıp Bölge, Adli Tıp İhtisas Dairesi, Adli Tıp Genel Kurulu aşamalarını geçmek zorundadır. Maliyetli ve çok zaman alan bu süreç sonucunda kurum saptamasını değiştiren tespitler oldukça sınırlıdır.
MESLEK HASTALIĞI TESPITI YAPMAMANIN YAZILI OLMAYAN KURALLARI
Meslek hastalığının tespiti için üç unsura; (hastalık, çalışma ortamında oluşmuş zararlı maddeler, işin yürütüm koşulları nedeniyle tekrarlanan hareketler) bakılmalıdır. Hastalıkla diğer iki unsurdan birisinin arasında nedensellik ilişkisi kurulabiliyorsa olayın meslek hastalığı olarak tespiti gerekmektedir. Uygulamada meslek hastalığının tespiti ise ne yazık ki yukarıdaki iki paragrafta özetlendiği kadar kolay olmamaktadır. Çünkü meslek hastalığını tespit etmemeyi zorunlu kılan yazılı olmayan kuralları aşmak neredeyse olanaksızdır.
I.Yazılı Olmayan Kural 1: Meslek Hastalığının Tespiti “TEAMÜLE” Aykırıdır
Hastalıklara birden fazla nedenin yol açabileceği bilinmektedir. Bu nedenlerden hangisinin var olduğu ve hastalığın doğmasında etken olduğu belirlenebilir. Ne var ki bu belirleme meslek hastalığının tespiti için uygulama açısından yeterli değildir.
Örnek Olay 1: (1)
İşçi, 1987-2011 yılları arasında 24 yıl aynı işverenlikte çalışmıştır. İşçi üretilen lastikleri makineden elle çıkarttıktan sonra alt ve üstte 4’er adet olmak üzere taşıma arabasına istif etmekte; eğer lastikler düzgün bir şekilde istiflenememişse lastiği tekrar el ile kaldırarak taşıma arabasında bulunan boşluğa düzgün bir şekilde yerleştirmektedir.
İşçinin çalıştığı işyerinde bir vardiyada 76 adet lastik üretiminin yapıldığını, lastik makinasında çalışan üç veya dört işçinin üretimin her aşamasında çalıştıkları, işçilerin ağırlıkları 15,43 kilogram ile 25,95 kilogram arasında değişen sırt tread malzemesini kaldırdıkları, aynı zamanda ağırlıkları 42-12 kilogram ile 82-34 kilogram arasında değişen lastikleri rampa yardımıyla ittikleri bilirkişilerce yapılan keşifte belirlenmiştir. Bu hareketler tüm çalışma süresince tekrarlanmaktadır.
Tüm bu belirlemeler, iş ortamında tekrarlanan hareket olarak yasanın meslek hastalığı için aradığı koşullarla birebir örtüşmektedir.
Bilirkişiler ise, hastalığın olası üç nedeni olduğunu belirtmişlerdir. Bu nedenlerden birisinin “doğumsal yatkınlık”, ikincisinin “akut travma”, üçüncüsünün de “dejeneratif değişiklikler” olduğunu ileri sürmüşlerdir. Dosyada davacının tıbben doğumsal yatkınlık nedeniyle hastalandığını gösteren hiçbir veri yoktur. Dolayısıyla birinci etken somut olayda gerçekleşmemiştir. Hastalığın ikinci olası nedeni olarak gösterilen “akut travma” lar, ani dışsal etkiye bağlı oluşum anlamına gelmektedir. Ani dışsal etki iş kazasının tanımında bir faktördür. Meslek hastalığında ise kronik travmaya, iş ortamında tekrarlanan dışsal etki demek gerekir. Tekrarlanan dışsal etki ya da kronik travma somut olayda gerçekleşmiştir. Raporda üçüncü faktör olarak “dejeneratif değişiklikler” gösterilmiştir. Bu neden de davacının yaşı dikkate alındığında bir neden değil, somut olayda ancak meslek hastalığını gösteren bir sonuç olarak etkili olabilecek bir durumdur.
Görüldüğü gibi, bilirkişi raporunda hastalığa neden olabilecek üç faktörden ikisinin olmadığı açık ve net olarak belirlenmiş durumdadır. Bu durumda, en azından mantık kuralları gereği, bu faktörlerin bilirkişilerce elenmesi gerekmektedir. Bilirkişiler tüm bu tespitlerine karşılık tam aksini yapıp şu sonuca ulaşmışlardır.
“İş yerinde yapılan incelemede davacı işçi her ne kadar Elle Taşıma İşleri Yönetmeliğinde belirtilen itme, çekme, kaldırma, indirme ile ilgili hareketleri yapmış olsa da gerek ameliyat sonrası eski işine devam etmesi, gerekse servikal disk hernisi hastalığının genetik, doğumsal, degeneratif ve travmatik çok sebepli bir hastalık olması ve gerekse de çalışma ortamında, genel topluma göre belirgin bir yoğunluk görülmemesi, sarkoidoz hastalığının ise bağışıklık sisteminin çalışma bozukluğu ile ilgili, nedeni bilinmeyen romatizmal bir hastalık olup, kendiliğinden gerilemeler de gösteren bir seyir izlemesi cihetleriyle, teamül, mevzuat ve tıbbi bilgiler göz önüne alınarak davacının söz konusu hastalıklarının sadece iş yerindeki çalışma şartlarıyla oluştuğunu ispatının mümkün olmadığı, bu hastalıkların meslek hastalıkları kapsamına alınamayacağı kanaatine oy çokluğu ile varılmıştır.”(2)
Bir kez daha altını çizmekte yarar vardır. Bilirkişilerin neden olarak saptadıkları faktörlerden sadece işyeri koşullarından kaynaklananı, üstelik bilirkişiler tarafından, somut olarak saptanmıştır. Dosya içerisinde aynı işi yapan işçilerin de benzer rahatsızlıklar geçirdiğini belirten tanık anlatımları vardır. Mevzuatımızın hiçbir yerinde meslek hastalığının tespit edilip edilmemesinde TEAMÜL diye bir ölçüt getirilmemiştir.
Yasada olmasa da bilirkişilerin kullandığı TEAMÜL aslında durumu açıklayan olgudur. Gerçekten de meslek hastalığı tanısı ve sonrası işlemlerin gerçekleşmesi halinde işverenler ve SGK, gelecek yük vb. nedenlerle, meslek hastalığını mantığa aykırı olan gerekçelerle de olsa tespit etmeme doğrultusunda bir TEAMÜL oluşturmuştur.
- Yazılı Olmayan Kural 2: Hastalığın Yapılan İşten Kaynaklandığı Kanıtlanmışsa İşçinin Özgün Anatomisi Nedeniyle Meslek Hastalığı Değildir
Örnek Olay 2: (3)
İşçi 01.04.2005 tarihinde işyerinde çalışmaya başlamış, 04.09.2012 tarihinde işten ayrılmıştır. İşyerinde çalıştığı süre yedi yılı aşmıştır. Bilirkişiler işyerinde işçi sağlığı iş güvenliği kurallarına aykırı çalışma ortamını tek tek olguları sıralayarak saptamışlardır.
Bilirkişiler, somut olgulara karşın yine de meslek hastalığı olmadığı sonucuna ulaşmışlardır. Bilirkişilere göre:
Sonuç olarak davacının çalışırken elle taşıma işlerini ve tekrarlı hareketler yaptığı, işyerinde bu tür hareketlere kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyulduğu, işverenin “mekanik sistemler kullanma” ve “tekrarlı hareket sayılarını azaltma” şeklinde zamanla iyileştirmeler yaptığı ancak yine de söz konusu hareketlerin yapılmasının tamamen engellenemediği anlaşılmaktadır.
İşçideki İmpingement (omuz kas sıkışma) sendromu, rotator manşetin ve omuz başının bulunduğu aralıkta sıkışmasıdır. Bazı kişilerin omuz çatısını oluşturan akromionun şeklinin farklı olması nedeni ile bu aralığın biraz daha dar olması gibi anatomik ve genetik faktörler, kollar yukarı kaldırılmış olarak uzun süreli çalışma, yanlış ve ağır spor yapılması, yanlış uyuma alışkanlıkları, uzun süreli omuz rotasyonuna sebep olan günlük yaşam aktiviteleri ve bu aktivitelerde sürekli tek omuzun kullanılması ve tekrarlayan fırlatma hareketleri omuz adalelerinde ödem ya da bursa olarak adlandırılan anatomik yapılarda şişmeye neden olarak bu sendromu ortaya çıkartabilir. Bunlar gibi birçok faktör impingement sendromu için suçlansa da hastanın günlük yaşamında bu etkenlerden bir veya daha fazlasına maruz kalması hastanın impingement sendromu oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
Davacı Ş.T’nin işyerinde çalışması sırasında olarak kas ve iskelet sistemi rahatsızlıkları şeklinde ergonomik risklerin meydana gelmesine neden olabilecek elle taşıma işleri ve tekrarlı hareketler yaptığı, Davalı işyerinde elle taşıma işleri ve tekrarlı hareketlere kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyulduğu, işverenin “mekanik sistemler kullanma” ve “tekrarlı hareket sayılarını azaltma” şeklinde zamanla iyileştirmeler yaptığı ancak söz konusu hareketlerin yapılmasını tamamen önleyemediği, Davacının çalışmış olduğu “Lastik İmal Makinesi”nde her iki kolu yukarıya kaldırarak ve tekrarlayarak yapılan “sırt atma” işleminin impingement sendromu belirtilerinin ortaya çıkmasını kolaylaştırabileceği ancak impingement sendromuna bireyin özgün anatomisi genetiği ve günlük alışkanlıkları…vb. birçok etken yol açabileceğinden, davacının mevcut hastalığının yalnızca çalışma şartlarına ve yaptığı işe bağlanabilmesinin mümkün görülmediği, Davacı Ş. T’deki mevcut impingement sendromu hastalığının meslek hastalığı olarak sayılamayacağı kanaat ve sonucuna” varılmıştır.(4)
Bireyin özgün anatomisi, günlük alışkanlıklar, genetik, hastalığın nedeni olabilir. Bu faktörlerin gerçekleştiğini gösterir hiçbir maddi olgunun bulunmamasına, yapılan işle hastalık arasında çıplak gözle görünen sebep sonuç ilişkisine karşın, meslek hastalığı tespit edilemez. Görüldüğü gibi kural tespit edilmesi değil, edilememesidir.
III. Yazılı Olmayan Kural 3: İlliyet Olsa da İlliyet Kurulamadığından Meslek Hastalığı Değildir
Örnek Olay 3: (5)
İşçi tüp dolum tesisinde çalışmaktadır. Çalıştığı süre boyunca her gün her biri 25 kilogram ağırlığında 300 adet tüp kaldırmak zorundadır. İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi bel ağrılarının 2007 yılında başladığını tespit etmiş ve disk bozukluğu tanısı koymuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu meslek hastalığı tanısı koymuş ancak işçinin meslekte kazanma gücü kaybı oranı (sürekli iş görmezlik derecesi) tespitinde hastalığının meslekte kazanma gücünü etkilemeyeceğine karar verilmiştir.
İşçi almış olduğu raporlar ve gördüğü muayenelerin rahatsızlığının yapmış olduğu işten kaynaklandığını söylemiş, işverenlik de çalışmaya başladığı tarihten öncesi için herhangi bir rahatsızlığın olmadığını belirterek kurumun iş gücü kaybı yoktur kararına itiraz etmiş, itiraz üzerine dosyası Adli Tıp İhtisas Kuruluna gelmiş, Adli Tıp İhtisas Kurulu 20.11.2013 tarihli raporunda işçinin talebini şu gerekçeyle ret etmiştir:
“Ali Oğlu 1978 doğumlu V. S’nin sorulduğu üzere 85/9529 karar sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümleri muvacehesinde arızasının çalıştığı İşten mi ya da kendisinden mevcut hastalıktan mı kaynaklandığı hususunda mevcut tıbbi verilere göre ayrım yapılamadığı illiyet kurulamadığı cihetle maluliyet oranının tespit edilemediği kayıtlıdır.”
Dosya Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gelir. Genel kurul kararında işçinin Adli Tıp Genel Kuruluna gelene kadar geçirdiği aşamalar anlatıldıktan sonra ihtisas dairesinin kararı hiçbir gerekçe göstermeden aynen tekrarlanır. İki karar arasındaki tek fark, ihtisas dairesi kararını “illiyet kurulamadığı cihetle maluliyet oranının tespit edilemediği kayıtlıdır” diye sonlandırmış, Adli Tıp Genel Kurulu “illiyet kurulamadığı maluliyet tayinine mahal olacak bir arızasının bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur” diye bitirmiştir. Adli Tıp Genel Kurulunun gerekçesini aynen alıp ihtisas dairesiyle farklı olan bölümü kalınlaştırdığımızda ayniyet daha net görülecektir:
“Ali Oğlu 1978 doğumlu V. S’nin sorulduğu üzere 85/9529 karar sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümleri muvacehesinde arızasının çalıştığı İşten mi ya da kendisinden mevcut hastalıktan mı kaynaklandığı hususunda mevcut tıbbi verilere göre ayrım yapılamadığı illiyet kurulamadığı maluliyet tayinine mahal olacak bir arızasının bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur.”
Konu meslek hastalığının tespiti olunca varsa eğer bir kurumsal ciddiyet, o da ortadan kalkmaktadır.
Meslek hastalığı tespit edilemez değildir. Meslek hastalıkları önlenemez de değildir. Önlemenin maliyeti vardır. İşverenler bu maliyetten kaçındıkları için önlenememektedir. Meslek hastalığının tespitinin de işveren ve SGK açısından bir maliyeti vardır. İşveren ve SGK bu maliyetten kaçındıkları için meslek hastalığını tespit etmemek için deveyi hendekten atlatmakta, bin dereden su getirtmektedirler.
İşverenlerin, SGK’nın maliyetini en aza indirmek için denetim görevini yapmayan Çalışma Bakanlığı da bir diğer suç ortağıdır.
Meslek hastalıklarının tespit edilememesinde, üstü örtülü suç ortaklığı yüzlerce yıldır süren bir ortaklıktır. Meslek hastalıklarının getirdiği acı sorunları dile getirmek, görünür kılmak kadar bu suç ortaklığının nasıl işlediğini, kimlerin hangi süslü sözlerle meslek hastalığının tespitini engellediğini, bu engellemenin altında yatan etkileri ortaya koymak da sendikaların en azından üyesi işçilere insanlık borçlarıdır.
(1) Bu yazıda verilen örnek olaylar, İşçi sağlığı İş Güvenliği ve İş Cinayetleri, (Birleşik Metal İş Yayınları,2015) isimli kitabımızdan özetlenmiştir.
(*) Av. Dr., Çalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni, Kocaeli Barosuna Bağlı Avukat
(1) Kocaeli 1. İş Mahkemesi, 2013/387 E.
(2) Kocaeli 1. İş Mahkemesi, 2013/387 E. Bilirkişi raporu sonuç bölümü, tarafımızdan altı çizilmiş ve karartılmıştır.
(3) Kocaeli 1. İş Mahkemesi, 2014/409 E.
(4) Kocaeli 1. İş Mahkemesi, 2014/409 E. Bilirkişi raporu sonuç bölümü, tarafımızdan altı çizilmiş ve karartılmıştır
(5) Kocaeli 6. İş Mahkemesi, 2012/574 E