BÜYÜTEÇ
SUNUŞ
SAĞLIK VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI
Bu sayının büyüteç konusu sağlık ve sağlık çalışanları. 2003 tarihli Sağlıkta Dönüşüm Programı maliyet, verimlilik ve performans kıskaçları ile çalışma ortamı, çalışma koşulları ve çalışma ilişkilerini önemli oranda bozmuş, sağlığı bir metaya hastayı ise müşteriye dönüştürmüştür. Bu dönüşüm sağlık personeli yetersizliğinin yarattığı yoğun iş yükü ile birleştiğinde hem çalışanlar arasındaki hem de hasta/hasta yakını sağlık personeli arasındaki ilişkileri germiş, sağlık çalışanlarına yönelen şiddet artmıştır. Öte yandan kapitalist sistemin bölüşüm ilişkilerindeki bozulma sağlığa da yansımış, artan eşitsizliklerin yönetilebilmesi için sağlık güvencesinde evrensel sağlık kapsamı tartışması gündemin ana maddelerinden biri haline gelmiştir. Büyüteç başlığı sağlık ortamı ve sağlık çalışanlarını bu konular etrafında üç ayrı makale ile incelemektedir. İyi okumalar dileriz.
Maliyet, Verimlilik, Performans…
Dönüşen sağlık ortamında aşina olduğumuz kelimeler ve kavramlar bunlar oldu ne yazık ki. Oysa kaç yaşında olursa olsun gözlerini hayata kapayan bir kişinin maliyet analizi nasıl yapılabilir? Ya da verimlilik kavramıyla çocuk doğurmak arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Ya da sağlık sorunu olan bir kişinin hastalıkları puanlanarak piyasada para kazanılacak bir meta haline nasıl getirilebilir?…
Ancak görmek zorundayız ki söz konusu değişim ve dönüşüm sadece sağlık alanıyla sınırlı değil. Aksine hayatın kendisi bu yönde değişiyor. O nedenle sadece tıp ortamını ve hekimleri kritize ederek sorunu çözemeyiz.
İşletmeci Yaklaşım
Bilmiyorum fark edebildiniz mi ama yakın zaman önce çok satan bir gazetenin, ağırlıkla kadınlara hitap eden ve çok okunan popüler bir ekinde “Yumurtalıklarınızın verimli olduğuna dair 5 işaret” başlıklı bir haber yayınlandı. Habere göre adet kanamalarınız düzenliyse, mens öncesi gerginlik belirtilerini eksiksiz yaşıyorsanız, diğer kadınların adet dönemlerini etkilemek gibi sihirli bir yeteneğe sahipseniz, adet kanamalarınız ortalama yoğunluktaysa ve adet döneminizin ortasında çok fazla, açık renkli ve kokusuz vajinal akıntınız varsa verimli yumurtalıklara sahipsiniz demekmiş.(1)
Ne garip; bu haber yayınlandıktan sonra kadın örgütleri “Biz tavuk muyuz!” diye sokaklara dökülmediler.
Aksine muhtemelen pek çoğu, söz konusu işaretlerin kendisindeki karşılığını düşünerek sevindi ya da üzüldü. Çünkü verimlilik, sorgulanmaz bir kabul –bedeli kadını, kuluçka makinesi değersizliğine indirgemek olsa da!
Gerçekten de toplum neoliberal ideoloji uyarınca bir dükkân ya da işletme gibi görülüyor. Girdiler, çıktılar, yatırımlar, harcamalar, stoklar, piyasada para yapanlar (yani değerliler), piyasada yeterince para yapmaz olanlar (yani değersiz çöpler)…
Kuşkusuz tıp da bu değişimden fazlasıyla nasibini alıyor. İş görüşmelerinde hekimlere hastane denilen işletmeye nasıl ve ne kadar para kazandırabilecekleri soruluyor. Onlardan beklenen hastalarına iyi hekimlik yapmak değil. Çünkü doğru tanı ve tedavi para etmiyor. Önemli olan ameliyat yapmak, alanı itibariyle ameliyat yapmayan dahili bir branşsa vücudun bir deliğine mutlaka bir şey sokmak ya da bir şey takmak… Piyasada bunlar para ediyor.
Özelde de, devlette de aynı bakış açısı egemen. Birisinde adı “hak ediş”, ötekisinde “performans”. Tek fark bu.
Sağlık Turizmi
Hal böyle olunca hekimlerin sağlığa ve hastalığa bakış açısı da değişiyor. Örneğin bir tıp doktoru, bir zamanlar hekim olduğunu unutarak, “Türkiye’nin obezite tedavi başarısı Türkiye’ye döviz getiriyor” diye açıklama yapabiliyor.(2) Söz konusu açıklamayı yapan “işletmeci”ye göre, “Hastalar döviz cinsinden yaptıkları alışverişler ile konaklama sektöründen küçük esnafa kadar iç ekonomiyi canlandırıyor”muş.
Çok değil yirmi yıl önce bir hekim böyle bir açıklama yapsaydı, bırakın manşete çıkmayı, muhtemelen kısa süreli de olsa meslekten men edilirdi. Ancak şimdilerde kendisine yönelen basın ordusunun önünde “Obezite ameliyatları için gelen hastalar, sağlık turizminin yanı sıra Türk esnafına da katkıda bulunuyor” diyebiliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın isteği uyarınca sağlık turizm haline gelince, hastalar da hastanelere, manavlara, kuaförlere, alışveriş merkezlerine para kazandıran turistlere dönüşüyor…
Gelin görün ki sorun bu kadar değil.
“Daha ne olsun” denilebilir elbette. Ama dahası var. Çünkü örneğin obezite ameliyatı, hastane içerisi ve dışarısındaki esnafa para kazandırsa da hastaya yine de doğru bir işlem yapılıyor. Hiç kuşkusuz “verimlilik” nedeniyle o ameliyatı, ya da para kazandıracak iş ne ise onu yapabilmek için yapılabilirlik sınırları oldukça zorlanıyor. Ama yine de son kertede bilimin önerdiği bir girişim ya da işlem yapılıyor.
Bir de uydurma girişimlere maruz kalan hastalar var…
Üst Düzey Performans
Bu performans uygulaması gereğince piyasada çok para eden ancak kerameti kendinden menkul işlemler var. Bu işlemleri yapanların en önemli özelliği müthiş bir egoya sahip olmaları. Dünya onlarla başlıyor ve bitiyor. Yöntemlerini ya kimse anlamıyor ya da kıskançlıktan ve çekememezlikten dolayı kabul etmiyor(!). Ama onlar “vatan” ve “insanlık” için koşturuyorlar. Medya da “haber” adı altında, değerlerinin farkına varılmamış bu kişilerin bolca reklâmını yapıyor (muhtemelen bu haberler de medya açısından verimli bir kazanç kapısı)(!).
İşin kötü tarafı tıp bilimini tahsil etmemiş birisi için bu haber gibi görünen müşteri avlama tuzaklarını anlamak mümkün değil. Daha sıkıntılı olanı tıp bilimi o kadar genişledi ki “haber”in yayınlandığı konunun bilgisine sahip olmayan hekimlerin bile akla karayı birbirinden ayırması pek olanaklı değil. O nedenle örnek olması açısından kendi alanımdan bir “haber” ile bu sorunu tartışmaya açayım:
Çok okunan ve muhalif kesimlerde yazdıklarına çok güvenilen bir gazetede gördüm “Bir Operasyonla KOAH hastalığını bitirebilirim” haberini.(3) Görür görmez de anladım müşteri arandığını. Çünkü Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), ameliyatla kurtulacak bir hastalık değil.
Ancak gelin görün ki habere göre KOAH hastalığını “insanlık” için bitirmeye and içmiş göğüs hastalıkları uzmanı olan esnafımız günde dört ameliyat yapıyormuş. Pekiyi ama göğüs hastalıkları uzmanları ameliyat yapmaz ki. Öyle ya ameliyat cerrahi alanın işi. Ama ne önemi var; bu detayları kim fark edecek!
Haberi okuduğumuzda söz konusu işlemleri yapan kişinin tek isteğinin “sağlık ordusu” kurmak olduğunu anlıyoruz. Sağlık Bakanlığından da bu konuda destek istiyormuş. Bakanlığı ikna etmek için öne sürdüğü argüman ise çok dikkat çekici: “KOAH tedavisiyle ilgili yaptığım tedavi yöntemiyle, iddia ediyorum, iki yıl içinde Türkiye’nin cari açığını kapatırım”.
Galiba tıp doktoru esnafımız, Sağlık Bakanlığı’nın da hastanın derdinden çok “cari açık” ile ilgilendiğini düşünüyor.
Haksız mı? Kanaatimce her konuda haksız ama bu hariç.
Daha önemlisi esnaf doktorumuz çok mütevazi: “Yakın bir gelecekte Nobel’i bana verebilirler” diyor. “Davetli olarak Rusya’ya gidiyorum. Putin de görüşmek istiyor benimle” diyor. “Amerika, Almanya, İtalya sırada. Sonrasında Uzakdoğu ve Afrika var” diyor… diyor… diyor.
Ve en önemlisi haber adı altında reklâmının yapıldığı medyanın siyasi pozisyonunu da dikkate alarak o alanda çok etkili olabilecek sözleri söylemekten imtina etmiyor: “‘Beni Türk doktorlarına emanet ediniz’ diyen Büyük Atatürk’ün çağdaş yolundan yürümeye kararlıyım.”
Hiç kuşkusuz bu cümle, yapılan reklâmın performansını kat be kat arttırıyor…
Atatürk mü? Değerler mi? İlkeler mi?
Tıp mı? Sağlık mı? Etik mi?
Neoliberal uygarlıkta her değer satılıktır: sağlık da dahil.
Dipnotlar
(1) http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/saglik/yumurtaliklarinizin-verimli-olduguna-dair-5-isaret-40769411
(2) https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-obezitecerrahisi-uzmani-turkiyenin-obezite-tedavi-basarisi-turkiyeye-dovizgetiriyor-11-681-78618.html
(3) https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/bir-operasyonla-koah-hastaligini-bitirebilirim-2717155/
(*) Prof.Dr., Göğüs Hastalıkları
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)