Türkiye’de işçi edebiyatı zayıftır. Bunu güçlendirme yönünde iki girişim olmuştur. Bunlardan biri Bilimsel Danışma Kurulu Üyemiz Tuncer Uçarol önderliğinde ve DİSK Genel İş Sendikası’nın üstlendiği “Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülü” idi (20032012). Çok başarılı örneklerin ve kitapların ortaya çıkmasına neden olan bu yarışma, ne yazık ki, Tuncer Uçarol’un zamansız ölümü ile kesintiye uğradı.
Bu kez, Türkiye Maden Mühendisleri Odası’nın öne çıktığını ve bu alanda çok önemli bir “özendirme” girişimini sürdürdüğünü görüyoruz. “Madenci Edebiyatı Yarışması” başlığı altında, her yıl, seçilmiş öyküleri bir kitapta toplamak gibi başarılı bir öz görev üstlendiler (2007-2013). Kendilerini bu çabalarını sürdürdükleri için kutluyoruz.
İlk önce madenci öykülerini derleme çabası şimdi madenci edebiyatını güçlendirmeye dönüşmüş durumda. Bu soylu çaba için, hem Maden Mühendisleri Odası’nı hem de bu girişime önderlik eden – kitabı yayına hazırlayan Tekgül Arı’yı kutluyoruz.
“Çığlık” ve “Korkunun Tırnakları” adları ile yayın yaşamımıza kazandırılan daha önceki çalışmalardan seçilenleri büyük bir heyecan ve beğeni ile izlemiştik. Bu kez, yarışmaya 277 yazar 344 çalışmasıyla katılmış. Bunlar arasından seçilen 32 yapıt, “Yanık Rüzgarın Sesini Duydum” adıyla karşımıza çıkıyor.
Katılımın zenginliğinde Soma felaketinin yarattığı tepki, çaresizlik ve öfkenin de etkisi olmuş. O kadar öğretmenlerinin özendirmesiyle, öğrenci katılımları da var. Katılım zenginliğinin yanında, farklı edebiyat dallarından da katılımlar var. Tekgül Arı, ön sözünde bu konuya değiniyor: “Gelen ürünlerin çoğu öykü ve şiirden oluşmaktaydı. Ancak dikkat çekici olan madenci masallarının da yazılmış olmasıydı. Öyle ki Atina’da yaşayan Anna Manouilidou, Soma faciasından etkilenerek yeni öğrendiği Türkçesiyle yazdığı, kısa bir masalla yarışmaya katılmıştı. Acının dilinin, ırkının olmadığını görmek adına sevindiriciydi, böylesi bir masal”.
Kitapta Alaaddin Kara’nın fotoğrafları yer alıyor.
Seçiciler Kurulu katılımcılar arasında bir seçim yapmış ve bazılarını ödüllendirmiş:
- Ödül : Erçin Savur (Yapıtı : Kapkaranlık)
- Ödül : Murathan Çarboğa (Yapıtı : Sede Kız ile Hasan Oğlan)
- Ödül : Hamdi Topçuoğlu (Yapıtı : Tuinwijk’i Anlatır Hikayat)
- Mansiyon : Ayşe Betül Tekeli (Yapıtı : Yazı)
- Mansiyon : Ferhat Döner (Yapıtı : Günün Adı Üç Yüz Bir)
- Mansiyon : Aydın Zeyfeoğlu (Yapıtı : Madeni Azınlık)
- Mansiyon : Anna Manouilidou (Yapıtı : Mahkum)
- Mansiyon : Gültekin Akyar (Yapıtı : Ay Kız)
Erçin Savur
“Kapkaranık”
Hayatında gördüğü en koyu karanlığa açtı gözlerini. Gözlerini açmış olup olmadığı konusunda emin olamadı bir an. İçinde bulunduğu karanlık dışında hiçbir şey göremiyordu. İki elini, yüzünün üzerinde gezdirdi. … O an var olmadığından emin olduğu bir elin boynunu sardığı, yavaş yavaş boğazını sıktığı, zaten zor aldığı nefesini iyiden iyiye daralttığı hissine kapıldı. … Tüm umutlarının tükendiği o an, hemen yanından gelen öksürük sesi ile rahatladı. Bu öksürüğün sahibini tanıyordu. Yıllardır tedavisini bulamadığı akciğer rahatsızlığının armağanı olan ve hem iki cümlesinin sonuna nokta gibi yerleşen bu öksürükler arkadaşı Murat’a aitti. … Şaşkın, korkmuş, sorularla dolu gözlerle birbirlerine baktılar bir dakika kadar.
Murathan Çarboğa
“Sede Kız ile Hasan Oğlan”
Sede kız, bağıranların, çırpınanların, ağlayanların arasından, bir ceylan gibi seke seke ölülerin yanına koşar. Jandarmanın boğazına sarılır, tutayım diyeni tırmalar. Teker teker bakar ölülerin yüzüne. ”Hasan mı?” diye yüreği gümler her seferinde, amma yok. Hasan yoktur ortalıkta. … Ölüsü bile çıkmaz Hasan’ın. Dal gibi, güleç yüzlü, kıvır kıvır saçlı Hasan… Dizim dizim yiğitleri yutan kuyular kapatılır, unutulur ağıtlar, yüreğe düşen yaralar küllenir: amma Sede Kız bıkıp usanmadan bekler kocasını Yarım asra yakın bir süre bitip küllenmeyen bir sevdayla, her sabah yeniden tazelenen bir umutla bekler.
Hamdi Topçuoğlu
“Tuinwijk’i Anlatır Hikayat”
… Munzurlu Dilan’ın Anlattığıdır …
II
Babam maden işçisidir
Otuz beşinde, bir ihtiyar
On yaşında koyun güdermiş
Dolunay aydınlığında tek başına
On üçünde Munzur’la yarışırmış,
Karlar eriyip şahin havalandığında
Evlendiğinde on beşindeymiş
On sekizinde gurbette…
Şimdi vardiyalarda geçer ömrü
Bilmez, güneş ne zaman doğar
Ne zaman olur akşam…
Palabıyıklıdır en büyük amcam
Köyümüzün ilk kömür işçisi.
Yol yordam öğretmiş bizlere
Bundandır saygıda kusur etmez kimse
Yerdiyken keyifler :
“Uyucaksın gavurun kuralına” der
Canı sıkılmışsa, vardiya yorgunuysa hele
Yemin ettirir
Ölüsünü bu topraklarda bırakmayalım diye.
Öteki amcam Şehmuz
En küçüğü babamların
Külhani, haylaz…
Bayılır sarışınlarına kadınların
Fıkralar anlatır açık saçık
Metelik vermez hayata
Bir Munzur türküsü duysa
Göz pınarlarında hazırdır yaşları
Bu çabanın ve katılımın sürmesi en büyük dileğimiz. Tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.