Atatürk devrimlerinin en önemli cephesi Öğretim Birliği Yasası (Tevhid’i Tedrisat) ile MedreseMektep ikilemine son verilmiş olmasıdır.
Tanzimat adamları, yürüttükleri yenileştirme çabaları sırasında, medreselere dokunmaya cesaret edemeyerek olduğu gibi bırakmışlardır. Böylece yeni açtıkları mektepleri de, dinin etkisinden kurtaramamışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim alanında yaptığı devrimci atılımın başarısı, medreseleri kapatması ve milli eğitimi dinin etkisinden kurtarmasıdır. Onun için Eğitim Öğretim Birliği Yasası’nı tek bir yasa olarak değil; onunla eşzamanlı atılmış adımlarla birlikte görmek gerekir (Sungu İ., 1938).
Aynı günde ve aynı aylarda çıkarilan şu yasalar birbirini tamamlamaktadır :
TARİH KANUN VE No.
3 Mart 1924 (No.429) Şeriye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiye Vekaletlerinin İlgasına Dair Kanun
3 Mart 1924 (No.430) Tevhidi Tedrisat Kanunu
3 Mart 1924 (No. 431) Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun Nisan 1924 Şeriye Mahkemelerinin Kaldırılması
24 Mayıs 1924 Teşkilatı Esasi Kanununda (Anayasa) dine ait maddelerin kaldırılması
30 Kasım 1925 (No.677) Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun; Falcılık, üfürükçülük gibi bir takım muzır mesleklerin yasaklanması
17 Şubat 1926 (No. 743) Türk Kanun-u Medenisi
Mustafa Kemal Paşa’nın konuya ilgisi :
Bu yasaların birbiriyle bağlantılı olarak ele alınması doğaldır. Bu, Mustafa Kemal Paşa’nın, eğitimi tüm devrimlerin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu doğaldır; çünkü, Mustafa Kemal Paşa’nın eğitime olan ilgisi çok eskilere dayanır. “Harp Akademisini bitirdikten sonra atandığı Suriye’de kurduğu Vatan Cemiyeti’nin eğitim bölümünün başkanlığını üstlenmiştir. Türkiye’nin gerek kuruluşu, gerek çağdaş ülkelere yetişebilmesi için eğitim ve öğrenimden seklentisinin büyüklüğüne kuşkusu kalmamıştı. Kurmak istediği çağdaş ulusu, çağdaş ve özgür düşünceli bireyler oluşturmalıydı. Bu da ancak ulusal ve laik bir eğitimle gerçekleşebilirdi.” (Akgün S., 1983)
Atatürk’ün yasa öncesinde yaptığı hazırlıklar :
- 15 Temmuz 1921’de Sakarya Savaşı sürerken, Ankara’da toplanan milli eğitim Kongresi’nde “milli terbiye”yi öngörmüş ve doğudan-batıdan etkilenmeyen ulusal ve tarihimizle uyumlu bir eğitimden söz etmiştir.
- 27 Birinci Teşrin 1922’de, Büyük Zafer’den sonra, Bursa’da, İstanbul öğretmenlerine şöyle seslenmiştir : “Milletin zihni, hurafe ve boş inançlardan kurtarılmalıdır. Düşmanı yenerken ordunun yönetiminde ve yönlendirilmesinde, bilim ve tekniği kılavuz olarak aldık. Türk kültürünü hurafe ve muzır akidelerden kurtarmak gerekir”.
- 3 Şubat 1923’te İzmir halkı ile konuşurken şunları söylemiştir : “Medreseler ve evkafın konuşulması tabu kılınarak engellenmek istemektedir. Eğitim kaynağının tek olması ve kadınlı erkekli orada olunması gereklidir”.
- 1 Mart 1923’te TBMM’de “eğitim öğretimde birlik” olması gerektiğini söylemiştir.
- 8 Nisan 1923’te TBMM’de bu söylediklerini yinelemiştir.
- 1 Mart 1924’te “eğitim öğretimde birlik”in gecikmesizin gerçekleşmesini isteyerek düğmeye basmıştır. (Sungu İ., 1938)
Öğretim Birliği Yasası’nın hazırlıklarından biri de Ankara’da toplanan 1.Heyeti İlmiye (15 Temmuz 1923) idi. Aldığı kararlar şöyleydi :
- Milli kültür, dil ve çeviri, milli müzik, milli edebiyat ve tarih, okulların eğitim süreleri, bakanlık merkez örgütü, okul örgütleri
- Üretken ve uygulamaya dönük, yaygın karma, erdemi ve ulusçuluğu aynı zamanda yenilikçiliği güçlendiren bir eğitim hedefimizdir. (Sakoğlu Necdet, 1999 )
Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük şansı, devrimlerin her bir parçası için, savaşçı karaktere sahip, donanımlı ve kendisini çok önceden bu göreve hazırlamış insanları çevresinde bulabilmiş olmasıdır. Vasıf Çınar da bu kişilerden biridir.
1890 kuşağından olan Vasıf bey, hukuk fakültesine girdikten sonra başlayan Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla eğitimine ara vermek zorunda kalmış ve daha sonra tamamlamıştır.
Yakın arkadaşı Mustafa Necati gibi o da eğitim konularına yakın ilgi duyuyordu. İzmir’de birlikte çok gözde ve seçkin okullardan sayılan Özel Şark Mektebini açıp yönettiler.
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında Mustafa Necati’yi daha uysal, Vasıf Çınar’ı daha sert ve civanmert olarak tanımlamaktadır.)
Vasıf Çınar, gençlerin yalnızca kafaca ve ruhça değil, aynı zamanda bedence gelişmeleri gerektiğine inanıyor ve sporu önemsiyordu. İlk spor okulunu ve İzmir’de Altay spor kulübünün kurucuları arasında yer aldı.
Mustafa Necati ile birlikte, (İstanbul’da açılışından bir kaç ay sonra) İzmir Türk Ocağı’nı kurdular. Vasıf Çınar, Ocağın müdürü ve yürütücü üyesi oldu. Bu örgüte önce yalnızca müslüman çevreler karşı çıkıyor; “nifak” sokma olarak niteliyorlardı. Konserler, konferanslarla etkin çalışmalar ortaya koyan İzmir Türk Ocağı, İzmir’in Türkleşmesinde önemli bir rol oynadı. İşgal tehditlerine karşı. “Biz de Varız ve Yaşıyoruz” sloganı ile karşı duymaya çalıştı. Bu direnişi, Hristiyanların Metropolit’İ olmak üzere işgalcilerin de tepkisini çekti ve işgalin ilk günlerinde hedef olan toplum örgütlerinden biri oldu. Büroları, evrakları, kitaplıkları yakıldı. (Arıkan Z., 1999)
Vasıf Bey, Haydar Rüştü Öktem’in Anadolu gazetesindeki yazılarıyla haksızlığı anlatmaya başlamış, Redd-i İlhak Cemiyeti içerisinde bulunmuş ve 14 Mayıs 1919 akşamı Maşatlık Mitinginde konuşanlardan birisi olarak bu yılların önemli çalışmalarına imza atmıştır.
Vasıf Çınar’ın mücadeleci ve cesur yaşamında önemli yer tutan olaylardan birisi hiç kuşkusuz Mustafa Necati ile birlikte çıkardığı “İzmir’e Doğru” gazetesidir.
16 Kasım 1919’da Balıkesir’de yayınlanmaya başlanan ve “Ulusal Kurtuluş Hareketinin Destekçisi ve Yürütücüsüdür”alt başlığı ile tanıtılan gazete Balıkesir’in işgaline kadar düzenli olarak haftada iki gün, Ocak 1920’den itibaren haftada üç gün çıkmıştır.
İzmir’e Doğru gazetesi Vasıf Çınar’ın hem işgal güçlerine, hem batılı devletlere ve hem de kendi halkına karşı yazdığı ve genel olarak karşı karşıya kalınan işgal zulmünün anlatıldığı son derece önemli yazılardan oluşmaktadır. Vasıf m Milli Mücadele yıllarındaki duygularını ve kişiliğini anlamamıza yardım edecek bu yazılardan vereceğimiz alıntılar, Milli Mücadele’ye karar verip bunu tek kurtuluş yolu olarak düşünen halk üzerinde kuşkusuz son derece etkili olmuştur. (Baran, T.A. : Cumhuriyet Dönemi …)
Balıkesir de düşman tarafından işgal edilince, milli eğitim Vekaleti Özel Kalem Müdürü olarak görevlendirilmiştir. İzmir kurtarılınca Vasıf Çınar, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’ne getirildi. İzmir Sultani’sinin kadrosuyla birlikte geldi ve İzmir Atatürk Lisesi’ni yeniden açtı. Genç ve enerjik öğretmenleri burada görevlendirerek bir çeşit çekim odağı yaratmak istedi. Bu öğretmenler arasında Hasan Ali Yücel de vardı. Vasıf Çınar’ın desteği ile Hasan Ali Yücel’in çabalarıyla, Muallimler Birliği ve yeniden İzmir Türk Ocağı örgütleri kuruldu. Türk Sesi adlı bir yayın organı çıkarıldı.
1922 yılında, Vasıf Çınar, Saruhan milletvekili olarak TBMM’ne seçildi. Konuşmaları ve yerinde çıkışlarıyla dikkat çekti TBMM’de Lozan Antlaşması’na sahip çıktı. En ateşli konuşmalarından birini 3 Mart 1924’te “Hilafet Bütçesi”nin görüşülmesi sırasında yaptı. Halifeye bütçe verilmemesi, Türkiye’de ikiliği beslemenin çok tehlikeli olduğunu söyledi.
Konuşmasından küçük bir alıntı: “… Arkadaşlar! Yeni Türkiye Devleti herhangi bir kabile serdarının, herhangi bir kabile reisinin taca mazhar olmak için kurduğu bir devlet değildir. İstiklalini kurtarmak isteyen, hür yaşamak isteyen, Türk Milleti’nin doğrudan doğruya ruhundan doğan bir devlettir. Türk Milleti asırlardan beri ruhuna, kendi seciyesine tevafuk eden bir devlete ilk defa kavuşuyor. Bununla daima müftehir olacaktır. Vatan, bugün düşmandan ve düşman istilasından kurtulmuştur. Fakat arkadaşlar unutmamalıdır ki onun karşısında yıkılan bir saray ve o sarayın etrafında milletin kanını emen bir zümre vardı…” (Baran, T.A. : Cumhuriyet Dönemi … )
Bu konuşmasıyla Vasıf Çınar, saltanat kalsın mı tartışmalarının anlamsızlığını vurgulamıştır. TBMM milletvekilleri onun bu konuşmasını “Bravo ! Yaşa Koca Hatip” seslenişleriyle onu alkışladılar. Vasıf Çınar bu sırada 26 yaşındaydı.
Öğretim Birliği Yasası, Vasıf bey ve 57 arkadaşının imzaları ile TBMM gündemine girdi. Gerekçesinde, “İrfan müessesatının mercii yeganesi milli eğitim Vekaletidir” derler. Teklifin sunumunda: “Bir millet efradı ancak BİR terbiye görebilir. İki türlü terbiye bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdeti, his ve fikir ve tesanüt gayelerine külliyen muhildir” demekteydiler. Yasa teklifinde “yüksek diniyat uzmanı yetiştirmek üzere Darülfünun’da İlahiyat bölümü açılması” öngörülmekteydi.
Yasa, tartışmalardan sonra kabul edildi. Fransa’da eğitimin laikleştirilmesi 1789 devriminden çok sonra 1882’de başarılabilmiştir. Türkiye’de ise, 1923 Cumhuriyet’in ilanından 4 ay sonra …
“Kur’an okumayı öğrenmenin, Kur’an okumaktan başka işe yaramıyacağı, din ve ahlak dersleriyle ilim ve fen yapılamayacağı artık anlaşılmış ve çağdaş eğitim sistemi kabul edilmişti. Tevhid-i Tedrisat Yasası’nın Türk eğitim yöntemine getirdiği esasları şu şekilde sıralamak olasıdır:
- Bağımsız olarak dine eğitimi veren okullar, yani medreseler kaldırılıyor.
- Devletin resmi okullarına medreseden sızan dinsel eğitim, yani ilkokullardan Kur’an dersleri, orta ve liselerden din dersleriyle, Arapça ve Farsça kaldırılıyor.
- Kolej ve öteki yabancı okullarda öğretime ilişkin olarak din derslerinin öğrencilere verilmesi ve dinsel alametler kaldırılıyordu.
- Azınlık okullarında tarih, coğrafya, yurt bilgisi gibi Türkçe ve kültür eğitimi konulup, bu okulların milli eğitime bağlılığının denetlenmesi benimseniyordu. (Akgün S., : 1983)
Tevhid-i Tedrisat kavramı çok ince bir seçimin ürünüdür. Kullanılabilecek bir çok sözcük varken, bu ikisi seçilmiştir.
- Tevhid = Birleştirme, birlik, teklik anlamında kullanılmaktadır.
- Tedrisat = Okulda olan her şey anlamındadır. Talimnamelerde görüldüğü gibi, bunun içine dersler, kılık kıyafet, ders araçları, bina-yapı girmektedir.
Eğitim Öğretimde Birlik Yasası öncesi, ilkokullarda okutulan derslerden biri “Arapça Konuşmanın Kuralları” idi. Bu kitaba göre,
- En üstün dil arapça idi.
- Toplum içinde kaynaşma adına ve dinin gereği olarak herkes bunu öğrencekti.
- Böylece birleşme (müslümanların) kolaylaşacaktı. (Sakoğlu N., 1999)
Öğretim Birliği Yasası’nın TBMM’ce kabulünde üç gün sonra milli eğitim Vekilliğine getirilen Vasıf Çınar, hemen medreseleri kapattı. Bu TBMM’de tartışmalara neden oldu. Vasıf Çınar bu konuda kendisine yöneltilen eleştirileri TBMM kürsüsünde şöyle yanıtladı :
- Medreseler 100-150 yıldır aynı tedrisatı veriyor.
- Medreselerin ilk sınıfları çok kötü koşullarda öğretim yapmaktadır.
- Üst sınıflarda ise üç çeşit öğrenci vardır : a) Asker kaçakları, b) Dışarıda sanatını icra edip okula hiç uğramayanlar, c) Okula devam edenler.
- 18.000 medrese öğrencisinin ancak üçte birini okula devam edenler oluşturuyor.
- Dini eğitim bu mudur? Eğitim bu mudur?
- Biz medreseleri kapatacağız. İmam hatip okulları açacağız ama ortaöğrenime katacağız.
Geçmişte arınmanın gerekliliği ve buna bağlı olarak ortaya çıkan büyük zorunluluk ve çok canlı olarak ortada duran tarihsel süreç Öğretimde Birlik Yasası’nı son derece önemli kılıyordu. Bu yasa, salt bir eğitim reformu olarak değil, onun etkileyeceği tüm toplumsal dönüşümün anahtarı olarak değerlendirilmelidir. Bu söylediklerimizin en önemli kanıtı, 8,5 aylık bakanlık döneminde Vasıf Çınar’ın ilgilendiği konular ve yaptıklarıdır.
Hemen yolun başında, medreseler kapatılmaya başlandı, okullar laikleştirildi, öğretmen okullarının sayısının arttırılmasına başlandı, yabancı uzmanlar -özellikle o yıllarda dünyanın en büyük eğitimcisi olarak kabul edilen John Dewey-çağırılıp eğitimin planlaştırılması ele alındı, ulusal eğitimin ereği belirlendi?
Vasıf Çınar, 1924’te 2.Heyet-i İlmiye’yi toplayarak okul programlarında gerçekleştirilecek yeniliklerin kararlaştırılmasını sağladı. İlköğretimin 6 yıldan 5 yıla indirilmesi; ortaokul ve lisenin üçer yıllık iki aşama sayılması; böylece ortaöğretimin 7 yıldan 6 yıla indirilmesi ve sosyoloji dersinin konması; ilkokul müfredat programlarının hazırlanması; ders kitaplarının yazdırılması gibi alınan kararlar bir yıl içerisinde aşamalı olarak yürürlüğe konuldu (Baran T.A., 2011:22).
Eğitim bakanı Vasıf Bey’in 8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde de eğitim ve öğretimin temel amaçları özetle şöyle gösterilmiştir:
- Eğitimin milli esaslara ve batı medeniyetinin yöntemlerine dayanması,
- Okulların insan ilişkileri,toplumsal yaşama kuralları, temizlik, düzen vs. uygar ve örnek alınacak bir eğitim yapmaları,
- Çocukların kalplerinde ve ruhlarında Cumhuriyet için fedakar olmak ülküsünü taşımaları,
- Okulların vicdan ve fikir hürriyeti ve bilinçli bir sorumluluk telkin etmesi,
- Öğretimin uygulamalı ve işe yarar bir hale getirilmesi,
- Okulların ilim ve okuma zevkini vermesi,
- Okulların halka sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğretmesi,
- Okulların bedenen ve fikren dengeli gelişimi sağlaması,
- Okulların toplumun ve ailenin ihtiyaçlarını dinleyip göz önünde tutması,
- Okulların tasarruf, yardımlaşma ve iktisat fikirlerini vermesi,
- Okulların çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturması. (Baran, T.A. : Cumhuriyet Dönemi …)
Vasıf Çınar ilk ve ortaöğrenimi düzenlerken, bunları izleyen yüksek öğretim konusuna da kayıtsız kalmamıştır. Darülfünun’u çok önemli bulduğunu bir çok konuşmasında belirtmiş ama kendi haline bırakılamayacağını; yoksa bütün Osmanlı kurumları gibi gerilikten ve tembellikten kurtulamayacağını söylemiştir.
Darülfünun’a “bilimsel, yönetsel ve mali özerklik” getiren 1924 tarih ve 493 sayılı yasanın çıkmasını sağlamış; bu özerkliğin sınırlarını da şöyle tanımlamıştır: “Darülfünun, Milli Eğitim Bakanlığının yönetimi ve gözetimi altındadır. Yalnız öğretim konusunda geniş bir özerkliğe sahip olmalıdır.”
Vasıf Bey, gerek eğitim birliğini kurarken gerek Cumhuriyet’in eğitim sistemini oluştururken radikal uygulamalardan çekinmedi. Bu yüzden tutucu çevrelerin şimşeklerini üzerine çekti. Meclis’te de tutucuların eleştirilerine uğradı. Belki bu nedenle 21 Kasım 1924 tarihinde bakanlıktan istifa etti. Topu topu sekiz buçuk ay bakanlıkta kalmış oldu.
1 Ocak 1929’da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin ani ölümünden sonra yeniden Milli Eğitim Bakanlığı’na atandı; ama ancak üç ay görevini sürdürebildi (28 Şubat-7 Nisan 1929).
Vasıf Çınar, mücadeleci ve “işin peşini bırakmayan” bir karaktere sahipti. Kurtuluş öncesi İzmir’de büyük emekler verdiği Türk Ocakları’na olan ilgisi hiç eksilmedi. Büyükelçi olarak yurt dışında bulunmasına karşın 24 Nisan 1930 yılındaki 6.Türk Ocağı Kurultayı’na katıldı. Kongre başkan yardımcılığı yaptı. Burada görüşlerini söyledi ve ilginçtir ki, bu görüşlerin savunulmasında, gelecekteki Milli Eğitim Bakanlarından Reşit Galip ile biraraya geldi. Girdikleri çetin tartışmalarda çizgileri Mustafa Kemal Atatürk ile uyumludur. Sanki siyasal ayrışmalar, bu kongreye yansımış ve Halkevlerinin tohumları burada atılmıştır. Türk Ocakları’nın kapanması için düğmeye bu kongrede basılmıştır. (Üstel F., 2010)
Menemen’de köktendinciler tarafından Kubilay’ın katledilmesine tepki göstermiş; mezarı başında yaptığı konuşmada, bütün menemen’lileri bu tepkiyi paylaşmaya ve yükseltmeye çağırmıştır (Alim T.B., 2001:7).
İlk Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmasından altı ay kadar sonra 16 Haziran 1925’te Prag Elçiliğine atandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Çekoslovakya’daki ilk elçisi oldu… Böylece onun için yepyeni bir mücadele alanı açıldı. Sırasıyla şu görevlerde bulundu:
- Çekoslovakya Büyükelçisi – Prag (1925-27)
- Macaristan Büyükelçisi – Budapeşte (1927-28)
- Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği – Moskova Büyükelçisi (1928)
- İtalya Büyükelçisi – Roma (1932-34)
- Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği – Moskova (1934-35)
Vasıf Çınar’ın cenazesini taşıyan Çevoda Ukrania Kruvazörü onu 7 Haziran 1935’te İstanbul’a getirmiş, Kocatepe Muhribi tarafından Boğaz dışında karşılanan Kruvazör bayrağını yarıya indirmiş bir halde Haydarpaşa önlerinde demirlemiştir. Kruvazör’ün taretleri üstüne konulmuş levhalarda “Sovyet Şuralar İttihadı’nın kıymetli dostumuz Türkiye. Büyükelçisi Vasıf Çınar’a ebedi tazimi” ve “Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi Vasıf Çınar’a ebedi hürmetler” yazısı dikkati çekmişti. 8 Haziran günü İstanbul’dan Ankara’ya getirilen tabut, burada yetkililer tarafından karşılanmış ve İstasyon mevkiinde üzeri siyah örtülü bir kürsüye konulmuştur.
Onun yaşamındaki son halkayı oluşturan Elçilik Yılları’nın Milli Mücadele ve Eğitim Bakanlığı yıllarından farklı olduğunu söylemek ve bunu ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Sadece hizmet sahasında bir değişikliğin olduğu, ama hem kendisinin hem de devletin ideallerini yayma noktasında onun açısından herhangi bir farklılığın olmadığını söylemek mümkün. Tek fark elçilik görevinin onun son mesleği olması olabilir.
Vasıf Çınar yalnızca bir Milli Eğitim Bakanı ya da bir Büyükelçi değildi; o bir Cumuriyet savaşçısıydı. Zaten onun için bu görevlere getirilmişti.
* Prof.Dr., Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
KAYNAKLAR :
- Sungu İhsan, Tevhid-i Tedrisat, Belleten Temmuz 1938 Cilt 2 Sayı 7-8.
- Akgün Seçil : Tevhid-i Tedrisat, “Cumhuriyet Döneminde Eğitim” kitabı içinde. MEB Yayını 1983, s.37
- Sakoğlu Necdet, 27 Ekim 1999 Türk Eğitim Derneği’nce düzenlenen “Vasıf Çınar’ın Yaşamı ve Hizmetlerine Toplu Bakış” başlıklı ANMA toplantısındaki konuşması – Erişim : http:// portal.ted.org.tr/genel/yayinlar/kitaplar_ocr/ted_vasif_cinar_yasami_ve_hizmetleri_ocr.pdf
- Arıkan Zeki, 27 Ekim 1999 Türk Eğitim Derneği’nce düzenlenen “Vasıf Çınar’ın Yaşamı ve Hizmetlerine Toplu Bakış” başlıklı ANMA toplantısındaki konuşması – Erişim : http://portal.ted.org.tr/genel/yayinlar/kitaplar_ocr/ ted_vasif_cinar_yasami_ve_hizmetleri_ocr.pdf
- Baran, Tülay Alim : Cumhuriyet Dönemi Devlet Adamlarından Vasıf Çınar, TC Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırmaları Merkezi web sayfası. Erişim: http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-49/cumhuriyet-donemi-devletadamlarindan-vasif-cinar
- Üstel Füsun, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk Milliyetçiliği : Türk Ocakları -1912-1931- s.325 Basım Yılı : 2010 • Alim Tülay Baran : Vasıf Çınar ve İzmir’e Doğru Yazıları, ARMA Yayınları, 2001 İstanbul.