Zimbabve: Kolera Salgınında Çocuklar da Tehlikede
Zimbabve, Afrika kıtasının güneyinde yer alan, 12 milyonluk nüfusa sahip bir ülkedir. Tıpkı diğer Afrika ülkeleri gibi uzun zaman Avrupalı ülkelerce sömürülmüş, daha sonra sancılı geçen mücadelelerin ardından 1965 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. İngiltere, bu gelişmeler karşısında, BM aracılığıyla uzun süre ülkeye ticari ambargo koydurtmuştur. 1970’lı yıllarda beyaz yönetime karşı zenciler, gerilla savaşı vermiştir. 1980 yılında yapılan seçimlerde iktidarı ele geçiren Robert Mugabe, baskıcı rejimini günümüze kadar sürdürmüştür. Beyazların elinde bulunan çiftliklere zorla el koymuş, kabul etmeyenleri öldürmüş ya da ülkenin dışına sürmüştür. Aynı zamanda ülkede, temel sağlık hizmetlerinin kötü olması nedeniyle, AIDS ve salgın hastalıklar konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Son olarak ülke, yaşanan kolera salgını nedeniyle yeniden dünyanın gündemine oturmuştur. Ağustos ayından bu yana ölenlerin sayısı 350’ye, hastalananların sayısı ise 20.000’e ulaşmıştır. Acil önlemler alınmadığı takdirde bu sayının, 60 binleri bulabileceği belirtilmektedir
Kolera, temiz su bulmanın zor olduğu ve kanalizasyon sistemlerinin gelişmediği ülkelerde, sıkça görülür. Tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanan, kanalizasyonların temiz sularla karıştığı ülkelerde sıkça görülen bu hastalık nedeniyle her yıl, 100.000 insan yaşamını yitirmektedir.
Zimbabve’de görülen salgının arkasından UNICEF, 17,5 milyon dolarlık bir yardım paketi vermeye hazırlanıyor. 120 gün sürecek olan acil yardım planının yaşama geçirilmesinde kullanılacak olan bu kaynak, salgının yayılmasını engellemeyi amaçlıyor.
UNICEF, yardım paketinin içerisine hastalığı tedavi etmek için kullanılacak olan gerekli ilaçları da koymayı ihmal etmeyeceğini söyledi. Zimbabve’nin UNICEF temsilcisi, hastalıkla savaşım konusunda gösterilen zayıf yönetim nedeniyle, ölüm oranın %4,8 gibi çok yüksek bir düzeyde olduğunu söyledi.
Hastalıkla savaşırken başarı elde edilebilmesi için, halk tarafından kullanılan bütün suların, uygun kimyasallarla temizlenmesi ve arıtılması gerekiyor. Ayrıca hastalık tedavi merkezlerinde, bakteriyi öldürecek uygun ilaçların da bulunması, salgının yayılmasını engellemek konusunda oldukça önemli.
Bununla birlikte her gün ülkeye 470.000 litre temiz su sağlayan UNICEF, su arıtmak için kullanılan tabletlerden de dağıtıyor. Kanalizasyon ve su dağıtım sistemleri son derece ilkel olan ülkede, son zamanlarda yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kamusal hizmetler neredeyse durmuş durumda. Sokaklar aylardır toplanmamış yığınlarla çöpe ev sahipliği yapıyor.
Sosyal güvenlik sistemleri, insanları yaşamlarında karşılaşmaları muhtemel olan sosyal ve ekonomik tehlikelere karşı korurlar. Hastalık, işsizlik, yaşlılık, yoksulluk ve diğer bazı durumlar sosyal açıdan bir risk oluşturmaktadır. Bu risklerle, toplumda herkes karşılaşabilir. Ancak sosyal eşitsizliklerin yoğun olarak görüldüğü ülkelerde, nüfusun çok önemli bir bölümü, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilmek için gerekli olan asgari imkanlara bile sahip değilken, kurumsal bir sosyal güvenlik anlayışı hayata geçirilemez.
Temel kamusal hizmetlerin gelişmediği ülkelerde ne yazık ki, insanları yaşamda tutabilmek bile, büyük bir başarı haline dönüşmektedir. Sıradan hastalıklarla bile savaşmak konusunda aciz durumda olan bir ülkeden, yaşam kalitesini arttırıcı ve genel refah seviyesini yükseltici, toplumun bütününü kapsayan sosyal güvenlik önlemleri alması beklenemez.
Sri Lanka: Çocuk Askerler Sorunu Bitmek Bilmiyor
Çocuk askerler sorunu, iç savaşların yoğun olarak yaşandığı dünyanın hemen her yerinde görülüyor. Kongo’dan, Sri Lanka’ya, Kolombiya’dan Endonezya’ya birçok ülkede çocuklar, boylarından büyük silahlarla ölüm saçıyor veya kendileri ölümle tanışıyorlar. Yapılan bütün girişimlere, Cape Town ve Paris Konferansları”na karşın, alınan önlemlerin hiçbiri bu sorunun önüne geçmeye yetmiyor. Belki de asıl sorun, bu bölgelerde yaşanan karışıklıklar. Ancak kalıcı çözüm, silah üreten ve ürettikleri silahları dünyanın her yerine satan kalkınmış ülkelerin işine gelmiyor. Bir taraftan, yaşanan olaylara, insani bir bakış açısı getirilmeye çalışılıyor, diğer taraftan da süregelen çatışmalarda kullanılan silahlardan gelen milyarlarca dolar, bir kenara itilemiyor.
Tamil Kaplanı İsyancıları (Tamil Tiger Rebels -TTS-), son günlerde devletin resmi güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmada, önemli kayıplar verdiler. Ancak insan hakları kuruluşlarınca verilen bilgilere göre örgüt, hala önemli bir kısmı çocuk yaşta olan askerleri, zorla savaştırmaya devam ediyor.
Bununla birlikte Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları, (The Liberation Tigers of Tamil Eelam -LTTE-) savaşın sürdürdüğü kuzey bölgelerinden sivil insanların kaçmalarını engellemek amacıyla, baskılarını arttırdı. New York kökenli insan hakları savunucusu Human Rights Watch-HRW- adlı sivil toplum örgütü, Tamil kaplanlarının, bölgede yaşayan insanları çaresiz bir durumda bıraktığını ve sıradan insanlarının çatışmalar arttıkça durumlarının kötüye gittiğini bildirdi.
Sözde, Wanni bölgesinde yaşayan insanların özgürlüğü için savaştığını iddia eden Tamil, insanlık dışı uygulamaları ve baskıcı rejimi nedeniyle bölge insanlarına ve özellikle de çocuklara, büyük acılar yaşatmaya devam ediyor.
İsyancı gruplar çocukları asker olmaya zorluyor. LTTE, son zamanlarda ister kız ister erkek olsun her aileden en az iki-üç kişiye kendilerine katılarak savaşmaya zorluyor. LTTE’nin demir bilekleri arasına sıkışan çocuklar, cephelerin en önünde ölümle yüzleştiriliyorlar.
UNICEF’in verdiği bilgilere göre 1.500 çocuk asker, Tamil İsyancıları tarafından savaştırılıyordu. Ancak bu sayının gerçekte 5.000’den fazla olduğu düşünülüyor.
Savaş Mağduru Filistinli Çocuklar
Savaşlar hangi coğrafyada ne sebeple yaşanırsa yaşansın en ağır faturayı hep çocuklar ödemekte. Son zamanlarda İsrail askerlerinin yoğun bombardımanı altında soluk bile alamayan Filistin’li çocuklara ne yazık ki yardım eli götürmek de İsrail Hükumetinin bölgeye kimseyi sokmaması nedeniyle sağlanamamakta. Her fırsatta az gelişmiş ülkeleri yerden yere vuran zihniyet her nedense bu büyük insanlık ayıbını saklamayı yeğliyor.
7 Ocak 2009 günü öğleden sonra, 4 Kızılay ambulansı, Gazze yakınlarında İsrail tarafından abluka altında tutulan Zaytun bölgesine girmeyi başardı. 3 Ocak’tan bu yana Uluslararası Kızılhaç, Kızılay, Kızılarslan Örgütü(ICRC/PRCS) tarafından yardıma en çok ihtiyaç bulunan bu bölgeye giriş için İsrail Hükumeti’nden gelecek izin bekleniyordu.
ICRC yetkilileri yaptıkları ilk çalışmada ölmüş annelerinin yanında korku içinde yatan 4 çocuk buldu. Kendi başlarına ayağa bile kalkamayacak kadar zayıf ve bitkin haldeki bu çocukların her birinin etrafında bir düzineden fazla ceset vardı.
ICRC çalışanları, İsrail askerlerinin kontrolü altında bulunan bölgede, her girdikleri evde onlarca ceset ve ağır yaralı insanla karşılaştılar. Sağlık yardımı konusunda tam teşekküllü araçlar istemeye hazırlanan Kızılay Yetkilileri çok kısa bir süre sonra kendilerinden 80 metre uzaklıkta bulunan İsrail askerleri tarafından bölgeyi hemen terk etme konusunda emir aldılar. ICRC Delegasyonu’nun Lideri Pierre Wettach, İsrail güçlerinin yaralı insanlar konusunda bilgileri olduğu halde, hiçbir yardım girişiminde bulunmuyor olmalarını bir insanlık ayıbı olarak niteledi.
İsrail tarafından yükseltilen büyük duvarlar ise, cankurtaranların bölgeye girmesine engel olmakta. Bu nedenle yaralı çocukları en yakındaki ambulanslara kadar taşıma işini eşekler yapılmakta. ICRC yetkilileri bölgeyi zorla terk etmeden önce 18 yaralı çocuğun taşınmasına ve 2 cesedin de bölgeden çıkarılmasına yardımcı oldu.
* Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı Gönüllüsü
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)