GİRİŞ
Dünya Gıda Örgütü’ne (FAO) göre ‘küçük balıkçılık’, avlanması, işlenmesi ve dağıtımıyla emek yoğun bir süreci içeren ülkelerin deniz ve tatlı su kaynaklarını kullanan dinamik ve gelişen bir alt sektör olarak tanımlanmaktadır. Bu alt sektördeki faaliyetler tam zamanlı, yarı zamanlı ya da mevsimlik olarak gerçekleşirken çoğunlukla yerel ve bölgesel pazarlara balık temin edilmektedir. Ancak küreselleşme ve dış pazarlara entegrasyon ile birlikte ihracata yönelik üretim de son zamanlarda artmaktadır. Erkekler, çoğunlukla avcılık faaliyetlerinde bulunurken, kadınlar ise balık işleme sanayinde, balığın satış ve pazarlamasında istihdam edilmektedir. Ağ tamiri, tekne yapımı ve bakımı, motor tamiri vb. işler ise balıkçılıkla ilgili ek istihdam ve gelir getirici işler olarak sıralanabilir (FAO, 2004). Daha teknik bir tanımlama yapacak olursak küçük balıkçılık, kıyı alanlarında avlanan, uzatma ağları, parakete (1), kaldırma ağları, olta ve tuzaklar gibi av araçlarını kullanarak günü birlik avcılık yapan, 12 metreden küçük balıkçı teknelerinin kullanıldığı avcılık olarak tanımlanabilir. Bu tür balıkçılıkta teknoloji, sermaye, iş gücü ihtiyacı ve kullanımı büyük ölçekli balıkçılığa kıyasla daha düşük seviyelerdedir (Ünal, 2003).
Yukarıda genel ve teknik tanımını yaptığımız küçük balıkçılık, kırsal kalkınmaya ve yoksullukla mücadeleye nasıl katkıda bulunabilir? Bunu anlamak için önce kırsal kalkınmadan ve yoksulluk kavramlarından ne anladığımızı netleştirmemiz gerekir. Bailey ve Jentoft (1990) kalkınmayı herkesin ya da toplumun çoğunluğunun yaşam kalitesini sürdürülebilir ve eşitlikçi bir biçimde iyileştiren bir değişim süreci olarak tanımlamaktadır. Buna göre kırsal kalkınma, kırsal nüfusun yaşam kalitesini iyileştirme süreci olarak ele alınabilir. Yaşam kalitesini iyileştirme süreci ise yoksulluğu azaltma ya da ortadan kaldırma çabası ile gerçekleşmektedir (Chambers, 1995). Dolayısıyla kırsal kalkınmanın en önemli unsurunu yoksullukla mücadele oluşturmaktadır.
Bugünkü yoksulluk kavramı, yoksulluğu anlama, algılama ve ölçme süreçlerini kapsayan uzun bir gelişim sürecinin sonucudur. 1960’lı yıllarda hakim olan gelir yoksulluğu yaklaşımı yoksulluğu, düşük gelir ve tüketim ile ilişkilendirmekteydi. Yoksulluğu yalnızca gelir eksikliğine bağlayan modelin yetersizliği ise 1970’lerde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Birleşmiş Milletler Sosyal Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü (UNRISD) tarafından geliştirilen temel ihtiyaçlar yaklaşımının doğmasına yol açmıştır. Bu yaklaşım, yoksulluğun yalnızca düşük gelirin sonucu ortaya çıkmadığını aynı zamanda sağlık, eğitim, temiz suya erişim gibi temel insani ihtiyaçlardan yoksunluğu da içerdiğini savunmaktadır. Yoksulluğu çok boyutlu olarak tanımlayan bu model, 1990’larda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) “İnsani Gelişme Endeksi” modelinin doğuşuna neden olmuştur. Yoksulluğun çok boyutluluğunu öne çıkaran bu yaklaşımlar 2000’li yıllarla birlikte birçok uluslararası sivil toplum örgütü ve uluslararası kalkınma örgütleri tarafından benimsenen “Sürdürülebilir Geçim” (Sustainable Livelihood) yaklaşımının ortaya çıkışında etkili olmuştur.
“Sürdürülebilir Geçim Yaklaşımı” (SGY), yoksulluğun analizinde ve potansiyel çözümlerini belirlemede bütüncül bir çerçeve sunmaktadır. Bu yaklaşım yoksulluğu azaltma politikaları bağlamında insanların geçim koşullarını etkileyen temel faktörleri ve bu faktörler arasındaki doğrudan ya da dolaylı ilişkileri temel almaktadır. Geçim kavramı, yaşamak için gerekli olan yetenekleri, (maddi ve sosyal kaynakların her ikisini de içeren) varlıkları ve faaliyetleri içermektedir. Bir geçim kaynağının sürdürülebilir olması, doğal ve ekonomik şoklarla başa çıkılıp çıkılamadığına, varlıkların ve faaliyetlerin doğal kaynaklara zarar vermeksizin korunmasına ve geliştirilmesine bağlıdır (Chambers ve Conway, 1992; Scoones 1998). Yaklaşıma göre geçim koşullarını sağlayabilecek beş varlık bulunmaktadır, bunlar beşeri sermaye, doğal sermaye, finansal sermaye, sosyal sermaye ve fiziki sermayedir. Tüm bu varlıklar bir takım şoklara karşı kırılgan durumdadır. Kırılganlık (vulnerability) kavramı sürdürülebilir geçim yaklaşımının önemli bir unsurudur. Kırılganlık basitçe risklere, şoklara açık olma, dolayısıyla güvencesizlik ve savunmasızlık olarak tanımlanabilir (Chambers, 1989). Sürdürülebilir geçim yaklaşımı, yoksulların farklı koşullara yönelik kırılganlıklarına hangi süreçlerle, politikalarla etkide bulunabileceğini ve sürdürülebilir geçim koşullarının yaratılması için ne gibi stratejilerin oluşturulabileceğini analiz etmektedir.
Bundan kırk yıl kadar önce Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küçük balıkçılıkla geçimlerini sağlayan insanların geçim koşullarının ve insan onuruna yaraşır bir yaşamın sınırlarında yaşadıklarını belirtmekteydi (FAO, 1974). Dünya genelinde küçük balıkçıların yoksulun da yoksulu olduğu genel kabul gören bir ifadeydi. Son 15 yıldır ise balıkçılıkla geçinenlerin en yoksul gruplar olmayabileceği ancak doğal koşullara, kendi sağlık durumlarına, ekonomik şoklar ve doğal felaketlere yüksek hassasiyetleri nedeniyle en kırılgan (vulnerable) sosyo-ekonomik gruplar olarak nitelendirilebileceği tartışılmaktadır (Bene, 2003; Allison ve Horemans, 2006). Bu tartışmalarla birlikte küçük balıkçılığın gelir ve istihdam sağlayıcı özellikleri sayesinde kırsal kalkınmaya ve yoksullukla mücadeleye katkı sağladığını ileri süren çalışmaların arttığını gözlemlemekteyiz. Özellikle emek yoğun sektör olma özelliği, bu sektöre girişi kolaylaştırdığından çok sayıda vasıfsız insana gelir getirici istihdam sağlamaktadır. Bu özellikleri nedeniyle küçük balıkçılık yoksul yanlısı bir aktivite olarak görülmektedir. Küçük balıkçılığın bu potansiyeli FAO ve Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) tarafından da özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal yoksulların sürdürülebilir geçim koşullarının sağlanabilmesine katkıda bulunabileceği vurgusuyla öne çıkarılmaktadır (FAO, 2005).
SÜRDÜRÜLEBİLİR GEÇİM YAKLAŞIMI VE “YOKSULLARIN YOKSULU” BALIKÇILAR
Yoksulluk ve kırsal kalkınma literatüründe balıkçılıkla ilgili çalışmalarda hakim görüş balıkçıların “yoksulların da yoksulu” (Bailey, 1988) olduğu argümanıdır. Literatürdeki bu hakim bakış açısı balıkçıların balıkçılık yaptıkları için yoksul olduğu veya balıkçıların yoksul oldukları için balıkçılık yaptığı biçiminde iki önermeyi doğurmaktadır. Bu yaklaşımlar yoksulluğu yalnızca ekonomik (düşük gelir) ve biyolojik (aşırı avlanma) olmak üzere iki temele indirgemektedir. Örneğin Bailey ve Jentoft (1990) su kaynaklarının aşırı sömürüsünün küçük balıkçı hanehalklarının istihdam fırsatlarına ve yaşam standartlarına önemli ölçüde olumsuz etkisi olduğunu ileri sürmektedir. Diğer yaygın görüş ise kırsal alanda alternatif istihdam ve gelir fırsatlarının genellikle düşük olduğu, bunun da balıkçıların gelirini kısıtladığı şeklindedir. Bu görüşü savunlar yoksulluğu azaltmanın en önemli yolunun balıkçılık dışında istihdam fırsatları yaratılması olduğunu iddia etmektedir (Bene, 2003). Amartya Sen’in (1981) yoksulluk kavramını dar çerçeveli, düşük gelir yaklaşımının dışına çıkardığı ve yoksulluğu çok boyutlu bir süreç olarak ele aldığı çalışması balıkçılık ve yoksulluk literatüründe de yeni yaklaşımlara yol açmıştır. Ekonomik ve biyolojik odaklı yaklaşımların aksine bu yeni yaklaşımlar yoksulluğun çok boyutluluğu üzerine odaklanmaktadır. Örneğin Bene (2003) doğal kaynakların kendisi yerine bu kaynaklara erişim, kaynakların denetimi ve yeniden dağıtımına yönelik politikalara ve buradaki güç ilişkilerine odaklanmak gerektiğini belirtmektedir. Bu görüşe göre yoksulluk politik, ekonomik, sosyal ve kültürel unsurları barındırmaktadır. Yazar, bu farklı unsurları “sosyo-kurumsal mekanizmalar” olarak tanımlamaktadır. Yoksulluğun çok boyutluluğuna artan bu vurgu “sürdürülebilir geçim” yaklaşımı ile güncel çalışmalarda sıkça tekrarlanmaktadır.
Sürdürülebilir geçim yaklaşımın kökeninin bir kısmı, kırsalda yaşayanların sel, kuraklık, böceklerin ya da hastalıkların sebep olduğu zararlar vb. krizlerle mücadele kapasitelerini anlamaya çalışan çalışmalara dayanmaktadır. Bu yaklaşım, kırda yaşayan insanların varlıklarına odaklanmakta ve bu farklı biçimlerdeki varlıkların karşılaştıkları şoklar karşısında kırda yaşayan insanların ayakta kalabilmelerine nasıl etki ettiği sorusuna cevap aramaktadır. Bu yönüyle sürdürülebilir geçim yaklaşımı, risklere, şoklara, gerilimlere ve gıda güvencesizliğine karşı yüksek derecede maruz kalma olarak tanımlanabilecek “kırılganlık” kavramı ile doğrudan ilişkilidir (Scoones, 1998; Ellis,1998). Ayrıca bu yaklaşım, sürdürülebilir ekosistem çalışmalarına odaklanan ekoloji literatüründen de etkilenmektedir. Buradaki “geçim” kavramı kırda yaşayanların kırılganlıklarını, bireylerin ya da hanehalklarının hayatta kalma stratejilerini etkileyen kritik faktörlere ilişkindir. Bu kritik faktörler insanların sahip oldukları varlıklardır. Beşeri sermaye, finansal sermaye, doğal sermaye, sosyal sermaye ve fiziki sermaye olarak belirtilen bu varlıklar uygun yaşam standartlarını oluşturmak ve riskleri azaltmak için insanların gerçekleştirdikleri faaliyetlerin bütününe etkide bulunmaktadır (Allison ve Ellis, 2001).
Sürdürülebilir küçük balıkçılığın gıda güvenliği sağlama ve yoksulluğu önleme bağlamında kırsal kalkınmaya etkisi farklı dinamiklere bağlıdır. Örneğin Hindistan’ın Kerala bölgesinde yaptığı çalışmada John Kurien (2016) balıkçıların sürdürülebilir geçim koşullarını sağlayan ya da bozan birçok unsuru tanımlamaktadır. İlk olarak balıkçılık avlanma teknolojilerinde hızlı gelişmenin ve bu ileri teknolojilerle donatılan büyük teknelerin balık stoklarını hızla erittiğini ve sucul ekosistemi bozduğunu aktarmaktadır. Mekanize trollerin geleneksel balıkçılığı köşeye sıkıştırdığını ve bu durumun küçük balıkçıların sürdürülebilir geçim koşullarını zora soktuğunu iddia etmektedir. Bunun yanı sıra kıyı bölgelerdeki yapılaşma ve sahillerdeki erozyonun küçük balıkçılığı gerilettiğini ileri sürmektedir. Kurien’e göre bu yapılaşma nedeniyle son 40 yıllık süreçte Kerala’nın kıyı şeridinin %60’ı geri dönülemez biçimde yıpranmıştır. Küçük balıkçılığı etkileyen bir diğer unsurun ise artan nüfus baskısı ve toprağa erişimin daha güç hale gelmesidir. Bu unsurların yanı sıra Kurien kolektif eylemin küçük balıkçılığın sürdürülebilir hale gelmesinde kilit rol oynadığını ileri sürmektedir. Özellikle balıkçı kooperatiflerinin Kerala’da tüm bu olumsuzluklara karşı küçük balıkçıların direnmelerini sağladığını belirtmektedir (Kurien, 2016).
Allison ve Ellis’e (2001) göre aslında sürdürülebilir geçim yaklaşımı balıkçılıktaki bütün teknolojik gelişmelerin kötü olmadığını savunmaktadır. Daha etkin bir balık işleme süreci, depolama faaliyetlerinin teknik anlamda iyileştirilmesi ve teknelerin denizlere daha elverişli ve daha güvenli olmasını sağlayacak teknolojik gelişmeler, küçük balıkçılığın sürdürülebilir geçim koşullarına pozitif etkileri nedeniyle uygun teknolojik gelişmeler olarak nitelendirilmektedir. Hatta sürdürülebilir geçim odaklı analizlerin küçük balıkçıların ihtiyaçlarına uygun teknoloji hedeflerinin belirlenmesine katkıda bulunacağı belirtilmektedir (Allison ve Ellis, 2001). Öte yandan denizlerin ileri av teknolojileriyle donatılmış tekneler tarafından sömürülmesi ve aşırı avlanma yoksulluğu ve kırılganlığı arttırıcı bir etki yaptığı yadsınamaz bir gerçek olmasına rağmen küçük balıkçılığın kırılganlığı tek bir nedene bağlanamaz. Tıpkı diğer yoksullar gibi temel fiziki, doğal, finansal kaynaklara erişimlerinin sınırlı olmasından, değişim ilişkilerinin sistematik olarak aleyhlerine olmasından ve onları yoksulluktan çıkaracak alternatiflere, kaynaklara ve güce sahip olmamaları gibi yoksulluğun çok boyutlu sebepleri bulunmaktadır (Jentoft ve Midre, 2011).
Küçük balıkçılığın yoksullukla ve kırılganlıkla olan ilişkisinin çok boyutluluğuna Liam Campling (2012) de vurgu yapmaktadır. Özellikle balıkçılık sektöründeki meta zincirlerinin iyi anlaşılmasının, balıkçılığa yönelik hedefine ulaşan düzenlemeleri oluşturmaya yararlı olacağını ileri süren Campling, Şeysel adaları balıkçılığı üzerine yaptığı çalışmada ekonomik ve çevresel kırılganlıkların ancak sosyal kalkınma yaklaşımının merkeze konulmasıyla anlaşılabileceğini belirtmektedir (Campling, 2006). Şeysel adalarındaki yapısal kırılganlıkların sosyal refah harcamalarındaki azalmayla ilişkili olduğunu ileri süren Campling, yerel sosyal ilişkilerin ve politikaların bu kırılganlıkların ortaya çıkışında oynadığı rolün analiz edilmesinin önemini vurgulamaktadır (Campling, 2006). Rekabetçi piyasa baskısı bir yandan sosyal farklılaşmaya yol açarak sosyal ilişkileri değiştirmesinin yanı sıra balıkçılıktaki çalışma ve yaşam koşullarını da ağırlaştırmaktadır. Rekabetçi dinamikler teknelerin artan biçimde sermaye yoğun olmasına yol açarken küçük balıkçılar bu yatırımları yapacak yeterli birikimi sağlayamadıklarından yukarıya doğru mobiliteyi gerçekleştirememektedirler. Campling vd. (2012) balıkçılığın doğru anlaşılabilmesi ve analiz edilebilmesi için kaynaklara erişim, devletlerin balıkçılık rejimleri, çevresel değişimler ve iklim değişikliği, balıkçılar arasındaki sosyal farklılaşma, balıkçı örgütlenmeleri ve piyasa dinamikleri gibi çok boyutlu dinamikler, ilişkiler ve süreçlerin bütüncül biçimde ele alınması gerektiğini belirtmektedir.
SONUÇ YERİNE: TÜRKİYE İÇİN TARTIŞMA NOKTALARI
Kırsal alanda tarım dışı iş olanaklarının sınırlı olması ve sektörün kendi kısıtları nedeni ile kırsal alanda yoksulluk yaygın durumdadır. Nitekim Türkiye genelinde yoksul hanelerin oranı %13,52 iken, kırsalda yoksul hanelerin oranı %30’lara çıkmaktadır (Olhan, 2011). Kırsal kalkınma ve yoksullukla mücadelenin yalnızca kırsal yerleşim yerlerindeki yoksul hanehalklarını ilgilendiren bir konu olmadığı, bu politikaların ve stratejilerin yerel ve ulusal boyutlarda olumlu sosyo-ekonomik etkileri olacağı açıktır. Son birkaç yıldır FAO Balıkçılık Komitesi (COFI) ve Balıkçılık Araştırma Komitesi (ACFR) özellikle yoksulluğu azaltıcı ve gıda güvenliğini sağlayıcı potansiyeli nedeniyle küçük balıkçılığın daha iyi anlaşılmasına ve desteklenmesine yönelik ihtiyacı vurgulamaktadır (FAO, 2005). Türkiye balıkçılığında yaygın avcılık biçimi olan küçük balıkçılık ise kırsal kıyı bölgelerde birçok insana istihdam sağlamasının yanı sıra gıda güvenliği, gelecek nesillerin su ürünlerinin karşılanmasının güvence altına alınması bakımından sürdürülebilir su kaynakları (ve sürdürülebilir balıkçılık) açısından son derece kilit bir role sahiptir.
Şimdiye kadar aktarılanlar, küçük balıkçılığın Türkiye için kırsal yoksullukla mücadelede bir araç olarak nasıl bir potansiyeli olabileceği sorusunu beraberinde getiriyor. Türkiye’nin kırsal kalkınma politikasının temel amacı, kırsal kesimdeki asgari yaşam kalitesinin ülke ortalamasına yaklaştırılması hedefiyle kırsal toplumun iş ve yaşam koşullarının kentsel alanlara uyumlu olarak kendi yöresinde geliştirilmesi ve sürdürülebilir kılınmasıdır. Buna yönelik olarak geliştirilen stratejiler ise kırsal ekonominin geliştirilmesi ve istihdamın artırılması, beşeri sermayenin geliştirilmesi, yoksulluğun azaltılmasıdır (Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi 2014-2020). Küçük balıkçılığın özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal kalkınmaya, sürdürülebilir geçim koşullarının yaratılmasına ve yoksulluğun azaltılmasına önemli katkısının olduğu FAO, UNDP, IFAD gibi birçok uluslararası örgüt tarafından kabul edilmesine rağmen, Türkiye’de küçük balıkçılığın bu potansiyeline yönelik bütüncül ve kapsamlı bir politikaya veya çalışmaya rastlanmamaktadır. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz batıda Ege Denizi ve iç deniz olan Marmara Denizi ile çevrelenen Türkiye’nin balıkçılık sektörü potansiyeli oldukça yüksektir. Avrupa Birliği ülkeleri arasında balıkçılık filosu bakımından en geniş ilk üç ülke arasında yer almaktadır. Buna karşın balıkçılığın ekonomiye katkısı oldukça düşük seviyelerdedir. Türkiye’de balıkçılık sektörünün GSMH’ye katkısı %0,3, toplam tarımın içindeki payı ise %6 gibi oldukça düşük seviyelerdedir.
Türkiye’de balıkçılık sektörü son yıllarda önemli değişimler yaşamaktadır. Ülkemizde su ürünleri üretimi, hem deniz hem de iç sularda yapılan avcılık ve yetiştiricilik (kültür balıkçılığı) üretimi olarak iki biçimde gerçekleşmektedir. TÜİK’in (2016) yayınladığı balıkçılık istatistiklerine göre 2002 yılında 627.847 tonluk toplam su ürünleri üretiminin %83’ü deniz avcılığı, yalnızca %10’luk kısmı ise yetiştiricilik yoluyla gerçekleşmiştir. Oysa 2016 yılına gelindiğinde deniz avcılığından elde edilen üretim miktarı %51’e gerilerken, yetiştiricilik yoluyla elde edilen su ürünleri üretimi 253.395 tona yükselmiş ve toplam üretimdeki payı 14 yıl içinde %10’dan %43’e ulaşmıştır. 2000’li yıllardan bugüne deniz avcılığı hızla azalırken, yetiştiricilik hızla artmakta ve deniz avcılığının yerini almaktadır. Bu dönüşümün balıkçılık sektöründeki istihdamı, balıkçılık ile geçinen kırsal kıyı bölgelerini, hanehalklarını nasıl etkilediği önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’de 10 metreden küçük teknesi olan küçük balıkçıların oranı %86’dır ve küçük balıkçılar balıkçılıktaki toplam istihdamın üçte birini oluşturmaktadır (2). Bu veriler, Türkiye’de küçük balıkçılığın yoğunluğu hakkında önemli bilgiler vermektedir ancak küçük balıkçılar son on yıllık süreçte dörtte bir oranında azalmıştır. Bir başka ifadeyle son on yılda Türkiye genelinde sayıları 3 bin ila 4 bin arası değişen küçük balıkçı balıkçılıktan çekilmiş durumdadır (Ulukan, 2016).
Tarımdaki çözülme gibi balıkçılık sektöründe de küçük balıkçıların çözülüşü, bu hanehalklarının kırılganlıklarını artırmaktadır. İstatistiklerde görülen bu gerilemenin küçük balıkçı hane halklarının yaşam kalitelerine, çalışma koşullarına etkileri bilinmemektedir. Küçük balıkçıların geçim koşullarının hangi şartlarda oluştuğu, çalışma koşulları, hayatta kalma stratejileri üzerine akademik çalışmalar oldukça sınırlıdır. Oysa küçük balıkçılık, yoksulluk ve kırsal kalkınma dinamiklerinin incelenmesi, bu alanlarda daha sağlıklı politika tepkilerinin oluşturulması için elzemdir. Bu konuda en kapsamlı ve en önemli çalışma Stole Knudsen ve Hakan Koçak’ın (2011) Karadeniz’de (Samsun ve Trabzon) deniz salyangozu avcılığı üzerine yapmış oldukları çalışmadır. Bu çalışma, Karadeniz sahil bölgelerindeki balıkçılıkla ilintili yoksulluk dinamiklerine odaklanmaktadır. Yoksulluğun çok boyutlu bir sorun olduğunu ortaya koyan çalışma, balıkçıların gelirleri, sosyal güvenceleri, sağlık durumları, eğitimleri ve barınma koşulları gibi farklı unsurları analiz etmektedir. Deniz salyangozu avcılığı yapan küçük balıkçıların bir kısmının farklılaşarak zenginleşebildiğini ve kendi trollerine sahip olduklarını gösteren çalışma, devletin uyguladığı tarım ve sosyal politikaların balıkçıların yoksulluğu ya da varsıllığını doğrudan etkilediğini ileri sürmektedir. Çalışmanın bir başka önemli bulgusu balıkçıların yoksullukla mücadele stratejisi olarak emeklerini çeşitlendirerek, büyük teknelerde tayfa olarak çalışmalarıdır (Knudsen ve Koçak, 2011; Knudsen vd., 2010).
Bu çalışmalarda, özellikle 10 metreden küçük teknesi ile avlanan balıkçıların, kış sezonunda trol ve gırgır teknelerinde tayfa olarak çalışmasının yaygın olarak görüldüğü vurgulanmaktadır. Ulukan (2016), Karadeniz’de gırgır teknelerinde çalışan tayfaların çalışma ve yaşam koşullarını araştırdığı çalışmasında, küçük teknesi ile yapmış olduğu balıkçılıktan elde ettiği gelir ile geçimini sağlayamayan balıkçıların, emeğini çeşitlendirerek büyük gırgır teknelerinde tayfa olarak çalıştığını ifade etmekte ve yarı işçileşmiş küçük balıkçı olarak nitelendirdiği bu kategorinin Karadeniz balıkçılığında yaygınlaşan bir istihdam biçimi olduğunu ileri sürmektedir. Ulukan (2016), çalışmasında gırgır teknelerinde ücretli emek olarak çalışan her dört tayfadan birinin daha önce küçük balıkçı olduğu ancak ekonomik koşullar nedeniyle küçük balıkçılığa devam edemeyerek teknesini sattığı bilgisi, küçük balıkçıların kırılganlığını gösteren önemli bir bulgudur. Mülksüzleşerek işçileşen küçük balıkçılar sosyal güvenceden yoksun, güvencesiz, tehlikeli ve ağır çalışma koşullarında geçim koşullarını sağlamaya çalışmaktadır (Ulukan, 2016).
Küçük balıkçılığın düşük nitelikli ve eğitim düzeyi düşük emek gücüne istihdam ve dolayısıyla gelir sağlayıcı yapısı, özellikle kırsal bölgelerde yoksullukla mücadelede önemli bir araç olabilmektedir (Bene, 2006). Özellikle kriz dönemlerinde kırsal ya da kentsel alanlarda işsiz kalan ücretli emek için balıkçılık sektörü alternatif bir gelir kaynağı olabilmektedir. Örneğin, 1970’li yıllarda Zambia’da, kömür madenlerinde çalışan binlerce maden işçisi işlerini kaybettiğinde Kariba Gölü bölgesine göç ederek geçimlerini balıkçılık yaparak sağlayabilmişlerdir (Bene, 2006). Balıkçılığın istihdam, gelir ve gıda güvenliği sağlayarak bir tür güvenlik ağı (safety-net) oluşturduğuna yönelik bu örnek, bu sektörün yoksul hanehalklarının ekonomik şoklar karşısında geçim koşullarını sağlayabileceği bir sektör olma özelliğini de ortaya koymaktadır. Türkiye’de de balıkçılık sektörünün, özellikle küçük balıkçılığın böyle bir potansiyeli bulunmaktadır. Ancak bu potansiyeli hayata geçirebilmek için ulusal, yerel ve hanehalkları bazında politikaların üretilmesi gerekmektedir. Ancak bu politikaların üretilebilmesi ve Türkiye’de küçük balıkçılığın kırsal kalkınmadaki ve yoksullukla mücadeledeki rolü ancak disiplinlerarası bir bakışla daha bütüncül bir çerçevede ve konuyu yukarıda aktarmaya çalıştığımız toplumsal ilişkiler boyutlarıyla analiz edecek araştırmaların artması ile gerçekleşebilecektir. Bu doğrultuda öncelikli olarak Türkiye’deki küçük balıkçılığın sorunlarının görünür kılınması gerekmektedir. Bu konudaki saha çalışmalarının artması Türkiye’nin kırsal kıyı kesimlerine yönelik sürdürülebilir geçim koşullarını sağlayıcı politikaların olanaklarını ve sınırlılıklarını belirlemeye katkı sunacaktır.
Dipnotlar
(1) Suyun içinde asılı veya dibe uzanmış, serili olarak duracak şekilde düzenlenmiş, bir beden üzerinde çok sayıda kösteğe bağlı iğne taşıyan balık avcılığı.
(2) Avrupa Birliği, Avrupa Balıkçılık Fonu’na ilişkin 1198/2006 sayılı Konsey Yönetmeliği’nde (EC, 1198/2006) küçük balıkçılığı tanım olarak 12 metrenin altında ve çekme motoru kullanmayan balıkçı tekneleri ile yapılan balıkçılık olarak tanımlarken, TÜİK yayınladığı Su Ürünleri İstatistikleri’nde tekne boyu 10 metrenin altındaki balıkçı teknelerini küçük balıkçı olarak tanımlamıştır (www.tuik.gov. tr). Biz de bu çalışmada TÜİK’in tanımına uyarak 10 metrenin altındaki balıkçı teknelerini dikkate almayı tercih ediyoruz. Kaldı ki Türkiye’de 10-11.9 metre arasındaki tekne sayıları oldukça düşüktür.
Kaynaklar
Allison, E. H. Ve Horemans, B (2006), “Putting the principles of the Sustainable Livelihoods Approach into fisheries development policy and practice”. Marine Policy 30, 757-766.
Allison, E.H. ve Ellis, F. (2001). “The livelihoods approach and management of small-scale fisheries”. Marine Policy, 25: 377-388.
Bailey, C. (1988).“The political economy of fishery development”. Agricultural and Human Values 5, 35–48.
Bailey, C. ve Jentoft, S. (1990). “Hard choices in fisheries development”. Marine Policy July: 333-344.
Bene, C. (2003). “When fishery rhymes with poverty: a first step beyond the old paradigm on poverty in small scale fisheries”, World Development, 31(6), 979-975.
Campling, L. (2006). “A Critical Political Economy of the Small Island Developing States Concept South–South Cooperation for Island Citizens?”.Journal of Developing Societies, 22(3), 235-285.
Campling, L. (2012). “The tuna ‘commodity frontier’: business strategies and environment in the industrial tuna fisheries of the Western Indian Ocean”.Journal of Agrarian Change, 12(23), 252-278.
Campling, L. vd. (2012). “The political economy and ecology of capture fisheries: market dynamics, resource access and relations of exploitation and resistance.” Journal of Agrarian Change 12.(2-3), 177-203.
Chambers, R. (1989) “Vulnerability, coping and policy”. IDS Bull 20(2), 1-7.
Chambers, R. (1995). “Poverty and livelihoods: whose reality counts?” .Environment and urbanization, 7(1), 173-204.
Chambers, R. ve Conway, G., (1992), Sustainable rural livelihoods: practical concepts for the 21 Century. Brighton: IDS.
Ellis, F. (1998) “Household strategies and rural livelihood diversification”. Journal of Development Studies 35(1):1–38.
FAO. (1974). Fisheries Policy and Planning Service, FAO Fisheries Circular C316. Rome:FAO.
FAO. (2004). Report of the second session of the Working Party on Small-scale Fisheries. Bangkok,Thailand, 18 – 21 November 2003. FAO Fisheries Report. No. 735 Roma: FAO.
FAO. (2005). Increasing the contribution of small-scale fisheries to poverty alleviation and food security. FAO Technical Guidelines for Responsible Fisheries. No. 10. Roma: FAO.
Jentoft, S., & Midré, G. (2011). The meaning of poverty: Conceptual issues in small-scale fisheries research. In Poverty mosaics: Realities and prospects in small-scale fisheries (pp. 43-68). Springer Netherlands.
Knudsen, S. vd. (2010) “Identifying drivers for fishing pressure. A multidisciplinary study of trawl and sea snail fisheries in Samsun, Black Sea coast of Turkey”. Ocean and Coastal Management, 53(5-6): 252-269.
Knudsen, S. ve Koçak, H. (2011). “Through boom and bust: coping with poverty in sea snail fisheries on the Turkish Black Sea coast”, Jentoft, S.,ve Eide, A. (Ed.), Poverty Mosaics: Realities and Prospects in Small-Scale Fisheries, Dordrecht:Springer. 221-249
Kurien, J. (2016) Beauty of the Small, SAMUDRA Report No. 72.
Olhan, E. ( 2011). Türkiye’de Kırsal İstihdamın Yapısı, FAO Türkiye Temsilciliği
Scoones, I. (1998) Sustainable Rural Livelihoods: A framework for analysis. IDS,Working Paper 72, Brighton: IDS.
Sen, A. (1981). Poverty and famines: an essay on entitlement and deprivation. Oxford: Oxford University yay..
TUİK (2016), Su Ürünleri İstatistikleri 2016, Ankara:TUİK
Ulukan, U (2016). “Balıklar Tekneler ve Tayfalar, Türkiye’de Balıkçılık Sektöründe Çalışma ve Yaşam Koşulları”, Çalışma ve Toplum 48(1).
Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi 2014-2020, (http://kkp.tarim.gov.tr/ADMIN/App_Upload/UKKS. pdf )
Ünal, V., 2003. “Socio-economic Analysis of Small-scale Fisheries, Foca (Aegean Sea)”. E.U. Journal of Fisheries and Aquatic Science, 20(1-2).
(*) Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi Ünye İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü