“Koca Türk” Ernst Reuter

 

1933 sonrası Hitler zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan Almanca Konuşan Mülteci Aydınlar arasında Ernst Reuter’in özel bir yeri vardır. Yahudi olmadığı halde, demokrat ve mücadeleci kimliği ile Hitler’in şimşeklerini üzerine çekmiştir. Türkiye’den aldığı davet, hem onu Hitler bataklığından kurtarmış ve hem de ülkemize müthiş bir birikim kazandırmıştır.

Ernst Reuter sıradan bir aydın değildi. 1889’da doğmuş, Marburg, Münich ve Münster Üniversitelerinde tarih, coğrafya ekonomi ve Almanca dallarında öğrenim görmüştür. 1912-1932 yılları arasında Alman Komünist ve Sosyal Demokrat Partileri’nde Genel Sekreterlik gibi önemli görevlerde bulunmuş; hatta bir ara, Volga Almanları Sovyet Cumhuriyeti’nin kuruculuğunu ve başkanlığını da yapmıştır.

Lenin ile de Sovyet Devrimi sırasında yakından işbirliği yapmış olan Reuter’i, Lenin, “çok yetenekli ve parlak zekalı, fakat özgürlüğüne gereğinden fazla düşkün bir genç” olarak nitelendirmiştir. Lenin ile yollarının ayrılmasında, kişiliğinin böylece algılanmasının payı olsa gerektir. Reuter, Türkiye’ye gelmeden önceki siyasal yaşamı boyunca, Berlin Belediye Meclis Üyeliği, Magdeburg Belediye Başkanlığı ve Reichtag (Alman Parlamentosu) Üyeliği görevlerinde de uzun yıllar bulunmuştur (Ruşen Keleş, 1986 : 3).

4 Haziran 1935’te Türkiye’ye gelen Ernst Reuter, önceleri İktisat ve Ulaştırma Bakanlıkları’nda çalıştı. İlk görevi “Fiyat Tayin ve Ticaret Uzmanlığı” idi. Görevi dolayısıyla, Anadolu’da bir çok ili dolaştı. Daha sonra çağrı üzerine Siyasal Bilgiler Okulu’nda öğretim üyeliği görevine başladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ünlü öğretmenlerinden Prof.Dr.Fehmi Yavuz, onu şöyle tanımlar : “Politikacı Reuter Almanların, bilim adamı Reuter ise Türklerindir”.

Ernst Reuter, Türkiye’de bulunduğu yıllarda, Almanya’da Hitler’e karşı yürütülen mücadeleden hiç kopmadı. Bir anma toplantısında, oğlu şöyle diyordu: Babamın erişilmez güzelliğini sık sık övdüğü Türkiye, bu ülkenin insanının dostluğu, yepyeni deneyim ve izlenimler, işlerinin yoğunluğu, vatanına leke süren canileri düşünmesine bir an için bile engel olamıyordu. Babam, kendini “çölde bütün akarsulardan uzak” görür ve Almanya’nın kaderi konusundaki tüm bilgileri “kurumuş bir sünger” gibi emercesine almaya çalışırdı. (Edzard Reuter, … içinde, 1986 : 20)

Bu duyarlılık içindeki Reuter, 1943 yılında Türkiye’de gizli olarak kurulan Alman Özgürlük Birliği’nin kurucusu oldu. Hükümetle yaptıkları sözleşmelerde siyasal eylemlerden uzak kalmaları öngörülmüşse de, Hitler’in yaptıklarına kayıtsız kalamıyordu. Birlik’te yalnız değildi. Türkiye’deki Almanca konuşan mülteci aydınlardan Alexander Rustow, Gerhard Kessler, Curt Kosswig, Hans Wilbrand ve Friedrich Breusch onun gibi kurucular arasında yer aldı. Örgütün amacını şöyle tanımlıyorlardı : Almanya’daki durumu Nazilerin iktidarı ele geçirmelerinden sonraki siyasal gelişmeleri araştırmak, tartışmak ve Nazi diktatörlüğünün yıkılmasından sonraki siyasal görevleri saptamak. Bu konudakı görüşlerini, uzun değerlendirmelerden sonra, “Ne Olmalı ?” adlı ortak bir manifesto ile 1943 yılında açıkladılar. Zaten Türkiye’deki Almanlar üzerinde ağır baskı kurmaya çalışan Nazi Almanyası, bu çabalarını bu manifestodan sonra daha da yoğunlaştırdı. Ama artık zulmün sonu görünmüştü. (Kemal Yalçın, 2011 : 303).

Ernst Reuter, üniversiteleri henüz kurulmakta ve Batı’nın akademik değerlerini yavaş yavaş benimsemekte olan Türkiye’de, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olmasına karşın, Siyasal Bilgiler Okulu’nda, çağdaş ve özerk bir kafa yapısına sahip bir bilim adamı imgesini kısa zamanda yaratmıştır.” (Ruşen Keleş, 1986:3)

Almanca Konuşan Mülteci Aydınlar konusunda derinlemesine çalışmalar yürüten H.Widmark, bu aydınların çalışmalarındaki başarı ölçütü olarak beş koşul öne sürmekte ve bunların tümünün Ernst Reuter’de bulunduğunu belirtmektedir:

  1. Dil ögesi,
  2. Yerli halkın düşüncesine saygı,
  3. Ülkenin kültürüne ve geleneğine karşı ilgi,
  4. Somut bilimsel çalışma,
  5. İnsancıl olma (H.Widmark, … içinde, 1986:75)

Gerçekten de, Ernst Reuter’in en önemli özelliklerinden biri, Türkçe’yi çok iyi öğrenerek, derslerini Türkçe vermesi, ders kitaplarını Türkçe yazmasıydı. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin tüm Almanca Konuşan Mülteci Aydınlardan beklentisini, eksiksiz yerine getirmişti. Ama Türkçe konuşabilmenin, hükümete verdiği sözleri yerine getirebilmenin çok ötesinde, Türkiye’den “memleketim” diye söz edebilmesi onun içtenliğinin ve minnettarlığının en önemli anlatımıdır. Reuter, bazı Almanca Konuşan Mülteci Aydınlar gibi Türkçe’ye de önemli katkılarda bulunmuştur. 1940 yılında Siyasal Bilgiler Okulu tarafından yayınlanan Komün Bilgisi (Şehirciliğe Giriş) kitabının arkasında, iki yüze yakın Almanca, Fransızca ve İngilizce terimin Türkçe karşılığı ile alfabetik dizini bulunmaktadır.

Yine 1940’lı yıllarda Sivas Valisi Necmettin Ergin ile birlikte “Belediye Maliyesi” kitabını yazmıştır. Kitap İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır. Kitabın önsözünde Reuter şöyle diyor : “Bütün ülkeler gibi, biz de Savaş’tan sonra, komün (toplum) görevlerinin artması gereken bir döneme gireceğiz. Yeni döneme uyabilmek için, bu kitapta ileri sürülen sorunların çözülmesi gerektiği kanısındayız.” Bu yaklaşım, daha savaş döneminde, barış döneminin planlanması gibi ilerici yaklaşımları, öngörüleri temsil etmektedir.

Yine 1943 yılında verdiği ve broşür olarak yayınlanan bir konferansında Ernst Reuter, “yarının şehri” konusundaki değerlendirmelerini sunmaktadır.

Türkiye’ye geldiği 1935 yılından beri Türkiye’nin ve özellikle Ankara ile İstanbul’un kamu ulaşım politikası üzerine sayısız çalışmalar yapan Reuter, bu alanda çok etkili oldu. Kent içi ulaşımı modernleştirdi ve ucuzlattı. Sosyal planlama ve modern kent ulaşımı konusunda öncü oldu. Kendisi gibi mülteci olan ünlü Avusturyalı mimar Margarete Schütte-Lihotzky’nin kent planlaması deneyimlerden büyük ölçüde yararlandı. Öğrencilerinin çoğu daha sonra belediye başkanlığı, devlet memurluğu ve genel müdürlük gibi önemli konumlara geldi. Modern kent planlamasını başlattılar (Arnold Reissman, 2011 : 127).

1942 yılı başından başlayarak yürütülen “Kaymakamlık Kursları”nın tümünde görev almış; kaymakamları mahalli idareler, sosyal siyaset ve yardım konularında aydınlatmaya çalışmıştır. Türkçe’yi öğrendikten sonra, halkı tanımak için her fırsattan yararlanan Reuter, köylümüzün üstün niteliklerini görüp anladıkça, aydınlarımızı halktan kopmakla, uzaklaşmakla suçlardı. (Fehmi Yavuz, …içinde 1986 : 29) Dergilerde çıkan yazılarını, çeşitli bakanlıkların kendisinden istedikleri raporları gözönüne alırsak, Reuter’in topluma ve kamuya katkılarını ve bir bilim insanının toplumsal sorumluluğunu çözümlemek çok kolaylaşır.

Reuter, Siyasal Bilgiler Okulu’nda İdari ve Mali Şubeler’de, “Şehircilik”, “Mahalli İdareler” ve “Mahalli İdareler Maliyesi” derslerini okutmuştur. Bu dallarla ilgili kürsülerin ve “İskan ve Şehircilik Enstitüsü”nün kurulmasında büyük emeği geçmiştir. Bu Enstitü, bugün “Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Enstitüsü” olarak anılmaktadır. Eğitim etkinliklerine ve öğrencilerinin yetiştirilmesine çok önem verirdi; mütevazi bir kişiliği ve yaşantısı vardı. Okula bisikleti ile gidip geldiği için, halk arasında “kasketli ve bisikletli büyük Alman” olarak anılırdı. Büyük diye nitelendirilmesinin nedeni, iri vücut yapısıydı (Tarık Somer … s.13).

Ernst Reuter, 1946 yılında, savaş sonrası yakılmış yıkılmış Almanya’ya geri döndü. Berlin ikiye bölünmek üzereydi : Batı Berlin ve Doğu Berlin. İkincisi SSCB’nin kontroluna girdi ve Ruslar Berlin’in tümünü istiyorlardı. Bunun için tüm ulaşım hatlarını keserek “abluka”ya başvurmuşlardı. İşte Ernst Reuter, böylesi güçlüklerle dolu bir zaman diliminde Berlin Belediye Başkanı oldu. Bu görevde, yıldızlaştı ve TIME dergisine göre, dönemin “dünyayı yöneten” on kişisinden biri oldu. Onbir ay süren ablukayı aşabilmek için, Reuter, durmadan dünyayı göreve çağırdı; Batı Avrupa’nın geleceği ile Batı Berlin’in geleceğini bağdaştırmayı ve hava yoluyla yardım sağlamayı başardı. (Fehmi Yavuz, … içinde, 1986:33) 1951’de Alman Kent Meclisleri’nin başkanlığına getirildi.

Ancak öyle bir saptama var ki, onun kişiliğini ve olgulara yaklaşımını çok net olarak ortaya koymaktadır. 1933 yılında Türkiye’ye gelen ve Reuter ile aynı yazgıyı paylaşan (ve onunla dost olan) ünlü iktisat profesörü Fritz Neumann şöyle diyor : “Reuter, şansölye (başbakan) görevine getirilseydi, Alman ekonomi harikasını belki bu kadar hızlı gerçekleştirmezdi, ama karşılıklı dayanışmaya ve manevi değerlere önem veren bir sistem kurulurdu.” (Fritz Neumann, … içinde 1986: 38).

Berlin Belediye Başkanlığına iki kez seçildi. Başkanlık döneminde, Berlin’de Freie Üniversitesi’nin (Berlin Özgür Üniversitesi) kuruluşu için çok emek verdi. 4 Aralık 1948’de kurulan Üniversitenin başarısı için, Türkiye’de aynı yazgıyı paylaştığı mülteci arkadaşlarının yardımına başvurdu. Ernst E.Hirsch, rektörlük görevini kabul etti. Georg Rohde öğretim üyesi olarak döndü. Bugün 35.713 öğrencisi ile Berlin’deki en büyük üniversitedir.

Ernst Reuter bir devrimciydi. Yaşamı boyunca çok farklı ülkelerde mücadele etti. Elde ettiği birikimi bir konuşmasında şöyle özetliyordu:

“Devrimler bir gecede gelir ve devrimin ilk coşkusuyla pek çok insan düşünür ki, şimdi her şey bambaşka olacak, yarın öbür gün yepyeni bir yaşama başlanacak. Ben tam 12 yıl süreyle, kesin devrim yapmış olan bir halkın içinde yaşadım. Öyle bir devrim ki, bizim burada Almanya’da yaşadığımızdan çok daha büyük bir kültürel ve manevi anlamı vardı. Fakat bu 12 yıllık deneyimle biliyorum ki, 12 yıl bir halkın tarihinde küçük bir bölümdür. Devrimin dıştan görünüşü, yeniden başka tarzda kurulması gereken, geçmişle ilgili yok edilmiş her şeyin, gerçekten tamamen yok edilebilmiş olup olmadığını hiçbir surette anlamaya olanak vermez. Yeni bir şey başarmak, ruhsal ve özellikle pedagojik alanda bir iki yılın işi değildir. Bu, büyük bir çaba ve istekle kendini bu yeni göreve adayacak olan kuşakların işidir. … Bunu kendimden biliyorum; yaşamımın bir çok yılını, Türkiye’de böyle bir göreve adadım” (Kemal Yalçın, 2011 : 312).

Her zaman iki vatanı olduğunu söyleyen Reuter, her iki vatanında da derin izler bırakabilmiş ender kişilerdendi. Ne mutlu ki, onu “bizden biri” olarak sayabiliyoruz.

* Prof.Dr., Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

KAYNAKLAR :

Ruşen Keleş (1986) : “Ernst Reuter’i Anma Toplantısı Açış Konuşması” “Ernst Reuter’in Anısına” kitabı içinde,

  • Ruşen Keleş s.3
  • Edzard Reuter s.20
  • Horst Widmark s.75
  • Tarık Somer s.13
  • Fehmi Yavuz s.33
  • Fritz Neumann s.38

Kemal Yalçın (2011) : Haymatlos, Dünya Bizim Vatanımız, T.İş Bankası Yayınları No.2249 2.Baskı.

Arnold Reisman (2011) : Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu, T.İş Bankası Yayınları No. 2081.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , ,

Arşivler