Oran, Serter. Emeğin Sokak Hali: Türkiye’de Katı Atık Toplayıcıları, Nika Yayınevi, Ankara, 2019.
Katı atık toplayıcılığı günümüz toplumlarının çeşitli ilişkilenme biçimleri bakımından son derece merkezi bir konuma sahip fakat üzerine düşünülmesi ve dinamiklerinin keşfedilmesi, varlığının sadece farkedilmesi kadar cazip olmayan; adeta gölgede bırakılmış bir alan gibi görünmektedir. Bazı durumlarda bir vicdan meselesi olarak ele alınarak kendileri için üzüntü duyulan, bazen yalnızca kayıtsızlıkla bakılan, çoğu zaman ise hijyen kaygıları ile kendilerinden ve atık taşıma araçlarından uzak durulmaya çalışılan katı atık toplayıcılarının, gündelik hayatımızdan iktisadi ve toplumsal örgütlenme ilişkilerimize değin çok geniş bir ölçekte temel bir işlev gören çalışma pratiklerinin yalnızca böylesi bireysel duygulanımlar çerçevesinde anlamlandırılması isabetli olmamaktadır. Özellikle son yirmi yıl içerisinde yapılan etnografik ve sosyolojik çalışmalar, herhangi bir semtte ya da mahallede çalışan bir katı atık toplayıcısının çalışmasının, örneğin, uzun ve farklı aktörlerin rol aldığı bir süreç sonunda Londra Metal Borsası (London Metal Exchange) fiyatları ve alım-satımlarını etkileyen bir ekonomik faaliyetin temel unsuru olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu ekonomik faaliyet ise, tüketime ilişkin değişen tutumlar ve politikalar ile giderek önem kazanmakta; katı atık toplayıcılarının çalışması da bu öneme paralel şekilde hem bir araştırma nesnesi hem de gündelik hayatın bir parçası olarak daha görünür hale gelmektedir.
Katı atık toplayıcılığını hem bir geçim biçimi hem de örgütlenme ilişkisi olarak ele alan Dr. Serter Oran’ın “Emeğin Sokak Hali: Türkiye’de Katı Atık Toplayıcıları” adlı çalışması, katı atık toplayıcılarının sınıfsal konumlarına, kültürel kimliklerine ve örgütlenme ilişkilerine odaklanarak söz konusu görünürlüğün hem akademik hem de gündelik hayat boyutlarına katkı yapıyor. Oran’ın Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladığı ve 2017 Prof. Dr. Cahit Talas Sosyal Politika Ödülü jürisi tarafından “övgüye değer” bulunan “Sınıf ve Kültürel Kimlikler Üzerinden Katı Atık Toplayıcılarının Gündelik Çalışma Pratikleri: Niteliksel Bir Çalışma” başlıklı doktora tezinden kitaplaştırdığı çalışma, yazarının ifadesiyle “katı atık toplayıcılarının sınıfsal konumlarını kuramlaştırmadan çok keşfetme” amacını taşımakta ve araştırmanın örneklemi çerçevesindeki bulguları genelleştirmekten kaçınmaktadır. Böylesi bir keşif çabasının bulguları değerlendirmede ve sonuçlara varmada oldukça dikkatli olmayı ve çalışmanın sınırlarını sürekli akılda tutmayı gerektirdiği ifade edilebilir.
Öte yandan Oran, çalışmasının temel sorun alanlarından birini “katı atık toplayıcılarının orta sınıflaşma potansiyelini keşfetmek” (s. 22) olarak ortaya koymaktadır ki bu sav da literatüre hakim yaklaşıma belirli bir mesafeyi ifade etmektedir. Konuya ilişkin literatürde katı atık toplayıcılığı kent yoksulluğu çerçevesinde ele alınarak katı atık toplayıcılarının sınıf dışı niteliklere sahip olduğunun ileri sürülmesinin yaygın bir yaklaşım olduğu dikkate alındığında çalışmanın katı atık toplayıcılarının sınıfsal konumları ya da en azından sınıf algılarında yaşanabilecek dönüşümlere odaklanmasının, günümüzün hakim kapitalist ve neoliberal üretim-tüketim ilişkilerinin toplayıcıların sınıf algısı üzerindeki etkilerine yönelik bir ilgiyi de içermekte olduğu belirtilmelidir. Bu noktada akla gelebilecek bir soru, katı atık toplayıcılarının son yıllarda fazlasıyla ilgi gören “prekarya” kavramsallaştırması ile değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Guy Standing’in özellikle esnek istihdam ve güvencesizlik ile buna bağlı bir kolektif hafıza yokluğu ile betimlediği “prekarya”, küreselleşmiş dünya ekonomisi bağlamında açıklayıcılığa sahip, belirli bir gerçekliğe karşılık gelen bir kavramsallaştırma olarak kabul görmektedir. Bununla birlikte prekaryayı özellikle proleterya ve orta sınıf kavramlarının açıklayıcılıklarını yitirmeleri ya da artık bir gerçekliğe bütünüyle karşılık gelmeyen demode kavramlar haline gelmeleri gerekçeleriyle adeta proleteryanın bir “ikamesi” olarak düşünmenin ve bu düşünce hattını tüm analiz ve araştırmalarda izlemenin de her zaman bir aşırı yorum riskini barındırdığını göz önünde tutmak gerektiği ifade edilmelidir. Oran’ın da, “katı atık toplayıcılarının orta sınıflaşma potansiyelini keşfetmek” sorunsalının ardında yatan düşünce hattına paralel olarak prekarya kavramını çalışmasına dahil etmediği görülmektedir. Yazar, prekaryanın üretim ilişkilerindeki konumlanmadan ziyade istihdam biçimine dayalı bir kavramsallaştırma olduğunu ve belirli konularda açıklayıcılığının yetersiz kaldığını belirtmektedir (sf. 24).
Katı atık toplayıcılığı ile kent yoksulluğu arasındaki ilişkiye dair kent sosyolojisi alanında önceki yıllarda yapılan çalışmalarda, toplayıcıların sınıf dışı özellikler göstermesi temel bir bulgu olarak yer almaktadır. Fakat söz konusu çalışmaların yapıldığı dönemlerin toplumsal formasyonu, yoksulluk biçimleri ve tüketim alışkanlıkları ile günümüzün gerçeklikleri arasındaki farklılık ve dönüşümler göz önünde bulundurulduğunda toplayıcıların kentlileşmesi ve yoksulluk biçimlerinin, onların sınıfsal konumlarına nasıl etki ettiği de önem kazanmaktadır. Katı atık toplayıcılığı, dünya genelinde göç olgusu ile yakından ilişkili ve göç biçiminden bağımsız olarak göçmenlerce icra edilen bir emek biçimidir. Gerek ekonomik nedenlerle kırdan kente göç gerekse özellikle politik nedenlerle zorunlu göç biçiminde olsun toplayıcılık yapan göçmenlerin süreç içerisinde kentlileştiği ve tüketim toplumunun toplumsal formasyonda neden olduğu dönüşümlerden de doğrudan etkilendiği görülmektedir. Dolayısıyla Oran’ın alan araştırması sonucunda, özellikle Bourdieu’cü bir çerçevede Türkiye’deki katı atık toplayıcılarının ekonomik, kültürel ve toplumsal sermayeleri bakımından orta sınıflaşmaya aday oldukları tezinin, tüketim toplumunun yaşam standartlarında gerçekleştirdiği iyileşme bağlamında yaklaşık son yirmi yılda yoksulluğun dönüşümünün etkilerine dair önemli bir noktaya dikkat çektiği ifade edilmelidir. Türkiye’de katı atık toplayıcıları kentlileşmiş, hukuki bir statü ve güvenceden yoksun ve sınıfsal-etnik özelliklerinin farklılıkları bakımından kentlileşme sürecinde dinamik bir yapıya sahip bir grup olarak dünya örnekleri ile benzerlikleri olduğu gibi farklılıklara da sahiptir. Toplayıcılık özellikle Güney Amerika, Asya ve Afrika’da milyonlarca insanın yoksulluk ve açlıkla baş etme stratejileri bağlamında sürdürdüğü bir faaliyet olarak farklı ülkelerde çeşitli örgütlenme ve mücadele pratikleri ile hukuki statülere sahiptir. Oran, Brezilya, Hindistan ve Kolombiya örnekleri üzerinden uzun bir örgütlenme ve mücadele pratiği sonucu hukuki bir statü ile temel sosyal haklarını elde etmiş katı atık toplayıcılarının güncel durumunu açıklayarak Türkiye’de toplayıcıların hukuki bir güvenceden yoksun oluşunu hem çalışma pratikleri hem de mevzuat bakımından daha açık şekilde gözler önüne seriyor. Geri dönüşüm sistemini ayakta tutan temel aktörler olmalarına rağmen katı atık toplayıcılarının Türkiye’de örgütlenme ve sosyal haklarını elde etme mücadelelerinin dünyadaki diğer ülke örneklerini geriden takip ettiği ve zaman alacağı düşünülebilir. Fakat dünya örnekleri gözetildiğinde bu mücadelenin, özellikle de katı atık toplayıcılarının kooperatifçilik çerçevesinde örgütlenmesinin öncelikle toplum tarafından, ayrıca sivil toplum aktörleri ve akademik bilgi üreten aktörler tarafından kendileriyle dayanışmanın sağlanması ve büyütülmesine bağlı olduğu; örgütlenme ve sosyal hakları elde etme mücadelesindeki eksikliklerin giderilmesi için kolektif bir sorumluluğun üstlenilmesi gerektiği görülmektedir. Oran’ın çalışması, hem bu sürecin bir haritasını çıkarmakta hem de kentli nüfusun “yakınındaki uzakları” oluşturan katı atık toplayıcılarının bireysel ve kolektif deneyimleri üzerinden okuyucuya neoliberal ekonomi politikalarının sonuçlarına dair düşündürücü bir ayna tutmaktadır.