Karanlığın Pençesinde Kız Çocukları

 

Biyolojik üreme yetisinin, insanoğlunun doğal olarak sahip olduğu bir özellik olması ve başkaca hiçbir meziyete sahip olmak gerekmeksizin yalnızca bu biyolojik işlevi harekete geçirerek dünyaya çocuk getirebilmesi, daha vahimi, onu sosyal olarak biçimlendirmesi ne yazık! Bedensel fonksiyonlar olarak tek tip bir varoluşsal yapıya sahip olan insanoğlu sosyo-kültürel ve ekonomik olarak farklılaşmaktadır. Çocuklar, dünyanın neresinde olursa olsun, doğduklarında, maddesel varoluş bakımından “insan” olarak nitelenmesine karşın, sosyo-ekonomik ve kültürel olarak farklı aidiyetler ve nitelendirmeler edinirler. Daha doğrusu söz konusu aidiyetleri bütün bir yaşam deneyimi sonucunda kazanırlar, ancak, burada temel belirleyici olan içine doğdukları sosyal yapıdır. Sosyal yapı çocukları biçimlendirmektedir. Bu biçimlendirme uzun zaman diliminde olmaktadır ve çocukluk dönemi bunun en kritik aşamasıdır. Çocuk bu dönemde bütünüyle sosyal yapının kontrolü altında pasif-edilgen bir konumdadır. Ne bilinç düzeyi ne de fiziksel güç olarak buna karşı koyabilecek bir durumdadır. Ne acı?

Çocuğun toplumsal olarak bu savunmasız konumu, ona, kurulu bir toplumsal yapıdaki bozukluklar ve çarpıklıklar karşısında çok ağır bedeller ödettirmekte ve geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açmaktadır. Kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda çocukların çocuk işçiler, çocuk askerler, çocuk gelinler, okula gönderilmeyen çocuklar, açlıktan ölen çocuklar, sokaklara terk edilen çocuklar ve daha birçok biçimde bu beldi öderken ki hallerini hemen fark edebiliriz. İçine doğduğu sosyal yapı onun şansı olabildiği gibi, suçu da olabilmektedir.  Böyle bir suçun cezası da daha baştan müebbet olarak bellidir.

Bu yazı, tek suçu insanlık dışı karanlık koşullarda dünyaya gelmek olan çocukların hikayesini konu almaktadır. Söz konusu olan çocuk işçilik, yoksulluk ya da savaşların veya doğal afetlerin çocuklar üzerindeki etkileri değil, yalnızca ve yalnızca, amiyane tabirle, zır cehaletin çocukları maruz bıraktığı … dır (Ne olduğuna ilişkin uygun bir söz bulamadım).

UNICEF (United Nations International Children’s Emergency Fund)’in 33 ülkeyi kapsayan bir araştırmasının bulgularına göre, 2-14 yaş arası her 4 çocuktan 3’ü, çocuğun terbiye ya da disipline edilmesi adı altında fiziksel ve psikolojik şiddete uğramaktadır. (1) Aslında sorun bilgisizlik ya da bilinçsizliğin sonucu masum bir cehalet olmaktan uzaktır. Çocukların deneyimledikleri bu şiddeti basitçe onların terbiye edilmesi olarak nitelendirmek de olanaklı değildir. Gerçekte olan, çocukların, içine doğdukları toplumsal düzene uygun bir kalıba sokulmasıdır. Çocuklar var olan güç ve sömürü ilişkilerine uygun bireyler olmaları için sosyal olarak biçimlendirilmektedir. Bu biçimlendirme onların akıl almaz fiziksel ve zihinsel işkencelere de uğramasına yol açmaktadır. Sanayi devriminin ilk dönemlerinde çocukların fabrikalarda ağır koşullarda çalıştırılmaları hatta fabrika bacalarına tırmandırılarak baca temizlemekte kullanılması hiçbir şekilde bir cahiliye döneminin yansıması değil, son derence bilinçli olarak oluşturulmuş sömürü ilişkilerinin bir sonucuydu. Bunlar artık insanlığın gerilerde, tarihin derinliklerinde bıraktığı karanlık düşünceler de değildir. Dünyanın birçok yerinde çocuklar üzerindeki sömürü ve istismar ilişkileri var olmaya devam etmektedir.

Çocuğa Karşı Şiddet Üzerine Uluslararası Sivil Toplum Konseyi adındaki uluslararası oluşum tarafından kaleme alınan yeni (Ekim 2010 tarihli) bir raporda çocuklara karşı hoyratlığın akıl almaz bin bir türünün günümüz dünyasında hala hüküm sürdüğünü göstermektedir. (2)

Raporda aktarıldığına göre, dünyanın kimi yerlerinde aynı cinsiyete ait birden fazla çocuğu olan aileler yeni çocuk sahibi olduklarında, bunun cinsiyeti farklı olursa doğan bebeği ya da terk etmekte ya da öldürmektedirler. Söz gelimi 3 kız çocuğu olan bir ailenin dördüncü çocuğu erkek olursa ya da tam tersi olursa, yeni dünyaya gelen ve cinsiyeti diğerlerinden farklı olan çocuk birtakım akıldışı düşünce ve inanışlar gereği öldürülmekte ya da ölüme terk edilmektedir.

Yine dünyada bir yerlerde yeni doğan çocuklarda bulunduğuna inanılan pis kanı akıtmak ve hastalıklara da iyi geldiği gerekçesiyle çocukların vücudunun çeşitli yerleri kesilerek kan akıtılmaktadır.

Bir başka işkence göğüs düzleştirme operasyonudur. Isıtılmış bir cisimle kız çocuklarının göğüslerine bastırılarak düzleştirilmektedir. Göğüs ütüleme olarak da adlandırılan bu işkence sözüm ona kız çocuklarının erken yaşta hamile kalmasını önlemek ve onları seksten ve cinsel saldırılardan korumak için yapılmaktadır.

Okurken bile insanın içinin el vermediği ve tahammül sınırlarını zorlayan, çocuklar üzerindeki sömürü ve işkencenin sapıkça biçimlerinin sonu yoktur. Göz enfeksiyonları ve hastalıklarına iyi geldiği inancıyla çocukların göz kapaklarına tıraş bıçağıyla kesik atılarak kan akıtılması gibi ürpertici bir vahşetin, bunu deneyimleyen çocukların dünyalarında meydana gelen yıkımı herhalde hayal bile etmemiz olanaksızdır.

Kız çocuklarının sünnet edilmesi, çocuk yaştaki kadınların kocaları tarafından yüzlerine asit serpilmesi, kötü cinlerin ve şeytanların vücuttan çıkartılması gibi birtakım dinsel-büyücülük zırvalıkları…

Çocukların uğradığı işkencelerin listesi uzayıp gitmektedir. Bu çocukların bazılarıyla yapılmış görüşmelerde, çocukların, başlarına gelenlere ilişkin gerek kendi anlattıkları gerekse onlarla görüşme yapanların anlattıkları insanın kanını-iliğini dondurmaktadır.

“Annem ve görümcesinin biz iki kızı aldıklarını ve orada dört tane daha kız olduğunu hatırlıyorum. (…) Bizi banyoya götürüp bacaklarımızı açık vaziyette tuttular ve bir şey kestiler.(3) Hiçbir bir anestezi vermeden yaptılar. Çok korkmuştum ama acıya dayandım. Acımızı dindirecek hiçbir şey yoktu. Bir hafta boyunca acı çektim. Ondan sonra hiç doktora gitmedim. Kestikleri bölgemde her adet döneminde şiddetli ağrım oluyor”.(4)

“D 12 yaşındayken bir gün anne’si ona gelenlerin oluğunu ve onları beklemesini söyledi. D kapıdan girenler içerisinde ebeyi tanıyınca şok geçirdi. D direnince annesi onu ısırdı ve diğer kadınlarla birlikte yere yatırdılar. Travmatik bir operasyonun ardından iyileşmek için yirmi gün yatakta kaldı”.(5)

“14 yaşındayken evlenen S sürekli olarak kocasının istismarı ve tacizine uğraması nedeniyle çocuklarını da alarak evden gitti. Kocası özür dileyip, değişeceğine söz vererek onu eve dönmeye ikna etti. Bir sabah kocasına kahve verirken, kocası onun yüzüne asit serpti. Yüzü ve ensesi yanan S’nin bir gözü görme yetisini kaybetti ve bir kulağı da tamamen sağır oldu.”(6)

“N 16 yaşındayken ailesi onu evlendirdi. Evlendikten sonra N ailesini ziyaret etmek istediğinde kocasıyla tartışıyorlardı. Tartıştıkları bir gün N uyuyorken kocası onun yüzüne, ellerine ve vücudunun üst bölümüne asit döktü. N ağır bir şekilde yaralandı.”(7)

“Tören kilisede yapıldı. Bir papaz mumla beni yaktı. Vücudumu kırmızı bir elbise ile örttüler. Diğer bir kilisede bir ağacın suyunu gözüme akıttılar, çok acıdı. Üfürükçü, büyünün bozulduğunu söyledi, gözlerim çok kötü yaralandı”.(8)

Şimdi çocukların kendilerinin anlattıklarından hareketle yukarıdaki noktalı yeri “vahşet” diye mi tamamlamak, yoksa “dehşet” mi demek lazım? Hiçbiri bu durumu tanımlamak için yeterli değil. Keşke bütün bunlar bir korku filminden alınmış kurgusal sahneler ya da bir kabus olsaydı…

Çocukların geleceğin güvencesi, yarının umudu, tarihsel ve toplumsal kazanımların mirasçısı olduğu türünden vurgular ve umutlar bu karanlık tablo içerisinde kaybolmaktadır. Çocuklar, bedensel ve zihinsel olarak özel durumları ve konumları gözetilmeksizin, kurulu bulunan yobazlık ve sapıklık ilişkilerinin kurbanı edilmektedir. Sorunun çözümüne ilişkin Birleşmiş Milletler kaynaklı reçetelerin (9) etkili olmadığı ortadadır.

Nazım Hikmet’in Nikbinlik (iyimserlik) adıyla kaleme aldığı şiirinde müjdelediği güzelliklere bir an önce kavuşmak umuduyla…

Güzel günler göreceğiz çocuklar

Motorları maviliklere süreceğiz

Çocuklar inanın, inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz, güneşli günler

Motorları maviliklere süreceğiz

 

Dipnotlar

(1) UNICEF (2010) Child Disciplinary Practices at Home – Evidence from a Range of Low-and Middle-Income Coutries, Erişim: http://www.childinfo.org/files/report_Disipl_FIN.pdf.

(2)  VIOLATING CHILDREN’S RIGHTS: Harmful Practces based on tradition, culture, religion or superstition. A Report from the International NGO Council on Violence against Children, October 2012, Erişim: http://www.crin.org/docs/InCo_Report_15Oct.pdf.

(3) Kesme işlemi genellikle temiz ve steril olmayan bir jilet parçasıyla yapılıyor ve kesilen yer külle sarılıyor. Human Rights Watch (2010), “They Took Me and Told Me Nothing”, Erişim: http://www.hrw.org/sites/default/files/reports/wrd0610webwcover.pdf

(4) Human Rights Watch (2010).

(5) Human Rights Watch (2010).

(6) Combating Acid Violence in Bangladesh, India, and Cambodia, (2011) A Report by the Avon Global Center for Women and Justice at Cornell Law School, the Committee on International Human Rights of the New York City Bar Association, the Cornell Law School International Human Rights Clinic and the Virtue Foundation. Erişim: http://www.lawschool.cornell.edu/news-center/upload/Combating-Acid-Violence-Report.pdf.

(7) Combating Acid Violence in Bangladesh, India, and Cambodia, (2011).

(8)  Aktaran; UNICEF (2010) Children Accused of Witchcraft – An Anthropological study of contemporary practices in Africa, Erişim: http://www.unicef.org/wcaro/wcaro_children-accused-of-witchcraft-in-Africa.pdf.

(9) VIOLATING CHILDREN’S RIGHTS: Harmful Practces based on tradition, culture, religion or superstition. A Report from the International NGO Council on Violence against Children, October 2012, Erişim: http://www.crin.org/docs/InCo_Report_15Oct.pdf.

 

*  Yrd. Doç. Dr. Akdeniz Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , , ,

Arşivler