Kamusal Bakım Hizmetlerinin Tasfiyesi ve Yoğun Annelik

 

Giriş

İyi annelik, iyi çocuk yetiştirme konusundaki beklenti ve pratikler kapitalizmin ve sermaye birikiminin ihtiyaçları ile ilişkilidir. Annelik ve annelik pratiklerinin tanımlanması ve biçimlendirilmesinde işgücü piyasasının ihtiyaçları belirleyicidir. İşgücüne yönelik politikalar bakım hizmetlerinin örgütlenmesini etkilemektedir. Son yıllarda annelik ve çocuk yetiştirme pratiklerine bakıldığında, bakım hizmetlerin bireyselleştirildiği görülmektedir. Bakım hizmetlerinin özelleştirilmesi ve bireyselleştirilmesi ile bebek bakımı ve erken çocukluk eğitimi ile çocukların iyi halleri tümüyle ailenin ve ailede kadınların sorumluluklarına bırakılmaktadır. Çocukların, bebeklerin hatta fetüsün iyi haline ilişkin beklentiler, öneriler, broşürler ve eğitim programları artarken erken çocukluk bakım ve eğitimine ilişkin kamusal hizmetler tasfiye edilmektedir. Bu yazıda bebek bakımına ilişkin yaratılan gündemin bakım hizmetlerindeki bireyselleşme ile ilişkili olduğu ve bunun iyi annelik vurgusu ile gerçekleştiği iddia edilecektir.

Toplumsal yeniden üretim ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi

Toplumsal yeniden üretim insanların, özellikle de emekçi nüfusun günlük temelde ya da kuşaklar boyunca yeniden üretimini sağlamaya yönelik etkinliklerin tümünü nitelemektedir (Bazenson ve Luxton, 2006:3). Bu etkinlikler doğum, çocuk bakımı, hasta bakımı, yemek hazırlama, temizlik, gibi gündelik etkinliklerin yanı sıra eğitim sağlık, barınma gibi etkinlikleri kapsamaktadır. Yeniden üretim etkinliklerinin kimler tarafından ve nasıl yapıldığı insan ihtiyaçlarının hangi prensiplerce karşılandığının bir göstergesidir. Bahsi geçen ihtiyaçların karşılanmasında aile, devlet ve piyasa olmak üzere üç kurum öne çıkmaktadır.

Sanayi kapitalizminin erken yıllarında toplumsal ihtiyaçlar tümüyle piyasa koşullarına bırakılmışken 2. Dünya Savaşının ertesinde sanayileşmiş ulus devletlerde devlet refah hizmetlerinin sunumundan sorumlu tutulmuş ve sağlık, eğitim, barınma, çocuk bakımı gibi konularda kamu yararını hedefleyen sosyal devlet uygulamaları yaygınlık kazanmıştır. Yeniden üretim ile ilişkili toplumsal ihtiyaçların sağlanmasında devletin sorumlu olduğu konusundaki uzlaşı 1970’li yıllardan itibaren adım adım terk edilmiş, kimi zaman liberal kimi zaman muhafazakar ve liberal hükümetler kimi zaman da sosyal demokrat partiler eliyle eğitim, sağlık, barınma, çocuk bakımı gibi konular piyasa işleyişine ve ailelerin sorumluluğuna bırakılmıştır.

Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, sosyal devletin tasfiyesi elbette bütün nüfusu olumsuz etkilemektedir ancak kamu hizmetleri özelleştirilirken aile, ailede de kadınlar toplumsal ihtiyaçların gönüllü sağlayıcıları olarak görülmekte ve özelleştirmeler kadınları daha derinden etkilemektedir: Kadınların (yaşlı, hasta veya çocuk) bakım sorumlulukları artmakta, bakım sorumlulukları artarken cinsiyete dayalı işbölümü yeniden üretilmekte (Vural, 2006) ve emekleri değersizleşmektedir (Ecevit, 2012). Çocuk bakımını düşündüğümüzde, TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre, Türkiye’de hanelerin %93,4’ünde 0-5 yaş arasındaki çocukların bakımını kadınlar yapmaktadır. 2016 yılında kreşte veya anaokulunda erken çocukluk bakım ve eğitim hizmeti alma oranı sadece %2,8’dir.[1] Bu hizmetin bir kısmı özel kreşler (0-3 yaş arası çocuklar) ve gündüz bakımevlerince (3-6 yaş arası çocuklar) sağlanmaktadır. Ecevit’in (2010) araştırmasında ortaya koyduğu üzere Türkiye’de özel kreş ve gündüz bakımevlerinin çocuk bakımevleri ve erken çocukluk eğitimi veren kurumlar içindeki oranı oldukça düşüktür. 2008-2009 yılı için erken çocukluk bakımı ve eğitiminden yaralanan çocukların %4’ü özel kurumlardan hizmet almaktadır (Ecevit, 2012: 228-229).

Erken çocukluk bakım ve eğitim hizmeti alanların oranı %2,8 gibi son derece düşük bir düzeyde kalmasında hem kamu kurumlarının hem de işveren statüsündeki kamu/özel işverenlerinin yasal yükümlülüklerinden kaçma eğilimi belirleyicidir. İstatistikler bu hizmetlere erişim noktasında görece ayrıcalıklı/imtiyazlı bir noktada bulunan kamuda çalışanlar açısından bile durumun kötüleştiğini göstermektedir. Erken çocukluk bakımı ve eğitiminde nicel ağırlığı olan kamuda çalışanların çocuklarını bırakabilecekleri bakımevlerinin sayısı azalmaktadır. 2007-2008 yılında kamu personellerinin çocukları için 497 bakımevi varken 2009-2010’da bu sayı 149’dur (Ecevit, 2012: 229). 2013-2014 yıllarında ise kamu personellerine hizmet veren bakımevi sayısı 109’a kadar düşmüştür (Soyseçkin, 2015). Özel kreşlerden toplam çocukların çok az bir kısmının yararlandığını, kamu personellerinin çocuklarına hizmet sağlayan kamu bakımevlerinin de düzenli bir biçimde azaldığını düşündüğümüzde erken çocukluk bakım görevinin esas olarak ailelere, ailelerde kadınlara verildiğini ve bunun çocuk bakımı konusunda kadınları seçeneksiz kıldığını, kadınların çocuk bakım işlerinin arttığını söyleyebiliriz. Son yıllarda iyi annelik, ebeveynlik vurgusundaki artış, kamusal bakım hizmetlerinin ortadan kaldırılması ve sermayenin başta kreş vb yükümlülüklerinden kaçma arayışı ile ilişkilidir.

Anne sütü, formül mamalar ve işgücü ihtiyacı

Kadınlar, her ne kadar 20. yüzyılın başlarından itibaren çocuk bakımından sorumlu olsalar da sorumluluklarının içeriği sermaye birikimi ile ve kamusal hizmetlerin sunumu ile ilişkili olarak farklılaşmıştır (Fox, 2006). Anne sütü ve formül mamalar hakkında değişen görüşler buna örnektir.

  1. yüzyılın başlarından 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar hem erken sanayileşmiş ülkelerde hem de sömürge ülkelerinde anne sütü yerine formül mamalar daha sağlıklı ve besleyici bulunarak teşvik edilmiştir; erken bebek ölümlerini engellemek için özellikle sömürge ülkelerine çare olarak formül mamalar sunulmuştur (Sasson, 2016). Bunu iki sebebi vardır. Öncelikle erken sanayileşmiş ülkelerde ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde formül mamalar 2. Dünya savaşı boyunca kadınların azalan erkek işgücünü ikame etmek üzere fabrikalara çağrılmalarıyla anne sütünün yerini almaya başlamıştır (Norveç örneği için bkn. Grovslien ve Gronn, 2009; Amerika Birleşik Devletleri örneği için bkn. Anne L. Wright, 2001). Sadece erken sanayileşmiş ülkelerde değil tarımsal üretimin sürdüğü sömürge ülkelerinde de emek kıtlığı yaşandığı dönemlerde formül mamalar desteklenmiştir (Sasson, 2016: 1201). Formül mamaların teşvik edilmesi, anne sütü ve emzirme konusundaki görüş ve politikaların ekonomik ihtiyaçlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Kadın emeğine olan ihtiyacın arttığı dönemlerde hem sanayi ülkelerinde hem de sömürge ülkelerinde uluslararası şirketlerin tekelindeki formül mamalar teşvik edilmiş ve kullanımları artmıştır (Sasson, 2016: 1201).

Emzirmeye ilişkin görüşler “iyi annelik” hakkındaki görüşlerle de örtüşmektedir. Günümüzde bebekleri ilk bir yıl, mümkünse iki yıl emzirmek gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır. Sağlıkla ilgili sorunlar zorunlu kılmadıkça emzirmemek herkes tarafından yadırganan bir pratik haline gelmiştir. Fakat uygun düzenlemeler yapılmadığında iki yıl boyunca emzirmek kadınların yeniden evlere kapanması anlamına gelmektedir. Ecevit’in (2012) de dikkat çektiği gibi “Ev dışında çalışmanın kadının kendisi için de çocuğu için de zarar verici olduğu, dolayısıyla mecbur kalmadıkça çalışmaması gerektiği” görüşünü savunan muhafazakar yaklaşımla birlikte sosyal devlet uygulamalarının terkedildiği günümüzde emzirmeye ve annelik sorumluluklarına ilişkin görüşler cinsiyete dayalı eşitsizlikleri derinleştirmektedir.

Yeniden üretim faaliyetlerinde sosyal devletin tüm sorumluluğu ailelere devretmesiyle kadınların “emekleri de değersizleşmektedir” (Ecevit, 2012). Çünkü piyasada belirli bir karşılığı olan bakım işleri ailede gerçekleştirildiğinde karşılıksızdır ve artan sorumluluklarını yerine getirebilmek için emeklerini yoğunlaştırmaları gerekir.

Yoğun annelik

Günümüzde güvenli ve kamusal erken çocuk bakım ve eğitim hizmetlerinin sunumundan vazgeçilirken iyi çocuk yetiştirme konusundaki beklentiler gittikçe artıyor. Örneğin, anne karnındaki bir fetüsün entelektüel gelişimi için hamilelikten itibaren çeşitli etkinlikler yapılması öneriliyor. Bir çocuğun, bebeğin hatta fetüsün iyilik hali fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasından entelektüel gelişimini hızlandıracak aktivitelerin yapılmasına kadar oldukça geniş bir aktiviteler bütününü içeriyor.

Sharon Hays (1992) yeni annelik biçimini “yoğun annelik” kavramı ile niteliyor.  Yoğun annelik demek kadınların ihtiyaçlarının ikincil olduğu, hayatlarını bebeklerinin ihtiyaçları doğrultusunda organize ettikleri, etmek durumunda kaldıkları, anneliğin duygusal olarak tümüyle içselleştirildiği, uzman bilgisinden yararlanılan, 7/24 anneliği niteliyor. Kimi zaman çocuğun anneye ya da ebeveyne güvenle bağlanmasını sağlamak için bebek henüz ağlamadan onun ihtiyacını fark ederek ihtiyacına cevap vermek kimi zaman bir eğitimci gibi fiziksel, bilişsel, duyusal vb becerilerini geliştirecek aktiviteler planlamak annenin görevleri arasında yer alıyor. Bunun kimi zaman bir sağlıkçı kimi zaman eğitimci gibi davranmayı gerektiren oldukça yoğun bir emek gerektirdiği açık.

Günümüzde basit bir internet taramasıyla hamilelikten, bebeğin gelişimine kadar birçok konuda uzman bilgisine ve gündelik bilgiye rastlamak mümkün. Anne karnında bebeğe dinletilecek şarkılar, anne karnındaki bebekle bağ kurma, doğuma hazırlık, bebek alışverişi, doğum, yeni doğan bakımı, uyku eğitimi, katı gıdaya geçiş gibi birçok konuda hem özel hastanelerin youtube kanallarında uzman bilgileri mevcut hem de anneler bu konulardaki deneyimlerini çeşitli videolarla anlatıyorlar. Bebek ve çocuğun gelişiminin her bir aşamasında verilmesi gereken kararlara bu öneriler eşlik ediyor. Bebek ve çocuk bakımı konusunda artan sorumluk ve gerekliliklerde kamusal aktörlerin sorumlulukları neredeyse yok denecek kadar az. Kısacası, iyi anneliğe ilişkin değerlerin ve annelik sorumluluklarının çeşitlenmesi bakım hizmetlerindeki bireyselleşme ve emeğin değersizleşmesi ile yakından ilgili.

Sonuç

1970’li yıllarda uluslararası formül mama pazarının üçte birine sahip Nestle’nin sömürge pazarlarındaki hakimiyetine karşı bir tüketici boykotu örgütlendi. Bu boykot kadınların emzirme konusunda kendi bedenleri üzerinde söz hakkından ve çocuk haklarından yola çıkmaktaydı. Boykot kısmen başarı ile sonuçlandı: Bir yaptırım gücü olmamasına rağmen Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu uluslararası anne sütü muadillerinin pazarlanması ile ilgili bir düzenleme yapmış ve 1984 yılında Nestle bu düzenlemeyi uygulamayı kabul etmiştir (Sasson, 2016: 1197-98).

Günümüzde annelik bebeğin ve çocuğun sağlığından eğitimine kadar birçok konu hakkında sorumluluk almaları bekleniyor. Fakat kadınların emzirme süreleri gibi bebeğin bakım ihtiyaçları hakkında sorumluluğa sahip olmalarının, Nestle boykotunda yola çıkılan kadınların bedenleri üzerindeki söz hakları ve çocuğun insan hakları temelli olduğunu söylemek zor. “İyi annelik” denilen şey gittikçe daha yoğun, gönüllü,  karşılıksız emek gerektiren bir biçime bürünmesi kadınların hayatları üzerindeki kontrollerinin arttığı çocukların güvenilir ve kamusal eğitim olanaklarına eriştiği anlamına gelmiyor. Aksine, bebek bakımı ve erken çocuk eğitimi ile ilgili hizmetler özelleştirilirken bu konudaki neredeyse tek sorumlu aileler ve ailelerde de kadınlar olduğunda, anneler bakım emeğinin koşulları hakkında neredeyse hiçbir söz hakkı olmayan “iktidarsız bir sorumluluk” (Rich, 1997) yükleniyorlar.

Kaynakça

Bağdatlı Vural, N. (2016). Sosyal politika ve toplumsal cinsiyet. F. Saygılıgil (der.). Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları. Ankara: Dipnot Yayınları.

Ecevit, F. Y. (2010). İş ve Aile Yaşamının Uzlaştırılması Bağlamında Türkiye’de Erken Çocukluk Bakımı ve Eğitimi. İlkkaracan, İpek (der.). Emek Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dogru: İş ve aile yaşamını uzlaştırma politikaları. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ve kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, 88-114.

Fox, B. (2006). Motherhood as a class act: The many ways in which ‘intensive mothering’ is entangled with social class. Social reproduction: Feminist political economy challenges neo-liberalism. McGill-Queen’s Press, 231-62.

Grøvslien, A. H., & Grønn, M. (2009). Donor milk banking and breastfeeding in Norway. Journal of Human Lactation25(2), 206-210.

Hays, S. (1996). The cultural contradictions of motherhood. New Haven, CT: Yale University Press.

Luxton, M., & Bezanson, K. (Eds.). (2006). Social reproduction: Feminist political economy challenges neo-liberalism. McGill-Queen’s Press-MQUP.

Rich, A. (1977). Of woman born: Motherhood as experience and institution. London: Virago.

Sasson, T. (2016). Milking the Third World? Humanitarianism, capitalism, and the moral economy of the Nestlé Boycott. The American historical review121(4), 1196-1224.

Soyseçkin, İ. (2015). Türkiye’de kadın istihdamı ve sosyal refah uygulamaları. Mülkiye Dergisi, 39(3), 245-270.

Wright, A. L. (2001). The rise of breastfeeding in the United States. Pediatric Clinics of North America48(1), 1-12.

Yıldız, E. (2012). Feminist sosyal politika bağlamında, Türkiye’de çocuk bakımı ve eğitimine iki paradigmadan doğru bakmak. (Ahmet Makal & Gülay Toksöz der.). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Kadın Emeği. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınevi, 220-265.

 

 

* Dr., Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü

[1](http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do;jsessionid=QHmtYPfcpVGmQgb4TNQH21dZQ0QbP867kRyLQpw5CXGDRmnnflC9!1760913843?id=24643)

Arşivler