Kadın Emeği Söyleşileri: EMEĞİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ: KADINLARIMIZ

Sendikal gündemin en son sıralarda yer alan, “sendikalarda kadın” sorununa ilişkin uzun soluklu bir mücadele veren ve Türkiye’de bir ilk ve tek olma özelliğini taşıyan Petrol-İş Kadın Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile sendikalarda kadınları ve mücadeleyi konuştuk…
– Öncellikle sizi biraz tanıyabilir miyiz, sendikada çalışmaya ne zaman başladınız?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünü bitirdim. İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ilk mezunları arasındayım. “Kadın Bakış Açısıyla Mutfağın Tarih İçinde Değişen Anlamı” adlı yayınlanmamış bir yüksek lisans tezim var. Feministim. 1990 yılından itibaren ana akım medyanın çeşitli gazetelerinde ve yine ana akım medya tarafından çıkarılan bazı kadın dergilerinde çalıştım. Buralarda çalışırken Türkiye’nin uzun soluklu bağımsız feminist dergilerinden olan Pazartesi Dergisine de katkı sunuyordum. 2003 yılından itibaren de Petrol-İş Kadın Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeniyim. Bu künyede geçen ismim. Ama biliyorsunuz basın yayın bir sendikanın en önemli servisidir, bütün yazılı basılı materyaller oradan çıkar ama sendika yayınları genel olarak bir-iki kişi tarafından kotarılır. O nedenle derginin muhabiri olarak da çalışıyorum. İki kişi çıkarıyoruz dergiyi, temel olarak grafik tasarım bölümünü Selgin Zırhlı Kaplan arkadaşımız hazırlıyor. Ama o da sadece tasarım yapmıyor, haber de yapıyor.
– Petro-kimya işkolunda çalışan kadınların, çalışma hayatından kaynaklanan sorunları nelerdir?
Çalışmış oldukları alt sektörlere, üretim içindeki yerlerine göre sorunlar değişip farklılaştığı gibi toplumsal cinsiyet esaslı ortak sorunlar da var. Mesela TPAO’da çalışan bir kadının sorunu, kadın olduğu için terfi edememek olurken; otomotiv yan sanayiine plastik aksam üreten ve kadın işçi sayısının giderek arttığı bir fabrikada, “kadınların yaptığı iş farklı” şeklinde rasyonalize edilmeye çalışılan – ne yazık ki onların da kabul ettiği- düşük ücret, ya da anatomik yapının farklılığı neticesinde ortaya çıkan bel fıtığı, boyun fıtığı gibi hastalıklar olabiliyor. İlaç sanayiinde çalışan kadınlar açısından da kimyasalların solunması ciddi hastalıklara neden olabiliyor. Novamed iş yerinde çalışan kadınların yürüttüğü direnişte öne çıkan taleplerden biri de maske verilmediği için kadınların zehirli kimyasalları maruz kalması ve bu sırada hamile olan kadınların, doğan çocuklarında tavşan dudak gibi sağlık sorunlarının bulunmasıydı.
Tüm iş kollarında ortak rastlanan yakınmalardan biri de cinsel taciz, cinsel sataşma ile kadınları küçümseyen, onları aşağılayan tavırlar. Bunun dışında bir başka ortak şikayet konusu ise bakım hizmetlerinin yetersizliğidir. Çocukları olan kadınların büyük bir bölümü açısından kreş hizmetlerinin yetersizliği hala en önemli sorunlardan biri olmaya devam ederken, vardiyalı çalışılan iş yerlerinde-ilaç firmalarında- gece vardiyalarında servis yokluğu, servisin olduğu durumlarda ise servisin eve en yakın merkezde bırakması, bu merkez denilen yerlerden eve ulaşmanın uzun bir yürüme yolunu gerekli kılmasıydı. Bu durumlarda kadınları ya babaları, ya abileri ya da eşleri almak zorunda kalıyorlar.
– Bu iş kolunda, kadın işçiler açısından iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınıyor mu?
En sık görülen meslek hastalıkları nelerdir? Hayır alınmıyor. Erkek işçiler için de alınmıyor. İşverenler ve hükümet şu düğmeye basma, bu hareketi yapma, ya da bu hareketi yap şeklinde, fabrikalara astıkları işçi sağlığı ve iş güvenliği uyarı tabelalarıyla tedbir aldıklarını düşünüyorlar. Sendikaların da bu konuya yeteri kadar önem verdikleri söylenemez. Ama sağlık açısından riskli iş yerlerinde iş giysileri, maske, baret vb. gibi bazı durumlarda sendika etkili olabiliyor.
Kadınların yoğun olarak çalıştığı akort çalışma düzeni olan iş yerlerinde boyun, bel fıtıkları, bileklerde karper tunel sendromu, kimyasalları soluma neticesinde ortaya çıkan alerjik astımlar. Üretim esnasında ayakta çok uzun süre kalmaktan kaynaklanan varisler ve çeşitli damar hastalıkları. Ama bunların çoğunun kadınların kendi bünyelerine ilişkin bir zafiyetten kaynaklandığı düşünülüyor, meslek hastalıkları olarak algılanmıyor.
Kimyasalların solunmasıyla ortaya çıkan bazı hastalıklar uzun vadede örneğin kadın emekli olduktan sonra ortaya çıktığı için yine meslek hastalığı olarak algılanmıyor. Bunların arasında ciddi kanser türleri var mesela.
– Bu işkolunda kadınların sendikalara katılım düzeyi nedir?
Sektör genel olarak erkek ağırlıklı bir sektör o nedenle sendikalı kadın üye sayısı oldukça az. Buna erkek egemen yapıları dolayısıyla, sendikaların kadın sayısını artırma konusunda yeterli derecede pozitif ayrımcılık önlemlerini almamasını da eklersek, tablo iyice kötüleşiyor. Petrol-İş Sendikası’nın 32 bin 500’ü geçen üyelerinin içinde 1857’sini kadınlar oluşturuyor. Bu sayı zaman zaman 1900’lere çıksa da sendikada kadın üyelerin oranı yüzde 6’yı pek geçmiyor.
– Sizce, sendikalar, kadın sorunlarına duyarlı mıdır?
Değiller. Sendikaların kadın sorunlarına duyarlı hale gelmelerinin yolu, sendikalarda kadın üyelerin niceliksel olarak da niteliksel olarak da bir güç oluşturmasından geçiyor. Sadece sayısal çoğunluğun değil de farklı ezilme durumunda olanların bu ezilme biçimlerinin üzerinden temsiliyetin ön planda olduğu yeni bir sendikal örgütlenme anlayışının inşa edilmesi halinde kadınların, sorunlarına daha fazla önem verileceğini düşünüyorum. O zamana kadar mevcut yapılar içinde de kadın komisyonları, kadın grup örgütlenmeleri inşa ederek güçlenebiliriz.
– Uzun bir süredir, Petrol-İş Kadın Dergisi’nin editörlüğünü yaptığınızı biliyoruz. Bize sendikanızdan ve sizin yapmış olduğunuz çalışmalardan biraz bahseder misiniz?
11 yıldır dergiyi kazasız belasız çıkardık. Ama bu dergi varlığını açık olarak Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın kimliğinde somutlaşan, kadın-erkek eşitliğine önem veren bir yönetime ve yönetim anlayışına borçlu. Biliyorsunuz dergi çıkarmak, bir irade gerektiriyor. Petrol-İş’in böyle bir kararı olmasaydı biz burada olmazdık. Yarın öbür gün yönetim değiştiğinde, kadın- erkek meselesine daha farklı bakan bir yönetim geldiğinde, bizi lüzumsuz addedebilirler. Emir kuluyuz demek istemiyorum aman haa. Feminizmi, Feminist araştırma yöntemlerini, sendikalarda kadın çalışmalarının nasıl yürütülmesi gerektiğini bilen bir kadın gazeteciyim, dolayısıyla ilkelerimiz var. Şimdiye kadar bir kurum dergisi çıkardığımızı unutmadan kısmen bağımsız bir biçimde yürüttük çalışmaları, sonuç iyi oldu. Yarın öbür bu ilkelerle bizden istenen şeyler çatışabilir. O zaman çantamızı alıp gitmek düşer bize.
Dergi ile bizim buluşmamız ise çok büyük ve iyi tesadüf. Çünkü genel olarak sendika dergileri profesyonel gazeteciler veya dergiciler tarafından yapılmaz, hele hele bir kadın dergisi. Petrol İş Kadın dergisinde böyle bir karşılaşma oldu. Biz şimdiye kadın hareketinin gündemi ile sendikanın gündemi üzerinden bir yayın politikası güdüyorduk. Sadece Petrol- İş’in kadın üyelerini değil, kadın emek hareketini ilgilendiren her konuyu dergimizde işledik. Bunun dışında geçtiğimiz genel kurulda sendikanın tüzüğünü toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirerek, önemli değişiklikler yaptık. Son dört yıldır genel üye eğitimlerimiz arasında toplumsal cinsiyet dersleri yer alıyor. Bu dersleri benle Selgin ortaklaşa yürütüyoruz. Erkek üye ağırlıklı bu dersler, çok tartışmalı geçiyor. Bunun dışında bir ara kadınları güçlendirici eğitimler de verdik.
Bunları yaparken hep diğer sendikalarda iş yapan kadınlarla ortaklaşmaya çalışıyoruz. Son olarak oluşturduğumuz Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu bu çabanın ürünü, genel olarak tüm yazı çizi, tasarım, grafik gibi işler Petrol-İş Kadın dergisi tarafından yürütülüyor.
– Son senelerde işçi kadınlar mücadelenin ön saflarında yer alıyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Şu anda emek piyasalarının en savunmasız iş gücünü kadınlar oluşturuyor. Esnek güvencesiz işlerde hep onlar çalıştırılıyor. Düzenli güvenceli işlerde çalıştıklarında ise çok düşük ücretlerle çalışıyorlar. Çalıştıkları yerde ve örgütlü oldukları sendikalarda esas işgücü üretimin öznelerinden biri olarak görülmediği için tepkililer. Evde de neredeyse tüm işleri onlar yapıyorlar. Açık söyleyeyim eşlerine erkeklere de kendilerine devamlı üç çocuk doğur, kürtaj olma, kadınla erkek eşit değildir, diyen hükümete de tepkililer… Buna Türkiye’de her konuda ses çıkaran bir kadın hareketinin de varlığı eklenince pek çok kadın saatli bomba gibi dolaşıyor etrafta. Gezi direnişinin sembollerinin hep kadınlar olması tesadüf değil. Bu kadar baskıya karşı onlar da nerede direniş orada oluyorlar. Sendika yanlarında değilse tek başlarına direniş örgütlüyorlar. Son dönemde çadır kurup, hem işverene hem de sendikasına isyan eden pek çok kadına şahit olduk…
– Kadın işçilerin daha fazla mücadeleye katılması için pratik olarak neler önerebilirsiniz?
Mücadeleye yeteri kadar katıldıklarını düşünüyorum esasında. Sendikal örgütlenmeler içerisinde daha aktif olmaları için ise kadın üyelerin taleplerini ve varlıklarını önemseyen sendikaların, yapması gerekenler var. Bunun için öncelikle sendikalar da kadın komisyonları kurulmalı, hem öyle üç kadın yan yana geldik hadi kadın komisyonu olsun ya da “Başkanımız kadın komisyonu kur” dedi, beni de başına getirdi şeklinde bir kadın komisyonu değil. Fabrikadan, işyerinden başlayarak, kadınların kadınları seçtiği, sendika içinde her düzeydeki yönetime paralel bir kadın örgütlenmesi. Bu zor değil esasında, şimdi onlar da mevcut bürokratik sendikal yapılar için de absorbe olmuşsa da Batı sendikaların ikinci dalga feminizmi takiben kurulan kadın komisyonlarından söz ediyorum.
Sosyal demokrat sendikalarda da, sağ eğilimli sendikalarda da, sosyalist sendikalarda da bu tür yapılar kurulmuş zamanında, varlıklarını hala sürdürüyorlar. Biz de iki büyük işçi konfederasyonunda da varlıkları tüzükle garanti altına alınmış bir kadın komisyonu yok. DİSK’te tesadüfen yan yana gelmiş kadınlardan oluşan bir kadın komisyonu var ama buna konfederasyonun kadın komisyonu diyemeyiz. Orada bu işe gönül veren birkaç kadın arkadaş, geçtiğimiz seçim döneminde toplumsal cinsiyet açısından tüzüğün yenilenmesi konusunda öneri getirdiler kabul edilmedi. Türk-İş’i ele aldığımızdan daha karanlık bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçen 8 Mart’ta bir fotoğraf koymuşlar, yok kadın emekçiler için çalıştay, kurultay yaptık vb. diye. Yerin dibine geçtim utançtan, bütün ön sıra sendika başkanı erkeklerden oluşuyor. Kadınlar arkada bir yerlere sığınmışlar ve muhtemelen, sendika başkanına yaranmak isteyen bir uzman da onları çekmiş, 8 Mart’ta öne kadınları almak gibi bir biçimsel incelik bile akıllarına gelmiyor… Böyle gitmeyeceği çok açık. Bu sendikalara aidat veren üye kadınlar değiştirecek her şeyi.
Sendika içi kadın örgütlenmelerine önem verip, suni yapıları bu örgütlenmelerin önüne geçirmemeliyiz. Kadınlar örgütlenmelerini sağladıktan sonra yönetimlerde eşit temsil konusunda daha güvenceli olurlar. Her yönetim düzeyinde eşit temsil edilmeli, bunun için kadınlara özel eğitim, bilgilendirme, güçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmalar yapılırken unutulmaması gereken temel şey de çocuk bakımıdır.
Kadınların fırsat verildiğinde eğitime, sendikal çalışmalara çok daha yatkın olduğunu düşünüyorum.
– Röportajımızı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
* Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , , ,

Arşivler