Kadın Algısı: Farklı Yaş Gruplarındaki Kadınların Toplumsal Cinsiyet Algılarına Dair Metaforik Bir Çalışma

                                                 

                                                                                                          …çünkü bir kadın olarak benim aslında bir ülkem yok. Bir kadın olarak ülke istemiyorum. Bir kadın olarak benim ülkem dünyadır (Woolf, 2015: 154).

GİRİŞ

     Ataerkil sistem kadınların erkeklere göre düşük statüde yer alması, toplumun erkekler tarafından yönetilmesidir. Ataerkillik, toplumsal cinsiyet algısını gündeme getirmektedir. Toplumsal cinsiyet algısı kadın ve erkeğe yüklenen davranış ve sorumluluklardır. Yani kadının ikincil konumunu, erkeğin ise onun üzerinde tahakküm kurmasını, güçlülüğünü içselleştirmesidir. Dolayısıyla kadının kendini özgürce ifade edebilmesi, gerçekleştirebilmesi adına toplumsal cinsiyet çalışmaları oldukça önem taşımaktadır.

  Bu çalışmanın konusunu farklı yaş gruplarındaki kadınların toplumsal cinsiyet rolleri algısı oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı; yaş, eğitim, çalışma durumu, medeni durum ve çocuk sahibi olmak gibi faktörlerin kadınların toplumsal cinsiyet rolleri algısını değiştirip değiştirmediğini tartışmaya açmaktır. Bu çerçevede farklı yaşlarda, eğitim durumunda, mesleklerde, evli, bekar ve boşanmış 111 kadınla gerçekleştirilen bir metafor çalışmasının sonuçları değerlendirilecektir. Araştırma Denizli’de gerçekleştirilmiştir.

 

 Araştırmada Kullanılan Yöntem ve Teknikler

   Yapılan araştırmada fenomenoloji kapsamında metafor tekniği kullanılmıştır. Fenomenoloji, günlük yaşamda sürekli karşılaşılan, farkında olunan; anlaşılması güç konulara odaklanmaktadır (Yıldırım & Şimşek, 2016). Metafor zengin veri toplayabilmek adına önemli tekniklerden biridir. Karmaşık bir konu hakkında bireyin düşüncelerini aktararak bilinçaltına ulaşmayı hedeflemektedir (Patton, 2014). Dolayısıyla kişiden bir kavramı farklı kelimeler ile anlatmasını istemek ondan kavramla ilgili zihnindekileri resmetmesini istemekle eş değerdir.

   Araştırmada kartopu, kolay ulaşılabilir, maksimum çeşitlilik örneklemi kullanılmıştır. Kişisel bağlarla farklı yaşlarda, medeni durumlarda çalışan ve çalışmayan 130 kadına ulaşılmış; 19 katılımcının oluşturduğu metaforların analize uygun olmadığı tespit edilmiş ve çıkarılmıştır. Son tahlilde araştırma 111 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir.

   Veriler katılımcıların kadın ve erkek hakkında benzetmeler yazabileceği bir form hazırlanarak toplanmıştır. Görüşmecilere bu çalışmanın toplumsal cinsiyet algılarını ölçmeyi amaçladığı, çalışmanın etik kurallara uyularak yapılacağı, kişisel değerlendirmeye tabii olmadığı, bu yüzden kişisel verilerin istenmediği söylenmiş ve forma da yazılmıştır. Katılımcılardan ‘kadın…gibidir; çünkü…’ ve ‘erkek…gibidir; çünkü…’ boşluklarını doldurmaları istenmiştir. Aynı zamanda yaşları, eğitim durumları, medeni durum ve sahip oldukları çocuk sayısı, çalışma durumları, çalışan katılımcıların meslekleri sorulmuştur.

Sosyo-Demografik Özellikler

   Çalışmada katılımcıların gerçek isimleri kullanılmamıştır. Çalışma kapsamında katılımcıların yaşları 18-24, 25-44, 45-65 şeklinde gruplara ayrılmıştır.

Grafik 1: Katılımcıların Sosyo-Demografik Özellikleri

   18-24 yaş arası katılımcılardan lise mezunları daha fazlayken, üniversite mezunları onları takip etmektedir. 25-44 ve 45-65 yaş arasındakilerden ise üniversite mezunları daha fazladır. 18-24 yaş arasındaki katılımcıların çalışmama durumu diğer katılımcılardan fazladır. Tüm katılımcı grupları arasında nitelik gerektiren işlerde çalışanlar daha çoktur. 18-24 yaş arasındakiler arasında bekarlar, diğer gruplarda evliler daha fazladır ve boşanmış katılımcıların en azı 18-24 yaş arasındadır. Evli katılımcılardan 71’inin ve boşanmış kadınların tamamının en az 1 çocuğu bulunmaktadır.

  Katılımcıların kadın ve erkeğe ilişkin anlamlarına göre sınıflandırılan metaforları şu şekildedir:

İlgi ve Korunmaya Muhtaç Hassas Kadın

   Kadınların ilgi bekleyen olarak nitelendirilmesi onlara dair oluşturulmuş kalıpyargılar ile ilgilidir. Geleneksel toplumlarda kadına dair algı onların daima birilerinin desteğini yanlarında istedikleri şeklindedir. Toplumsal cinsiyet algısına sahip toplumlarda kadına özen gösterilmelidir ve kadının bu özene ihtiyacı vardır. Dolayısıyla bu tür toplumlarda kadına dair oluşturulan metaforlar, onların bu yönlerine atıf yapmaktadır. Kadının var olabilmesi için sevginin hayatlarında olması gerektiğini aksi takdirde mutsuz olacağını düşünen Gizem ve İpek ‘in metaforları şöyledir:

   ‘Kadın çiçek gibidir; çünkü ilgisiz bırakırsan solar.’ (Gizem)

   ‘Kadın koala gibidir; çünkü tuttuğu her şeye sarılmak ister.’ (İpek)

   Toplumun kadına dair düşüncelerinden diğeri ilgi beklentisine dayalı korunma talebidir. Ataerkil toplum, kadının tek başına sorumluluk alamayacak güçte ve erkekler tarafından korunma ihtiyacının olduğunu iddia etmektedir. İzgi ve Çağla’nın kadına dair oluşturmuş olduğu metafor bu durumu özetler niteliktedir:

   ‘Kadın bebek gibidir; çünkü bebekler korunmaya muhtaçtır.’ (Çağla)

   Korunmaya muhtaç olduğunu düşünmenin yanında kadının bebeğe benzetilmesi herhangi bir başarısı olamayacağı, her alanda mutlaka yardım alması gerektiği, zayıf olduğunu düşünmek anlamına gelebilmektedir.

   Geleneksel toplumsal cinsiyet algısına sahip toplumlarda kadınlar kalıpyargıların içine hapsedilmektedir. Bunlardan bazıları kadının naif, ince, hassas olmasıdır. Güneş’in metaforu bunu örneklemektedir:

   ‘Kadın çiçek gibidir; çünkü narin ve kırılgandır.’ (Güneş)

Etken ve Yarar Sağlayan Kadın

   Ataerkil toplumlarda kadınlarla ilgili kalıpyargılardan biri de kadınların toplumu etkileyecek, yönetecek vasıflara sahip olmadığıdır. Kadın yalnızca itaat etmektedir, edilgen bir yapıya sahiptir. Bu kalıpyargıların dışına çıkıldığında, geleneksel algının da dışına çıkılmaktadır. Bu bağlamda kadının toplum için önemli noktalarda bulunduğunu söylemek kişilerin algılarının gelenekselden farklılaştığının kanıtı olabilmektedir. Kadının toplum için yararlı işler yaptığını, yöneticilik vasfının bulunduğunu söyleyen Ayşe ve İlke’nin metaforları buna örnektir:

   ‘Kadın ağaç gibidir; çünkü her anlamda çevreye yararı dokunur.’ (Ayşe)

   ‘Kadın toplumu temsil eden sembol gibidir; çünkü topluma, yön verir.’ (İlke)

   Yarar sağlama, yönetmeyle birlikte kadınlara atfedilmeyen özelliklerden biri de üretmektir. Ataerkil toplumlarda üretenin erkekler olduğu düşünülmektedir. Kadınlar üretim yapacak niteliklerden mahrum kabul edilmiştir. Kadının çalışma yaşamına girmesi de hoş karşılanmadığı için kadınlar üretimden uzaklaşmış ve ev içi sorumluluklara odaklanmak zorunda bırakılmıştır. Bu durumun dışında kullanılan metaforlar klasik algının dışına çıkıldığının ifadesidir. Gülriz ve Nehir’in metaforları buna örnektir:

   ‘Kadın toprak gibidir çünkü üretir.’ (Gülriz)

   ‘Çalışan kadın makine gibidir çünkü üretip durmaksızın çevresine verimli olabilmek için çalışır.’ (Nehir)

Eş ve Anne Olarak Kadın

   Kadının ev içi sorumluluklar ile anılması, eş ve anne olarak tasvir edilmesinin altında toplumsal cinsiyet rolleri bulunmaktadır. Kadının esas görevinin iyi bir eş, anne, yapması gerekenlerin ev içi işler olduğu algısı kültürle aktarılmaktadır. Erkek kamusal alanda çalışırken, kadın özel alana mahkum edilmiştir. Dolayısıyla kadının özel alan, eş ve annelik ile nitelendirilmesi toplumun sonucudur. Kadının görevinin ev içinde huzurlu bir ortam yaratmak olduğunu düşünen Yeşim’in metaforu şöyledir:

   ‘Kadın evin perdesi gibidir; çünkü evdeki sorunları gizler, göstermez.’ (Yeşim)

   Yalnızca evde yaşayan bireylerin refahları için değil aynı zamanda ev içi görevlerin yerine getirilmesi için de çaba harcayan kadın metaforları kadına atfedilen rollerin yansımasıdır. Bunu belirten Nagihan’ın metaforu şu şekildedir:

   ‘Kadın lokum gibidir; çünkü üfledikçe pembeleşir, müthiş bir ev hanımıdır.’ (Nagihan)

    Kadının toplum tarafından verilen ev içi görevleri yerine getirmek, ‘yuvasını’ yapmak dışındaki görevi de şüphesiz anneliktir. Öyle ki annelik kadının konumunun yükselmesini sağlayabilmektedir. Bireylerde kadına saygı duyulmasa dahi anneye saygı duyulması gerektiği düşüncesi mevcut olabilmektedir.

   Kadının annelikle özdeşleştirilmesi sonucu çocuğun sorumluluğunun yalnızca anneye ait olduğu varsayılmakta ve buna göre hareket edilmektedir. Örneğin sokakta tek başına dolaşan bir çocuk görüldüğünde çevredekilerin tepkisi genelde ‘Bu çocuğun ebeveynleri nerede?’ ya da ‘Bu çocuğun babası nerede?’ şeklinde değil; ‘Bu çocuğun annesi nerede?’ şeklindedir ve anne potansiyel suç nesnesine dönüştürülmektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet rollerine göre kadının en temel görevlerinden birisi anneliktir. Kadını annelikle özdeşleştiren Asiye’nin metaforu şöyledir:

   ‘Kadın kuş gibidir; çünkü yuvasını yapmayı da bilir, kanatlarını açıp yavrularını korumasını da.’ (Asiye)

Bilgili, Çalışkan Kadın

   Ataerkil toplumlarda kadının bilgili olmadığına dair kalıpyargılar bulunmaktadır. Örneğin ‘saçı uzun aklı kısa’ denilerek kadın toplum içinde değersizleştirilmektedir. Kadınların eğitim almasına dahi karşı çıkılmış, özel alana hapsedilmiştir. Dolayısıyla kadının bilgili, başarılı, azimli olduğunu düşünmek geleneksel toplumsal cinsiyet algısının dışında bir durumdur. Kadının bilgi sahibi olduğuna dair metaforlar üreten Duygu ve Jülide’nin söylemleri şöyledir:

   ‘Kadın ilaç gibidir; çünkü her derde deva olur.’ (Duygu)

   ‘Kadın cerrah gibidir çünkü; bilgisiyle girip de çözemeyeceği bir problem yoktur.’ (Jülide)

Yaşam Kaynağı Kadın

   Kadınlar annelik vasıflarından dolayı metaforlar aracılığıyla yaşam kaynağı olarak nitelendirilebilmektedir. Annenin kişinin yaşamını başlattığı düşünüldüğünde, kadının anne olarak algılanması ve bunun akabinde kadının yaşam kaynağı olarak belirtilmesi söz konusu olabilmektedir. Kadının özellikle yaşam kaynaklarından suya benzetilmesi bebeğin anne karnında, içinde sıvı bulunan plasentada büyümesiyle bağdaştırılarak doğurganlık özelliğinin yansıması şeklinde kendini gösterebilmektedir. Son tahlilde kadınla ilgili yaşam kaynağı metaforları üretilmesinin altında toplumsal cinsiyet algısı bulunabilmektedir. Damla ve Öykü bu durumu özetleyecek metaforlarda bulunmuşlardır:

   ‘Kadın su gibidir; çünkü ihtiyaçtır.’ (Damla)

   ‘Kadın atmosfer gibidir; çünkü sarıp sarmalıyor içinde her şey var, onsuz olmaz.’ (Öykü)

Sevgi Kaynağı Kadın 

   Kadınların sevgi kaynağı olarak görülmesinin nedeni toplumsal cinsiyet algısıdır. Kadın sevgi dolu, şefkatli, hoşgörülü gibi birçok nitelikle tanımlanabilmektedir. Bunların nedeni kadınlarla ilgili kalıpyargılardır. Ayrıca kadının annelik, eş olma gibi cinsiyet rolleri bulunduğu ve bu rollerin sevgi, ilgi göstermek, şefkatle yakından ilgili olması kadının sevgi kaynağı olarak tasvir edilmesine neden olabilmektedir. Konuyla ilgili Melda ve Çağıl’ın metaforları şöyledir:

   ‘Kadın güneş gibidir; çünkü sıcacıktır. İçini sevgi doldurur.’ (Çağıl)

   ‘Kadın yün gibidir; çünkü yumuşacıktır her şeyi sarar, ısıtır.’ (Melda)

Güçlü Kadın

   Geleneksel toplumsal cinsiyet algısına göre kadın güçsüzdür. Onu koruyacak birilerine ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla tek başına başarılı olması mümkün değildir. Kalıpyargılara göre kadın doğası gereği narin, kırılgan, hassas olduğu için güçlü olarak nitelendirilmesi mümkün görünmemektedir. Bu durumun tersi ise bireyin toplumsal cinsiyet algısına sahip olmaması nedeniyle kadını güçlü olarak sınıflamasıdır. Kadının güç sahibi olduğunu düşünen Fatma ve Didem’in metaforları şöyledir:

   ‘Kadın dağ gibidir; çünkü güçlü ve sarsılmazdır.’ (Fatma)

   ‘Kadın nar gibidir; çünkü istediği her şeyi başarabilecek güçtedir.’ (Didem)

Çoklu Sorumluluk Sahibi Kadın

   Toplum tarafından kadına atfedilen görev ve sorumluluklar özel alan içinde yer alan ev içi işler ve çocuk bakımıdır. Dolayısıyla kadının bu görevleri yerine getirmesi beklenmektedir. Kadınlar kamusal alana da dahil olup işgücü piyasasında yer almak istediklerinde onlardan çalışmaları dışında ev içi sorumlulukları da yerine getirmeleri istenmektedir. Görev ve sorumluluklar paylaşıma tabii tutulmayabilmektedir. Kadın işte çalışmakta, ev içi işleri bitirmekte, çocuklarının bakımını gerçekleştirmektedir. Kendini birçok sorumluluğun altında bulabilmektedir. Son tahlilde kadının kendini çoklu sorumluluk sahibi hissetmesinin nedeninin altında geleneksel toplumsal cinsiyet algısı bulunmaktadır. Bu konuyu dile getiren Zeynep, Ülkü ve Leyla şöyle demiştir:

   ‘Kadın hizmetçi gibidir; çünkü her iş ona bakıyor, dertleri tasaları hiç bitmiyor.’ (Zeynep)

   ‘Kadın köle gibidir; çünkü evde çalışır, işte çalışır, çocuk bakar….’ (Ülkü)

   ‘Kadın Ahtapot gibidir; çünkü her ayağında bir marifet ve iş yapar.’ (Leyla)

Güçlü, Koruyucu Erkek

   Toplumsal cinsiyet algısına göre erkeklerin rollerinden biri de koruyuculuk görevidir. Dolayısıyla toplum güçlü olmasını beklemektedir. Bu güç fiziksel olduğu kadar duygusal açıdan da olmalıdır. Örneğin ‘erkekler ağlamaz’ şeklinde atasözleri mevcuttur. Erkeğin gücüne, bu güç yoluyla kadını koruması gerektiğine atıf yapan katılımcılardan Toprak, İzel ve Oya’nın metaforları örnek gösterilebilmektedir:

   ‘Erkek aslana benzer; çünkü güçlüdür.’ (İzel)

   ‘Erkek devlet gibidir; çünkü sahip çıkar.’ (Toprak)

   ‘Erkek aşk gibidir; çünkü korumasını bilir.’ (Oya)

İşe Yaramaz Erkek

   Ataerkil toplumlarda erkek gelir getirici, kadınlar özel alandaki refahı sağlama rolünü üstlenmektedir. Bu durumun dışına çıkılarak kadın da kamusal alana dahil olup gelir getirici rolü üstlendiğinde, erkekler zaten paylaşmaları gereken ev içi görev ve sorumlulukları paylaşmamaya devam ederlerse kadınlar tarafından işe yaramaz olarak betimlenebilmektedir. Bunun nedeni erkeğin kamusal alanda çalışırken, kadının hem kamusal hem özel alanda çalışmasıdır.

   ‘Erkek yedek parça gibidir; çünkü genelde işe yaramazlar.’ (Ceylan)

   ‘Erkek öküz gibidir; çünkü ne laftan anlar ne sözden. Bu kadar boş bir şey daha yok.’ (İclal)

   ‘Erkek kazık gibidir; çünkü köşede oturup getir götür yaptırıp emretmeyi severler. Asalaklar.’ (İlkyaz)

Karmaşık, Güvenilmez Erkek

   Toplumsal cinsiyet kalıpyargılarına göre erkek güvenilmezdir ve duygularıyla hareket etmedikleri için başka bireylerin de duygularını umursamamaktadır. Ayrıca kadınların erkekleri anlaması mümkün değildir. Onlara göre erkekler düşünerek, sorgulayarak hareket etmemektedir. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet kalıpyargılarına göre erkekler kadınlara karşı sadakat göstermemektedir. Erkeklerin güvenilmez, karmaşık olduğunu düşünen Beril ve Yeşim’in metaforları şöyledir:

  ‘Erkek bluetooth gibidir; çünkü her açık gördüğüne bağlanır.’ (Beril)

   ‘Erkek köpek gibidir; çünkü ne zaman ısıracağı belli olmaz.’ (Yeşim)

Analitik Düşünen Mantıklı Erkek

  Toplumsal cinsiyet algısının yerleştiği bir toplumda kadının ayrıntılarla, erkeğin konunun genel hatlarıyla ilgilendiğine ve kadının duygularıyla, erkeğin ise analitik düşünme biçimiyle mantıksal hareket ettiğine inanılmaktadır. Dolayısıyla erkeklerin daha doğru kararlar aldığı düşünülmekte ve bu nedenle erkekler kadınlara oranla daha fazla yöneticilik pozisyonuna erişebilmektedir. Erkeğin analitik düşünme kapasitesine sahip olduğunu savunan Handan ve Yonca’nın metaforları şöyledir:

   ‘Erkek makale gibidir; çünkü genellikle eleştirel bir tutum takınır; net, anlaşılırdır.’ (Handan)

   ‘Erkek matematik gibidir; çünkü mantıklı, garantici, ispatçıdır.’ (Yonca)

Etken- Yöneten Erkek

   Patriyarkal toplumlarda erkeğin tahakkümü mevcuttur. Yaşlı erkekler genç erkeklere, genç erkekler ise kadınlara baskı ve tahakküm uygulamakta, onları yönetmeye çalışmakta ve itaat beklemektedir. Dolayısıyla bu durum toplumsal cinsiyet algısına da yansımış ve kadınlar uysal, söz dinleyen; erkekler yöneten konumundadır. Bu bağlamda kadınların erkeklerin yönetimine uyum sağlaması, bu durumu kabullenerek içselleştirmesi söz konusu olmuştur. Erkeğin yönetme rolüne atıf yapan Lale ve Aslı’nın metaforları şöyledir:

   ‘Erkek aslan gibidir; çünkü ormanların kralı olmak ister.’ (Lale)

   ‘Erkek evin direği gibidir; çünkü o olmazsa ev de olmaz, reistir.’ (Aslı)

Yutan Erkek

   Eril şiddet ataerkil toplumlarda normal karşılanmakta ya da kabullenişin verdiği gerekçeyle önemsenmemektedir. Erkeğin uyguladığı şiddetin oranının kadının uyguladığı şiddetten de fazla olması dolayısıyla şiddet yalnızca erkekler ile özdeşleştirilmiştir. Dolayısıyla erkeğin şiddet uygulayan, acı veren bir yönünün olduğu erkekler ile ilgili metaforlarda göze çarpmaktadır. Eril şiddete atıf yapan Bade ve Işık’ın söylemleri şöyledir:

   ‘Erkek kara delik gibidir; çünkü her şeyi çekerek yok eder.’ (Bade)

   ‘Erkek kasırga gibidir; çünkü eser gürler yıkar, paramparça eder.’ (Işık)

 SONUÇ

   Çalışmaya göre kadınlar için kullanılan metafor çeşitliliği 69, erkekler için 70’tir. Kadınlar 8 metafor kategorisinde değerlendirilirken, erkekler 6 kategoride değerlendirilmiştir. Kadınlar tarafından, kadınlar en çok ‘ilgi ve korunmaya muhtaç, hassas’ kişiler olarak nitelendirilmiştir. Bunu ‘bilgili ve çalışkan’ bireyler takip etmektedir. En az metafor kadının ‘sevgi kaynağı’ olarak görülmesidir. 18-24 yaş arasındaki katılımcıların en çok kullandığı metafor kategorisi ‘ilgi ve korunmaya muhtaç, hassas’, 25-44 yaş arasındakilerin ‘güçlü’, 45-65 yaş arasındakilerin ‘eş ve anne’ kategorisidir. Kadını eş ve anne olarak niteleyen 45-65 yaş arası katılımcıların tamamının anne olması dikkat çekicidir.

   Kadınlar tarafından, erkekler en çok ‘güçlü ve koruyucu’ en az ‘yutan’ olarak değerlendirilmiştir. 18-24 yaş arasındakilerin en çok kullandığı metafor ‘güçlü’ ile ‘işe yaramaz’, 25-44 ve 45-65 yaş arasındakilerin ‘güçlü’ olmuştur.

   Metaforlara bakıldığında neredeyse her birinde birçok yaş, meslek, eğitim durumu, medeni durum ve çocuk sayısı bulunmaktadır. Dolayısıyla bir faktör gerçekleştiğinde kadınların toplumsal cinsiyet algısı değişir gibi bir söylemde bulunulamamaktadır. Bazı faktörler kadınların toplumsal cinsiyet algısının değişmesine yardımcı rolde bulunabilmektedir. Bunlardan en temeli eğitimdir. Çalışmada eğitim durumu arttıkça kadınların kadın ya da erkeğe bakış açısı gelenekselliğini tam olarak kaybetmese de esnekleşebilmektedir. Bu esnekleşme kendini en çok erkeklere dair oluşturulan metaforlarda göstermektedir. Kadınlar eğitim durumu arttıkça erkekleri yöneten, lider konumundan çıkarabilmektedir. Kadınların algısını esneten diğer bir faktör çalışmaktır; fakat çalışmak toplumsal cinsiyet algısını eğitim faktöründen daha az etkileyebilmektedir. Özellikle nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadınların çalışmaya bakış açısı ‘ekonomik özgürlük’ değil, ‘daha fazla sorumluluk’ olabilmektedir. Bu bağlamda çalışan kadınların eşlerinin ev içi görev ve sorumlulukları paylaşmayı reddettikleri dolayısıyla kadının hem ev içi görev ve sorumlulukları yerine getirip hem de kamusal alanda çalışmak durumunda kalarak daha fazla emek harcadığı sonucuna ulaşılabilmektedir. Ayrıca kadınların çalışmaya ‘ekonomik özgürlük’ olarak bakamamasının bir diğer nedeni de çalışmalarının eve gelir getirmek olarak değil de ‘yardımcı gelir’ olarak görülmesinden kaynaklanıyor olabilmektedir. Medeni durum ise özellikle çalışan kadınların sorumluluklarını arttıran diğer bir faktör olarak görülmektedir. Nitelik gerektiren işlerde çalışan kadınlar erkekleri daha çok ‘yardımcı’ olarak nitelendirebilirken, nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadınlar ‘bakımının gerçekleştirilmesi gereken çocuk’ olarak algılayabilmektedir. Bu bağlamda medeni durumun kadının toplumsal cinsiyet algısını eğitim ya da istihdamda olma durumu kadar etkilediği söylenememektedir. Çocuk sahibi olmanın ise kadının erkeğe bakış açısını gözle görülür biçimde etkilemeyebilse de kadına bakış açısını geleneksel anlamda etkileyebildiği söylenebilmektedir. Çocuk sahibi olan özellikle 45-65 arasındaki katılımcıların kendini ‘anne ve eş’ kategorisine koyması bunu gösterebilmektedir. Bu yaştaki katılımcıların kültürle birlikte sürekli toplumsal cinsiyet kalıpyargı ve rollerine maruz kaldığı düşünüldüğünde kendilerini anne olduktan sonra bu rollerin içine hapsetmeleri olasıdır.

Son tahlilde katılımcıların toplumsal cinsiyet algılarını değiştirecek bir faktör olmamakla birlikte üniversite eğitiminin bu algıyı esnetebildiği söylenebilmektedir. Paralel olarak üniversite eğitiminden sonra özellikle nitelik gerektiren işlerde çalışan kadınların erkeğe bakış açısı esnekleşebilmektedir. Özellikle eğitimden mahrum kalmış ve çalışmayan kadınların toplumsal cinsiyet algıları gelenekselliğini koruyabilmektedir. Dolayısıyla kadınların geleneksel rollerini reddedip, çalışma yaşamına dahil olması ve bunu daha fazla sorumluluk yerine ekonomik özgürlük olarak görebilmesi için, erkeğin ev içi görev ve sorumlulukları paylaşması gerektiğine dair kadın ve erkek adına bu alanda daha fazla ve daha nitelikli eğitimin ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.

 

 

 

Kaynakça

Patton,M. Q. (2014). Nitel Araştırma ve Değerlendirme Yöntemleri.Ankara: Pegem Akademi.

Woolf,V.(2015).Üç Gine. İstanbul: İletişim Yayınları.

Yıldırım,A., & Şimşek,H. (2016).Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri.Ankara: Seçkin Yayıncılık.

 

[1] Pamukkale Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Yüksek Lisans Öğrencisi

 

Tags: , , , ,

Arşivler