İZMİR’E GÖÇ

Mümtaz Peker: SAHİL KASABASINDAN BÜYÜKŞEHİRE EVRİMLEŞME SÜRECİNDE İZMİR’E GÖÇ, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, İzmir, 2015
Uzun yıllar yüksek doğum ölüm hızlarına göre nüfuslanan dünyamızda, beklenildiği gibi nüfus artış hızı bu dönem boyunca çok düşük düzeyde kalmıştır. İlk küreselleşme eylemi (1600 ve sonrası yıllar) ile başlayan nüfusun çan eğrisi büyümesi Batı ülkelerinde gerçekleşmiştir. Nüfusun ikinci çan eğrisi büyümesi, ölüm hızlarının birden düşmesi sonucu 1940’lı yıllarda tüm gelişmekte olan ülkelerde görülmüştür.
İzmir, nüfusun iki büyüme döneminde de göç almış, sahil kasabasından Büyükşehire doğru bir evrimleşme sürecini yaşamıştır. İlk küreselleşme eyleminin başlamadığı, dingin Akdeniz ticaretinin hüküm sürdüğü yıllarda İzmir’in yaşadığı zorlukları değişik araştırmacıların çalışmasında anlatılmıştır.
Osmanlı yönetimine geçen İzmir’de ilk olarak yapılan “Hakan’a Mahsus Arazi ve Nüfus Tahriri”(1528) verilerine göre Türk ve Rum nüfusun iki bini bulmadığı görülmüştür. Kasabanın vergi kayıtlarında geçiminin tarımdan olduğu, yalnızca ufak tuz işletmesinin varlığı saptanmıştır.
Osmanlı yönetimi Akdeniz ticaretine yönelik istenmeyen olayları önleme, İzmir’in güvenilir bir liman olabileceği görüşünden hareketle kasabaya merkezi yönetimin yatırım kararlarını uygulamaya başlamıştır. İstanbul’un fethiyle Karadeniz’le ticareti azalan İtalyan şehir devletleri Sakız adasını boşlamışlar, yönlerini İzmir’e çevirmişlerdir.
Yönlerini İzmir’e çevirenler yalnızca onlar olmamıştır. İlk küreselleşme eylemi ile birlikte Kuzey Avrupa ülkeleri, gereksinimleri olan tahıl ürünlerini satın alabilmek için Akdeniz liman şehirlerine, yeni teknolojiyle donattıkları gemileriyle gelmeye başlamışlardır. Bu limanlardan biri de İzmir olmuştur.
1600’lü yıllardan başlamak üzere farklı ülke çıkışlı çoğulculuk temelinde İzmir’e 300 yılı aşkın zamanda süregelen dış göçleri Peker, “ Toplumsal Sistemler Kuramı” nın, göçmenin varış noktasındaki konumu için ileri sürdüğü görüşü tersine çevirerek açıklamaya çalışmış. Nedeni çok açık. Dış göç çalışmalarında Amerika’ya, Avrupa’ya gidenlerin, varış noktasındaki sosyal yapının en alt sınıfını oluşturdukları saptanmıştır. İzmir’e Kuzey Avrupa ülkelerinden gelenler, buradaki sosyal yapının en üstü olmuşlardır. “Dünya Sistemleri Kuramı” içeriğinde geliştirilen kavramlardan yararlanan Peker, bu dönemde olan dış göçü, merkez ülke ekonomilerinin servet biriktirme sürecinin temel öğeleri olduğuna vurgu yapmıştır. Dış göçte ağ kuramlarından da yararlanan Peker, İngiliz-Hollanda kökenli göçmenlerin neden İzmir’de egemen olduklarını açıklamaya çalışmıştır.
İzmir’e uzun dönem boyunca süregelen “emek, sermaye, teknoloji” akımının, göçmenler ile yerliler arasında bir denge ya da eşitlik sağlamadığını belirten Peker, eşitsizliği dört ana başlık altında göstermiştir. Karşılaştırmayı “insan-insan” ve “insan-doğa” ilişkilerinin zaman içindeki değişiminin mekâna yansımasını temel alarak yapmıştır. Bu ilişkide iç ve dış dinamiklerin yarattığı eşitsizlik konusu “istihdam, sınıfsal farklılaşma, uyum-gerginlik ve barınma sorununun çözümü” bağlamında tartışılmıştır.
Levanten nüfusun İzmir’de yarattığı dinamizmle birlikte, İzmir’e yakın ve uzak çevresinden iç ve dış göçler başlamıştır. Bu göçler içinde en önemli kesimi, Levantenlerin işbirliği yaptığı Rum ve Ermeni tüccar oluşturmuştur. Şehirde hızla büyüyen yabancı nüfusun güvenliğini sağlayacak asker-bürokratlar ile basit düzeydeki kentsel hizmetleri görecek Türk nüfusun göçü bu süreç içinde gerçekleşmiştir. Hızla gelişen ticari kesimdeki işlerin yapılmasına, kentsel yaşamın eğlencesine, yeme-içmesine, kültürel etkinliğine Rum, Ermeni, Yahudi nüfus daha fazla katkı koymuştur. Türklerin aile ve din kurumu bu süreçte çocuklarına ne dil öğretmiş ne de gelişen ticaretin herhangi bir dalında onları yetiştirmişlerdir. Temettü Sayımlarında ortaya çıkan meslek sayısı, Türkler için bir elin parmak sayısını ancak bulmuştur. Buna karşın Levanten nüfus ile birlikte Rum, Ermeni, Yahudi nüfusun gelişen ticaretle birlikte oluşan meslek sayıları yüzü geçmiştir. Bu meslekleri yapan gençlerin yetiştirilmesinde göçmenlerin başta din kurumu olmak üzere aile kurumlarının büyük etkisi olmuştur.
Peker’in araştırdığı dört konu burada belirginleşmiştir. Şehirde yüksek gelirli istihdam fırsatını çoğunlukla göçle gelenler yakalamıştır. Gelire bağlı sınıfsal farklılaşma göçmenlerle-yerliler arasında her alanda anlamlı biçimde görülmüştür. Kentte uyum-gerginlik sürekli yeni bir denge arayışını sürdürmüştür. Göçmenlerle yerlilerin konut sahipliği farklılığı, konutun niteliği tahmin edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Şehrin nüfusunun 1900’lü yıllarda 210 bini bulmasına karşın Peker, iki şeyin neden gerçekleştirilmediğini sorguluyor. İlk olarak çok iyi orta eğitim örgütlemesini yapan yabancıların neden İzmir’de bir üniversite kurmadıklarını soruyor. İkinci olarak kapitalizmin temel kuramcılarından olan M. Weber’in öngörüsüne karşın, ticaret şehri olan İzmir, bir sanayi şehrine neden dönüşmüyor?
Peker çalışmasının ikinci kesiminde İzmir’in Cumhuriyet dönemindeki göçlerin gelişimini irdeliyor. Türkiye’de iç göçün başladığı 1945-50 dönemine kadar, İzmir’in 1923-1950 döneminde nüfusunun yakın çevresi ile birlikte ikiye katlandığını bize gösteriyor. Hiç şüphesiz İzmir’in içgöçle büyümesi 1945-50 döneminde başlıyor.
Türkiye nüfus biliminde 1980 yılı bir kırılma noktasını oluşturuyor. Köy-şehir göçü, şehir-şehir göçünün gerisine düşüyor. Öne çıkan şehir-şehir göçü ile birlikte İzmir’in yeni sorun alanının 1980’den sonra oluştuğunu Peker vurguluyor. İzmir’in göçle oluşan sorunlarını üç grupta topluyor. İzmir’deki orta öğretim kurumları çok iyi öğrenci yetiştiriyorlar; fakat bu öğrencilerin büyük çoğunluğu üniversite eğitimlerini İzmir dışında sürdürüyorlar. Eğitimleri sonrasında da İzmir’e dönmüyorlar. 1980 sonrasında güdülen ekonomik politikalar nedeniyle İzmir’den küçük ve orta boy sanayici, İzmir’in yarıştığı şehirlere göçünü sürdürüyor. Son olarak adrese dayalı nüfus verilerinde, 25-45 yaş arasındaki usta işçilerin İzmir’in yarıştığı çekim merkezi olan şehirlere İzmir’den göçü gerçekleşiyor. Bu nedenle 1980-2014 arasında İzmir’in, İstanbul ile arası daha fazla açılıyor. Öte yandan İzmir, ekonomik yarışta bazı şehirlerin gerisinde kalmaya başlıyor.
Dünya nüfusunun üçüncü bir çan eğrisi büyümeyi yaşayabileceğini nüfus bilimciler tartışmıyor. Ülkemizde ulaşılan düşük doğurganlık düzeyinden, yeniden orta doğurganlık düzeyine dönüş üzerine politika uygulanıyor. Bu süreçte İzmir merkezi yönetim tarafından sürekli örseleniyor. Çoğulculuğu ve farklılığı yaşatma amacında olan şehre, merkezi yönetim gerekli kaynak aktarımını nedense yapmıyor. Peker bu konuları anlaşılır biçimde gündeme getiriyor.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler